Tarihin akışı baş döndürücü bir hız kazandı. Her gün sarsıcı, toplumu alt üst edici bir olay gelişir oldu. Her olay, bir ay önce, bir hafta önce, hatta bir gün önce meydana gelen olayları arka plana atıyor, unutturuyor, gündemin başına kendisini yerleştiriyor.
İşte, Suriye'de onlarca yıllık BAAS iktidarının bir haftalık süre içinde yıkılışı, Suriye devletinin çöküşü, bir çete başının emperyalist devletler ve tabii ki Türkiye tarafından, takım elbise giydirilip kravat takılarak “devlet başkanı” katına çıkarılması… Siyonist İsrail'in Golan Tepeleri'nden çıkarılması tartışılırken Golan Tepeleri dahil, Şam'a yirmi kilometre yaklaşacak kadar, Suriye'nin çok daha geniş topraklarını işgal etmesi... Bunlar değil bir yıl önce, birkaç ay önce dahi kimsenin aklına gelmeyecek gelişmelerdi.
Suriye, Irak, Lübnan, siyonist İsrail ve elbette Türkiye'yi içine alacak yeni bir tarih... İlk bakışta, her şey 1917-1918'in tekrarı gibi duruyor; ama değil. Tarih, tekerrür etmiyor sadece daha ileri, daha üst bir düzeyden, ileriye doğru spiral ilerlemesini sürdürüyor.
Sadece Batı Asya'da değil, dünyanın dört bir tarafında olayların akışı olağanüstü bir hıza ulaşmış durumda. İşte, kapitalist Kore'nin (G.Kore) birkaç gün içinde derin bir politik krize sürüklenmesi, Fransa emperyalistinin Afrika ülkelerinden kovulması, siyonist İsrail, ABD ve İngiliz emperyalizminin kimsenin beklemediği biçimde yoksul Yemen halkı karşısında aciz duruma düşmeleri...
Orta Doğu (Batı Asya)'da tarihsel gelişmelere tanık oluyoruz. Tarih yeniden yazılıyor gibi. Hiçbir şey olmuş bitmiş değil; tersine, her şey daha yeni başlıyor. Bir iki gün içinde geride bırakacağımız 2024 yılı, bütün bunları ve bunlardan çok daha fazlasını insanlığın önüne bırakarak tarihe karışacak.
Bütün bu karmaşanın, altüst oluşun arka planında devrimci durumun sadece bir ülkede değil, dünya çapında, emperyalist-kapitalist sistemin genelinde ortaya çıkmış ve etkisini güçlü biçimde hissettiriyor olması yatıyor. Emperyalist-kapitalist sistemin derin, kalıcı, yapısal ekonomik ve politik bunalımı bu devrimci durumun maddi temelidir. Bunun etki ve sonuçlarını başta Avrupa emperyalist devletleri olmak üzere, emperyalist-kapitalist sistem zincirinin bütün halkalarında görüp hissetmek mümkün. Dünya işçi sınıfı, yoksul, ezilen, sömürülen emekçi halkları her yerde grev, isyan, ayaklanma halinde.
Tam da bu yüzden, Suriye'de ve Ortadoğu'da (Batı Asya) “zafer kazandık” diye sevinenler boşuna seviniyorlar. Son söz söylenmedi. Suriye'de olsun, Filistin, Lübnan, Irak, İran ya da başka bir yerde olsun, işçi sınıfı, yoksul emekçi kitleler, ezilen halklar, yere serildikleri zaman bile, topraktan güç alarak, yeniden ve yeniden ayağa kalkıyorlar.
Emperyalist-kapitalist sistem, tarihinin en uzun, en yıkıcı ekonomik krizini yaşıyor. Sistemin krizi, kapitalist üretim biçiminin kendi yasalarının kendi işleyişinin sonucudur. Haliyle, emperyalist hükümetlerin, politik güçlerin bu krizi, bu çöküş sürecini ortadan kaldırma şansları yoktur. Bir çöküş yaşanıyor ve insanlık bu çöküşün sonuçlarını çeşitli biçimlerde yaşıyor.
Tarihte esas olan sürekliliktir; kesintiye yer yoktur. 2025, kendinden önceki yılın kendisine bıraktığı koşullar ve miras üzerinden devam edecek. Öyleyse, toplumsal olayların, sınıf savaşının, emek ile sermaye güçleri arasında küresel iç savaşın hız, derinlik ve yaygınlık kazanarak süreceğini rahatlıkla öngörebiliriz.
Türkiye ve Kürdistan, bu gelişmelerin tam ortasında. Türkiye tekelci kapitalizmi, cumhuriyet tarihinin en derin ve yapısal bir bunalımı içinde. Bu nesnel maddi temel üzerinde yükselen devrimci durum ve iç savaş yıllardır sürüyor. Tekelci sermaye sınıfının hiçbir hükümeti, hiçbir yönetim biçimi bu durumu ortadan kaldıramadı, kaldıramazdı da. Aksine, birleşik devrim, gerici, faşist tüm burjuva hükümetlerin her yoğun saldırısından, her zorla bastırma girişiminden sonra tekrar ve daha güçlü biçimde ayağa kalktı.
Türkiye'nin ne Suriye'ye çöküp toprak ilhak etmesi, ne de “fetih” siyaseti birleşik devrimin gelişimini durdurabilir. Birleşik devrim, gücünü esas olarak tekelci kapitalizmin iç çelişkilerinden, tekelci kapitalizmin işleyiş yasalarından alıyor ve hiçbir siyasal güç birleşik devrimin bu nesnel temelini ortadan kaldıramaz.
Dolayısıyla, önümüzdeki yıl, birleşik devrimin güçlenerek yoluna devam ettiği, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, yoksul, ezilen halkların burjuva egemenliğe karşı isyan ve ayaklanmalara giriştiği yıl olmaya devam edecek. İşçisinden köylüsüne, emekçisinden yoksuluna birleşik devrimin bütün toplumsal güçleri tam ve kesin kurtuluş istek ve umuduyla ayağa kalkıyorlar.
Olayların akışının daha da hızlanacağını öngörmek ve bütün hazırlıkları buna göre yapmak gerekir. İşçi sınıfının öncü devrimci güçlerini, işçileri, emekçileri, yoksul kitleleri Leninist saflara kazanmak, Leninist bayrak altında toplamak, bu nedenle yaşamsal önem taşıyor. Geride bıraktığımız yılda başlayan atılımı önümüzdeki yıl daha hızlı biçimde sürdürmeli. Çünkü birleşik devrimin gerçek bir zaferle taçlanması buna bağlıdır.
Zafer, birleşik devrimin emeğin iktidarının kurulmasıyla taçlanmasıdır. Tarihin sıçramalar biçiminde ve büyük bir hızla ilerlediği günümüzde proletaryanın ve ezilen, sömürülen emekçi halkların zaferi artık pek uzak değil.