Bir olgu, gelişme ya da olay hakkında bir görüş geliştirebilmek ya da bir fikir belirtmek için, öncelikle o şey hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Ama bu bilgi tek yanlı değil, bütünlüklü olmalı, ele alınıp incelenen şey kendi bütünlüğü içinde incelenmelidir.
Bir körün fikir edinmek için filin bir bacağına sarılması da doğru değildir, bu tek yanlı, eksik bilgiye dayanarak fili tarif etmeye kalkışması da. Bir konu hakkında sağlıklı ve doğru bir görüşe sahip olmak; konu hakkında gerçeğin bilgisine sahip olmak; konu hakkında öne sürülen görüşleri bütünlüklü olarak değerlendirmek, belirtmek gerekir.
Kapitalizmin dünya egemenliğiyle birlikte uluslar da dünya pazarına bağlanmış, dünya pazar zinciri kurulmuştu. Emperyalizm bu bağları çok daha fazla güçlendirerek mali sermayenin egemen hale gelmesini sağladı. Bugün, kapitalist gelişmenin geldiğimiz aşamasında ise, insanlar milyonlarca bağla, maddi ilişkilerle birbirine bağlı duruma gelmiştir. Dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanan bir olay, bir gelişme, dünyanın diğer bölgelerinden ve ülkelerinden yalıtık değildir. Değişim dünya çapında. Eski dünya olan kapitalizmin, 400 yıllık kapitalist uygarlıkla birlikte çöküşü de, yeni dünyanın doğuşu da küresel ölçekte yaşanıyor.
Kapitalist dünyada en yalıtık en tecrit halde tutulan İran’da kadınların ayaklanmasının hızla bütün dünyaya yayılması bile, tek başına söylemek istediğimiz konuya açıklık getirecek, bir fikir verecektir. Ne uluslar, ne de insanlar, sınıflar bu değişimin dışında kalamıyor. Dünya ölçeğinde yaşanan bu büyük değişim, etkilerini her ülkede farklı biçimlerde gösterse de sonuçta her ülke, her insan kesin olarak dünya çapında yaşanan tarihin akışı yönündeki bu değişimden etkileniyor.
Kapitalist üretim sürecinde yaşanan her teknolojik gelişme nasıl kısa sürede dünyanın diğer ülkelerini etkiliyorsa, her bir ülkede yaşanan proletarya ve halkların atılımları, olumlu devrimci mücadele örnekleri de kısa sürede diğer ülkeler üzerinde etkili oluyor.
Ekonomik, politik, toplumsal koşullardaki gidişat, emekçi sınıfın yaşamını olumsuz etkileyip açlık ve sefaleti artırdıkça, kitleler huzursuz homurtularla birlikte öfke biriktirir. Her ne kadar huzursuz kıpırdanışlar eşliğinde bir öfke birikiminin olması söz konusu olsa da, kitleler daha uzun süre eyleme geçemezler. Bunda burjuva sınıfın egemenlik mekanizmalarının ve özellikle burjuva devletin baskı ve terörünün başat rolü var. Yoksulluk, açlık ve sefalet birikimiyle birlikte büyüyen, yoğunlaşan bu öfke birikimi belirli bir noktayı aştığında egemenlerin baskısı, şiddeti ve terörü de etkisini kaybeder; korku duvarını yıkan ve artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan kitleler, yeni bir yaşam getirecek olan devrim yönünde harekete geçerler.
Devrimin hegemon gücü proletarya ve özellikle onun öncü müfrezesi devrimci komünist parti, devrimci mücadele sürecini gelişiminin belirli aşamalarında, hareketi genel ve bütünlüklü olarak ele alıp değerlendirmelidir. Ancak bu yapıldığında devrimci mücadele, devrimci bir bakışla bütünlüklü ve genel olarak ele alınıp değerlendirildiğinde verilen mücadelenin kapsamı, temel anlamı doğru olarak kavranıp eksiklikleri görülebilir; kitle hareketinin yönelimi ve hedefleri de doğru olarak belirlenebilir.
Kapitalist sistemdeki parçalanma, çözülme ve çöküş kendi işleyişinin tarihsel gelişiminin doğal sonucu olarak kaçınılmaz biçimde gündeme geldi. Bu çöküşün sonuna kadar varmasında bireylerin ve partilerin rolü önem kazanır. Tarihsel akış yönünde yapılacak müdahale bu süreci hızlandırırken, tersi yönündeki müdahaleler de bu süreci engellemez ama yavaşlatır.
Bugün kapitalizmin içine sürüklendiği bu sıçramalı çöküş sürecinde emekçi sınıfın ve özellikle devrimci komünistlerin öncülüğünde verilen devrimci mücadeleyle sistemin çöküşü ve yıkımı da hızlanır, devrim sonuna kadar götürülür. Bu nedenle egemen sınıf olan burjuvazi, tarihsel akışı engelleme yönünde müdahale ederken, emekçi sınıf üzerinde, özellikle devrimci ve komünist hareket üzerinde uyguladığı baskıları arttırır; kapitalistlerin her yola başvurarak komünistlere karşı mücadele etmelerinin, direnmelerinin asıl nedeni budur.
Lenin devrimci teorinin önemine dikkat çekerken, “Ne Yapmalı?” da “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” diyor. Bu söz, kendiliğinden eylemlerin, isyan ve ayaklanmaların yaygınlaştığı günümüz dünyasında çok daha önem kazanıyor. Devrimci teori olmadan emekçi sınıfın olayların akışına kapılıp yönünü ve hedefini kaybetme riski büyüktür.
Devrimci teori, olayları Marksist-leninist açıdan ele alarak güncel gelişmeleri etkileyen, ona yön veren son nedeni ekonomik temeldeki durumu ortaya koyar; olayların ekonomiyle bağını kurup açıklar; emekçi sınıfa asıl kurtuluşa giden rotayı çizmesinde yardım ederek onları devrimci hedeflere yönlendirir. Devrimci teori olmadan emekçi sınıf olayların akışına kapılmaktan kurtulamayacağı gibi, sermayeye dayalı bir üretim sistemi olan kapitalizmi yıkma hedefine de yönelemez.
Devrimci komünistlerin burada yapması gereken, kitle hareketinde hangi mücadele biçiminin ateşleyici olduğunu, öne çıktığını belirlemektir. Her zaman söylenebilecek genel geçer söylemlerin, olayların hızlandığı, kitlelerin eyleme geçtiği bir yerde tekrarlanması teori, hele devrimci teori hiç değildir. Olaylar, gelişmeler içinde asıl tetikleyici olanı belirleyip, bunun ekonomiyle bağını kurarak kitle hareketine yön verecek devrimci amaçlar, bu amaca götürecek araçlar ve devrimci hedefler gösterilmeden, genel olarak olaylar üzerinde durup, genel hareketin durumundan, hareketi hızlandıran mücadelelerden söz ederek bir genelleme yapmak devrimci teori değildir.
Devrimci teori, öz itibariyle her olaya, her gelişmeye proletaryanın sınıfsal çıkarını ve nihai kurtuluş hedefini gözeterek bakar. Proletaryanın, emekçi sınıfın sınıfsal çıkarıyla ve emeğin kurtuluşuyla bağ kurmayan hiçbir teori, devrimci teori nitelemesini hak etmez. Olsa olsa günü kurtarmanın, akıntıya kürek çekmenin, kendiliğinden hareketin peşinden sürüklenmenin yani ya reformizmin ya da liberalizmin teorisi olur.
Son olarak bir şey daha belirtelim: Olayları, gelişmeleri doğru halkalardan yakalamak, proletaryanın devrimci sınıf bakışıyla ve emeğin kurtuluşu hedefiyle bağını kurarak ele alıp politika belirlemek de hiçbir partiyi öncü parti yapmaz. İşçi sınıfı, özellikle devrimci komünistler, öncülüklerinin kitleler tarafından benimsenmesini sağlamak için ya da öncünün kitleler tarafından kabullenilmesi için, öncü bunu her eylemde tekrar tekrar göstermek, kanıtlamak durumundadır.
Toplumsal bir devrim çok büyük altüst oluşlar, çok büyük ve karmaşık eylemler, iç savaş ve ayaklanmalar sonucunda başarıya ulaşır. Böylesi büyük bir devrimin öncülüğü öyle iki eylemde başarılacak şey değildir. Öncü kendisini uzun yıllara yayılan bu mücadeleler içinde tekrar tekrar kanıtlamalıdır. Ancak bundan sonra kitleler öncüyü gerçekten öncü olarak kabullenir ve onu izlemeye, söylediklerini can kulağıyla dinleyip, ona göre hareket etmeye başlarlar.
Özgür Güven