< < OLGULARLA İÇ SAVAŞ -8

 

2001'de derin bir kriz dalgası bütün toplumu pençesine aldı. Küresel krizin daha da derin vuran dalgasıyla buluşan Türkiye'nin krizi, küçük mülk sahipleri için tam bir yıkım getirdi. İşletmeler kapanıp iflaslar peş peşe gelirken, küçük ve orta sermaye ellerindeki üretim ve geçim araçlarını yitirdi. Sermayenin daha çok elden daha az ele doğru akışı hızlandı. Ankara'nın orta yerinde meclisin hemen önünde dönemin başbakanı B.Ecevit'e fırlatılan yazar kasa durumun vahametini istatistiklerinden çok daha iyi açıklıyordu. Kırsal kesimde, tarım sektöründe yaşananlar çok daha vahimdi. AB aday üyeliğiyle birlikte tarımda istihdam edilen, kırsal alanda yaşayan nüfusun düşmesi, düşürülmesi gerektiği açıktan ifade edilmiş, tam ilhak politikaları hızla uygulanmaya başlamıştı.

Önce zaten iyice azaltılmış olan ve az sayıda üründe uygulanan sübvansiyonlar kaldırıldı. Gümrük birliği anlaşmasıyla tarım sektörü serbest ticarete açıldı. Trakya, Ege, Karadeniz, İç Anadolu bölgeleri olmak üzere bütün çiftçiler, küçük üreticiler, ABD'nin ve AB'nin tarım tekelleriyle, Bayer'le, Monsanto'yla, Cargill'le serbest piyasada rekabete girdiler. Sonuç daha baştan belliydi: Ellerinde ne var ne yok her şeylerini yitirmeye başladılar. O dönemde gerçekleşen yığın eylemlerinin küçük ve orta boy çiftçilerin, köylülerin eylemlerinin nedeni buydu. Bölge mitingleri, yol kesmeler, ürettikleri ürünleri Ankara'ya getirip meclisin, bakanlıkların önünde yerlere dökmeler aldı başını gitti. Bölgesel mitingleri merkezi mitingler izledi. Edirne ve Ege'de yapılan bu mitingler tam hasat zamanına denk geldi. Buna rağmen Karadeniz'den, Akdeniz'den İç Anadolu'dan, Ordu, Kayseri, Konya, Niğde, Isparta ve daha pek çok kentten çiftçiler, ürünü tarlada bırakıp bu mitinglere katıldılar.

Mayıs 2001'de Kamu Emekçileri Sendikaları hakkında çıkarılmaya çalışılan yasa gündeme gelince, kamu emekçilerinin haftalar, aylar süren eylemleri başladı. KESK'in Ankara eylemleri günlerce sürdü. Onbinlerce emekçi Kızılay'da oturma eylemi yaptı: Ankara trafiği kilitlendi. Bir hafta sonra yine Ankara'da toplanmaya çalışan emekçilerin Ankara'ya girişi engellenmeye çalışıldı. Binlerce emekçi jandarmayla çatışıp barikatları aşarak kente girdi. Jandarma ateşine karşın barikatları aşan kitle, polisle çatışa çatışa ilerleyerek Kızılay'ı ele geçirdi. Gözaltına alınan 2000'den fazla emekçiye rağmen kitlenin Kızılay Meydanı'nı ele geçirmesi karşısında hükümet ve valilik geri adım attı. Kitlenin Kızılay'a girmesine "izin" verdi.

Bergama'da köylüler, siyanüre ve altın madeni şirketine karşı eylemlerini sürdürdü. Uzun yıllardan beri süregelen Bergama köylülerinin yaşam alanlarını savunma mücadelesinde bu kez de jandarma yolları kesince, çatışma çıktı.

Haziran ayında zindanlarda süren ölüm oruçları için Taksim Meydanı'nda kitlesel gösteriler yapıldı. 22, 23, 24 Haziran'da Ankara'da kamu emekçilerinin eylemleri devam etti. 25 Haziran'da Başbakanlığa yürümeye başlayınca polis yollarını kesti, çok sert çatışmalar çıktı.

29 Haziran'da toplanan MGK, hükümeti ayaklanma olasılığına karşı uyardı, tedbir almaya çağırdı. Onlar bu uyarıyı yaparken kamu emekçilerinden sonra Ankara'da hekimler ve sağlık emekçileri, İstanbul'da işçiler eylemdeydi.

Ağustos'ta bankalar krizi patlak verdi. Hükümet 5 bankaya el koyup hesapları dondurma kararı aldı. Bu bankalarda parası olan binlerce insan sokağa çıktı, eylem yaptı. Temmuz'da taksi şoförlerinin büyük kentlerde grevi vardı, şehir içi ulaşım felç oldu. Yine Temmuz'da Beykoz deri-kundura fabrikası kapatıldı. İşten atılan işçiler sokağa döküldü, yolları kesti: Bütün İstanbul trafiği durdu.

Kasım'da durum hiç farklı değildi. Onbinlerce öğrenci İstanbul, Ankara, Diyarbakır, İzmir, Antalya ve diğer kentlerde YÖK'e karşı sokaklara çıktı. Bazı kentlerde polisle çatıştı.

DİSK ve KESK'in pek çok kentten başlattığı Ankara yürüyüşüne katılan emekçileri, İstanbul'da büyük bir kitle karşıladı. Trakya'dan yola çıkan işçi ve emekçiler yine binlerce işçi ve emekçi tarafından gösterilerle uğurlandı.

5 Kasım'da polis Küçük Armutlu'da Ölüm Orucu yapılan evleri boşaltmak için bir saldırı düzenledi. Barikatlar kuruldu, akşam geç saatlere dek sert çatışmalar yaşandı. Ölüm Orucu eylemini sürdüren feda savaşçılarının kaldığı evler yandı, 4 kişi öldü. Polis ertesi gün yeniden saldırdı, yine barikatlar yükseldi, çatışmalar akşama dek sürdü.

Kısa kısa başlıklar halinde verdiğimiz emekçi sınıflardan değişik kesimlerin eylemleri bazen şurada, bazen burada kesintisiz olarak sürdü. Üstelik bizim burada saydıklarımızdan çok daha fazlasını sayamadığımızı da belirtelim. Meraklısı günlük gazete arşivlerini şöyle bir üstün körü tarasa bile devrimin yükselişini; bu saldırılar altında sermayenin aczini açıkça görecektir.

Türk tekelci kapitalizminin çaresizce içinde kıvrandığı yapısal kriziyle emperyalist kapitalist sistemin dünya bunalımının buluşmasıyla ortaya çıkan yıkım, işçi emekçi kitlelerin kesintisiz süren eylemlerinin asıl nedenidir. Giderek yükselen ve sermayeye karşı kesintisiz bir saldırı boyutuna varan bu eylemler, devrimci mücadelenin gücünü ve etkisini göstermesinin yanı sıra sermayenin krizini daha da derinleştiriyordu.

Bu kriz, o dönem hükümet ortağı olan tüm partileri 2002 seçimlerinde sıfırlayıp, parlamento dışında itti. Ekonomik kriz, büyük bir hızla politik ve toplumsal kriz durumuna büyüyerek kitleleri sokağa dökerken, komünistler başta devrimci güçlerin, öncünün hazırlıksız yakalanması ve sürece müdahalede yetersiz kalmasıyla, bu krizden sermayenin bir başka kesimi yararlandı.

Bir ABD projesi olan "Ilımlı İslam" modeli hükümeti kuruldu, dinci faşizm iktidarı ele geçirdi.

Özgür Güven