Güncel burjuva toplum gerçekliğinin, devrimci Marksizm tarafından açığa çıkarılmasından sonra da, küçük burjuva çevreler tarafından ya üstü örtülüyor ya da çarpıtılıyor. Her sınıf, gericilik karşısında kendi sınıf konumuna göre davranıyor. İşçi sınıfı ve işçi sınıfının devrimci partisi, gerçekleri açığa çıkarmak için teorik analizinde sonuna kadar gider, çünkü gerçekler bizden yana.

Güncel olarak, emperyalist-kapitalist sistemin genelinde ve bu sistemin bir parçası olan Türkiye ve Kürdistan’da derin bir kriz var. Kriz, bir alanla sınırlı olmayıp, bütün alanları kapsayan bütünsel bir krizdir. Yani ekonomik, toplumsal ve siyasi bir kriz. Bu gerçekliğe karşı, bu topraklarda sosyal reformist hareketler, sorunu siyasi partiler sorunu ya da siyasi iktidar sorunu olarak değerlendiriyor. Buna sistem sorunu diyenler de, sorunun temeline inmeden, bugünkü iktidarın oluşturduğu siyasi durum olarak nitelendiriyorlar. Sorunun temellerine kadar inip, gerçeğin tamamını ortaya çıkaran, devrimci işçilerin partisidir.

Siz, sorunun ne kadar siyasi partilerle ve en fazla mevcut siyasi iktidarla sınırlı olarak gösterseniz de, insanlar, karşı karşıya oldukları sorunun toplumsal bir sistem sorunu olduğunun farkında. Siyasi iktidarın ve tekelci sermaye güçlerinin bütün yaptığı, sistemin kendisinden kaynaklanan sorunları uç noktaya kadar götürmek. Siyasi iktidar, ekonomik ilişkilerin üstünde güçlü bir etkisi olsa da, ekonomik ilişkilerin sınırları içinde hareket etmek zorunda. Problemi siyasi güçlerden ibaret görenler, iktidarda olan düzen partisinin yerine, düzenin ve burjuva egemenliğinin diğer partileri iktidar olursa, problemin büyük ölçüde çözüleceğini sanıyorlar. Fakat insanlar gerçeğin farkında ve bu yüzden onlar karşısında tutunamazsınız.

Gezi Haziran Halk Ayaklanması, 6-8 Ekim Serhıldanı ve irili-ufaklı sayısız ayaklanma, isyan iktidarın her şeyi uç noktaya götürmesinin bir sonucu olmakla birlikte, esas olarak güncel burjuva toplumdan kaynaklanıyor. Her gün sayısız kitle eylemi gerçekleşiyor. İşçilerin, köylülerin, kadınların, gençliğin tüm ezilen ve sömürülenlerin eylemlerinin hepsi güncel burjuva toplumdan doğuyor. Temel yapıda olan sınıf çatışması, siyasi, sanatsal, kültürel alanda yansımasını buluyor. Siyasal ve ideolojik çatışmanın asıl kaynağı ortaya konmazsa, siyasal üst yapıdaki tüm çatışmalar havada kalır. Kuşkusuz, sınıflar çatışmasına yol açan birçok etken vardır. Siyasi iktidarın ve devletin kitlelere yönelik saldırısı ve şiddeti vd sınıf çatışması sebebi olabilir. Fakat bunların tümü verili ekonomik-toplumsal sistemin zeminleri üstünde meydana geliyor. Dolaysıyla buradan çıkarılacak sonuç, burjuva toplumun yıkılması; yerine, yeni ve daha üstün bir toplumun kurulmasıdır. Bu, siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle başlayan toplumsal devrimi gerektirir.

Sosyal reformist, legalist sol partilerin güncel durum analizleri, gerçekliğin bir yanılsaması değil, doğrudan doğruya yanlıştır. Çünkü sistemin toplumsal çelişkileri yumuşak olarak gösteriliyor. Ara sıra ister istemez, çelişkiler keskin ve sert olduğu söylense de, bu da görüşlerinin bütünlüğü göz önünde tutulunca, gerçek anlamını yitiriyor. Düşman sınıflar arasındaki çelişkileri yumuşatınca, sınıf savaşı da gerçek bir savaş olan iç savaş düzeyinde değil de, ılımlı mücadele düzeyinde gösterilmiş oluyor. Onlar bunu senelerdir yapıyorlar. Onlar bunun, dünyanın en yoğun ve en şiddetli iç savaşlarının olduğu topraklarda yapıyorlar. Şu burjuva uşaklığına bakar mısınız. Emekçilerin ve sömürülenlerin eli-kolu bu yolla bağlanıyor. Tabi kendileri o kadar iç içe geçtiler ki, bu ilişkiyi bozacak her olaya, her gelişmeye tepki gösteriyorlar. Kısacası, analizleri, halk kitlelerini, burjuva muhalefetin ardına takmayı amaçlıyor.

Uzlaşmacı küçük burjuva siyasetler, lafta emekçilerin istemlerine ilişkin militan söylemde bulunuyorlar. Fakat emekçi sınıf için devrimci militanlık burjuvazinin bütünlüğüne karşı olmaktır, burjuvazinin sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini yıkacak bir anlayışa sahip olmaktır. Teori pratik tutarlılığı açısından pratik olarak da görüşlerine uygun davranmak temel devrimci hedefler uğruna savaşmaktır. Uzlaşmacı siyasetler, burjuva muhalefet söz konusu oldu mu, başka bir tavır takınıyorlar. Fakat bu burjuva güçleri savunamaz noktaya geldiklerindeyse, devrimci kitlelerin istemlerine sığınıyorlar. Böylece şöyle bir durum çıkıyor ortaya; siyasi iktidar burjuva güçlere, emekçilerin taleplerinin gevezeliğini yapmak da onlara. Uzlaşmacı iki blokun politikası tam da budur.

Güya CHP’yi yanlarına çekmek için, ona eleştiride bulunuyorlar. Eleştirileri şu noktada: CHP sağa kayıyor. Peki bu düzen ve devlet partisi, bu tekelci sermayenin partisi, bu Amerikancı, AB’ci NATO’cu parti, bu burjuva diktatörlüğün partisi bugüne kadar nerede duruyordu. Bu sınıf işbirlikçi politikayı yetmişli yıllarda izleyenler oldu. Hepsi de burjuvazinin destekçiliğinden öteye gitmediler. Deniyor ki, CHP kendi dışındaki toplumsal dinamikleri görmüyor. Tam aksine, onlar, toplumdaki devrimci dinamikleri çok iyi görüyorlar. Tam da devrimci dinamiklerin ayaklanarak devrim yoluyla iktidara gelmesinler diye “altılı masa” şiddetlenen sınıf savaşında kendi burjuva sınıf bilincine uygun olarak sınıfsal bir politika izliyor. Siz bu gerçekleri bilmiyor değilsiniz. Ama kurulu düzenin zeminlerinde kalma çizginiz sizi bu noktaya getiriyor. Bu konumlanışınız sürdükçe, bugünden farklı bir yerde olmazsınız.

Reformist partiler, ne iseler öyle davransalardı bugüne kadar, onlara yönelik yaptığımız eleştiriler ve teşhir daha çabuk sonuç verirdi. Ama onlar, kendilerini sosyalist olarak gösterdikleri için, işçilerin, onların uzlaşmacı özlerini anlamalarını zorlaştırıyor. Kendi durumları açığa çıktıkça proleter devrimci komünistlerin görüşlerine ve sloganlarına daha sık başvurmaya başladılar. Bunda, dünyada ve bu topraklarda yaşanan devrimci durum, küresel iç savaş ve yeni bir toplumsal devrimler çağına girmemizin etkisi var. Bu olguları daha fazla yok sayamazlar.

Sosyal reformistlerin en uzlaşmacı en geri olanlardan biri olan bir parti, “devrimler çağının” başlamasından söz etmeye başladı. Leninist Parti’nin uzun zamandır gündeme getirdiği ve çeşitli yönleriyle derinlikli ve kapsamlı olarak ele aldığı bu olguyu, şimdi yarım ağızla ifade ediyorlar. Aslında uzlaşmacıların bu konuda incelemeye dayalı, ciddi olarak ele aldığı bir görüşü yok. Bütün yaptıkları, Leninist Partinin devrimci görüşlerini, “aşırıp” içeriğini bozarak kullanmaktır. Yeni bir toplumsal devrimler çağı doksanlarda, Latin Amerika devrimleriyle başladığı halde, yeni başlıyormuş gibi gösteriyorlar. Görüşü olmayanlar, utanmazca, Leninist Partinin görüşlerini alıp, kendi görüşleri olarak göstermeyi sürdürüyorlar.

Leninist Parti uzun zaman “Şimdi Devrim Zamanı” tespitinde yalnız kaldıktan sonra, küçük burjuva oportünist siyasetler, aynı şeyi hiçbir değişiklik yapmaksızın kullanmaya başladı. Derken, başkaları “şimdi isyan zamanı” vb. demeye başladılar. İktidar, “şimdi yeni şeyler söyleme zamanı” açıklamasında bulundu. Halbuki burjuvazinin yeni şeyler, söyleyemeyeceğini, ancak proletaryanın ve proleter devrimci partinin yeni şeyler söyleyebileceğini daha önce ifade ettik.

Burjuvazi argümanlarını tüketince, gerçek devrimci komünistlerin görüşlerine başvuruyor. Bunlardan biri de burjuva muhalefettir. Onlar da en son olarak “şimdi demokrasi zamanı” sloganını ortaya attılar. Öncelikle belirtmek gerekir ki, genel olarak, tüm sınıfları, egemen olanlar ve ezilip sömürülenleri kapsayan “herkes için demokrasi” yoktur. Ancak sınıfsal demokrasiden söz edilebilir. Mesele burjuva demokrasisi, burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde bir diktatörlüğüdür. Söyleyeceğimiz odur ki, burjuva demokrasisinin modası geçmiştir. Tekelci kapitalizm çağında, tekellerin egemenliği, her planda gericilik demektir. Emekçi halk için demokrasi ise, tekelci kapitalizme karşı, tekelci sermayenin egemenliğine karşı mücadeleyi gerektirir. Bu bağlamda demokrasi sorunu bir devrim sorunudur. İşçi sınıfının temel devrimci hedefleri açısından demokrasi ve sosyalizm devrimci temel hedeflerdir. Bu, halk demokrasi ve sosyalizm mücadelesidir.

Eski toplumun yeni bir topluma gebe olması durumuna yalnızca tarihsel açıdan değil, toplumsal gelişmeler açısından da yaklaşmalıyız. Çünkü toplumsal koşullar yeni ve daha ileri bir topluma geçişi bir zorunluluk haline getirdi. Yeni bir toplumun maddi koşulları, kapitalist toplumun bağrında yeterli bir olgunluğa kavuşmuştur.

Marx 1871 Paris Komünü sonrası yaptığı değerlendirmede şunu söyler:

“... İşçi sınıfı, kurtuluşunun ve onunla birlikte mevcut toplumun ekonomik gelişimi aracılığıyla karşı konulamaz bir biçimde yöneldiği daha yüksek yaşam biçimini inşa etmek için, koşullar gibi insanların da dönüşmesini sağlayacak bir dizi tarihsel süreçten, uzun mücadelelerden geçmek zorunda olduğunu bilir.”

O zamandan bugüne kadar gerçekten bir dizi tarihsel süreçten geçildi. Üretici güçler büyük bir gelişme gösterdi. Bilimsel teknolojik devrim yaşandı. Maddi koşullar, kapitalist biçim içinde, çok ileri bir düzeye geldi. Sosyalizm bugüne kadar sosyalizme geçen ülkelere göre çok daha ileri bir noktadan kurulacak koşullara sahip. Koşulların bu büyük dönüşümünün yanında ve onunla birlikte, insanlarda da önemli bir dönüşüm yaşandı. İşçi sınıfının mücadele tarihine ve sosyalizm tarihine bu açıdan bakılsın. Marksizmin, yukarıda işaret ettiği tarihsel sürecin gelişiminde büyük bir yol alındığı daha iyi anlaşılır. Koşullarda ve insanlarda daha köklü bir değişim, sosyalizmin kuruluşunda olur. Siyasi iktidarı ele geçirmemiz durumunda toplumu dönüştürmede çok daha hızlı yol alacağımız çok açık. Yeni bir topluma geçişin koşullarının bu denli olgunlaşmış olması, burjuva toplumun bunalımını derinleştiriyor. Çünkü, daha ileri koşullarda, daha ileri bir topluma geçme imkanları böylesine kendini gösterirken, kimse geri ve yozlaşan bir toplumda yaşamak istemez. Sömürücü sınıfın, insanlar üstündeki etkisi iyice zayıfladı. Buna karşılık, gün be gün sosyalizm daha çok insanı etkiliyor.

Süreç artık çok hızlı yaşanıyor. Kapitalizme karşı mücadele, yalnızca tek tek ülkelerde değil, sistemin genelinde çok süratli, çok uzak olarak görülen büyük olaylar örnek devrimci bir halk ayaklanmasıyla daha kısa sürede karşılaşabilir. Küçük bir olay kısa bir sürede büyük bir olaya, bir devrime dönüşebiliyor. Üstelik bu durum bir yerde değil, tüm sistemde etki yaratabiliyor. Unutmamak gerekir: Devrimci koşullarda, olaylar birbirini tetikler. Devrimler birkaç ülkede arka arkaya patlar ve zincirleme sonuçlar yaratır. Son olarak belirtmek gerekir ki, bu süreçte çok büyük bir devrimci potansiyel harekete geçiyor. Bunun çarpıcı bir örneği, İran’daki ayaklanmadır. Orada kadınlar, eylemleriyle bir ateş yaktılar. Şimdi o ateş, devrim ateşine dönüştü.

Devrimci işçiler, devrimci işçiler partisi, bu nesnel gelişmenin gerisinde kalmak istemiyorsa, kendini buna göre ayarlamalıdır.

C.Dağlı