Marx, insanlığı geleceğe taşıyacak sınıfın proletarya olduğunu gösterir. Ama, “moral ve fizik sefaletin” bilincine, “insandışılığın” bilincine ulaşmış ve ulaştığı bu bilinç sayesinde “kendi kendini aşan” proletaryanın taşıyacağını söyler. Ve ekler, “toplum tarihinde, etkin olanlar, yalnız, bilince sahip düşünüp taşınarak ya da tutku ile hareket eden ve belirli erekleri izleyen insanlardır”.
Lenin de bu tespit doğrultusunda davranarak, Bolşevik Parti için, proletaryanın partisi demekle yetinmez. Devrimci proletaryanın partisi, proletaryanın öncü müfrezesi der. Böylece, devrimci proletaryanın ve Bolşevik Parti’nin, toplum tarihindeki etkin, yön verici konumuna dikkat çeker.
Ve yine Lenin, bu kavrayışın sonucu olarak, sınıf mücadelesine yönelik değerlendirmelerinde dikkatini, proletaryanın ve kitlelerin en ileri kesimlerine yoğunlaştırır. Bu kesimleri, “devrimci inisiyatife sahip proletarya”, “işçi sınıfının ileri kıtaları”, “ işçilerin öncü müfrezesi-elit kesimi”, “ işçi sınıfının en iyi unsurları” , “işçi sınıfının en savaşçı unsurları”, “işçi sınıfının gerçek mücadele gücü” vb diye tanımlar, belirginleştirir, somutlar.
İşte, toplum tarihinde, devrimin gelişiminde, sınıf savaşımında etkin olanlar, işçi sınıfının ve emekçilerin bilinçle, tutkuyla hareket eden bu kesimidir.
Bu yüzden, devrimci komünist partiler, esas olarak toplumun bu kesimine gider ve bu kesimle kurduğu bağlar sayesinde milyonların yönlendiricisi olur. Kitlelerin eğitilmesi ve örgütlenmesine yönelik politikalarda ağırlığı nereye vermesi gerektiğine de, toplumun bu kesimine bakarak karar verir.
Kitle kuyrukçuluğunu aşamayan ve kendiliğindenciliğe teslim olan reformistler ve ortalama sol (oportünistler), şimdi şöyle diyecekler: “Tam da bizim dediğimiz işte. Siz, kitlelerin elit kesiminin bilinciyle örtüşen politikalar öneriyorsunuz. Oysa onlar, halkın azınlığını temsil ediyor. Ve siz milyonları görmezden geliyorsunuz. Bu yüzden sol sektersiniz”.
Yanıldınız tatlı su sazanları. İşçi sınıfının ve emekçilerin ileri, elit, öncü kesimini dikkate almak bir yana, genel hareketin ortalama bilincine hitap eden sizler, devrimci komünistleri hiç bir zaman hiçbir yerde anlamadınız. Devrimci komünistler, ne geri ne ortalama ne de ileri kitlenin peşine takılır. Kitle kuyrukçuluğu, kitle kuyrukçuluğudur. Ve toplumsal hareketi ileri taşımaz.
Komünist bilinç düzeyinde öncülük, önderlik iddiasında olan bir parti, işçi sınıfının ve emekçilerin en savaşçı, elit, ileri kesiminin de BİR ADIM ÖNÜNDE olur, her daim. Ve bu sayede, onları ileri taşıyacak politikaları üretebilir. Eğitim budur. Toplum tarihinde devrimci yönde etkin olmanın başka yolu yoktur. Bilinçle, tutkuyla toplumun en ileri kesimini BİR ADIM İLERİ çekmeyi, eğitmeyi başarabilmek; tüm toplumun devrimci gelişimini, dönüşümünü ve devrimi zafere ulaştırmayı başarabilmektir. Dolayısıyla tarihte devrimci etkinlik kurmanın tek yoludur.
Lenin 1905’in Haziran’ında, “zaferi göze alacak mıyız” diye sorar. Ve şöyle der: “Halk yığınları hiç bir zaman, yeni bir toplumsal düzenin yaratıcıları olarak devrim sırasında olduğu kadar etkin öne atılmazlar... böyle zamanlarda devrimci partilerin önderlerinin de görevlerini daha kapsamlı ve daha cesurca ortaya koymaları, şiarlarının DEVRİMCİ KİTLELERİN İNİSİYATİFİNİN ÖNÜNDE GİTMESİ, onların yolunu aydınlatması... zorunludur...”
Lenin 1905’de Rusya’da devrimci durum olduğu için -bugün bizde olduğu gibi- çok daha cesurca davranmanın altını çizer. Ama işin özü, devrimci kitlelerin önünde olmaya yaptığı vurgudur. Yine Lenin, 1905’de, kitleleri “devrimci ayaklanma ve devrimci hükümet” politikasıyla eğitip, örgütlemenin gerekliliğini anlatırken, aynı vurguyu şöyle tekrarlar:
“…Devrimci sınıfın bilinçli önderlerinin görevi, bu eğitme görevinde sınıfın DAİMA ÖNÜNDE olmak, yeni görevlerin önemini anlatmak ve onları ileriye, büyük nihai hedefimize yürümeye çağırmaktır”. Ve yine bir başka yerde,
“...Devrim dönemlerinde ilkeli taktik şiarların önemini küçümsemek kadar tehlikeli bir şey olamaz. Örneğin ‘Iskra’... karşıtlarının safına geçmekte, fakat aynı zamanda YAŞAMIN ÖNÜNDE GİDEN ve hareketin tuttuğu yolu gösteren şiarları ve taktik kararları küçümsemektedir...” der.
Görüldüğü üzere Lenin ve Bolşevikler, toplum tarihinde etkin olanların, tutkuyla, bilinçle hareket edenler olduğu gerçeğine dayanmışlar ve bundan dolayı, en mücadeleci kesimleri sürekli olarak ileriye taşıyan politikalarla eğitip, örgütlemişlerdir. Bu sayede, halk, burjuva toplumun kalelerinin önüne kadar taşındığında en donanımlı halde olmuş ve bu kaleleri yıkmayı başarabilmiştir. Gezide daha ileri gidilememesinin nedeni de buradadır. Daha ileriye gidilmesini sağlayacak nesnel ve öznel koşullar olduğu halde, devrimci kitleler buna uygun bir eğitim ve örgütlenmeden yoksundu.
Devrimci kitleler, işçi sınıfının gerçek mücadele gücünü oluşturanlar, kendilerine ve siyasi hareketlere şu soruyu sormalıdır: Bu topraklarda yaklaşık 30 yıldır süren savaşta ulaştığımız düzey nedir? Devrimci kitle faaliyetinin düzeyi nedir?
30 yıldır, halkın siyasal-ekonomik temelli faaliyetleri kesintisiz ve yoğun biçimde sürüyor. Mevzu bu değil oportünistler, bu faaliyetleri ve bunlara yönelik politikalarını anlatmaya ve böylece bu soruyu cevapsız bırakmaya bayılıyorlar. Dün de böyleydiler. Bunun için Lenin, “Hiç kuşkusuz, işçi sınıfını eğitmek ve örgütlemek için daha uzun, çok uzun süre çalışmamız gerekiyor, ama ŞİMDİ asıl önemli olan, bu eğitim ve örgütleme çalışmasında ASIL POLİTİK AĞIRLIĞI nereye vermemiz gerektiğidir” diyerek, asıl sorundan kaçılmasının önünü keser. Biz de altını çizerek tekrarlıyoruz: Devrimci kitlelerin ulaştığı düzey nedir? Biz söyleyelim.
Sokak gösterileri, sokak çatışmaları, işgaller, yerel ayaklanmalar, genel ayaklanmalar vb. 1989’da onbinlerce işçi ve emekçinin 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak için devlet güçleriyle giriştiği sokak savaşını milat alıp bugüne kadar gelindiğinde, görülecek olan tablo budur.
Peki, oportünistler tüm bu dönem boyunca, bu tarihin yaratıcısı devrimci kitleleri daha ileri taşımak için hangi politikaları, şiarları ortaya koymuşlardır. Ulusal hareketin bir dönem sahiplendiği Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (ayrı devlet kurma dahil) hariç, hiç! Lenin daha cesur, daha kapsamlı şiarlar ortaya koyarak devrimci kitlelerin önünü aydınlatmak gerekir derken, herhalde, “ışık kapatmayı”, “oy sandık oy” demeyi, biber gazı yasaklatmayı, aş-iş evleri kurmayı, barış masalarına göz kırpmayı, bolca vaaz edilen direniş şiarını kastetmiyordu. Bunların cesur şiarlar olmadığını söylemekle size haksızlık yapmış olmuyoruz. Peki bunları çıkarırsak, oportünistlerin elinde ne kalıyor? Hiç! Yani, küçük-burjuva devrimci hareket, devrimci kitlelerin bulunduğu noktada bile değil. Daha gerisinde.
Gerisinde olmasalardı, Gezi- Haziran halk ayaklanmasının daha ilk günü, “hadi evlerimize dönelim, artık kimse gelmez” derler miydi? Ya da, Gezi sonrasında bile, İstanbul’da Gezi’ye katılanların %18’i oy kullanmayacağım, %29’u kararsızım, %8 BDP (HDP)’ye oy vereceğim dediği halde, gezinin yaratıcısı devrimci kitleleri “oy sandık oy” siyaseti ile geriletmeye çalışırlar mıydı?
Komünistler, toplum tarihinde devrimci yönde etkin olmak için, dün olduğu gibi bugün de, kitlelerin eğitilip örgütlenmesinde politik ağırlığı nereye vereceklerini, devrimci kitlelerin daha ileri taşınmasını temel alarak belirlemek zorundadır.
Lenin’in dediği gibi, bu yöndeki çaba ve girişimlerde, “devrimci bir ordu oluşturma ve geçici devrimci hükümet kurma girişimlerimizde kaçınılmaz olarak karşılaşacağımız başarısızlıklar, bize sadece bu görevin PRATİK ÇÖZÜMÜNÜ öğretecek, sadece, şimdi kuytularda uyuyan yeni ve taze halk güçlerini bu çözüme çekecektir.”
“Bu hedefe ulaşıp ulaşamayacağımız, bu şiarların işçi kitlelerin gerçek mücadele gücü tarafından desteklenmesine bağlıdır. Bu hedeflerin, devrimci kitleler ve işçi sınıfı tarafından mümkün olduğunca bilinmesini ve ANLAŞILMASINI SAĞLAMALIYIZ.”
İ. Cevat Çetiner