Temel devrimci hedefleri gerçekleştirme ve bununla bağlantılı devrimci sınıf mücadelesini devrimci toplumsal mücadeleyi en ileri noktasına kadar götürme yani devrime dönüştürme, işçi sınıfı hareketinin ve sınıf bilinçli devrimci partinin güncel temel görevidir.
Burada söylenenleri, soyut olarak, genel olarak değil, yakın tarihte Gezi’de ve dünyanın birçok noktasında, ayaklanarak sisteme doğrudan ateş açan eylemlerin temelinde bütün somutluğu ve bütün canlılığıyla anlamalıyız. Çünkü birçok yerde eylemler çok ileri noktalara kadar gitti. Bazılarında devrimlere dönüştü. Kitle eylemlerinin temel devrimci hedefleri gerçekleştirmek üzere, en ileri noktaya kadar götürülmesi, deneylerle ortaya konmalıdır.
Kapitalizmin kendi tarihi sınırlarına vardığı, kendi karşıtına dönüşmek zoruna olduğu noktaya doğru ilerlediği, dolayısıyla meselenin yalnızca bunu belirtmek değil, her şeyin karşıtına dönüştüğü bir çağda olduğumuzu belirtmek de değil, yeni toplumun koşullarının, eski toplumun içinde olgunlaştığını, bu toplumun bir bütün olarak sosyalizme geçiş için olgunlaştığını ortaya koymak da değil. Asıl mesele kapitalizmin ötesine, daha ilerisine, sosyalizme varıldığını milyonların pratiğiyle ortaya koymaktır. Böylece, sorunun teorik konuluşundan bunun pratik uygulanmasına geçmiş oluruz. Yani daha çarpıcı olarak ifade etmek gerekirse, dünyanın dönüştürülmesi teorik tespitinden, dünyanın milyonların toplumsal pratiğiyle dönüştürülmesi ve bunun sonuçlarına varmış oluruz.
1917 Sosyalist Ekim Devrimiyle proleter devrimler çağı, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı başladı. Devrimci çağ 20. yüzyıl boyunca toplumsal devrimlerle sürdü. 21. yüzyılla birlikte, daha öncesinden başlayarak yeni bir toplumsal devrimler çağı başladı. Biz bu çağın doksan başlarında başladığını söyledik. Buna toplumsal ayaklanmalar ve toplumsal devrimler yüzyılı dedik. Sosyalizm, toplumsal bir sistem olmuştur. Toplumsal devrimler ve sosyalizmin kuruluşu milyonların pratiğidir. Birçok insan, bilinçsizce, ezberci ve aktarmacı bir anlayışa yaklaşıyor. Güncel sınıf mücadelesine, sınıf mücadelesine milyonların canlı eylemi açısından yaklaşmıyor. Dolaysıyla dünyayı dönüştüren bir güç olarak, soruna işçi sınıfının niteliği yönüyle bakıyor. Oysa işçi sınıfının süren canlı mücadelesi var. O halde dünyayı (toplumu) değiştirmeye salt teorik yönden değil, milyonların canlı mücadelesi temelinde yaklaşmalıyız.
Devrimci koşullar kapitalizmin kendi iç çelişkileri tarafından hazırlanır. Çelişkilerin çeşitli nesnel etkenlere bağlı keskinleşmesi bu sonuca varır. Sistemin kendi gelişmesi, kendi çelişkilerinin gelişimin dışında, bu yapı çözülüp dağılmaz. Devrim, süreci hızlandırılır. Fakat devrim yalnızca nesnel toplumsal gelişmenin kendi doğal akışıyla açıklanamaz. Sınıf savaşının ilerlemesi bunda, söz edilir bir etkendir. Toplumsal devrimde, nesnel koşulları tek etken sayanlar, sınıfın devrimci eylemlerinin, devrimci partinin buradaki rolünü ve önemini, yani devrimci iradenin rolünü yok saymış olurlar.
Biz, sorunun konuluşu böyledir diye bakmıyoruz. Yani devrim genel olarak, soyut açıdan bu şekilde gündeme gelir diye, salt bunu söylemekle sınırlı kalmıyoruz. Güncel nesnel koşulların kendi canlı gelişimi ve yine sınıf kavgasının partili mücadelesinin kendi canlılığı içinde ele alıyoruz.
Toplumsal sistem iki ana alandaki gelişmelerinin sonunda, derinden sarsıldı ve güçsüz düştü. Bu durum karşısında, emekçilerin sistemi daha rahat alaşağı edebileceğini anlayan burjuvazi, siyasi iktidarı ve muhalefetiyle, bu sonucun doğmaması için işi sıkı tutuyor. Fakat sistemin normal işleyişini devam ettirecek hiçbir çaba, ortaya çıkan sonucu ortadan kaldıramaz. Sistemin işleyişi raydan çıkmadı ki, birileri onu kendi yoluna koysun. Sistemin kendi normal işleyişi, ekonomik gelişmenin kendi yasaları, çelişkilerin devrim yoluyla çözümünü dayattı. İşçi sınıfı açısından burjuvaziyi alaşağı edecek, toplumsal sınıf düzenini yıkacak çok uygun koşullar oluştu. Eylemlerle, eylemleri en ileri düzeye çıkararak bu sonucu elde etmek için en büyük ve en etkileyici kararlılığı göstermelidir.
Devrimci sınıf, devrimci kavgada daha büyük bir kararlılığı ve etkileyici savaşçılığı göstermelidir. Çünkü daha büyük eylemlere doğru gidiyoruz. Kapitalist sömürü ve tekellerin emekçi kitleler üzerinde artan boyunduruğu, kaçınılmaz olarak daha büyük eylemlere götürür. Yeni büyük eylemlere başvurmadan sermayenin egemenliğini deviremeyiz. İşçi sınıfı, yeni büyük eylemlere, bilinçli ve örgütlü olarak hazırlanıyor, daha doğrusu bu eylemleri örgütlüyor. Bilinçli ve örgütlü sınıf mücadelesi, devrimci güncel sınıf savaşı geliştikçe, bunun yarattığı sonuçlar. Mesela daha çok insanın kapitalizme karşı eyleme geçmesi, sistemin krizini ve çelişkilerini derinleştiriyor. Sistem bunun üstesinden gelmek için daha güçlü kapitalist şiddete başvuruyor. Ama buna ilk defa başvurmuyor. Onyıllardır kitlelere karşı kesintisiz olarak şiddete başvuruyor. Bu ise, kapitalizme karşı yeni büyük eylemlere başvurmayı beraberinde getirdi.
Toplumsal durumun devrim için bu denli uygun olduğu bir tarihsel gün dönümünde sonuç almak için devrimci irade büyük bir önem kazanıyor ve ön plana çıkıyor. İşçi sınıfının, diğer emekçi kitlelerin sınıf partisinin iradesi kendini devrimci pratik olarak ortaya koyar. Bu demektir ki, içinde olduğumuz dünya koşullarında, özel olarak da Türkiye ve Kürdistan koşullarında, devrimci pratik bizi, yıllarca mücadele verdiğimiz temel devrimci hedeflere götürür. Bu süreçte devrimci toplumsal pratik sonuç olmada belirleyici olacaktır.
Emekçi halk kitlelerinin devrimci pratiği somut politik hedefe ve içinde geçilen döneme göre farklı yönlerini ortaya koyar. Burjuva egemenliğini devirme hedefine bağlı olarak, yıkıcı devrimci bir rol oynarken, işçi sınıfının iktidarında toplumu dönüştürücü, sosyalist kuruculuk rolünü üstlenir. Biz, yeni bir toplumsal pratikten söz etmiyoruz yalnızca, aynı zamanda geçmişten, geçmişin tüm pisliklerinden de kopuş, yeni toplumun doğuşunun hızlandırılması olarak da söz etmiş oluyoruz. Sadece eski üretim ilişkilerinden kopuş değil, düşünce biçiminde de radikal bir dönüşüm olacaktır. Bunlarla anlattığımız, bir geçiş yöntemi olarak devrimin pratik değil, kitlelerin bütün canlı, örgütlü, bilinçli devrimci kavgasıdır.
Pratik, mücadele biçimiyle birlikte ele alınmalıdır. Mücadele biçimi, verildiği, içinde hareket ettiği koşullardan bağımsız belirlenemez. Yani mücadele biçimi, belirli tarihsel çerçeve içinde ortaya konur. Mücadele biçimi, olayların akışı içinde şekillenir. Mücadele biçiminde temel ölçüt, sınıf mücadelesinin gereksinimini karşılaması. Buradan da anlaşılacağı gibi, mücadele biçimi, seçenek olarak değil, içinde bulunulan koşulların önümüze çıkardığı görevler açısından saptanır. Ama bu, amaçlarımızdan bağımsız değerlendirilemez. Mücadele biçimiyle, devrimci amacımız arasında sıkı bir bağlantı var. Amacımız, hangi araçlara başvuracağımızı, hangi yol ve yöntemleri kullanacağımızı doğru olarak saptamamızı sağlar. Amacı isteyen aracı da istemelidir. Çünkü araç olmadan amaç hiçbir zaman gerçekleşemez. Devrimci komünizm, temel devrimci hedefleri gerçekleştirmek için, devrimci araçlara başvurur ya da koşulların önüne çıkardığı araçları devrimci amaçlarla kullanır. Fakat, uzlaşmacı siyasetler sınıf uzlaşması amaçlarına uygun olarak, barışçı araçlara başvuruyorlar. Bu soruna körlemesine, bilinçsizce değil, yüksek bir bilinçle yaklaşmalıyız.
Her siyasal çizgi bizi amaca götürmez. Bir görüşün doğruluğunun ve yanlışlığının ölçütü, yine bir görüş değil, pratiktir. Kitlelerin toplumsal pratiğidir. Bu topraklarda, siyasi anlayışlar için bir denek taşı rolü oynayan birçok toplumsal pratik örneği var. Her sınıf bilinçli işçi, kendi adına hareket ettiğini iddia eden siyasi hareketleri bildiği, yaşadığı toplumsal pratiklerle ölçümleyebilir. Gezi Haziran Halk Ayaklanmasını alalım. Gezi yönetiminde yer alan uzlaşmacı siyasetler, bırakalım sonuna kadar gitmeyi, daha ilk günlerde, ayaklanmayı sona erdirmenin yollarını aradılar. Eylemler, onlara rağmen, kitlelerin oluşturduğu komitelerin, meclislerin ve ayaklanan devrimci kitlelerin devrimci kararlılığıyla haftalarca sürdü. Böylece, şu gerçek bir kez daha anlaşılmış oldu. Uzlaşmacı siyasetlerle daha ileri gidilemez. Gezi’nin bu dersi, başlı başına bir gelişmedir. Çünkü, emekçi kitlelerin, daha ileriye ancak kendi devrimci güçlerine dayanarak proletaryanın devrimci sınıf partisinin önderliğinde gidilecekleri kesin biçimde açığa çıktı.
Uzlaşmacı siyasetlerin ayaklarının altındaki toprak hızla kayıyor. Bunun hızı ve boyutu onların düşündüğünden daha ileri noktada. Demek istediğimiz şudur; sosyal reformist ve oportünist hareketlerin dayandığı kent ve kır küçük burjuva kitleleri, tekellerin yarattığı yıkımın sonucu, hızla devrimci eylemlere yöneliyorlar. Birçok noktada, küçük burjuva kitlelerin devrimci patlamalarıyla karşılaşıyoruz. Bundan sonra daha yoğun olarak karşılaşacağız. Bu kitleler de devrimci eylemlere yönelince, uzlaşmacı siyasetler toplumsal dayanaktan yoksun kalıyorlar. Ama bu bir süreçtir. Süreç derinleşmekte. Böylece olayların devrime akışı, ister istemez, uzlaşmacıları peşinde sürüklüyor.
Bu topraklarda, onyıllarca en ağır baskı koşullarında devrimci mücadele verildi. Bu mücadele boyunca birçok devrimci değer yaratıldı. Yaratılan değerler büyük bedellere mal oldu. Devrimci değerler, iktidar kavgasında güçlü dayanaklarımızdır. Devrimcilerin görevi, emekçilerin yarattığı devrimci değerleri savunmak olmalıdır. Bunun bir gereği olarak, iktidarın ele geçirilmesi güncel bir görev olarak önlerine koymaktır. Uzlaşmacı siyasetler, kitlelerin devrimci değerlerini savunacaklarına ve emeğin devrimci iktidarı uğruna mücadele edeceklerine, halkları, burjuva muhalefeti desteklemeye çağırıyorlar. Bu politika, onlarda uzun süredir bir tutarlılık gösteriyor. Böylece bir kez daha anlaşılıyor ki, emekçi kitleler, devrimci hedeflere, onlarsız yürüyeceklerdir.
İşçi sınıfı, emekçi kitleler, temel devrimci hedeflere gerçek devrimci komünist siyasetle yürüyecekler.
C.Dağlı