İşçi sınıfına yönelen saldırılar artarak devam ediyor. Polonez işçilerine yönelen sert polis şiddeti, işçilerin örgütlü-inatçı hak arayışına kolluğun sert tutumu, yalnızca oradaki amirin işçi düşmanı bir faşist olması ile açıklanamaz.
İşçi sınıfının eylem ve mücadele ile elde edeceği kazanımları savunmak için de inatçı bir mücadele sürdüreceğini biliyorlar. Bunun için eylemci işçiler, gerçek bir ablukayla ve sürekli bir polis, devlet şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Bir yandan işçilerin mücadele azmi kırılmaya çalışılırken, öte yandan aynı yolu yürüyecek işçilere gözdağı veriliyor. Köpükler saçarak haykırıyor polis şefi: “Çocuklarınız bile iş bulamaz!”.
Gaziantep’te Akçanlar işçilerinin eylemine, Soma’da Fernas madencilik işçilerine ve onların mücadeleci sendikalarına yönelen sert müdahaleler bundan sonra kararlı bir çizgide yürüyecek olanların neyle karşılaşacaklarını pratik olarak gösterme çabasından başka bir şey değil. Yani süreç, mücadele kaçkınlarına, uzlaşmacılara, tatlı su kurnazlarına göre fazla sert! Bunu için işçi sınıfına yönelen saldırılar net, kapsayıcı ve sınıfın en geniş bölüklerini içine alma yeteneğini gösterecek yapılar tarafından üstlenilmeli. Kendisine karşı gelme cesareti gösteren bu büyük dalga karşısında, sermaye sınıfı savunma pozisyonundadır. Tüm bu baskı ve kuralsızlık dayatmaları ve sermayenin iki anlama gelmeyecek işçi sınıfını diz çökerterek teslim alma çabası, ancak sermaye ve onun hizmetkârları kadar net, dişe diş bir tutum almakla karşılanabilir.
Mücadeleci Sendikalar bu yıl içerisinde sınıf hareketi içerisinde gerek işyeri örgütlenmelerinde ısrarlı tutumlarıyla, gerekse örgütlenmeye yönelen saldırılar karşısında takındıkları net tutumla, gerekse de 1 Mayıs’ta Taksim ısrarı ile emekçilerin dikkatini çektiler. Mücadeleci Sendikalar mücadele sınırlarını genişleterek ve sınıf hareketi açısından sorumluluk alarak merkezi bir odak haline gelebileceğini gösterme göreviyle karşı karşıya. Bir taraftan tarihinin en kapsamlı saldırısı ile karşı karşıya olan, diğer yandan açlıkla terbiye edilmeye çalışılan işçilerin sabrının tükendiğini açıkça görüyoruz. Böylesi bir dönemde bu sendikalar, sınıfın çıkarlarını günlük çıkarlarının önüne koyanları arkalarında bırakarak en önde yürüyebilir, devrimin öncü işçilerini mücadelenin içinde yetişmesine olanak sağlayabilirler.
Gelinen nokta, içinden geçilen saldırı dalgası, öncü işçilerin önüne harekete geçen kitleleri kavrayan sermayeye karşı etkili araçlarla meydan okumayı dayatıyor. Sadece karşı karşıya olunan saldırıları durdurma değil, yeni kazanımlar elde etme ve emeğin kurtuluşu görevini de önüne koyan gerçek bir mücadele çizgisi oluşturma görevidir bu. Bu mücadele içerisinde yeni genç ve mücadeleci sendikalar, önemli bir yer dolduracak. Ancak bunun yeterli olmayacağı gerçekliği gözden ırak tutulmamalı. Bu uzun ve sert mücadele sürecinde eylem ve örgütlenme süreçlerinde öne çıkan, kendisini bir sendika içinde konumlandıramayan, işbirlikçi sendikalar tarafından tasfiye edilen veya Anadolu coğrafyasında kimseyle iletişime geçememiş öncü ve mücadeleci işçilerin de içinde konumlanacağı araçlar yaratmak zorundayız.
İçinde bulunduğumuz dönem, hiçbir aracı mutlaklaştırmadan alanın, bölgenin veya havzaların öne çıkardığı araçlara ulaşmayı ve bu mücadele araçlarıyla bağ kurmayı gerekli hale getiriyor. Bu araçların işleyişinin nasıl olacağı ve kitlesel sınıf araçları olup olamayacağı belirleyici olacak. Ülkemizin mücadele tarihinde işçiler sayısız aracı yaratma becerisini gösterdi. Platformlar, birlikler, meclisler, komite ve konseyler… Bu zengin birikimden faydalanarak yeni araçlar yaratılmak ve bizzat sınıfın kendisi tarafından yönetilmek zorunda. Yüzbinlerce işçi ve emekçi çocuğunun okula aç gidip geldiği, servis veya yol parası bulamadığı için her gün kilometrelerce yürüdüğü ya da okula gidemediği, anne ve babaların bu düzene kahrettiği bugünler, dar masa başı tartışmalarıyla heba edilemez.
Gerek Mücadeleci Sendikalar gerek tek tek öncü işçiler birleşik bir mücadele rotasını oluşturma sorumluluğu taşıyor. En küçük günlük sorunlardan en karmaşıklara kadar çözme iradesi gösteren bir yapı, işçi sınıfı için gözlerin döneceği araç olabilir. Bedeli ne olursa olsun kaybedecek bir şeyi olmayan işçi sınıfını, böylesi bir odak içinde olmaktan çekinmek bir yana onun örgütleyicisi, yöneticisi ve sürecin bir parçası yapacaktır.
Sermayenin yaptığı hesapları boşa çıkarmak, işçi sınıfının esnek, kapsayıcı yasalarla sınırlanmayan ve militan mücadele odağını yaratmaktan geçiyor. Önümüzde bize bakan sorun belli, çözüm için bir adım bekliyor. Sorumluluk almak ve sadece elimizi değil bedenlerimizi bu büyük taşların altına koymak zorundayız. Mutlak başarı için bin bir hesapla, mükemmelliyetçilikle ince hesap yapanların, aslında mücadeleden kaçmanın teorisini yaptıklarını unutmayalım.
Tarihin bu sayfası bizlerden inisiyatif almayı, cüretle sonuna kadar götürülecek mücadeleyi ve müdahaleyi bekliyor.
İnan Çelik