Eğer komedi ya da çizgi filmlerden birinden alınmış replik olsaydı, Kemal Sunal'ın “Tosun Paşa” filminde geçtiği gibi “tutmayın küçük enişteyi” derdik. CHP Genel Başkanı kılığındaki Kemal Kılıçdaroğlu'undan söz ediyoruz. Kılıçdaroğlu Kemal, Aktolgalı Beylerbeyi'ni gölgede bırakacak kadar esip gürlemiş. Ama işin şaka kaldırır yanı yok. Şöyle buyurmuş hazret:
“Eğer Kandil'i yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler.” Demiyorlar zaten! Kayıkçı dövüşü “partnerin” RTE'ye bak; ne diyor sana: Çarkçı Kemal.
Çapını fersah fersah aşan bu cümleyi sarf etmek için seçtiği yer de anlamlı: Yozgat. Yozgat'ın muhtar ve her ne demekse “kanaat önderleri”ni toplamış, orada şoven zehrini kusuyor. Doğrusu böyle bir kusma için uygun bir yer.
Çok iyi bildiğimiz ifadeler olmakla birlikte, CHP'nin kuyruğuna takılmaktan bıkmayan sosyal reformist parti ve örgütlerin gözüne batırmak için şu sözleri de aktarmak istiyoruz:
“Terörle mücadele, 35 yıldır mücadele ediyor bu memleket. Eksi 45 derecede, 35 derecede dağda, ovada, bayırda şehit oluyor, mücadele sürüyor. Yabancılar mı yaptı bu mücadeleyi. Şimdi terörle mücadele edeceğiz, yabancı askerleri çağıracağız. Meclis kürsüsünde sordum, kim bu askerler? Çıkın millete bunu açıklayın. Bahçeli’ye söyledim özellikle (.....) Söz veriyorum söz, o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler. Mücadele yürek işidir, bilek işidir”
İşin gerçekten şaka kaldırır yanı yok. Bu sözleri söyleyen kişi ve partisi, sosyal reformist partilerin, hatta çoğu zaman oportünist hareketlerin peşine takıldığı; hemen her seçimde destekledikleri ve emekçi sınıfları da onun partisini desteklemeye çağırdıkları kişidir. İşimiz Kılıçdaroğlu ve partisiyle değil. O ve partisi hakkındaki düşüncelerimizi bizi az da olsa takip eden, okuyan her okur, her sınıf bilinçli işçi bilir.
İşimiz, “sosyalist”, çoğu zaman da “komünist” etiketiyle ortalıkta dolaşan, her seçimde bu adam ve partisinin kuyruğuna takılan sosyal reformist partilerle, hareketlerle. Sınıf bilinçli devrimci öncü işçilerin, işçi, öğrenci devrimci gençlerin sosyal reformistlerin kimlerle kol kola olduğunu görmelerine yardımcı olmaktır.
Zira bunları teşhir etmeden, burjuva kuyrukçusu, uzlaşmacı, düzen içi konumlarını gösterip sınıf bilinçli devrimci öncü işçilerden, devrimci gençlikten, ezilen halklardan tecrit etmeden devrim mücadelesi zafere ulaşamaz. Bir kez daha “reformizme karşı mücadele devrim mücadelesinden ayrılamaz.”
Çok değil, daha dün diyebileceğimiz kadar yakın bir zamanda, kendisine ihtiyaç duyulmayan “tezkere” oylamasında “hayır” dedi diye sosyal reformist partilerin CHP'nin kuyruğuna takılmakta ellerinin rahatlayacağını ileri sürmüştük. Şöyle demiştik:
“CHP'nin kuyruğuna takılmak için hazır kıta bekleyen sosyal reformistlerimizin de eli rahatladı. Artık ‘işgale karşı çıkan’ CHP'nin kuyruğuna gönül rahatlığıyla ve kolaylıkla takılabilirlerdi. Ne de olsa “destekledikleri” parti tezkereye karşı çıkmış bir partiydi artık.”
Sözlerimizin doğrulandığını görmek için bir kaç gün beklememiz yetti de arttı bile. Sözlerimizi doğrulayan, “Demokrasi ittifakı” adı altında bir araya gelmeye çalışan -henüz gelebilmiş değiller- üç sosyal reformist partiden birinin Genel Başkanı'nın çağrısı oldu. Bütün sosyal reformist partileri bir araya getirmeye çalışırken CHP'yi de ihmal etmiyorlar.
Sitem ediyorlar CHP'ye; biz burada dururken “millet ittifakı”ndaki partilerle ne işin var diye. CHP'nin gerici-faşist partilerle ne işi olduğu ayrı bir yazı konusu; şimdilik biz bu partiye yapılan çağrıya bakalım. Çağrıyı yapan kişi önce şu ibretlik soruyu soruyor:
“Ama burada iki problem var. Birincisi şu: Savaş tezkerelerine hayır diyen güçler neden demokrasi ittifakında buluşamıyor? Neden buna rağmen HDP, EMEP, Sol Parti, TKP ya da diğerleriyle değil de, İYİ Parti ve AKP’nin içinden çıkma partilerle ittifakta ısrar ediliyor. Bu büyük bir çelişki olarak duruyor.”
Çelişki gerçekte nerede? Gerici bir burjuva partisi olarak temsil ettiği sınıfın çıkarına en uygun seçimi yapmış olan CHP'de mi, yoksa işçi sınıfının, emekçilerin partisi olduğunu iddia edip burjuva partinin kuyruğundan ayrılmayanlar da mı? Sınıf bilinçli öncü devrimci işçilerin, devrimci gençlerin bu soruya en doğru yanıtı vereceklerinden eminiz.
Sosyal reformist partinin Genel Başkanı, CHP'yi ikna etmek için önce güvenceler veriyor. “Sorun tek adamın durdurulması sorunuysa, yani başkanlık seçimiyse birinci turda ya da ikinci turda herkes pozisyonunu alır. Burada bir sorun yok. Aşılması gereken 50+1 barajı varsa bizler burada hep beraber ortak bir tutum alırız.”
Yani seçimlerde “oyumuz size, burada sorun yok” diyor. “Herkes pozisyonunu alır” derken bunu demiş oluyor. İşte bu güvenceleri verdikten sonra sadede gelip ağzındaki baklayı çıkarıyor:
“CHP’ye başından beri çağrımız şu oldu. Buyurun, gelin. Demokrasi cephesi burada. Burada bir seçenek oluşturalım. Ama CHP hiçbir zaman bu çağrılara yanıt vermedi. Ben her yerde bunu ifade ettim. Sizin vesilenizle de bu çağrıyı yapayım. Sosyal demokratlar, CHP’ye oy verenler, gönül verenler bu durumu sorgulamalı. Kapalı kapılar arkasında kabine kurulmuş, başbakan adayı Meral Akşener kendi adaylığını açıklıyor. Yani böyle giderse anlaşılıyor ki, Ekonomi Bakanı Ali Babacan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olacak. Yani böyle bir tabloya Türkiye’nin demokrasi güçleri, sosyal demokratları nasıl ‘Evet’ diyebilir? Bu tartışılması gereken bir mesele.”
Devam etmeden, bütün sınıf bilinçli devrimci öncü işçilere, devrimci gençlere bu ibretlik söyleşiyi baştan sona okumalarını tavsiye etmek istiyoruz.
Hakikaten, sosyal reformistler açısından “bu tartışılması gereken bir mesele”; hem de enine boyuna tartışılmalı. Çünkü bu mesele, sizin bütün küçük-burjuva uzlaşmacı, sosyal reformist yüzünüzü açığa çıkarabilir; emekçi sınıfların, ezilen halkların karşısına çıkacak yüzünüz kalmaz.
Ama ne çare, daha şimdiden deve kuşuna dönmüş durumdasınız bile. “Emek, sosyalizm, komünizm” yazılı bezlerle yüzünüzü gizliyorsunuz ama geri kalan her tarafınız açıkta! Baksanıza, “Buyrun gelin” dediğiniz adam, “Kandili yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler” diyor.
Şu Kılıçdaroğlu, hakikatten size ayıp ediyor. Sadece size mi? Ve sadece Kılıçdaroğlu mu? Ya şu “Meral Hanım”ın uzlaşmacı küçük-burjuva partiye yaptığına ne demeli? Bu da ayrı bir konu. Sınıflar mücadelesi, “çat kapı Meral hanım”a giderdim gevşekliğini kaldırmaz.