Maddi koşulların bir bütün olarak sosyalizme geçiş için yeterince olgunlaşmış olması, politik mücadelenin belirgin bir şekilde yoğunlaşmasına, yine belirgin bir şekilde şiddetlenmesine yol açtı. Tam da bu süreçte iktidar mücadelesi güncelleşti ve açık biçimde öne çıktı. Politik mücadelenin pratikte nasıl şekillendiğini, dünyada hızla artan olaylarda görüyoruz. Her şey gözlerimizin önünde oluyor.
Güncel olarak insanların önüne koyduğu problem, bu toplumun zincirlerinden kurtulmak ve yeni bir dünya kurmaktır. Görüldüğü gibi problem, çözümü de içinde taşımaktadır. Çözümünü kendi içinde taşımadan, yeni bir toplum uğruna verilen mücadele sonuçsuz kalır. Problem çözümünü içinde taşıyorsa -ki aynı zamanda her bakımdan olgunlaşan bir çözüm önümüzde duruyor- teorik değil pratiktir.
Problem yani karşıtlıkların çözümü, teorik düzeyinde kaldığı sürece çözülemez. Marx’ın “Filozoflar dünyayı çeşitli biçimlerde yalnızca yorumladılar, sorun onu değiştirmektir”in temel belirlemesinde ortaya koyduğu dünyanın değişmesi, ancak pratik yollarla olur. Eski dünya pratik yolla proletaryanın devrimci pratiğiyle yıkılır.
Yeni bir dünya, komünizm, bir toplumsal sistem olarak ancak pratik olarak kurulabilir.
Bu, gerçek, köklü, nitel bir değişimdir. Böylesine büyük bir dönüşüm, toplumsal devrimle gerçekleşebilir. Dönüşüm sınıfların kaldırılmasına kadar vardırılır. Sınıfların ortadan kaldırılması büyük bir devrimdir. Tarihin en büyük devrimi! Toplumu tamamen değiştirecek olan bu büyük devrimde, siyasi iktidar işçi sınıfı öncülüğünde emekçi halk kitlelerinin katılımıyla ele geçirilir. Devrimci sınıf, devrimci iktidara dayanarak ve emekçi sınıfın etkin katılımıyla toplumu yeniden örgütler. Sınıf mücadelesi bu aşamada en şiddetli dönemine girer. Çok nettir ki, bu aşamada işçi sınıfının devrimci pratiği olağanüstü artar. Tam da bu süreçte olayların belirgin olarak artış göstermesi, çok yoğunlaşması problemin pratik çözümüyle, iktidarın pratik olarak ele geçirilmesi girişimiyle bağlantılıdır.
Türkiye ve Kürdistan’da bu yönde on yıllarca süren devrimci bir mücadele var. Fakat bugüne kadar verilen mücadele henüz sonuca ulaşmadı. Sonuç için daha etkin ve daha büyük eylemler gerekiyor. Gezi, bu yönde bir dönemeç oldu. Sonuç, daha ileri giden birleşik ve genel ayaklanmayla alınır.
Sınıf savaşı, siyasi üstünlüğü ele geçirme, yani iktidar etrafında yoğunlaştı. Çünkü siyasi üstünlük kapitalistler açısından emekçilere boyun eğdirme, kendi ekonomik çıkarlarının güvence altına almak için öne çıkarılan bir araçtır.
Tekelci sermaye ekonomik olarak büyük bir güçtür. Sanayi, bankacılık ve ticarette en büyük güç durumunda. Tekel olma sayesinde daha büyük bir ekonomik güce hükmediyor. Kredi, kredi kartı, tekellerin ekonomik gücünün nerelere vardığını gösteriyor. İşçi sınıfı, sermaye sınıfını ekonomik mücadele yoluyla yenemez. Bu gerçek anlaşılır anlaşılmaz, emekçi sınıf politik mücadele araçlarına başvurdu. Politik olarak burjuvaziden ve burjuva partilerinden bağımsız bir sınıf olarak politik mücadele sahnesine çıktı. Bağımsız politik bir çizgi ve bağımsız politik örgütlenmeye gittiği içindir ki, tarih sahnesinin etkin bir gücü oldu.
Emekçi sınıf iktidara siyasal yolla açılır; toplumun dönüşümünü siyasal yolla yapar. Kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi, devrimci bir dönemdir. Burada işçi sınıfının politikasının içeriği devrimcidir. Açıkça anlaşılacağı gibi, bu dönemde politikanın ekonomi üstündeki etkisi keskin biçimde artar. Güncel olarak söylemek gerekirse, emekle sermaye arasında politik mücadele son derece kızışmış durumda.
Devrimci durumun oluşması tespitine bağlı olarak devrimin pratik politika olarak örgütlenmesinin önemine çektik dikkatleri. Aynı öneriyi, dünyada devrimci durumun doğmasıyla kapitalist sistemin geneli için de yaptık. Yakın tarih, dünyanın bir çok merkezinde sayısız ayaklanmaya ve bir çok ülkede devrimlere tanık oldu. Kitlelerin eylemlerinin büyük tarihsel girişimleriyle gösterilen pratik, devrimin politik olarak nasıl örgütlendiğini gösterdi. Gezi-Haziran Halk Ayaklanması, 6-8 Ekim Serhıldanı ve sayısız irili ufaklı kitle eylemleri devrime hazırlanmanın birer örneğidir. Yakın dönemin devrimleri, devrimci ayaklanmaları daha yakından incelenmelidir. Bu yöndeki incelemede ve politik bazı sonuçlara ulaşmada, Leninist Parti’nin literatürü göz önünde tutulmalıdır. Leninist Parti güncel devrimlerin deneyimlerine her zaman büyük önem verir. Ama bu devrimlerin ele alacağımız birçok yönü var. Bu devrimlerin, pratik politika açısından nasıl örgütlendiklerini çeşitli yönleriyle değerlendirmemiz tabi ki gerekiyor.
En önemlisi, kitlelerin kendiliğinden mücadelesinde yarattıkları yeni siyasi mücadele ve yeni örgütlenme örnekleridir. Devrimci kitleler yenilikçidir.
Devrimci durumun olduğu her ülkede iktidar sorunu sınıf mücadelesinin merkezi sorunu olarak, kitlelerin önünde duruyor. Peki devrimci durumun olduğu her yerde iktidarın ele geçirilme durumu var mı? Proletarya ve diğer emekçi kitleler, iktidarı ele geçirme, iktidar sorumluluğunu üstlenme olgunluğuna sahip midir? Ayaklanmanın devrimle sonuçlandığı ülkelerde bu olgunluk düzeyinde olduklarını gösterdiler. Diğer yerlerde ise devrimin olgunluğunu ayaklanmayı günlerce, haftalarca sürdürerek ortaya koydular. Bu sorun ele alınırken, insanların düşünsel olarak köklü bir değişim geçirdikleri, eylemleri örgütlerken bilinçli olarak hareket ettikleri unutulmamalıdır. En son Sri Lanka halkı devrim yapma niteliğini dünyanın gözlerinin önüne serdi. Emekçi kitlelerde, kadınlarda, gençlikteki büyük değişim görülmezse, dünyayı sarsan ve birçok yerde eski dünyanın zincirlerini kıran devrimci başkaldırı dalgası doğru olarak anlaşılamaz.
Proletarya ve halk her yerde savaşıyor. Her halk ayaklanması, her devrim örgütlenmenin yeni biçimlerini içeriyor. Dünya devrim deneyimi yeni örneklerle zenginleşiyor. Savaşan proletarya, savaşan emekçi halk iktidarı ele geçirmenin ve devrimin kazanımlarını korumanın güvencesidir. Diğer bir ifadeyle iktidarı ele geçirmenin pratik güvencesi kitlelerin devrimci pratiğidir. Siyasi iktidarın kendisi, toplumu dönüştürmenin pratik güvencesidir. İktidar burada örgütlü halktır. Halk kitlelerinin eylemleri, yaratıcılığının sonucu olan devrimci kitle örgütlenmesine dayanır. Halk her yerde iktidar şiarını önüne koyarken büyük bir devrim deneyimine dayanıyor.
Sınıf savaşı bir çok ülkede şiddetleniyor. Bu kapitalist sistemin sınıf savaşının bir eğilimidir. Tunus’ta, Sudan’da, Sri Lanka’da ve daha bir çok yerde halk ayaklanmayla devrimle eski politik yapıyı devirdi, fakat yeni halk iktidarı kurulamadı. Burjuvazi yitirdiği iktidarını yeniden kurdu. Böylece halkla şiddetli çatışmaların zeminini yeniden yarattı. Halkın iktidara geçmediği yerlerde iktidar sorunu halk tarafından kesin olarak çözülene kadar çatışmalar artarak, yoğunlaşarak devam edecektir. Olayların bir çok yerde artmasının ve keskin biçimde şiddetlenmesinin bir nedeni, burjuva güçlerin emekçi kitlelerin gelişen devrimci hareketini bastırmak için gerici şiddete daha fazla başvurmasıdır. Bu da kendi karşıtlarını yaratıyor. Emekçi kitleler, buna karşı her yerde devrimci zora dayanan eylemlerini, devrimci kitle şiddetini ve devrimci şiddetin diğer yöntemlerini öne çıkardı. Sonuçta iki sınıfın savaşın sonunu belirlemek için attığı her yeni adım olayların yoğunlaşmasını, toplumun tüm yüzeyini kaplamasını beraberinde getiriyor.
Görüldüğü gibi politik pratiğini artıran yalnızca emekçi sınıf değil, kapitalist sınıfı da iktidarı ve muhalefetiyle politik faaliyetlerini artırdı. Siyasi iktidarın teşhir olması karşısında, kapitalistler eli kolu bağlı durmuyor. Çünkü siyasi iktidar boşluğunun doğması halinde devrimci kitleler bu durumdan yararlanıp iktidarı bir ayaklanmayla ele geçirebilir. Bu ise, onlar için her şeylerini yitirmek demek olur. Bu yüzden burjuvazinin siyasi iktidar boşluğuna tahammülü yoktur. O bundan nefret eder. Bu durumun doğmaması için siyasi iktidarın yıprandığı yerde siyasi muhalefeti onun yerine hazırlar. Kapitalistler kendi çıkarlarını bu şekilde güvenceye alırlar. Sermaye için vazgeçilmez kişiler yoktur, vazgeçilmez çıkarları vardır.
Türkiye somutunda gördüğümüz gibi burjuva muhalefetin politik faaliyetleri yalan ve demagojiyi en yüksek düzeye çıkardı. Halkın taleplerine çok sınırlı da olsa sahip çıkar görünüyor. Bunun için tüm gücünü seferber etmiş durumda. Bütün bu çabası, emekçi kitlelerin genel bir ayaklanmasını önlemek, böylece kapitalistlerin sınıf egemenliğini, kapitalist sınıf düzenini güvenceye almak içindir. Yine bu şekilde emperyalizmin Türkiye’deki çıkarlarını korumuş olacak. Dolayısıyla aralarındaki kapışma, ayaklanmayı ve devrimi önlemek ve bu yolda kapitalist düzene en iyi biçimde hizmet etmeye yöneliktir.
Burjuva muhalefetin dışında sosyal reformistlerin küçük burjuva muhalefetin politik faaliyetlerinde de gözle görülür bir artış var. Bunların burjuva partiler karşısındaki bağımsızlığı göstermeliktir. Gerçekteyse burjuva politikaların siyasi eklentisinden başka bir şey değillerdir. Bunların politik faaliyetlerini arttırmalarının asıl nedeni burjuva muhalefeti yönetime getirmektir. Bunlar burjuvaziden hiçbir zaman kopamadılar. Her zaman çeşitli yollardan ilişki ve bağlantı içinde oldular. Bazen örtülü, bazen açıktan açığa. Ama bu bağ hep korundu. Şimdi burjuva muhalefet için kitlelere güvence veriyorlar. “Yetmez ama evet” anlayışı bunlarda egemen. Destekledikleri güçler yönetime gelir gelmez teşhir olacağı ve yıpranacağından onlara destek verenler zorunlu olarak yıpranacaktır.
Şu sonuç artık nettir: İşçi sınıfının devrimci partisi, olayların gelişimine kendi bağımsız çizgisinin damgasını vurmadıkça Lenin’in belirttiği gibi en kapsamlı devrimci dönüşüm bile burjuva yani kapitalist sosyo-ekonomik sistem çerçevesinden kopamayacaktır.
İşçi sınıfı partisinin bağımsız politik mücadelesi, emekçi kitlelerin enerjisinin harekete geçirilmesinde itici güçtür. Kitlelerin devrimci enerjisi sonuna kadar harekete geçirilmesi, temel devrimci hedefleri gerçekleştirmenin olmazsa olmazıdır. Proletaryanın toplumsal devrimi kitlelerin devrimci enerjisi tam olarak açığa çıkarıldığı zaman başarıya ulaşır.
Devrim kitlelerin devrimci enerjisinin harekete geçirilmesinden başka nedir ki?
C.Dağlı