"Bir küçük burjuva sol eleştiri daha yapmaya gerek var mı?" diye sorulabilir. Çünkü ortada, eleştirecek "bir şey" olmaması hali var. Lakin biliyoruz ki, küçük burjuva sol, işçi sınıfı ve emekçiler içinde kafa karışıklığı yaratmada çok mahir. Bu durum, küçük burjuva solun vahametini ara ara göstermeyi zorunlu bir görev haline getiriyor. Dolayısıyla biz üzerimize düşeni yapalım ve sınıf bilinçli devrimci işçilerin de üzerlerine düşeni yapacaklarından kuşku duymayalım.
Bilindiği gibi Fransa'da yaşanan sarı yelekliler ayaklanması, bir süredir en önemli gündemlerden biri haline geldi. Kızılbayrak, 14 Aralık 2018 tarihli sayısının orta sayfasını buna ayırmış ve şu manşeti atmış: "Tarihin yeni sayfası açılıyor"
Yazar, Fransa'daki ayaklanmanın heyecanına kendini öylesine kaptırmış ki, avazı çıktığı kadar bağırmak istiyor: "Bunu biz gördük, yıllar önce tespit ettik, biz öncüyüz" diye. Gerçi haksızlık etmeyelim. Yeni Evre taklitçiliğinde Kızılbayrak yalnız değil. Atılım, "Emperyalist küreselleşme evresi" diye bir şey uydurmuş; SYKP "Kapitalizmin yeni evresini" keşfetmiş. Neyse, bu Yeni Evre taklitçiliğini bir kenara bırakıp, Kızılbayrak'a geri dönelim. Heyecana kapılan Kızılbayrak yazarı, hemen bir alıntı patlatıvermiş, tarihe not düştükleri kongre/konferanslarından birinden.
"Ekim 1. Genel Konferansında şu öngörüde bulunulmuştu" diyor yazar ve aktarıyor: "1989, tarihin değil yalnızca bir dönemin sonunu işaretliyor. İnsanlık YENİ BİR DÖNEME GİRMİŞTİR. YENİ DÖNEM yeni bir DEVRİMLER dönemi olarak tarihe geçecektir; NESNEL OLGULAR buna işaret ediyor, belirtiler, buna işaret ediyor."
Şimdi Kızılbayrak övünmesin de kim övünsün! Lakin, bu alıntı ile yazarın başlığı arasında bir uyumsuzluk olduğu dikkatli bir devrimci işçinin gözünden kaçmayacaktır. "Ta, 1980'lerin sonunda bir tarihsel haklılık beyanı olarak değil, bizzat nesnel olgulara, belirtilere dayanarak devrimler döneminin başladığını söyledik" diyen yazar -güzel de söylemişsiniz- yazısının başlığında ise "Tarihin yeni sayfasının" şimdi açıldığını iddia ediyor. Neyse, okumaya devam edelim yazıyı. Belki anlaşılır. Yazar bizlere bu sefer de,
"1997 yılı başlarında yapılan bir başka temel değerlendirmede ise o dönemin SOMUT OLGULARINDAN hareketle, dünya ölçüsünde proleter kitle hareketini büyüyeceği ve isyanlara varan halk hareketlerinin çoğalacağı bir tarihi döneme girmiş bulunuyoruz" dediklerini hatırlatıyor.
İyi de, bu tarihi döneme 8-9 yıl önce girildiğini söylememiş miydi az önce? Yani 80'lerin sonunda "insanlık devrimler dönemine" girmemiş miydi? 97'ye geldik, yeniden "tarihi bir döneme girmiş bulunuyoruz" deniliyor. Ve yazarın tüm bunları anlattığı yazısının başlığı neydi: "Tarihin yeni bir sayfası açılıyor!" Kızılbayrakçımızın yazısı gerçekten ilginç bir hal alıyor, sizce de öyle değil mi?
Okumaya devam edelim.
Yazar, 2009'da toplanan TKİP 3. Kongresinin "İnsanlık yeni bir bunalım, savaşlar ve devrimler dönemine girmiş bulunmaktadır" değerlendirmesini tamamladığını hatırlatıyor bize.
Toparlayalım, 88'de devrimler dönemine girdik, 97'de bir daha girdik, 2009'da bir daha girdik ve yazarın başlığına bakılırsa 2018'de bir daha...
Anlaşılacağı üzere, trajik bir vaka ile bir türlü devrimler dönemine girememe haliyle karşı karşıyayız. Peki, ama neden bir türlü giremiyor bu devrimler dönemine, Kızılbayrak?
Bu soruyu şimdilik bir kenara bırakıp, aklımıza gelen bir başka soruyu soralım: Sınıf mücadelesinde yeni bir döneme, devrimler, ayaklanmalar, isyanlar dönemine girilmişse, nesnel olgular bunu gösteriyorsa, devrimci taktik-politikalarda da bir değişim meydana gelmesi gerekmez mi? Ne tesadüf ki, bu soru bizim gibi Lenin'in de aklına takılmış ve bakın ne demiş:
"Şimdi hiç kuşkusuz yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz; politik sarsıntılar ve devrimler dönemi başlamıştır. Rusya'nın şimdi içinden geçmekte olduğu bir dönemde, eski şablonlarla yetinmek caiz değildir. Tepeden eylem düşüncesini propaganda etmek, en enerjik saldırı eylemlerine hazırlanmak ve bu tür eylemlerin koşullarını ve biçimlerini incelemek gerekir." Lenin bu cevapla da yetinmemiş, daha anlaşılır olmak için;
"Hiç kuşkusuz, işçi sınıfını eğitmek ve örgütlemek için daha uzun, çok uzun süre çalışmamız gerekiyor. Ama şimdi asıl önemli olan, bir eğitim ve örgütleme çalışmasında asıl politik ağırlığı nereye vermemiz gerektiğidir. Sendikalara ve legal derneklere mi, yoksa devrimci ayaklanmaya, devrimci bir ordu ve devrimci bir hükümet yaratma çalışmasına mı" demiş ve “ikincisine” diye yanıtlamıştır.
Peki kongre/konferanslarında, 30 yılda 4 defa ayaklanmalar ve devrimler dönemine giriyoruz diyen Kızılbayrak'ın, politikalarında hiç bir değişim olmuş mudur? Yoksa, sanki yeni bir tarihsel (devrimler) döneme girilmemiş, sanki gericilik dönemi devam ediyormuş gibi politika üretmeye; işçi sınıfının eğitim ve örgütlenme çalışmasında asıl politik ağırlığı ekonomik, siyasal reformlar alanında vermeye devam mı etmişlerdir.
Cevap çok nettir. Hiç bir değişim olmamıştır. Aksine, mücadelenin ağırlığını gün geçtikçe daha fazla reformlar mücadelesine kaydırmışlardır. Öyle ki, bu uğurda Lenin'in "Ne Yapmalı?"da ortaya koyduğu düşünceleri dahi küçümsemeyi (10.08.2018 tarihli sayıda) göze almışlardır.
İşte, Kızılbayrak'ın bir türlü devrimler dönemine girememesinin nedeni de budur. Kitlelerin eğitilmesi ve örgütlenmesine yönelik, pratik faaliyete yönelik eski şablonlarını, gericilik dönemine ait şablonlarını terk etmek istemiyorlar. Ayaklanmayı, Geçici Devrim Hükümeti'ni ayaklanma organı olarak komiteleşmeyi, boykot'u, silahlı eleştiriyi vb. tartışmak, kitlelere tartıştırmak, politik faaliyetlerinde bunları ele almak ve bu doğrultuda çalışmalar yapmak istemiyorlar.
Dolayısıyla 10 yılda bir, hem de kongrelerinde, devrimler dönemine giriyoruz deseler de, iş pratik politikaya gelince, bu tespiti bir kenara atıp şöyle diyorlar: "Zira devrim dalgasının tarihsel olarak gerilediği... bir dönem bu"... "bir kaç on yıldır süren gericilik dönemi içindeyiz", "Ecevit 70'li yıllarda... belirgin bir sosyal uyanış ve devrimci kitle hareketi dalgasının üzerinde yükseliyordu. Bu gün olmayan bu..." vb. vb.
Görüldüğü gibi, pratik politikayı belirlemeye gelince, Kızılbayrak için sınıf mücadelesine dair durum tespiti tamamen değişiyor. Devrimler, isyanlar dönemi kapanıyor ve gericilik yılları başlıyor. Hamasete gelince devrim ve ayaklanmalar dönemine giriyoruz; iş pratiğe gelince, en geri politikaları savunmak için on yıllardır süren gericilik döneminde oluyoruz.
Öyleyse haklı olarak diyeceksiniz ki, niye 10 yılda bir devrimler dönemine girildiğinden bahsediyor? Niye kendi kendilerini böylesine tutarsızlık kazanının için atıyorlar?
Çünkü, devrimci görünebilmek için ara sıra devrimden söz etmek, EMEP, ÖDP vs.'ye laf çakmak gerekir de ondan. Aksi takdirde, devrimci olduklarına kimi inandıracaklar.
Ne yazık ki, herkes, II. Enternasyonal'in oportünistleri gibi, durumlarını cesaretle itiraf edemiyorlar. Onlar açıkça "Ara sıra devrimden söz edelim ki, reform taleplerimiz ciddiye alınsın" diyebilmişti. Bu topraklardaki küçük burjuva reformist solun hali de böyledir. Ara sıra devrimden söz eder ki, devrimci kitleler tarafından ciddiye alınma ihtimali olsun!
İ.Cevat Çetiner