Marksizm tarihin sınıflar mücadelesinden ibaret olduğunu söyler. Bu tarih, Paris Komünü'nden bu yana proletaryanın başrole çıktığı bir evreye girdi. 1871'den sonra tarihin en devrimci sınıfı olan proletarya kendi kendisini egemen bir sınıf olarak örgütlemenin örneklerini yarattı. Komün'den bu yana tarih, artık sınıfları ortadan kaldırma mücadelesidir; sınıfsız bir toluma geçişin de tarihidir aynı zamanda. Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıflar mücadelesi bu nedenle en sert, en şiddetli ve belirleyici aşamaya girmiştir. Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır.
Proletaryanın kendi kendisini egemen sınıf olacak örgütlediği Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa başta olmak üzere bazı ülkelerde karşı devrimler gerçeklemiş olsa da, bu örneklerin yarattığı deneyimleri, birikimi ve değerleri hiç bir güç, hiç kimse proletaryanın elinden alamaz. Proletarya bu deneyim ve birikimle eskisinden daha güçlü olarak yoluna devam ediyor.
Sermaye kendi varlığını sürdürebilmek için her defasında halk kitlelerini, emekçi yığınları mülksüzleştirip üretim ve geçim araçlarından kopararak onları daha çok yokluk ve yoksunluk içine sürüklüyor, sefaletlerini derinleştiriyor. Yaşam koşulları daha da kötüleşen emekçi kitleler burjuva topluma, sermayenin egemenliğine karşı mücadelelerini yükseltiyor. Burjuva sınıf, artık ideolojik ve politik olarak kitleler üzerindeki hegemonyasını kaybetti, kaybediyor. Bu nedenle sermaye kendi varlığını korumak, egemenliğini sürdürebilmek amacıyla her geçen gün daha zorba, daha saldırgan ve daha terörist yöntemlere başvuruyor, ancak bu sayede ayakta kalabiliyor.
Tekeller dünya pazarlarını, nüfus alanlarındaki baskı ve şiddeti artırdıkça, emekçi yığınlar, proletarya çok daha geniş kitlelerin katıldığı, çok daha güçlü başkaldırılar gerçekleştiriyor. Sermaye bu başkaldırı ve ayaklanmaları ezmek amacıyla her defasında devlet gücünü daha da yetkinleştirmek yoluna gidiyor. Bu bastırma aracı olarak devlet çırılçıplak açığa çıkıyor.
Devletin yetkinleştirilmesi, devletin resmi politikalarının ve uygulamalarının yeniden düzenlenmesiyle gerçekleşir. Burjuvazi doğası gereği kendi sınıfsal çıkarlarına uygun olarak bir resmi politika oluşturur. Bu resmi politika her defasında burjuvazinin yeni ekonomik yönelimine ve çıkarlarına uygun olarak yeni baştan düzenlenir. Bu olmazsa, sermaye kendi çıkarlarının, yöneliminin önünde engel olan eski resmi politikayı tasfiye eder, yerine yenisini koyar.
Bu kesinlikle devletin tasfiyesi değil, burjuva sınıfın verili koşullardaki sınıfsal çıkarlarına uygun olarak yeniden düzenlenmesidir. Bizdeki referandum, yeni anayasa ve başkanlık sistemi bu çerçeve içerisinde ele alındığında her şey daha açık görülecektir. Şurası kesin, tarih boyunca bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi egemen bir sınıf olarak burjuvazi devletten asla vazgeçmez. Çünkü sadece devlet gücüyle ekonomik, politik ayrıcalıklarını ve egemenliğini sürdürebilir. Gerek kendi ülkesinde, gerek dünyanın diğer bölgelerinde çıkarlarını ancak devletle, devlet gücünü dayanarak sürdürebilir.
Bizde emek-sermaye çelişkisinin ve bu temelden yükselen diğer çelişkilerin keskinleşmesiyle birlikte devrim güncel duruma gelmiş; proletarya ve halklar kendi kurtuluşlarını gerçekleştirip kendi kaderlerini ellerine almak için mücadeleyi yükseltmiştir. Bu gelişme, sermayenin çıkarlarını tehdit etmeye, egemenliğini her alanda sarsmaya, burjuva sınıfın ayağının altındaki toprağı kaydırmaya başlamıştır. Türk tekelci burjuvazisi bu gelişmeler karşısında her defasında varolan devleti biraz daha güçlendirmekten, tahkim etmekten, baskı ve şiddeti daha da arttırmaktan başka çıkar yol bulamaz oldu.
Sermaye ve faşist devlet her defasında şiddetin, baskının ve faşist terörün yoğunluğunu arttırıyor diye komünistler kendilerini asla günlük mücadelenin, günlük sorunlarla boğuşmanın akışına kaptırmamalı. Bir leninist, daima, güncel olaylarda dahil, olayların asıl nedenlerine kadar izini sürmeli; olayları, onlara yöne veren ve etkileyen ekonomik nedenleriyle birlikte ele almalıdır. Güncel olanla asıl olanın bağı güncel olaylarla temel hedefin sıkı ilişkisi ancak böyle kurulur.
Proletarya günlük mücadeleyi ve güncel olayları abartmamalı, her şeyi güncel olana bağlamamalıdır. Çünkü proletaryanın asıl hedefine doğru ilerlerken elbette günlük mücadeleden geri kalamaz. Zaten kalmamalı. Ancak günlük mücadele verirken bile asıl hedefi olan sınıfların ortadan kaldırılması hedefini gözetmelidir.
İlkel toplulukların dağılmasından bu yana insanlık tarihinde egemen olan sınıflı toplumun bugün geldiği yer, bir avuç tekelin çıkarları uğruna insanlığın mahvedilmesi oldu. Bu talan ve soygun düzeninin devamı, sadece insanı, insan toplumunu değil, yeryüzündeki bütün yaşamı tehlikeye atmaya başladı. Bu artık, telafi edilemez, geri dönülemez sınırlara doğru ilerliyor. Sınıfların ortadan kaldırılması bütün bir tarihin olgunlaştırıp, proletaryanın omuzlarına yüklediği tarihsel bir görevdir. Bu, artık bir zorunluluktur. Emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisinin olgunlaşması ve karşıtlığın derinleşmesi bu zorunluluğu tekrar tekrar gündeme getirdi, getiriyor. Bu sorunun tek çözümü sınıfların ortadan kaldırılmasıdır.
Kapitalizmden komünizme geçiş uğruna mücadele, yani sınıfların ortadan kaldırılması mücadelesi sürüyor. Bu biricik kurtuluş ve çözüm, kendisini dünya nüfusunun belli bir kesimine kabul ettirdi. Giderek herkese de kabul ettirecektir.
Özgür Güven