Tarih boyunca eski toplumun bağrından doğan her yeni devrimci sınıf, önce felsefeden bilime kadar, düşünsel alanda ortaya konan ne varsa, hepsini yeniden ele almıştır.
Burjuvazi, burjuva devrimlerden bir kaç yüzyıl önce bunu yaptı: Rönesans ya da burjuva aydınlanma çağı buydu. Burjuva devrimlerin gerçekleşmesi ve burjuva toplumun kuruluşu, tarihin belirli bir evresinde devrimci bir sınıf olarak ortaya çıkan burjuvazinin devrimciliğinin sonu oldu. Kapitalizm koşullarında, yeni bir devrimci sınıf olarak tarih sahnesine giren proletarya da, kendisinden önce düşünsel olarak ortaya konmuş ne varsa hepsini yeniden ele aldı; bilimsel eleştiri süzgecinden geçirdi. Sonuç, işçi sınıfının kurtuluş doktrini olan marksizm-leninizm ya da bilimsel sosyalizm oldu.
Proletaryanın yeni bir toplum, yeni bir yaşam arayışı, arzusu, teorik-düşünsel alanda doğsa da, bu alanla sınırlı kalmadı. Yeni ve daha ileri bir toplumun maddi ilişkileri, maddi koşulları eski toplumun bağrında doğup gelişmeye başladığı andan itibaren yeni bir yaşam düşüncesi de ortaya çıktı; ütopik sosyalizm olarak doğdu. Toplumdaki her şey gibi yeni bir yaşam fikri de bir anda ortaya çıkmadı. Ütopik sosyalizmden bilimsel sosyalizme doğru ilerleyen bu süreçte yeni toplumun maddi ön koşulları gelişip olgunlaştıkça, yeni ve daha ileri bir toplum kurma fikri de daha çok insanı çekmeye, daha açık ve anlaşılır olmaya başladı. Yeni bir toplum kurma fikri, yeni toplumun maddi önkoşullarının doğup geliştiği her yerde giderek daha geniş kesimleri sarıp, toplumun tamamını etkisi altına aldı. Her insan kendi sınıfsal konumuna göre ya bu arayışın yanında ya da karşısında yer almaya başladı. Yani Nazım’ın dediği gibi “insan ya hayrandır sana ya düşman” sözleri vücut buldu.
Tarihin en devrimci sınıfı olan proletaryanın tarih sahnesine çıkmasından bu yana ekonomik, politik, toplumsal olarak bütün alanlarda yaşananlar, tarihin en derinine gidecek olan bu devrimin tarih tarafından hazırlandığını gösterdi. Burjuva sınıf, kendi egemenliğini kurduğundan bu yana, kapitalizmin bütün tarihi, yeni ve daha ileri bir toplum olan sosyalizmin maddi ön koşullarını hazırladı, olgunlaştırdı. Üretici güçlerin gelişimi, sermayenin dar kabuğuna sığmaz olalı çok oldu. Bu kabuk yer yer çatlasa da henüz aşılmadı. Üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti gerçekleşip, üretici güçler toplumun ortaklaşa denetimine alındığında bu dar kabuk aşılacak, üretici güçlerin bütün dünyada serbestçe gelişiminin önü açılacaktır. Burjuvazi, sermayeye dayalı bu üretim koşullarında kendi iradesine rağmen yeni bir toplumu kuracak gücü, kendi mezar kazıcısı olan proletaryayı yarattı, birleştirip eğitti, politik olarak güçlendirdi.
Proletarya, kapitalizmin egemen olduğu bütün bu süreç boyunca, uzun ve zorlu mücadelelerden geçerek savaşkanlığını ve örgütlenme yeteneğini geliştirdi, önemli deneyimler edindi; yaşadıklarından öğrendikleriyle ciddi bir birikim sağladı. Her bir ülkenin proletaryası, kendi deneyimlerinin yanı sıra hem dünya devrim deneyimleri hem de marksizm leninizm bilimi sayesinde teori silahıyla donandı; ekonomik, politik mücadelelerden geçti. 20. yüzyılda yaşanan sosyalizm deneyimleri ve yeni evredeki mücadele birikimiyle proletarya, daha ileri ve yeni bir toplumu kurabilecek deneyim, kapasite ve yeteneğe sahip olduğunu gösterdi. Bu birikim ve deneyimden hareket eden proletarya, 20. yüzyılın emperyalist kuşatma altındaki tek yanlı sosyalizm örneklerinden çıkardığı derslerle çok daha ileriye gidecektir.
Kapitalizmin kendi işleyiş yasaları nedeniyle kapitalist ülkeler birbirlerinden farklı gelişkinlik seviyesine sahiptir. Ancak emperyalist ülkeler olsun bağımlı ülkeler olsun, hepsi de aynı modern burjuva temel üzerinde hareket ederler. Kapitalizmin dünya egemenliği, uluslararası alanda, bu temel üzerinde bir iş bölümü yarattı. Özellikle tekelciliğin ve aynı anlamda mali sermayenin dünya piyasalarını ele geçirmesinden sonra, bu iş bölümü yıkılıp yıkılıp yeniden kuruldu. Bunun nedeni sanayinin teknik temelinin devrimci olmasıdır. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin üretim sürecine uyarlanması, üretim sistemlerini (üretim bantlarını) yıkıp yeniden kurar; bu da sermayenin uluslararası iş bölümünün yeniden yeniden kurulmasını getirir. Sermayenin uluslararası işbölümü, dünya genelinde bütün ülkeleri birbirleriyle sıkı ilişkiler içerisine sokarken, bu kapitalist temel aynı zamanda ulusal çitleri yıkarak bütün insanları birbirine yakınlaştırmakta, karşılıklı bağlar kurulmasına olanak tanımaktadır. Özellikle haberleşme, iletişim teknolojisindeki gelişmeler dünyanın her tarafını büyük bir hızla birbirine yakınlaştırmakta, bağlamaktadır. Öyle ki şu Corona virüsün (Covid-19) bütün dünyayı iki ay gibi kısa sürede sarıp pandemi halini alması bile, artık dünyada hiçbir yerin yalıtık olmadığının açık kanıtı oldu. Bunun altını çizmemizin nedeni, dünyada herkesin, her yerin artık birbirine bir adım mesafesinde olduğunun anlaşılması içindir; ekonomik krizleri, ayaklanmaları, toplumsal devrimleri ele alırken bu durumun gözönünde bulundurulmasının gerekli olmasıdır.
Daha önce de söyledik: proletaryanın devrimi bütün bir tarih tarafından hazırlanmıştır; tarihsel bir devrimdir. Bu ikisinin altını özellikle çiziyoruz. Çünkü burjuvazinin proletaryaya karşı zaferi hiçbir zaman tarihsel bir zafer değildir, olmamıştır. Burjuva sınıfın bu başarısı tarihsel ilerleme yönünde değildir, tam tersine tarihsel gelişmeye karşıdır, onu durdurmayı amaçlayan bir başarıdır. Ekim Devrimi tarihsel bir devrim olarak insanlığın ilerlemesine büyük bir ivme kattı, tarihsel gelişmeyi hızlandırdı. Oysa Rusya’daki karşı-devrim, SSCB’nin ve sosyalist sistemin dağılması bunun tersiydi; tarihsel ilerlemeyi durdurmayı, tarihin tekerini geriye çevirmeyi amaçlayan geçici bir başarıydı. Fidel, proletaryanın bir temsilcisi, bir önderi olarak Moncada Kışlası baskınından sonra, “biz kaybedersek her şeye yeniden başlarız ama siz kaybederseniz her şeyi kaybedersiniz” derken buna işaret ediyordu.
Burjuvazinin feodalite karşısındaki zaferi tarihsel bir zaferdi; üretici güçlerin gelişimini hızlandırdı, insanlığın ilerlemesine hizmet etti. Ancak proletaryaya karşı elde ettiği edeceği hiçbir zafer tarihsel değildir. Sermaye, tarihsel inisiyatifini bir daha elde etmemek üzere kaybetmiştir. Tarihsel inisiyatif proletaryanın eline geçmiştir. Proletarya yenildiğinde, daha iyisini yapmak üzere her seferinde yeniden başladı. Bundan sonra da böyle olacaktır. Burjuvazi zaman zaman geçici zaferler kazansa da bir sınıf olarak tarihsel ömrünü doldurmuştur, elde ettiği zaferler tarihi değildir. Nihai zafer proletaryanın olacak; eski toplum devrimci bir yoldan yeni topluma dönüşecek; yeni toplum tarihsel olarak eski toplumu yadsıyacak; çıkrık ve tunç baltanın yanına gömecek.
Özgür Güven