Güncel burjuva toplumsal koşullar, toplumsal patlayıcılarla yüklü. Kapitalizmin her toplumsal yıkımı, patlamalara yol açıyor. En küçük olay bile öfkeye; öfkenin isyana dönüşüp patlaması için tetikleyici rolü oynaması için yeterlidir. Günler, bireysel ya da kolektif patlamalarla dolu geçiyor.
Küçük bir olayın devrimci bir isyana dönüşmesinin, içinde bulunduğumuz durumla sıkı bir bağı var. İçinde olduğumuz durum, herhangi bir durum değil; patlayıcı toplumsal durumdur. Yani her an, herhangi bir olayla ya da toplumsal bir gerekçeyle patlamaya hazır bir durumdur bu. Sınıf ayrımı en tepe noktadadır. Çalışanlar için yaşam koşulları iyice kötüleşirken, işsizler için bu koşullar ölümcül bir durum aldı. Dolaysıyla bu durumda, her sosyal yıkım bu toplumda dayanağı olmayan insanlar üzerinde bütün ağırlığıyla hissettiriyor. Toplumsal çelişkiler elle tutulur düzeyde. Öfkeyi isyana dönüştüren güncel toplumsal ve politik ortam böyle bir ortamdır.
Bu durumun sonuçları var: Öfke isyana; isyan sınırsız çatışmalara yol açıyor. Böylece kitlelerin devrimci öfkesinin şiddetli çatışmaları tetiklediğini net olarak görmüş oluyoruz. Toplumsal patlamalar, aynı anda şiddetli kapışma biçimini alıyor. Son otuz yılın bütün toplumsal patlamaları, şiddetli çatışmalara dönüştü, yarın da toplumsal patlamalar, sınırsız çatışmalara yol açacaktır. Ezilen ve sömürülen kitlelerin içinde bulunduğu gerçek koşulları ciddi ve derinlikli olarak kavrayan herkes, bu sonucun kaçınılmaz olduğunu anlayacaktır.
Sosyal sınıflar arasındaki ilişkilerin kaçınılmaz olarak toplumsal çatışmaya varması, ortadan kaldırılamaz. Sınıflar çatışmasını ortadan kaldırmak isteyen, bu umutsuz girişime soyunanlar da olmuştur her dönem. Bugün de aynı boş çabaların peşinde koşanlar var. Fakat, sınıf ilişkilerinin bir çatışmaya varmasını ortadan kaldırma girişimleri, sınıflı toplumun doğasına aykırıdır. Siyasi iktidar etrafındaki şiddetli sınıf çatışmalarını bir an için unutsak bile, üretim ve yeniden üretim sürecinin her aşaması emekle sermaye arasında, çatışma alanıdır. Üretim ve yeniden üretim sürecindeki sınıf savaşı kendini, siyasal, sanatsal, estetik ideolojik vd olaylarda yansıtır.
İzmir İktisat Kongresi’nde konuşan burjuva iktisatçılar “şimdi uzlaşma ve yeni bir sözleşme zamanıdır” diyorlar. Bu lafları, hem de kapitalizmin çöküşte olduğu, emekçilerin bu toplumsal sisteme karşı öfkesinin en üst düzeye çıktığı, sınıf çelişkilerinin şiddetli olduğu bir dönemde ediyorlar. Onlara göre, yeni bir sosyal sözleşmeyle tarihsel olarak kaçınılmaz olan sınıf çatışması,, bu yolla önlenebilir. Bu sözlerin, ezilen sınıfın sosyal ve siyasal kurtuluş kavgası üzerinde en küçük etkisi olmaz. Proletaryanın devrimci sınıf mücadelesi, toplumsal uzlaşma yönünde değil sınıflı toplumun havaya uçurulması yönünde ilerliyor.
Sosyalizme geçme hedefiyle, kapitalizme karşı devrimci mücadele yürütürken, içinde bulunduğumuz durum konusunda net olmalıyız. Öncelikle belirtmek gerekir ki, içinde olduğumuz durum, kapitalist toplumun çöküş içinde olduğunu ortaya koyuyor. Bu sıçramalı bir çöküştür. Kapitalizmin çöküş dinamikleri hiç bu kadar hızlı işlememiştir. Kapitalizmin çöküş dinamiklerinin iş başında olduğu ve bu toplumsal yapıyı bütün bütüne çöküşe soktuğu bir tarihsel dönemdeyiz. Bu dönemde, gelişmeler bize sayısız olanak sunuyor. Doğmuş olan bu olanaklara dayanarak ve eski toplumun içinde olduğu durumdan dolayı, onu daha kolay yıkabiliriz. Başka bir anlatımla, kapitalizmi yıkmak için, tarihsel olduğu kadar toplumsal olarak da uygun koşullar ortaya çıkmıştır. Doğmuş olan koşulları devrime dönüştürebiliriz ve dönüştürmeliyiz de.
Kapitalizm çöküşte, fakat bu toplumsal sistemin kendiliğinden öleceğini düşünmek anlamsızdır. Kapitalizmin kendiliğinden yıkılıp gideceğini beklemek, devrimci eylem olmadan bu sonucun ortaya çıkacağını düşünmek, kapitalizmin doğasını anlamamaktır. Kapitalizme teslim olmaktır. Ömrünü doldurmuş bu sistemin halen varlığını sürdürmesi, gelişmelere ayak uydurma yapısından ileri geliyor. Onu eylemlerle yıkmadığımız sürece ayakta kalmaya devam edecektir.
Kapitalizmin çöküşte olması, tüm sosyal ilişkileri daha derinden çürütmesi demektir. Biz, çürüyen ilişkilerin hangi düzeye vardığını, günlük yaşamda görüyoruz. Burjuva toplumun sosyal ilişkileri, işçi sınıfının en canlı güçlerini de çürütür. Durum bu noktaya varmadan, proletarya devrimci sınıf savaşını süreklileştirmeli ve eylemleri en ileri noktasına dek vardırmalıdır. Avrupa işçi sınıfı, son yıllarda ve özellikle de son aylarda kapitalizme karşı sınıf savaşını yükseltti. Şu an Fransa ve İngiltere mücadelenin önünde yürüyor. Bir süre önce Portekiz proletaryası sokaklarda gücünü gösterdi. Avrupa işçi sınıfı eylemleri, kapitalizmin toplumun canlı güçlerini çürütemediğini herkese gösterdi.
Doksanlı yıllardan beri dünyada kesintisiz olarak, kapitalizme karşı süren devrimci eylemler, halk kitlelerinin durumlarının bilincinde olduklarını ve insanları kapitalizmden kurtarmak için eylemleri ayaklanma düzeyine çıkardıklarını ikna edici biçimde ortaya koyuyor. Ayaklanmalarda sosyalizm sloganlarının belirgin biçimde öne çıkması, ezilen sınıf açısından sorunun yalnızca kapitalizm sonrası değil, esas olarak daha yüksek daha ileri bir topluma geçmek sorunu olduğu, tüm netliğiyle ifade edilmiştir.
Burjuvazi, kapitalizme karşı yapılan ayaklanmaların yaygınlık ve süreklilik kazanması karşısında, çareyi daha çok baskıya başvurmakta buldu. Emekçi halkın eylemlerinin kapitalist şiddetle bastırılması, burjuva siyasetinin esası oldu. Avrupa burjuvazisi işçi sınıfının ve diğer emekçilerin grev, genel grev ve grevi aşan sokak eylemlerini bastırmak, dağıtmak ve ezmek için daha fazla asker-polis gücüne başvuruyor ve saldırgan bir politika izliyor. Sömürüyü artırmak ve egemenliğini sürdürmek için şiddeti daha da arttırdı. Burjuvazinin sömürüyü ve şiddeti artırması karşısında, emekçi kitleler de eylemlerini ayaklanmaya dönüştürüyorlar. Burjuvazi emperyalist kapitalist sistemin genelinde kapitalist toplumu isyan ve devrimden kurtarmak için ezilen sınıfa büyük bir şiddet uyguluyorken, ezilen sınıfın yanıtı küresel isyan ve dünya devrimini geliştirmek ve hızlandırmak biçimindedir. Emekçi ve sömürülenlerin kapitalizme duydukları öfke, her tarafta isyanlara ve şiddetli çatışmalara dönüşüyor.
Burjuvazi, kapitalist sistemi isyan ve devrim tehdidinden kurtarmak için, bugüne kadar en koyu baskı yollarına ve sınırsız gerici burjuva şiddete başvurdu. Yine de toplumsal devrimle karşı karşıya gelmekten kurtulamadı. Onlar, ne yaparlarsa yapsınlar, devrimi yaratan toplumsal koşulları ortadan kaldıramadıkları için, devrimci eylemlerden kurtulamazlar. Aksine, çöküşte olan kapitalist sistem, devrimci başkaldırının koşullarını güçlendirmiştir. Kapitalist sistemin bütününde toplumsal dönüşüm her bakımdan bir zorunluluk oldu. Çağımızı toplumsal devrimler çağına çeviren, toplumsal dönüşüm zorunluluğudur. Ütopik sosyalist Tommaso Campanella’nın sözleriyle “önce yıkmak ve biçimlendirmek...” gerekir. Toplumu dönüştürmek yani yeniden biçimlendirmek için, öncelikle kapitalist düzeni yıkmalıyız. Kapitalizmi yıkmanın koşulları hiç bu kadar oluşmamış ve olgunlaşmamıştı.
Kapitalizmin çelişkili gelişiminin geldiği nokta; olmak ya da olmamak noktasıdır. Kapitalizmin ekonomik krizleri, toplumsal felaketleri ve toplumsal yıkımları, insanları bir kere daha bu noktaya getirdi. Yok olmamak için, en şiddetli bir kavgayla, burjuvazinin egemenliği devrilmeli. Yaşamsal ivedi görevimiz, sermayenin diktatörlüğünü devrimci biçimde yıkmak, emeğin evrensel kurtuluşunu gerçekleştirmektir. İnsanları her defasında olmak ya da olmamak noktasına gelmekten kurtarmak için, insanları ekonominin esaretinden kurtarmalıyız. Ekonomi toplumun toplumsal denetiminde olmalı. İşte o zaman, kapitalizm tarafından değersizleştirilen, çaresizleştirilen ve yalnızlaştırılan insanı ilk kez düşürüldüğü durumdan çıkaracak, insan olarak önem kazanacaktır. İnsanın bu duruma yükselmesi uzak bir geleceğin sorunu değil, bugünden mümkündür.
Uzun süreli ve yoğun toplumsal pratikten geçen kitleler, tüm bu dönem boyunca, mücadele içinde ve mücadele sayesinde, politik devrimci bilinç, insanca tutkular ve özlemle donandı. Devrimci pratiğin bu kazanımlarına gereken dikkat ve önem verilmiyor. Oysa ki bu değerler, yeni bir gelecek kurma kavgasına itiş verir. Yeni ve insanca bir yaşam özlemi olmadan, bir tutku taşımadan, mücadeleyi itici gücünden yoksun bırakmış olursun. İnsanın, kendi özgürleşmesi, insanca yaşam koşullarına kavuşma; kapitalizmin zincirlerini kırarak, en yüksek potansiyeli gerçekleştirmek insanın görevidir.
Yeni bir yaşama ulaşma isteği ve özlemi, insanlarda, büyük bir coşku patlaması yaratıyor. Statükocu güçler, devrimci sınıfın mücadelesinde hiç eksik olmayan coşkunun binde birini, kendi en parlak girişimler sırasında bile yaratamaz. Ezilen sınıf bir grev sırasında ya da fabrika işgalinde, barikatlarda sınırsız bir coşkunluk içinde hareket eder. Grevin kazanılmasında yarattıkları ortak coşkunun ne büyük bir etkisi var... Geniş kitlelerin güçlerini sokakta birleştirmesinin, kendi gücünü görmesinin yarattığı devrimci coşku, yalnızca eyleme katılanlar değil, katılmayanlar üzerinde de olumlu bir etki yaratıyor. Sermayenin ve devletin saldırıları, kitlelerdeki coşkuyu söndüremiyor. Yeni bir yaşam kurma mücadelesinin, insanlarda daha büyük ve engin bir coşku yarattığını göz önüne getirir. Devrimci eylemin, kolektif toplumsal pratiğin yarattığı coşku, mücadelenin itici bir gücüdür. Tek kelimeyle, kapitalist sistem çöküş içindeyken, ezilen sınıfın yeni bir toplum mücadelesi ve coşkusu doruklara çıkıyor.
Kitlelerin devrimci toplumsal pratiğinde, devrimci fikirlerin oynadığı rol, daha çok kimse tarafından bilinci çıkarılıyor. İnsanların fikirleri köklü olarak değişti. Fikirlerin değişiminde şu etkenlerin yeri var: Birincisi, ekonomik-toplumsal gelişme, çağdaş gelişme dizisi; ikinci olarak sınıf mücadelesinin gelişimi, milyonların sosyal pratiği ve üçüncü olarak, toplumsal bilinç biçimlerinin gelişmesi, marksizm-leninizmin büyük etkisi, sosyalizmin bir toplumsal sistem olarak örgütlenmesi, insanların fikirlerinin değişiminde kesin bir rol oynadı.
Devrimci fikirler, nesnel toplumsal gelişme eğilimine karşılık verir. Fakat fikirler, yalnızca nesnel toplumsal gelişme eğilimi karşısında pasif kalmaz, nesnel toplumsal gelişme üzerinde kuvvetli etkide bulunurlar. Bu, dönüştürücü bir etkidir.
Avrupa’da, ezilen sınıftan başlayan yeni bir isyan dalgası yükseldi; tüm bu öğeleri içinde taşıyarak.
C.Dağlı