Türkiye'yi önümüzdeki süreçte neler bekliyor? Yatıp-kalkıp seçim diye emekçi sınıfları aldatan sosyal reformist partiler ve uzlaşmacı küçük burjuva parti dahil, devrim düşüncesinden uzak olanlar bu soruya yanıt veremiyor. Yani, seçim seçim diyenler bile gerçekten normal koşullarda seçimlere gidilebileceğinden emin değiller.
Önümüzdeki süreç derken, gelecek yılları kastetmiyoruz elbet. Hemen önümüzdeki aylarda, dinci faşist iktidarın ve faşist devletin izleyeceği politikadan söz ediyoruz. Leninistler, bu konudaki görüşlerini net biçimde, üstelik bir değil, iki değil, pek çok defa ortaya koydular. Bir cümleyle özetlersek, sert bir sınıf mücadelesi bizi bekliyor.
Kehanette bulunmuyoruz. Yaptığımız tek şey, gerçeklere gözümüzü kapamamak ve sınıf savaşının temel yasalarını dürüstçe, korkmadan, emekçi sınıfları aldatmadan ortaya koymaktır. Dinci faşist iktidar ve onun başı, kafasına estiği gibi, keyfine göre hareket etmiyor. Tekelci kapitalist toplumda gerçek egemen olan güç tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist mali sermayedir. Politik iktidar, bu güçlerin çıkarlarına uygun politikaları yaşama geçirmekle yükümlüdür. Buraya kadarı işin abecesidir.
Türkiye tekelci kapitalizmi derin bir ekonomik ve politik krizden geçiyor. Bu, herkesin malumu bir olgu. Aynı şekilde, tekelci sermaye sınıfı ve onun politik iktidarı olarak dinci faşist iktidar artık toplumu yönetemiyor. Daha doğrusu, bugüne kadar uygulayageldiği, kullandığı yöntemlerle yönetemiyor. Dinci faşist iktidar, toplumu yönetmiyor ama onunla savaşıyor.
Ekonomik ve politik kriz, yani devrimci durum derinleşerek sürüyor. Son bir kaç ay içinde ekonomik kriz emekçi sınıflarda dayanılmaz bir yoksullaşmaya yol açtı. Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıfları için sorun artık eldekini korumaktan çıkmış, açlık sorununa dönüşmeye başlamıştır. Açlık sorunu, emekçiler için yeni bir olgu değil ama bugünün dünden farkı bu sorunun tüm emekçileri etkisi altına almaya başlamış olmasıdır.
Bu koşullarda, tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güç odaklarının, burjuva egemenliği korumak ve iki ülkenin emekçi sınıflarını zapturapt altına almak için daha fazla baskı, daha fazla terör, daha fazla kanlı yöntemlere başvurmaktan başka çaresi yok. Emekçi sınıfların ise, açlıktan ölmemek için sınıf savaşını sertleştirmekten, sert bir mücadeleye, deyim uygunsa ölüm-kalım savaşına girmekten başka yolları yok. İşler bu noktaya hızla gidiyor. Sosyal reformistlerin ve uzlaşmacı küçük burjuva partinin iki ülkenin emekçi sınıflarından gizledikleri gerçek bu.
Neyse ki, RTE ve dinci faşist iktidarın kartları açıkça oynamaktan başka çareleri kalmadı. Emekçi sınıfları açlığa yoksulluğa mahkum edeceklerini, emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin buna katlanmaları gerektiğini vaaz etmeye başladılar. Dinci faşist iktidarın izleyeceği politikaların daha net anlaşılması için yine RTE imdada yetişti. Gitmiş, araştırmış, okumuş ve Rabbimizin bizi neyle imtihan edeceğini öğrenmiş. Şöyle:
“Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de 'Muhakkak sizi biraz korku ve biraz açlıkla mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz sabredenlere müjdele.' bu şekilde buyurmaktadır”
Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıflarına, yoksul kitlelerine “sabredin seçimler olacak ve biz bu iktidardan kurtulacağız” yalanını sabah akşam söyleyen sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti ve onların dümen suyunda gidenler bu sözlerden gerekli mesajı aldılar mı acaba? RTE, mesajını daha nasıl versin? “Daha neler olacak neler” dedi; anlamadınız. “Sokağa bile çıkamayacaksınız” dedi; anlamadınız. “Milletim -sizi bunu AKP-MHP ikilisi diye okuyun- size iktidarı vermez, vermeyecek” dedi; yine salağa yattınız ve “seçimle göndereceğiz” demeye devam ettiniz.
Dinci faşist iktidar ve RTE, “Rabbim”in buyruğuna uygun olarak emekçi sınıfları “korkuyla sınama” işine uzun süredir başlamış bulunuyor. Ama emekçi sınıflar bu sınamadan “geçemedi”; bir türlü korkup sinmediler. Mallarını eksiltme sınavına tabi tutalı yıllar oldu; yoksulluk ve işsizlik çığ gibi büyüdü, çocuğuna Pantolon alamadığı için yaşamına son veren babalara tanık olduk. Öfke ve kin biriktirdiler, eylemlerini sürekli kıldılar ama yeri-göğü birbirine katacak ayaklanmaya henüz kalkışmadılar.
Gelelim “canları eksiltme” sınavına... Dinci faşist iktidar ve faşist devlet, Kürdistan'da yoksul kitleleri bu sınava sık sık tabi tuttu. “Hendek savaşları” denen kent savaşları ise en şiddetli sınavlardan bir oldu. Türkiye emekçi sınıfları ve yoksul kitleleri de bu şiddetli sınava tabi tutuldular. Katliamlar hiç eksik olmadı desek yeridir. Konuşmada beceriksiz Bahçeli faşisti, belediye başkanları, gazeteciler, politikacılar dahil herkesi “canları eksiltmek”le tehdit etti; yine olmadı. Son olarak dinci faşist iktidarın başı sahne aldı ve “Rabbim”in ağzından, sizi “canlarınızı eksiltmekle sınayacağız, sabredin” dedi. O bu sözleri söylerken, Ankara siyasal bilgiler Fakültesinde faşist tosuncuklar, bıçaklarla devrimci-demokrat öğrencileri tehdit ediyorlardı! Yine de, uysal bir koyuna çeviremediler halkları.
RTE'nin sözlerinin Türkçe meali, önceki açıklamalarla birlikte okunduğunda, şudur: Siz seçim-meçim bekliyorsunuz ama biz canlarınızı eksiltmenin hazırlıklarını yapıyoruz. Bu bir olgudur. Biz kimseyi korkutmuyoruz. Ama damdaki hırsıza “kedidir kedi” demenin çözüm olmadığını söylüyoruz. Emekçi sınıflara söylediğimiz şudur: İti an, çomağı kap. Sosyal reformist partilerle uzlaşmacı küçük burjuva parti, damdaki hırsız hakkında iki ülkenin emekçi sınıflarını sürekli aldatıyorlar.
RTE'nin “Rabbim”den aktardığı sözlerin politik anlamına gelirsek... Aslında son derece açık. Sermayenin giderek daha az elde toplanması, patronların daha fazla kar edebilmeleri için sömürü yoğunlaşarak sürdürülecek. Bunun için faşist baskı ve terör acımasızca uygulanacak, gerekirse “canlar eksiltilecek”
Sosyal reformist partileri ve diğerlerini bilmiyoruz ama emekçi sınıflar “korkmuyoruz” diye sokakta haykırıyorlar. Yani, korkutma girişimlerine meydan okumayla karşılık veriyorlar.
Sınıf savaşı son mantığına doğru büyük bir kesinlikle ilerliyor. Sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler, Leninistler hazırlıklarını bu gerçeğe göre yapmalılar.