< < Irkçı Saldırılar Karşısında İşçi Sınıfının Tutumu Ne Olmalıdır?

Hatırlayalım, 2013 yılında Suriye halkının yoksul ve emekçi kesimi, başta Amerikan emperyalizmi ve onun işbirlikçileri eliyle başlatılan iç savaşta ailesi ve çocuklarıyla birlikte topraklarından ayrılmak zorunda kaldı.

10 yılı aşkın süredir ulusal ve uluslararası sermaye için, Suriyeli sığınmacıları tüm ailesiyle birlikte bir asgari ücrete çalıştırıp karlarına kar kattığı bir dönem başladı. Ucuz iş gücü servetlere servet kattı. Bu dönem, diğer yönüyle de Türkiyeli işçi ve emekçiler için haksız rekabet yoluyla düşük ücretlerin, güvencesizliğin, kuralsızlığın yükselerek hayata geçirildiği bir dönem oldu.

Emperyalistler ve dinci faşistler kendi yarattıkları savaşta yıllardır yurtlarından uzak, yokluk ve yoksulluk içinde perişan ettikleri Arap halkını şimdi de hedef tahtasına koymaktan çekinmiyorlar.

İki gündür Kayseri’de başlayan, sığınmacılara yönelik faşist saldırılar, uzun bir zamandır dinci faşist devlet tarafından planlı bir şekilde hazırlanıyordu. Devletin resmi ve sivil faşistleri eliyle son dönemde hızlandırılan bu çabalar özellikle sosyal medya hesapları, gazeteler, televizyonlar ve diğer haber kanalların üzerinden adım adım hazırlandı ve pompalandı.

Bu saldırıların organizasyonu bir taşla üç kuş vurma hedefi taşıyor. Daha önce de tarihte tanık olduğumuz bu hedeflerden biri, faşizmin son zamanlarda hayal kırıklığı ve dağınıklık içinde bulunan sivil faşist tabanını bir amaç etrafında toplamak. İkincisi emekçilerin ve yoksul halkın önemli bir kısmının dikkatini düşük ücretler, güvencesizlik, yüksek enflasyon ve zam sağanağından uzaklaştırmak. Üçüncüsü ve daha köklü bir hedef ise işçi sınıfının kendi içindeki çok ulusluluğun çelişkilerini derinleştirip, sınıfsal birliği parçalamak.

Uzun süredir dile getirdiğimiz gibi, sınıf içinde her kesimde örgütlenme çabaları gözle görülür bir biçimde arttı. Orta vadeli plan ve ardından başta bakan Şimşek’in ve diğer bürokratların emekçileri aşağılarcasına asgari ücretin ve emekli maaşının yeterli olduğunu ifade etmeleri, sınıfta gerçek anlamda öfke yarattı. Temmuz ayında zam yapılmayacağına yönelik açıklamaların işçi ve emekçi sınıflar içinde yarattığı tepkilerin bir kartopu misali farklı ve karşıt kesimleri birleştirdiği son derece açık.

1 Mayıs’ta moral üstünlüğünü kazanan ve ardından mücadeleci sendikalarının sürdürdüğü ortak mücadele çağrısıyla tüm diğer kesimlerin de dile getirmek zorunda kaldığı “Temmuz’da Zam Şart” kampanyasına yönelen emekçilerin dikkatini dağıtmak son derece önemliydi.

6-7 Eylül 1955'te İstanbul'da Rumlara karşı gerçekleştirilen provokasyon tarihinden kopya çekilen bir organizasyon sahnelenmeye çalışılıyor. Son günlerde çeşitli sosyal medya hesaplarında, haber kanallarında, gazetelerde sığınmacılara karşı adım adım tırmandırılan düşmanlık bileniyor. Her zamanki gibi ideolojik bir merkez tarafından organize edilen bu tür saldırıların hepsinden biliyoruz ki ulusal kimliklerin birbirleriyle kavgasından sermaye kazanır, işçi sınıfı kaybeder.

Sınıfının uluslararası birliğine karşı gerçek bir uluslar hapishanesi olan Türkiye'de her dönem farklı ulusal kimlikler hedef tahtasına oturtuldu. Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Rumlar ve Kürt halkı onlarca yıl düşmanlaştırıldı. Bugün plan o ki, Suriyeli sığınmacılar karşımıza çıkarılmaya çalışılıyor. Sermaye, kendisine yönelen öfkenin önünü kesmek için işçi sınıfına yeni yeni düşmanlar yaratıyor.

İşçi sınıfı bu oyunu bozmalıdır. Uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçileri işçi sınıfı başta olmak üzere tüm yoksul kesimleri umutsuzluğa mahkum etmeye çabalıyorlar. Başta sendikalar olmak üzere sınıfın taban örgütleri kıskaca ve tahakküm altına alınmaya çalışılıyor. Türkiye işçi sınıfı bu planları bozacak ve emeğin kurtuluşuna doğru yürüyecek birikim ve deneyime sahiptir. Son dönemde sendikal alanda yoğunlaşan örgütlenme çabalarının sınıfın bulunduğu tüm alanlara yayılması, işçi sınıfının günlük talepleri ile birlikte siyasal taleplerini de savunur duruma gelmesi sınıfın kimliğini güçlendiriyor. Sermayenin korkusu ve planlarının temeli de buradadır. Türkiye'nin pek çok bölgesinde kendi başına hareket eden, bir çıkış yolu arayan irili ufaklı örgütler, komiteler kuran tüm işçilere ulaşmak ve ortak hareketi sağlamak gerekiyor. Aksi durumda bugün bir kesimi etkilediği gibi örgütsüz işçi sınıfı faşizmin sermayeye hizmetlerine oyuncak olur.

Bugün sınıfın günlük sorunlarını sonuna kadar savunurken; antiemperyalist, enternasyonal işçi hareketini yaratmak doğrultusundaki tüm çabalar desteklenmeli, içinde olunmalı ve sorumluluk alınmalıdır.

İnan Çelik