"Devrim, tarihsel gelişmenin sonucu olarak gündeme geldi, nesnel ve öznel koşulları oluştu. Devrimin ulaştığı bu noktadan daha ileri gidebilmesi, insan onuruna yaraşır bir hayatın kapısını aralayabilmesi için, öncünün devrime ve devrimci kitlelere bir şeyler öğretebilmeyi başarması gerekiyor.”
Öncünün, devrime bir şeyler öğretebilmesi için ise öncelikle öğretebilecek durumda olması gerekir. Lenin bunu, "Öğretimizin doğruluğunu ve proletarya ile bağımızı devrimi zafere götürmek için kullanacak durumda olmalıyız" diye ifade eder. Lenin'in belirttiği gibi doğru öğretiye ve kitlelerle bağa sahip olmak yeterli değildir. Önemli olan, bunları, devrimin güncel sorunlarını çözmek ve onu zafere taşıyabilmek için kullanacak durumda olmayı başarmaktır.
Devrimin güncel sorunlarına çözüm sunabilmek için ise somut durumun doğru tespit edilmesi gerekir. Çünkü ekonomik-politik krizin yaşandığı ve bunların sonucu olarak yığın faaliyetlerinin fazlalaştığı koşullardaki (devrimci durum koşullarındaki) politikalarla; gericilik dönemindeki politikalar aynı olamaz. Somut koşulların bu iki farklı biçimlenişi, doğal olarak devrimin güncel sorunlarına, devrimci kitlelerin asıl olarak hangi politikalarla eğitilmeleri ve örgütlenmeleri gerektiği sorusuna verilecek cevabı farklılaştırır. Dolayısıyla, devrimin ihtiyaçlarına çözüm sunabilmek için somut durumun doğru tespiti olmazsa olmazdır.
Hiç kuşkusuz ki, somut koşullar ne olursa olsun öncünün görevi, başta işçi sınıfı olmak üzere, devrimci kitleleri eğitmek ve örgütlemektir denilebilir. Doğrudur. Zaten tüm mesele de, “bu eğitim ve örgütleme çalışmasında politik ağırlığı nereye vermemiz gerektiğiyle" ilgilidir. Somut durum tahlili bunun için doğru politikayı oluşturabilmek içindir. Lenin şöyle anlatır bu durumu:
"İşçi sınıfını eğitmek ve örgütlemek için daha uzun, çok uzun süre çalışmamız gerekiyor, ama şimdi (devrimci anda) asıl önemli olan, bir eğitim ve örgütleme çalışmasında ASIL politik ağırlığı nereye vermemiz gerektiğidir. Sendikalara ve legal derneklere mi, yoksa devrimci ayaklanmaya, devrimci bir ordu ve devrimci bir hükümet yaratma çalışmasına mı? Hem biri hem de diğeri, işçi sınıfının eğitim ve örgütlenmesini ilerletir. İkisi de elbette çok gereklidir. FAKAT şimdi, bugünkü devrimde bütün sorun... ağırlığı nereye, birincisine mi, ikincisine mi verileceğinde yatmaktadır" der. Ve devrimci durum koşulları olduğu için ikincisine diye yanıtlar sorusunu. Ve ilkine, sendikalara ve legal derneklere ağırlık verilmesini, burjuvazinin safına geçme, ekonomizme, sendikalizme batmak olduğunu söyler.
Öyleyse, devrime bir şeyler öğretebilecek durumda olmak için; doğru bir öğretiye sahip olmak, bir öğreti sayesinde somut duruma uygun politikalar üretebilmek ve bu politikaları kitlelere ulaştıracak bağlara sahip olmak gereklidir. Başarı için bu üç olgu arasındaki bağıntıya (sıkı, koparılamaz ve bir birini etkileyen ilişkiye) uygun hareket edilmesi zorunludur.
Bir siyasi hareket, doğru bir öğretiye ve kitlelerle bağa sahip olsa da sınıf mücadelesinin somut durumunu doğru tespit edemiyorsa (ki bu öğretiyi kavramadığını gösterir), devrime bir şeyler öğretecek durumda değil demektir.
Sosyalizmden etkilenmiş, ama küçük burjuvazinin olguları kavrayış biçimini aşamamış olan siyaset anlayışı, her ne kadar doğru bir öğretiye tutunmaya çalışsa da, onu kavrayamadığı için somut duruma uygun politikalar üretmeyi de başaramaz. Nesnellikle bağ kuramaz, bu yüzden nesnellikten kopar. Ve nesnellikten koptuğu için de, devrimi ilerletemez. Aksine devrimin peşinden sürüklenir.
Günümüzde, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki oportünist ve reformistlerin durumu böyledir. Nesnellikle, somut durumla yani ekonomik-politik kriz ve sonucu olarak uzun yıllardır süren yığın faaliyetinin, yani devrimci durumun ne anlam ifade ettiğiyle ilgilenmezler. Bu durumun, işçi sınıfının ve devrimci kitlelerin eğitilmesi ve örgütlenmesine yönelik politikalarda ne gibi değişiklikler yapmayı gerektirdiği üzerinde hiç durmazlar. Dün, gericilik dönemindeki çalışmalarında politik ağırlığı nereye vermişlerse bugün de aynı yere vermeye devam ediyorlar bu yüzden. Sanki sınıf mücadelesi donup kalmış; bir durumdan başka bir duruma evrilmemiş.
Ortalama sol (oportünistler) içinde, devrimci durum, zora dayalı devrim, silahlı mücadele vs. diyenler yok mu? Elbette var. Ama işçi sınıfını ve devrimci kitleleri, eğitme ve örgütlemede politik ağırlığı nereye verdiklerine bakıldığında, ÖDP, EMEP, ESP, TKP, HDP vs. vs. den bir farklarını bulmak imkansız. İşçi sınıfının ve devrimci kitlelerin eğitilmesi ve örgütlenmesinde; devrimci hükümet, devrimci ayaklanma vb. konulara değil ağırlık vermeyi hiç değinmedikleri görülür. Çeşitli alanlarda kurdukları meclis, komite vb.ler de bu temelde, bu politikayı uygulamaya dönük değildir. Hadi bundan vazgeçtik, bunların lafı bile edilmez buralarda. Neyin lafı edilir? Kaldırım, yol, su, aşevi, işevi ve kimi demokratik hakların yokluğunun. yani ekonomik, siyasal reform konuları. Yani, EMEP, ÖDP, HDP vs. vs.nin yaptığının aynısı! Ne farkları kaldı reformistlerden? Hiç...
Oportünistiyle, reformistiyle, bu durumda olan küçük burjuva hareketin kitlelerle bağı olsa ve bu bağlar üzerinden büyük kitlelere ulaşmayı başarsalar ne olur? Hiç bir şey olmayacağını Gezi Haziran Halk Ayaklanmasında gördük. Onlara kalsa, herkes bayrağını, pankartını alıp evine giderdi.
Kitlelerin eğitilmesi ve örgütlenmesine yönelik, dönemin ihtiyaçlarına uygun politikalar üretemeyenler, kitle hareketinin, kendiliğinden hareketin bir parçası olarak kalır ve bu hareket içindeki ortalama bilincin sözcüsü olabilirler ancak. Ki hep öyle oluyorlar: "Krizin faturasını ödemeyeceğiz", "Biber gazı yasaklansın", "Hepimiz kardeşiz", "İnsanlar ölmesin", "Ölümleri durdurun", "Halklar kardeştir" vb. vb. Ne kadar ortalama bilince hitap eden slogan, örgütlülük varsa, hepsi küçük burjuva hareketin dilinden düşmüyor. Bu konumunu aşamayan küçük burjuva hareket, kitlelerle kurdukları ilişki sayesinde, olsa olsa baskı gücü, sermaye ve devletten tavizler koparan aşırı muhalefet olmayı başarabilir. Böylece, haklar ve özgürlüklerin bazen kazanılması, ardından çoğunun ya da azının kaybedilmesi kısır döngüsü içinde, devrimci kitlelerin etkileyebildikleri kısmının çürümesine neden olurlar. Ama kitleleri gerçek zafere ulaştıramazlar.
Bugüne kadar devrim ve devrimci kitleler, gerçek zafere ulaşmalarını sağlayacak bir şeyler öğrenebilmişlerse, bu esas olarak, devrimin pratik politika sorunu haline geldiğini gösteren ve kitleleri bu doğrultuda eğitip, örgütlemeye çalışan Leninistlerin sayesinde olmuştur. Leninistler, devrimin gelişim yönünde ortaya koydukları çaba ile kitleler içindeki güçlerini aşan bir etki yaratmayı başarabildiler.
Ama bu etki, devrimin kazanılması için yeterli olmadı, olamazdı da. Bunun için güç örgütü haline gelmek gerekir. Ne zaman işçi sınıfının ve emekçilerin gerçek mücadeleci güçlerinin Leninist partinin etrafında toplanması, onun yönlendirmesine girmesi başarılır; işte o zaman bir güç örgütü haline gelinmiş ve devrimin gerçek zaferinin yolu açılmış olur. Bunun için, dönemin karakterine uygun politikalar temelinde kitlelerle bağların sağlamlaştırılması ve genişletilmesine; Leninist şiarların mümkün olduğunca devrimci kitleler tarafından bilinmesine, bunların anlaşılmasını sağlamaya; bu hedefler için ısrarlı ve düzenli çalışmaya ihtiyaç vardır. Sınıf bilinçli işçileri kazanmaya ve ortalama solun etkisi altında olan kesimine de, durumlarını sorgulatmaya ihtiyaç vardır.
İ.Cevat Çetiner