Dünyada savaş rüzgarları güçlü bir şekilde eserken ve emperyalist-kapitalist dünyanın devletleri doludizgin, kapsamlı bir savaşa hazırlanırken, Suriye ve Rojava’da yine savaş tamtamları çalmaya başladı. Aslında savaş hiç bitmemişti, sıcak çatışmalar ve işgallerle birlikte dinci-faşist iktidar 10 yılı aşkın bir süredir savaşın aktif bir parçası ve en saldırgan gücü durumundaydı.
Suriye savaşı ile birlikte dinci-faşizm dünyadaki emperyalist devletlerin dünya halklarına ve kendi hasımlarına karşı hazırlığını yaptığı bu yıkım savaşının da tam ortasında duruyor. Ayakta kalabilmek için içeride-dışarıda savaş dışında başka argümanı kalmayan, zor araçları ile geniş emekçi kesimleri ve Kürt halkını baskı altında duran dinci-faşizm Kürt halkına yönelik yeni, kapsamlı ve yıkıcı bir saldırıya hazırlanıyor. Dinci-faşist iktidar, diğer faşist partiler ile birlikte Irak-Suriye tezkeresinin 2 yıl daha uzatılmasını geçtiğimiz günlerde parlamento denen içi boş kurumda kabul ettirerek bu fiili hazırlığın yasal kılıfını hazırlamış oldu. Yeni topraklar tırtıklamak, Rojava Devrimi’ni boğmak ve içeride şovenist histeriyi kabartmak, dizginsiz bir saldırı dalgasının önünü açmak için tezkere böylece meclisten geçmiş oldu.
CHP’nin bu oylamaya evet dememesi bizleri yanıltmamalı, Kürt halkının ve emekçi sınıfların baş düşmanlarından olan bu şoven-gerici parti, daha önce gerçekleşen işgal saldırılarının hepsine onay verdi. Faşist devletin diğer burjuva faşist partilerle birlikte başat kurumlarından olan bu şoven parti Kürt halkının kazanımlarına karşı en başından beridir karşıdır ve son yıllarda gerçekleşen işgal saldırıları ve geçmişten bu yana ilhakçı karakteri ile Kürt ulusunun özgürlüğünün düşmanı olduğunu en açık şekilde göstermektedir.
Bu yeni saldırganlık dalgasının birden ortaya çıktığı veya tekil bir saldırı olduğunu da düşünmek büyük bir hata olacaktır. Dinci-faşizmin Kürt halkının topraklarını işgal ve ilhak ettiği yetmediği gibi bölgede elde ettiği kazanımları da savaş ve zor yoluyla yok etmek istediği, Kürt halkına “Çöktürme Planı” kapsamında teslim almaya çalıştığı herkes tarafından biliniyor. Aynı zamanda dinci-faşist çetelerin Suriye-Rusya tarafından tepeleneceği ve İdlib’in çete üretim merkezi haline dönüştürülmesi imkanının ortadan kaldırılması, büyük İdlib savaşının başlaması ile gerçeğe dönüşmek üzere.
Emperyalist hegemonyanın dağıldığının Afganistan’dan çekilmenin ardından herkesçe görünür olduğu, Suriye ve Irak’tan da çekilme planları yapılması ile de Suriye savaşı belli ölçülerde sona yaklaşmaktadır. Dinci-faşist çetelerin Daraa kentinden de temizlenmesinin ardından bütün bakışlar İdlip ve Rojava hattına çevrilmiş oldu. Sochi görüşmesinde istediğini alamayan dinci-faşist iktidar, İdlib’te de içinde bulunduğu sıkışmışlığı biraz olsun atabilmek için Tel Rıfat-Kobane-Tell Tamr-Ain Issa ve Dırbesiye bölgelerine saldırmaya hazırlanıyor. Tel Rıfat stratejik otoyolların kesiştiği, Suriye ordusu ile özerk yönetimin kontrolündeki bölgeleri birbirine bağlayan, aynı zamanda Afrin-Azaz-Marea üçgeninde önemli bir noktada duruyor. Eğer bu bölge dinci-faşist iktidarın denetimine girerse, savaşın gelecekteki gidişatı açısından dinci-faşizm elini güçlendirme hesapları yapıyor.
Bu kadar ayrıntıyı neden anlattık veya okurlarımız bu kadar ayrıntıyı neden bilmek zorunda diye sorulabilir, ancak savaşın gelişimi açısından belli olaylar arasında neden-sonuç ilişkilerinin kurulabilmesi ve dış savaşların gökte çakan duru gök olmadığının anlaşılması gerekmektedir. Sermaye sınıfı için dış savaşlar içeride süren sert iç savaşların da etkisi ile birlikte aynı zamanda iç savaşın kazananı olmak açısından da önem taşır. Yaşadığımız topraklarda da olup biten tam da budur. Kürt halkının özgürlük savaşının bastırılamadığı, geniş emekçi kesimlerin mücadelesinin her yerde sürdüğü, ayaklanma düzeyinden, grevlere, kent savaşlarından sokak eylemlerine kadar toplumsal pratiğin sürekli bir hal aldığı, egemenlerin eskisi gibi yönetemediği ve emekçi sınıfların eskisi gibi yönetilmek istemediği, ekonomik ve siyasal krizin derinleştiği bir olguyu yaşıyoruz.
Böylesine çelişkilerin derinleştiği bir ortamda yaklaşan bu gerici yağma savaşının bizlere acı ve kandan başka bir şey getirmeyeceği de aşikar. Sermaye egemenliği işçi sınıfı için mutlak yoksulluk, açlık, yoksulluk, yaşamdan kovulma, gerici savaşlarda en büyük acıları çekme anlamına gelir. Tekelci sermaye egemenliği halklar arasına nefret tohumları ekilmesi, ezen burjuva Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda halkları birbirine düşmanlaştırmaya, farklı uluslardan emekçiler ve gençler arasına ırkçılık ve nefret ekmek anlamına gelir. Her gerici yağma savaşı emekçi sınıflar için savaş harcamalarının vergi yükü olarak dönmesi, hayat şartlarının daha da zorlaşması anlamına gelir.
Her dış savaş içerideki çelişkileri derinleştirir. Ekonomik krizin Türkiye kapitalizmini bu kadar derinden sarstığı, enflasyon, işsizlik, fiyatların artışı, kiraların yükselmesi gibi doğrudan geniş emekçi kesimleri yıkıma sürükleyen emarelerin giderek büyüdüğü bir ortamda savaşın bütün faturası emekçilere, gençliğe, kadınlara kesilecek. Çünkü bizleri yoksullaştıranlar ile savaşa girişenler, halkları katledenler, dinci-gerici güçleri palazlayanlar aynı güçlerdir.
Peki ne yapmalı? Sosyal pasifistler gibi sadece barış çağrıları ile mi yetinmeli? Yoksa sosyal reformistler gibi bu savaşın sadece seçimlerdeki oy oranlarını hedeflediği veya sadece gündem değiştirmek gibi bir amacı olduğu şeklinde sığ bir düşünceye mi kapılmalı? Elbette hayır. Biz devrimci gençliğe düşen bu işgal savaşının sebeplerini ve olası sonuçlarını bütün açıklığıyla ve elimizdeki bütün imkanlarla anlatmaktır.
Bu gerici savaşa karşı çıkmak, şovenist histeriye karşı koymak, emekçi sınıfların ve gençliğin geniş kesimlerinin savaşa karşı tutum alarak sermaye egemenliğine karşı dövüşmesinden başka bir kurtuluş yolu yoktur. Bundan dolayı her okulda, her emekçi semtte, her lisede, her sokakta elimizdeki bütün imkanlarla bu işgal saldırısının bizim savaşımız olmadığını haykıralım, milli çıkarlar adı altında yükseltilen şovenist histeriye karşı kampanyalar örelim, anti-faşist mücadeleyi yükseltelim!
Her ulustan işçi gençler, öğrenci gençler, genç kadınlar, LGBTİ+’lar savaşların olmadığı bir dünya için dövüşme zamanıdır!
K.Taylan Kızıldağ