V- Rojava Tehlikede

Bu noktada, ayrı bir başlık açıp kısaca da olsa Rojava üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü Rojava konusu, sosyal şoven parti ve örgütlerin -bir kez daha, bunların başında TKP geliyor- Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı savaşında “kendi devletlerinin”, Türkiye'nin yanında durmak için sıklıkla kullandıkları bir konudur.

Bu konuda kullandıkları başlıca argüman, Rojava yönetiminin ABD ile ilişkileridir. Türkiye'nin sosyal şoven parti ve örgütleri bu ilişkilere işaret edip ABD'yi bahane ederek Kürt ulusunun özgürlük hakkı için verdiği savaşın karşısına dikiliyorlar.

ABD, gerçekte Rojava Kürt halkının özgürlük mücadelesinin arkasında mı? Bunun teorik olarak böyle olamayacağına; emperyalizmin karakterinin buna izin vermeyeceğine değinmiştik. Şimdi pratik görüntünün arkasındaki gerçek nedir; kısaca ona bakalım.

Pratik görüntü, ABD'nin Rojava silahlı güçlerini yani SDG'yi, tırlar dolusu silahlarla donattığıdır. Gerçek ise, James Jeffrey'in ağzından şöyle itiraf ediliyor:

YPG'ye, SDG'ye, Türkiye'ye karşı harekete geçmelerine izin verecek herhangi bir silah verdiğimize dair tek bir kanıt var mı? Türk ordusunun Afrin'de ve daha sonra Suriye'nin kuzeydoğusunda YPG'ye yaptıklarına, yapabildiklerine bakın. Türkiye'nin, istese bunu tüm YPG'ye yapamayacağını mı düşünüyorsunuz? Biz onlara makinalı tüfek dışında hiçbir ağır silah vermedik. IŞİD'in El Bab'da Türk ordusuna karşı kullandığı türden, güdümlü tanksavar füzesi gibi silahlar vermedik. Ağır silahlar, toplar vermedik… Etkili bir askeri güçleri yok, Türkiye'ye saldırmaya dönük bir yetkinlikleri de yok, Suriye'nin kuzeydoğusundan Türkiye'ye herhangi bir saldırı düzenlemediler, bu konuya da çok dikkat ettik.”

Bu sözler birer gerçektir; eksiği var, fazlası yok. Bunun böyle olduğuna sahada savaşan, özellikle IŞİD'e karşı savaşan her savaşçı bizzat tanıklık edebilir.

Afrin, Tel Abyad, Serakaniye’nin Türk ordusu tarafından işgallerinin ABD'nin izni, onayı, her türli askeri teknik ve istihbarat desteği ile gerçekleştiği biliniyor. Böyle bir izin, onay ve destek olmadan, Türkiye, toprak işgallerine kalkışmayı aklına bile getiremezdi. Trump'ın Erdoğan'a yazdığı, “akıllı ol, aptal olma” gibi hakaret içeren bir mektup sonucu, işgalin bıçak kesiği gibi durdurulması bu iddianın en büyük kanıtıdır.

Washington'da hiç kimse Kürtlere Türkiye'ye karşı askeri garanti vermedi.” diyen James Jeffrey, asker çekme konusunda ise şu itiraflarda bulunuyor:

“Asker çekme mi? Asker çekme hiç olmadı? Kuzeydoğu Suriye’deki durum IŞİD’i yendikten sonra oldukça istikrarlı hale geldiğinde, Trump çekilme eğilimindeydi. Her defasında bölgede neden kalmamız gerektiğini anlatmak için beş daha iyi argüman geliştirme kararı aldık ve ikisinde de başarılı olduk. Hikâye bu”

Evet, gerçek olgulardan ibaret olan “hikaye bu” idi ve Kürt halkının özgürlük savaşına karşı tutum alanların akıllarına getirmek, hatırlamak istemedikleri hikaye de bundan başkası değildi.

Şimdi, tıpkı 2019 Ekim ayındaki Serakaniye ve çevresindeki "satış" hikayesinin benzerinin başındayız. Gerçekte “hikaye”, son Suriye savaşın başlangıcında, Kürdistan güçlerinin Halep'ten, Tel Rıfat ve civarından, Fırat'ın batı yakasından Türk ordusu ve emrindeki SMO adı verilen dinci faşist çeteler tarafından çıkarılmalarıyla yazılmaya başlanmıştı. Elbette, HTŞ denen dinci faşist çeteler de bunlarla birlikte. Bütün bu saldırı ve işgal olaylarında ABD'nin izni ve onayı olmasaydı, Türkiye bir adım dahi atamazdı. Trump, bu durumu şöyle izah ediyor:

Suriye'de yönetimi ele geçirenler Türkiye tarafından kontrol ediliyor. Bu sorun değil. Türkiye çok akıllı. Türkiye çok fazla can kaybı olmadan Suriye'de dostane olmayan bir devralma [mafya dilinde "çökme"] gerçekleştirdi.”

Evet, gerçekten de Rojava topraklarının Türkiye ve onun emrindeki SMO adlı dinci faşist çeteler tarafından işgali, ABD için “sorun değil”di. Neden “sorun” olmadığını Trump, aynı pervasızlıkla şöyle açıklıyor:

ABD'nin, NATO müttefiki Türkiye ile Suriye'de daha etkili olabileceği" mesajını da veren Donald Trump, bir gazetecinin "Suriye'de bulunan 900 ABD askeri konusunda ne yapacaksınız?" sorusunu, "Bunu yapmanın başka bir yolu olmalı. Bunlardan biri de Türkiye” şeklinde yanıtladı.

Bu, halk arasında yaygın bir tabirle “dangul dungul” adamın fazlasıyla açık sözlü olduğunu kabul etmek gerek. ABD, Suriye'de kendi askeriyle değil, Türk askeri üzerinden “daha etkili” olacak! Türk askeri var ya, ABD askerinin bulunmasına ne gerek var. Üstelik, “Kore Savaşı”ndan biliniyor ki, Türk askerinin maliyeti çok düşük. “Kore savaşı” sırasında yirmi üç sent idi; şimdi olsa olsa bir kaç dolara çıkmıştır bu maliyet. Elinde hesap makinasıyla ABD'yi yönetmeye çalışan bu adam, bunu bilmeyecek de neyi bilecek!

Yeni bir satış hikayesinin Tel Rıfat, Halep ve çevresinde yazılmaya başlandığına işaret ettik. Trump'ın sözleri, hikayenin ikinci Trump döneminde devam edeceğinin işareti kabul edilmeli. Rojava süreci olmuş-bitmiş bir süreç değil. Haliyle, ABD emperyalizminin Rojava'da nasıl bir plan içinde olduğunu görmek için biraz beklemek lazım. Ama şurası kesin, “ABD, Türkiye ile Irak arasında PKK'yı yenilgiye uğratmayı hedefleyen tüm girişimleri destekliyor.” (J.Jeffrey) Türkçesi ABD, Kürt ulusunun özgürlük hakkı için verdiği savaşın tam karşısında.

Şu da bir gerçek: Kürt ulusal kurtuluş hareketi içinde, buna Rojava da dahil, ABD ile işbirliğinden, ittifaktan yana olan bireyler, kesimler, güçler var. Ezilen ulus küçük burjuva-burjuva miliyetçisi bu güçlerin Suriye'de ortaya çıkan ağır yıkımdan sorumluluk taşıyorlar mı? Şüphesiz taşıyorlar ve Kürt halkının şimdi çektiği büyük acılarda bunların payı var. Bununla birlikte, sorunu sadece bu yanıyla görüp bırakmak eksik, dolayısıyla hatalı olur. Suriye'deki ağır yıkımdan ve hem Suriye Arap halkının hem de Kürt halkının çektiği büyük acılardan bu güçler kadar; hatta bunlardan fazlası Esad yönetimindeki BAAS iktidarının sorumluluğu var.

Esad başkanlığındaki Arap milliyetçisi BAAS iktidarının kaskatı kesilmiş şoven ilhakçı tutumu, Kürt ve Arap halklarının mücadele birliği önündeki en büyük engeldi. Rusya'nın, Türkiye ve emrindeki tüm dinci faşist çetelerin girişim ve planlarının bozguna uğratılmasının iki halkın ve diğer ulusal topluluk halklarının her türlü mücadele birliğinden geçtiğini görerek, Esad ile Rojava yönetimini birbirine yakınlaştırmaya çok çalıştığını biliyoruz. Hatta federal bir ülkeyi öngören anayasa taslağı bile hazırladı. Bu başarılamadı. Başarısızlıkta, ABD ile işbirliğinden yana olan küçük burjuva-burjuva ezilen ulus milliyetçilerinin rolü olmakla birlikte, bir iktidar gücü olan Arap milliyetçisi, ilhakçı, şoven BAAS iktidarının politikası belirleyici oldu.

Bir kez daha: Süreç devam ediyor; hiçbir şey olmuş bitmiş değil. Çeteler ve onları himaye eden emperyalist, gerici, faşist devletler kesin zafer ilan etseler de, gerçek böyledir. Son sözü Kürt ve Arap halkları söyleyecek! Yine de gelecek mücadele süreci için çıkarılması gereken önemli dersler var. Bu derslerin başında, Suriye'de olsun Türkiye'de olsun halkların tüm sömürücü güçler üzerindeki zaferinin halkların mücadele birliğinden geçmesi geliyor.

Kürt ulusu kendi kaderini tayin hakkını kendisi kullanacak. Bu konuda komünistlere düşen görev, Kürt ulusunun bu hakkını koşulsuz savunmaktır. Komünistler, sosyal şovenizmin en ufak bir gölgesinin üzerlerine düşmesine izin veremezler. Leninist düşünce ve politikanın ulusal sorundaki temel çizgisi budur.