< < Devrimci Dönüşüm Ve İç Savaş

 

Bir ülkede proletarya, ister yalnız başına olsun, isterse o ülkeye özgü ittifak güçleriyle olsun, varolan politik iktidarı devirip kendi iktidarını kurabilecek kadar gelişkin bir düzeye ulaşmışsa, bundan önce uzun bir mücadele sürecinden geçmiş demektir.

Ekonomik ve politik mücadelede deneyim ve birikime sahip olmadan, sınıf mücadelesinin çeşitli dönemlerinden geçmeden; her dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek çeşitli örgütlenme, mücadele biçimlerine ve araçlarına başvurup ustalaşmadan, bir çok çarpışma ve hengameden geçmeden proletarya ne savaş kapasitesini artırabilir ne de burjuva egemenliği devirecek düzeye gelebilir. Bugün ister bizdeki ister dünyadaki gelişmeler değerlendirilirken proletaryanın bu konumu da dikkate alınmalı.

Emperyalist kapitalist sistemin dünya bunalımı, dünyada devrimci durumu olgunlaştırdı. Emperyalist ülkelerden bağımlı ülkelere dek bütün dünyada yaşanan gelişmeler, verilen mücadeleler hızla birbirini etkiliyor. Ancak bu, nesnel koşulların her yerde aynı olduğu, sınıf mücadelesinin bütün ülkelerde aynı düzeyde geliştiği, proletaryanın hedeflerinin her yerde aynı olduğu anlamına gelmez (tabi ki kastımız proletaryanın nihai hedefi ya da sosyalizm hedefi değil). Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası, tek tek ülkelerde kapitalizmin birbirinden farklı gelişmesine neden oldu. Bu yüzden proletaryanın sınıf mücadelesi de birbirinden farklı durumda ve farklı hedeflere sahip. Proletaryanın her ulusal müfrezesi, genel olanla özel olanın diyalektik ilişkisini kurarak mücadele vermeli. Eğer bir ülkede proleter hareketin dünya ölçeğindeki genel hareketle bağı kurulamazsa, o ülkedeki hareket genel hareketten kopar ve hedefine ulaşamaz.

Proletaryanın kurtuluşu, sınıfların ortadan kaldırılması, proletaryanın sınıf mücadelesinin evrensel hedefidir. Ancak marksizm-leninizm her ülkenin kendi özgün koşullarına uyarlanmazsa, o ülkede proleter hareket, kendisini iktidara taşıyacak eyleminden uzaklaşır, hedefine varamaz. Unutulmamalıdır ki, proletarya “kendi” burjuva sınıfının iktidarını yıkmadan başka uluslara kurtuluş götüremez. Her ülkedeki proletarya, önce kendi ülkesinde iktidarı ele geçirmekle yükümlüdür. Burada genel olanla özel olan arasındaki ilişkinin teorik olarak doğru kurulması önemlidir. Sınıflar mücadelesinde proletaryayı kurtuluşa götürecek olan marksizm leninizm, her tarihsel durumda eğer yeniden hayata uyarlanmazsa, proletaryaya rehberlik edemez, başarıya taşıyamaz.

Bütün dünyada bugün bir devrim fırtınası kopmuş geliyor. Daha önceki dönemlerde de devrimci kabarışlar, altüst oluşlar yaşandı. O zamanlarda olduğu gibi bugün de sosyalizm hedefine barışçıl mücadele yoluyla, parlamenter yollardan reformlarla ulaşılabileceğini öne sürenler oldu. Bu çevreler her zaman devrimci araçları ve devrimci yöntemleri çok radikal, “aşırı” buldular; proletarya ve emekçilere “ılımlı” davranmaktan, itidalden, uzlaşmadan, parlamenter yoldan söz ettiler. Oysa proletarya ve halk kitleleri mücadeleye atıldığında asla “ılımlı” değildir. Kurtuluşa, sınıf mücadelesi yoluyla, sınıf mücadelesinin sonuna kadar götürülmesiyle ulaşılır. Sınıf mücadelesinin sonuna kadar götürülmesi, proletarya diktatörlüğü demektir; proletaryanın kendi kendisini hiçbir yasayla sınırlandırmadığı, kimseyle paylaşmadığı, tek başına iktidarı demektir. Burjuva sınıfın elindeki üretim araçlarının zor alımı olmadan sosyalizm kurulamaz. Kapitalist özel mülkiyetle birlikte kapitalizme de son verecek olan bu devrimi başarabilmenin, sınıf mücadelesini sonuna kadar vardırmadan, “aşırı”ya gitmeden, “aşırı” yol ve yöntemlere başvurmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Bugün artık ılımlılıktan, itidalden, reform yolundan, parlamenter yoldan bahsetmek, kurtuluşun bu yollarla mümkün olduğunu ileri sürmek, proletarya ve halkları aldatmak, devrim ve sosyalizm davasına sırtını dönmektir. Tekelci sermayenin kendi egemenliğinin tehlikeye düştüğü her yerde ve her zaman şiddete başvurduğu, iç savaş başlattığı akıldan hiç çıkarılmamalı. Sanki sermaye devlet terörünü, faşizmi uygularken aşırı yöntemlere başvurmuyormuş gibi, emekçi sınıfa aşırılıktan uzak durmayı tavsiye etmek; burjuva sınıfın sizi sömürmesine karşı çıkmayın demektir. Burjuva egemenliğin sürmesi emekçi sınıfın sefaletinin, acılarının daha da uzaması demektir. Bu da proletaryaya ve devrim davasına değil, olsa olsa burjuvaziye hizmet etmektir.

Sosyalizm bugünkü toplum olan kapitalist toplumun devrimci dönüşümüyle gerçekleşir. Bugünün koşulları eski toplum olan kapitalizmin koşullarıdır. Bu koşulların devrimci dönüşümü dışında hiçbir yoldan yeni toplum kurulamaz. Yeni bir toplum olan sosyalizme geçmek için proletaryanın devrimci, dönüştürücü, aktif, pratik eylemi gerekiyor. Bu dönüşümün olmazsa olmaz koşulu budur.

Bütün dünyayı saran devrim fırtınasının temelinde emperyalist-kapitalist sistemin, krizi var. Devrimci mücadelenin yoğunlaştığı, devrimci durumun bütün yönleriyle ortaya çıktığı devrim dönemleri, tarihin en yoğun olduğu, gelişmelerin sıçramalı olarak yaşandığı, olayların kesintisiz olarak sürdüğü dönemlerdir. Dünyanın pek çok bölgesinde isyanlar, ayaklanmalar sürüyor. Tarihin durgun aktığı olağan zamanlarda onlarca yılda yaşanan gelişmeler böylesi dönemlerde çok kısa sürede yaşanır, yaşanıyor. Bütün bir 20. yüzyıla damgasını vuran sosyalizm deneyimleri tek yönlü olsa bile bunun örnekleriyle doludur. Toplumsal yaşamın devrimci dönüşüme başvurmadan devam ettiği ülkelerde ve dönemlerde, köklü reformlar, toplumsal değişimler onlarca yıla yayılırken, devrimini başarmış ülkelerde bu dönüşüm çok daha kısa sürede ve çok daha hızlı gerçekleşir.

Dünyanın her yerinde yaşanan isyan ve ayaklanmalar, devrimci eylemler, her bir ülkenin proletarya ve emekçilerini de etkiliyor, onlara, mücadeleye atılmaları için ilham ve itilim veriyor. Olayların böylesine hızlı geliştiği, birbirini etkilediği bu koşullarda, yukarıda belirttiğimiz gibi, genel olanla özel olan arasındaki ilişki doğru kurulmalı. Bütün dünyada proletaryanın hedefi sosyalizmdir. Bizim ülkelerimizin nesnel koşulları, sosyalizme geçiş için proletarya ve halkların önüne Demokratik Halk Devrimi görevini koyuyor. Bu devrimin başarılması ve buradan kesintisiz olarak sosyalizme gidecek olan yolu açmak için ilk yapılması gereken, uzun yıllardan beri sürmekte olan iç savaşı kazanmaktır.

Emeğin kurtuluşu uğruna verilen mücadelede proletaryanın, burjuvazinin her türlü egemenliğine son vererek sosyalizme geçmesi, bizde de, dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi sert bir iç savaş aşamasından geçerek olacak. Ve yine, bu iç savaşı dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de burjuvazi başlatalı çok oldu. Burada proletarya ve halkları kurtuluşa götürecek yol ılımlılık, reform ve parlamento yolu değil, “aşırı” olan devrimci dönüşüm yoludur, iç savaş yoludur. İç savaşı kazanmak, geleceği kazanmaktır.

Özgür Güven