Filistin halkının, Filistin devriminin yanında kararlılıkla duran Lübnan Hizbullah'ının lideri Nasrallah'ı katleden siyonist, işgalci, katil İsrail zafer sarhoşluğu yaşıyor. Bu işgalci ve katil devletin başındaki faşist çete, Nasrallah'ı katlederek Filistin devrimi ve emperyalizme karşı savaşan Lübnan halkına karşı büyük ve kesin bir zafer kazandığını sanıyor.
Bu sevinç naralarıyla her gerici, faşist kafa gibi bu faşist çete de ahmak ve dargörüşlü olduğunu göstermekten başka bir şey yapmış olmuyor. Günü kurtarmaya çalışıyorlar; geleceklerinin yok olduğunu, uçurumun kenarında gezindiklerini görmüyorlar.
Her zaman Filistin devriminin yanında duran, emperyalizme, özellikle de ABD-Britanya emperyalizmine ve onun Batı Asya'ya (Orta Doğu) saplanmış hançeri konumundaki siyonist İsrail'e karşı kararlılıkla savaşan Nasrallah'ın katledilmesi ne Filistin devrimini ortadan kaldırır, ne de Batı Asya'da emperyalizme karşı savaşı zayıflatır.
Ama tersi olacak! Şimdi milyonlarca insan ABD-Britanya, siyonist-işgalci İsrail ve geri kalan tüm emperyalist devletlere karşı savaşmak için bileniyor. Ne siyonist işgalci İsrail'in, ne de onun arkasına saklanan ama tüm bu vahşetin gerçek, asıl sorumlusu olan ABD ve diğer emperyalistlerin bombaları, sürekli kendini yenileyen, sürekli ve sürekli artan bu milyonları bitirme gücünde. Filistin devrimi halktır, “Lübnan direnişi” halktır ve Pablo Neruda'nın dediği gibi, “biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde”.
Ahmak, kıyısında durdukları uçurumu göremeyecek kadar dargörüşlü bu katiller sürüsü “çürüyen diş, dökülen et” gibi “bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler”. Bir günde yüzlerce çocuk, kadın, genç, yaşlı insanı ağır bombardımanlarla öldürmenin kendilerine zafer getireceğini sanıyorlar. Oysa tam tersine, her bir bombardımanla kendilerine karşı kararlılıkla, ölümüne savaşacak yeni nesillerin doğmasına neden oluyorlar.
Nasrallah ve örgütü Hizbullah, Filistin devriminin bir dostuydu. Suriye'de emperyalistlerin IŞİD etiketiyle örgütlediği dinci-faşist çetelere karşı kararlılıkla mücadele yürüttü. Bu çetelerle işbirliği yapan İhvancı Hamas'ın aksine, Hizbullah Suriye'de bu çetelerin yenilmesinde önemli bir rol oynadı. Ayrıca bu güruhun Lübnan'a sızmasını engelledi. Yalnızca bu değil. Bölgeye dair emperyalist planlara karşı sürekli bir mücadele içindeydi, bu yönüyle emperyalistler için ortadan kaldırılması gereken önemli bir engel olageldi. Uzun sözün kısası, o bizim anladığımız anlamda bir devrimci değildi. Ama konjonktürel olarak ilerici bir rol oynadığı kabul edilmelidir.
Nasrallah ve örgütü Hizbullah dünya görüşleri ve gelecek hedefleri bakımından uzunca bir süredir siyonizme ve emperyalizme karşı mücadele yürütüyorlar. Bu mücadelenin bütün bölge ve dünya halklarının yararına olduğu objektif bir olgudur.
Bununla birlikte, emperyalizme ve siyonizme ilişkin yaptığı şu değerlendirmenin son derece isabetli olduğunu; emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeledeki kararlılığının bu değerlendirmeden ileri geldiğini belirtmek gerekir. Şöyle diyordu bir konuşmasında Nasrallah:
“İsrail-ABD ilişkileri konusunda Arap dünyasında yaygın olan bir yanlış kanı var. Siyonist lobiyle ilgili şu yalanı tekrarlayıp duruyoruz: Yahudiler Amerika'yı yönetiyor ve gerçek karar vericiler onlar vs. Hayır, karar verici olan Amerika'nın kendisidir. Amerika'da büyük şirketler var. Petrol şirketleri, silah endüstrisi ve sözde "Hıristiyan-Siyonizm" üçlüsü var. Karar alma mekanizması bu ittifakın elindedir. İsrail eskiden İngilizlerin elinde bir araçtı, şimdi ise Amerika'nın elinde bir araç.”
Evet, Leninistlerin sayısız yazıda işaret ettiği gibi, siyonist İsrail emperyalist devletlerin Batı Asya'daki çıkarlarının koruyucu ileri karakoludur. Bir araçtır. Siyonist İsrail'i ve onun başındaki faşist çeteyi gözbebekleri gibi korumalarının nedeni budur. Öyle ki, örneğin Avrupa ülkelerinde ve ABD'de Filistin bayrağı taşımak ve siyonist İsrail'i aşağılayan sloganlar atmak dahi yasaklandı.
Bir başka konuşmasında ise, Filistin sorunun çözümüne ilişkin şu tespiti yapıyordu:
“Eğer ideoloji ve hukuku, siyasi gerçekleri ve sahadaki ilişkileri birleştirmek istiyorsak, tek çözümün -burada kimseyi öldürmek istemediğimizi, kimseye adaletsiz davranmak istemediğimizi, adaletin yeniden tesis edilmesini istediğimizi belirtmeliyiz- tek çözüm, Filistin toprakları üzerinde Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların demokratik bir devlette barış içinde yaşadığı tek bir devletin kurulmasıdır. Başka herhangi bir çözüm yaşayamaz ve sürdürülemez.”
Evet, Filistin sorununun tek çözümü, Filistin topraklarında yaşayan bütün ulus ve ulusal topluluk halklarının, dinsel toplulukların eşit, özgür, barış içinde yaşadıkları tek bir demokratik devletin kurulmasıdır. Filistin sorununun devrimci çözümü budur ve bundan başka kalıcı bir çözümü yoktur. Bugün, sol adına çoğu çevre tarafından savunulan iki devletli çözüm, çözüm değildir. Siyonist İsrail devletinin ne bir tarihi var, ne de geleceği. Onun gerçek varlık nedeni de yok.
Ne Filistin devrimi liderlerinin ne de onun gerçek dostlarının katledilmesi emperyalist devletleri ve onların bekçi köpeklerini kaçınılmaz sonlarından kurtaramayacak. Filistin topraklarında yaşayan emekçi halkların mücadelesine dayanan bir devrim yenilmez. En kanlı katliamlar da emperyalistlere ve siyonist çetelere zafer getirmeyecek; Filistin devrimini yenmelerini sağlamayacak.
Çünkü “Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde!”