Sineye çekerek beklemek, insanı aşırı derecede yıpratabilen edilgen bir eylemdir. İçinde umut olsa da, umutlu olmakla bekleyiş aynı şey değil. Ara ara birbirine karıştırsak da değil.
Elbette insanın çok özlediği birinin gelmesini ya da çok istediği bir şeyin olmasını beklemesi de edilgendir. Fakat böylesinin içinde müthiş bir umut vardır. Her fırsata “gel artık”, “ol artık” demeler vardır. Israr vardır. İnat vardır. Başka birçok güzel şey vardır.
Ancak aynı şey değil bir işçinin, farzımuhal iki çocuğu olan bir işçinin, aylığı ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak bir işçinin, patronlarının aylığını beş kat arttıracağını umut eden ve bunun için de pek bir şey yapmayan bir işçinin bekleyişi. Pardon hiç aynı şey değil, çünkü bu sadece sineye çekmektir.
Bu örneği toplumsal ölçütlere uyarlamamız çok da zor değil. Hali hazırda bir örneği zaten yaşanmakta. Evet, doğru tahmin ettiniz; “seçim” daha doğrusu; “seçimi beklemek.”
Ne anlama geldiği apaçık ortada olan bir seçimi, hem de içi boş bir “geliyor gelmekte olan!” gevezeliğiyle damgalanmış bir seçimi!...
Öyle ya şunun şurasında aylar kalmadı mı, hele bir sandık kurulsun, o günden sonra bakın her şey nasıl da değişecek!..
Mesela; demokrasi sevdalısı dinci faşist parti şık, kendine yakışır, tam nezaketle kazananları tebrik ederek muhalefete geçecek!
Mesela; işverenler altı saatlik mesaiye geçmekle kalmayacak, işçilerin aylıklarına on kat da zam yapacak. Emek sömürüsü de tamamen bitecek!
Mesela; gıda fiyatları derhal mantık sınırlarına inecek. Bala, süte, sebze ve meyveye doyacağız!
Mesela; seçimden altı dakika sonra, ev kiraları onda dokuz oranında düşecek!
Mesela, seçimlerden beş dakika sonra kredi kartı dört dakika sonra elektrik, üç dakika sonra doğalgaz, iki dakika sonra su, bir dakika sonra da bakkal borçları silinecek!
Mesela; Kürt halkı UKKTH için özgürce hiçbir ön şart olmadan bir hafta içinde halk oylamasına gidebilecek!
Hazır başlamışken neden olmasın ki! Herkese bir villa, bir uçak ve bir de ada... şunun şurasında seçimlere ne kaldı.
Acaba gerçekten bunlar olabilir mi “Geliyor gelmekte olan”la kast edilen.
Yoksa şunlar mı?
Tüm fabrikaların acilen kamulaştırılarak toplumsal ihtiyaçlar için yeni bir üretim sistemine geçilmesi,
Devamında, tüm toprakların derhal kamulaştırılarak yeni bir tarımsal üretim sistemiyle açlık sorununun kesin olarak çözülmesi,
Devamında; sağlık, eğitim, çocuk ve annelere bütün hizmetler ücretsiz hale getirilmesi,
Devamında; herkes için konut, ve sosyal kültürel imkanların sağlanması,
Ve, ve ve...
Evet, belki de bu sözle kast edilen bunlardır. Ve biz gerçekten de aşırı şüpheci tipleriz belli mi olur?
Belli olur! Çünkü;
Eğer bir devrimin çözeceği sorunları bir ya da bir dizi reform çözebilseydi, o vakit tarihin hiçbir yerinde bir devrim olmazdı.
Özetle; reform bir sistemin regüle edilmesinden ibaret olup halkın yaşamına yansıyan kısmi iyileşmeler onun yan çıktılarından öte bir şey değil. Zaten ilk fırsatta da bu çıktılar itinayla yok edilir...
Yine de küçümsemiyoruz. Ancak sınıflı toplum yıkılmakta ve kangren beynine dek yayılmışken, onu ayağa kaldırmaya çalışmanın bir ölüyü diriltmek kadar anlamlı bir çaba olduğunu söylüyoruz!...
İnsanların keyfi tercihleriyle tarihin diyalektik seyri farklı şeylerdir. Bu seyrin içinde insan aktif ve zorunlu bir öge olsa da, onu tersine çevirme imkanından kesinlikle yoksundur. Böylesi bir çaba umutsuz bir direnişten fazlasına tekabül edemez...
Bunlara ilaveten ve bunlardan daha beteri, bırakalım reformu, milyonların acil çözüm bekleyen yaşamsal sorunlarının bir “seçim”le halledileceğini söylemek ya da böyle bir düşünce içinde olmaktır.
Eğer bir devrimin çözebileceği sorunları bir “seçim” çözebilseydi, “modern” tarih diye bir şey olmazdı. Neşterlik yaraya merhem çalmak, cehalet değilse kötü niyettir.
Burjuva muhalefet uyanık simsar taktikleri ve laf kalabalığıyla yeni beklentiler yaratmaya ve var olanları da beslemeye çalışıyor. Zira “gelmekte olan”la kast edilen, gerçekten de bütün sorunları çözmeye muktedir bir şey olacaksa, o halde dinci faşist partiden daha fazlasından kurtulmak gerekir. Bu muhalefetin hiç işine gelmez, çünkü kendisi de “daha fazlası”nın içinde yer alıyor! Bu yüzden de insanların umutlarıyla oynamaktan öte bir şey yapmıyor.
Milyonlar sadece dinci faşist partiden kurtularak hayallerine ulaşamaz. Sömürünün devamı için işlenen tüm suçları burjuvazi kolektif olarak işledi, işliyor. Yani hesaplaşma sistemsel ölçüde, kökten olmak zorunda.
O halde emekçinin sırtından atacağı yüklerden biri de burjuva muhalefettir. Zira bir kez tarihin çöp tenekesinin kapağı açıldı mı, bu leş kokan burjuvaziye ait ne varsa hepsini çöpe atmak şart. Bu kirden, bu hileden, bu kokuşmuşluktan ve bu sömürüden kurtulma şansını kaçıranları tarih kolayca affetmez!
Evet, gelmekte olan bir şey var ve gerçekten de geliyor, ama onun burjuva muhalefetin saçmaladığı şeyle alakası bile yok!
Sineye çekenler, edilgen bekleyişlerle sistemin her geçen gün çok daha kötüleşen koşullarına katlanacak ya da umutlarını gerçekleştirmek için harekete geçecek.
Bugün yaşam koşulları ne kadar berbat hatta berbatın da berbatı olsa da, hayallerimizi gerçek kılmaya her zamankinden daha yakınız. İşte, gelmekte olan gerçekte sadece bu!!!
Bunun dışındaki her şey hayal kırıklığıyla sonuçlanacak boş denemelerden ibaret kalmaya kesinkes mahkumdur.
Kenan Kızıl