Burjuvazi kaybetmiş bir sınıftır. Yalnızca tarihsel bakımdan değil, kapitalist toplum, ekonomik ve toplumsal olarak da yaşamını tüketmiştir. Dolayısıyla ideolojik düzeyde eski sistemi yeniden üretemiyor. Yani sömürücü sınıf, ideolojik olarak da kaybetmiştir. Bu yüzden karşıtının, proletaryanın, devrimci proleter sosyalizmin kavramlarına, tanımlamalarına, sözlerine daha fazla başvuruyor. Bunun sınıf mücadelesinde anlamı ortaya konmalıdır.

Bazı araştırmacılar, burjuvazinin, onların siyasi partilerinin, medyanın vb. konuşmalarında yazılarında, yayınlarında sınıfsal bir dil kullandığını çeşitli yönleriyle açıkladı. Sömürücü sınıfın temsilcilerinin söyledikleri, onların temsil ettiği toplumsal sistemi ve yönetici sınıfın çıkarlarının ifade edilişinden başka bir şey değildir. Her sınıf bilinçli işçi düzen partilerinin, politik kurumlarının, üniversitelerinin konuşmalarını ve yazılı dokümanlarını, medyalarını bu bakış açısıyla ele almalıdır. Kendilerini ezen ve sömürenlerin kullandığı dilin, kavramların, kelimelerin, anlatımlarının, propagandalarının sınıfsal içeriğine, gerçek anlamına bakmalıdır. Fakat bu, burjuvazinin, sömürü ve tahakküm düzeyini ve kendi çıkarını nesnel olarak, doğru olarak yansıttığı anlamına gelmez. Söyledikleri aldatmacalarla, demagojilerle gerçek durumu saklayan, üstünü örten sözlerle doludur. Sınıf bilinçli işçiler, bunu da açığa çıkarmalıdır. Toplumsal sistemin ve sözcülerinin teşhiri için bu mutlaka yapılmalıdır.

Fakat daha karmaşık bir durum oluştu. Burjuva sınıf, kitleleri etkilemek ve ideolojik, politik hegemonyasını sürdürmek için, kendi ideolojik cephanesinde başvuracağı argümanları tükenince sosyalizmin kavramlarına başvurdu. Karmaşıklığı yaratan, egemen sınıfın kendisine karşı, karşıtının kullandığı kavramlara başvurmasıdır. Bu durum açığa çıkarılmadan burjuvaziyi, onun siyasi kurumlarını propaganda aygıtını teşhirde zayıf kalırız.

Burjuvazi, devrimci işçilere ait kavramları alıp yozlaştırıyor. Koşullar devrimci. Bu yüzden tüm tekelci sermaye temsilcileri ve partileri, kendilerini devrimci gibi göstermek, devrimci işçilere ait üretim, görüş ve sloganları alıp kullanmak konusunda birbirleriyle yarışıyor. Burjuva parti liderleri devrimci şairleri dillerine doluyor!

Yeni bir şey söyleyemeyen burjuva güçler, işte böyle proletaryanın sloganlarına, kavramlarına, sözlerine başvuruyorlar. Burjuvazi, karşıtının, ideolojik cephaneliğine başvurmakla, kendi kaçınılmaz çöküşünü engelleyemez.

Marx’ın ölümünün ardından, burjuvazinin onu başka biçimde öldürmek için, Marx’ı nasıl göklere çıkardığını biliyoruz. Doksan sonrası, aynı şey bir kere daha tekrarlandı. Kapitalizmin krizi ve çöküş içine girmesi, büyük düşünürün kapitalizmin hakkında yaptığı tespit ve değerlendirmeleri doğruladı. Bunun üzerine, Marx’ın adı ve yapıtları bir kez daha göklere çıkarıldı. Fakat, devrimci sonuçlarından yalıtılarak. Burjuvazi, Marx’ın bilimsel analizlerini kendi argümanları için kullanıyor. Ama sömürücü sınıf ne yaparsa yapsın, sınıf savaşı, kesin bir katılıkla kendi devrimci sonuçlarına doğru ilerliyor. Burjuvazinin Nazım Hikmet’e “sahip çıkması” yalnızca kendi görüşlerinin kitlelerin üzerindeki etkisini yitirmesinin bir sonucu değil, emekçi halkın değerleriyle halkın kendisini aldatma, halkı, halkın kendi sanat otoritesi olan şairiyle vurma düşüncesinden ileri geliyor. Nazım’a yaşamı boyunca saldıran, onu hapse atan, eserlerini yasaklayan egemen güç, komünist şairin bu topraklarda ve dünyada yarattığı etkiyi, sempatiyi halk tarafından sahiplenmesini engelleyemeyince, bu defa da, onu kendi şairi olarak ilan etti. İşçi sınıfı tarafından daha iyi anlaşılmalıdır ki, burjuvazi, proletaryanın kavramları, değerleri ve sloganlarıyla emekçi halkı, proletaryayı vurmayı amaçlıyor. Burjuvazinin amacı bütün yönleriyle teşhir edilmelidir.

Geçen yüzyılda birçok kapitalist ülkede devrimci durum ortaya çıkmasına karşın, kapitalizme teslim olan işçi partilerinin burjuvaziyle sınıf işbirliği politik çizgisi nedeniyle, devrimin nesnel koşulları devrime dönüştürülemedi. Bu partiler, temel devrimci hedefler için savaşmak yerine, asıl hedefleri gelecek zamana bırakarak, sistem içi, sınırlı ve günlük mücadelelerle kendilerini sınırladılar. Dolaysıyla en kritik anlarda, kapitalistlere yaşam desteği verdiler. 20. yüzyılda, burjuva diktatörlükler ve kapitalist düzen, kapitalizme teslim olan işçi partilerinin desteği sayesinde ayakta kaldılar. İşçi partilerinin entelektüel olarak yetenekli birçok kadrosu işçi sınıfının kurtuluş kavgasına ihanet edip, burjuva partilerine katıldı. Entelektüel güçlerini, emekçi sınıflara karşı, kapitalist sınıfın hizmetine verdiler. Gerçek işçi sınıfı hareketi, yani devrimci işçi sınıfı hareketi ve proletaryanın gerçek sınıf partileri, yani devrimci komünist partileri, bu koşullarda, yeni bir toplum uğruna kapitalist dünyaya karşı savaştı. Burada kapitalist dünyaya karşı bir savaştan söz ediyoruz. Herhangi bir kapitalist ülkede, yeni bir toplum kurmak için, sosyalizm için savaşan proletarya ve onun devrimci sınıf partisi, kapitalist dünyayı karşısına alır. Bu gerçeklikten ötürü, devrimci sınıf mücadelesi, KAPİTALİST DÜNYAYA KARŞI yürütülen bir savaştır. Ayaklanmalar gerçekleştirdi, toplumsal devrimleri zafere ulaştırdı, sosyalizme bu koşullar içinde geçildi.

Doksanlarda karşı-devrimci güçlerin, kapitalizm yanlılarının sosyalist ülkelerde yönetime gelmesi sonucu sosyalist sistem dağıldı. Arka arkaya, kapitalizme teslim oldular. Tümünün yönetimi, komünizm düşmanı anti-komünist, konumda. Bir çoğu kapitalist sistemin ileri karakolu rolünü üstlendi. Üstlendikleri gerici rol gereği, kendi geçmişlerinde ilerici, sosyalist, devrimci ne varsa, tümüne savaş açtılar. Buna karşı gerici faşist ne varsa hepsine sahip çıktılar. Molotov’un son yıllarında, onunla görüşen biri şöyle diyordu; “Molotov’la görüşen biri ya komünistse tam komünist olur ya da tam karşısında yer alır.” Kapitalizme teslim oldular. Sosyalizmin tam karşısında yer aldılar.

Doksanlarda, sosyalist sistemin dağılmasının da etkisiyle, kapitalist ülkelerdeki birçok sosyalist/komünist parti, kapitalizmin açıktan savunucusu oldu. Böylece, kapitalizme bir destek daha verilmiş oldu. Kapitalizmi açıktan açığa savunamayanlarsa, temel devrimci hedefler uğruna mücadeleden uzaklaşarak bu yolla kapitalizme destek verdiler. Türkiye ve Kürdistan’da da, devrimci bir geçmişten gelen birçok grup, parti temel devrimci hedefler mücadelesini ileri zamanlara bırakarak, reformlar çizgisi izledi. Bu da bir çeşit kapitalizme teslimiyettir. Sosyalizm uğruna gerçek devrimci mücadele bu şartlara rağmen ilerliyor, ama durmadan ilerliyor.

Doksanların ortalarına doğru dünyada yeni bir toplumsal devrim dalgası yükseldi. Yeni bir toplumsal devrimler çağına girildi. Kapitalist toplum ne kadar destek görürse görsün, onun yıkılması ve proletaryanın, bizim zaferimiz kesindir. Evrim yalnızca geçmişte değil, gelecekte de işler. Kapitalizmin çelişkili ve çatışmalı evrimi, bir yerde politik bir devrimle, toplumsal bir devrimle sonuçlanacaktır. Marksist tarih anlayışı yalnızca geçmişte değil, gelecekte de tarihi anlamamız için elimizde etkin bir silahtır, Marksist tarih anlayışına göre, sosyalizm, kapitalizmin yerini alacak onu geçmişe ait bir şey haline getirecektir. Burası çok açıktır. Ve gelecekte insanlar şöyle diyeceklerdir: İşçi sınıfı hareketinin bölünmesine ve kapitalizme teslim olanların tüm desteğine karşın, gerçek komünistler, yoldaşlar, her koşulda, her durum ve her ortamda savaştılar ve en sonunda kapitalist dünyayı yenilgiye uğrattı, zafer sosyalizmin oldu!

Günümüzde sermayenin büyümesi öylesine katlamalı bir gelişme gösteriyor ki, bunun kaçınılmaz sonucu, toplumsal eşitsizliğin artması, sınıflar uçurumunun iyice büyümesi ve iklim krizinin, çevre tahribatının yeni bir boyut kazanmasıdır. Bu iki temel olgu, emeğin ve doğanın sömürüsü ve kurutulması, toplumsal devrimi bütün kapitalist sistem için güncel hale getirmiştir. Tarihin o biricik yasası, bir kutupta zenginlik birikimi, diğer kutupta yoksulluk ve yoksunluk birikiminin yarattığı sınıf mücadelesi yasası yürürlüktedir. Ama bu kez çok daha şiddetli olarak.

Öylesi koşullar oluştu ki, dünyanın en uzak köşesinde -ki artık dünyada uzak yer yoktur- en ufak bir ilerici devrimci eylem anında ülkeye ve sınırların ötesine yayılabiliyor. Mahsa Amini ayaklanması dünyaya yayıldı. Bundan sonra da böyle olacak.

Küçük bir kıvılcım dünyayı tutuşturur.

C.Dağlı