Kapitalizmin sistemsel krizi, son süreçle birlikte, yeni bir boyut kazandı. Çöküşünü hızlandırdı. Toplumsal sistem, daha kıyıcı ve yıkıcı hale geldi.
Bu durum karşısında, insanlar, eli-kolu bağlı biçimde, daha büyük yıkımları beklemeyecektir ve beklemiyor da. Dünyanın sokakları, kitlelerin eylemleriyle sarsılıyor. Toplumsal ayaklanmalar ve toplumsal devrimler çağı önlenemez bir güçle ilerliyor.
Özellikle de son süreçte, çok daha fazla insan kapitalizmin ötesine geçmeyi düşünmeye başladı. İnsanlar, kapitalizmin onları yüz yüze getirdiği bu sonuçlarla bir daha karşılaşmamak için, alternatifler üzerine fikir alışverişinde bulunuyorlar. Bunun doğmasıyla birlikte, sosyalizmin propagandası daha çok yapılmalı ve öne çıkarılmalı. Rosa Luxemburg’un o zamandan üzerinde önemle durduğu şeyi yapmalıyız. “Eğer insanlık hayatta kalmak ve insana yaraşır bir yaşam sürdürmek istiyorsa, kapitalizmin karşısına alternatif bir sistem, sosyalist bir sistem çıkarılmalı, bu sistemin propagandası yapılmalı.” Kapitalizmin yerini ancak ondan daha yüksek bir toplumsal sistem alabilir. Sosyalist toplum, düşüncemizin bir ürünü değil, maddi koşulları kapitalist toplum tarafından hazırlanan bir toplumsal sistemdir. Dolaysıyla, sosyalizm propagandası bu nesnel temele dayanmışsa ikna edici ve etkileyici olur.
Her yerde, ayaklanmalarda ve etkileyici sokak eylemlerinde gözle görülür bir artış var. Ezilen ve sömürülenlerde toplumsal devrime artan bir ilgi görülüyor. Bu, gelip geçici bir heves ve anlık bir coşkudan daha fazlasıdır. Kitleler eylemleri doğrudan doğruya kendisi örgütlüyor. Yani emekçi ve sömürülen kitleler, yalnızca bir katılımcı değil, devrimci sürecin öznesidir, aktörüdür. Kapitalizme karşı her gün yeniden ve yeniden savaşıyorlar. Birçok yerde ayaklanmayı devrime dönüştürdüler. Yeni bir toplum kurmak, kitlelerin en ileri ve en mücadeleci kesimlerinin temel devrimci hedefi, devrimci bir ilkesidir. En ileri ve en bilinçli olanlar, geniş kitleleri etkileyen ve eyleme geçiren bir güce sahiptir.
Kitlelerin toplumsal devrime artan bir ilgi göstermesi, devrimci ilkelerini programlaştırması ve açıkça ilan etmesi gerek. Bunun da ilerisinde hayata geçirmek uğruna sürekli savaşması, devrimin başarıya ulaşacağının güvencesidir. Emekçi halk kitlelerinin dünya genelinde devrimci süreci sürdürmede ısrar etmesi, küresel bir iç savaş yürütmesi, bütün bu olgular, devrimci bir kararlılığın kanıtlarıdır. Burjuvazi ne yaparsa yapsın bu devrim başarıya ulaşacaktır.
Devrim mücadelesi bir bütün olarak gelişme gösterdi. Gelişme çeşitli yönlerde oldu. Bunu anlamak, mücadelenin hangi noktadan devam edeceğini bilmek, önümüzdeki görevlere bilinçli olarak yaklaşmaktır.
Önemle belirttiğimiz gibi, kitlelerin bilincinde köklü bir değişim oldu. Bu, toplumsal bir bilinç gelişimidir. Kolektif bilinçtir. Bilinç değişiminde proletaryanın sınıf mücadelesi, sosyalizmin teori ve pratiği ve bunlardan ayrı olmayan devrimci komünist hareketin çok yönlü mücadelesinin güçlü rolü var. buradan da anlaşılacağı gibi, biz, gerçek bilinçten söz ediyoruz. Sosyalizmin geniş kitleleri etkileyen, politik bir hareket, kitlesel bir güç olduğunu göz önünde tutarsak, kolektif bilinçte, toplumsal bilinçte nasıl bir gelişme olduğunu daha iyi anlarız. Bunu belirtmemizin asıl nedeni, devrimin, öncünün iradesiyle sınırlı olmadığı, milyonların ortak iradesine dönüştüğüdür. Devrim yalnızca öncüyle gerçekleşmez; devrim milyonların ortak devrimci iradeleriyle katılmasıyla yapılır. Devrim, büyük bir kitle gücüne sahiptir.
Devrimci işçiler, devrimci emekçi kitleler, on yıllardır, ortak amaç için, ortak düşmana karşı, ortak mücadele sürdürüyorlar. Bu tam da, tarihi değiştirmek isteyen kitlelerin bu amaçla birlikte davranmasıdır. Tarih, ortak amaçlar için bir araya gelen kitlelerin eyleminden başka nedir ki. Bütün bu eylemler dizisinin belirli nesnel temeller üzerinde hareket ettiğini söylemeye bile gerek yoktur. Ortak mücadeleden söz ediyoruz. Bu, yalnızca örgütlü yapılarla sınırlı değildir. Emekçi halk kitlelerinin, insanca bir yaşam uğruna birlikte, çeşitlilik gösteren mücadelesini ifade etmiş oluyoruz. Sınıf dayanışması, ortak mücadelenin bir biçimidir. Sınıf dayanışmasının emekçilerin bilincinde kalıcı bir yer edindiğini biliyoruz. Yalnızca bilinçte ve düşüncede değil, pratik harekette de, sınıf dayanışması emekçilerin, sermayenin egemenliğine karşı etkin bir silahıdır. Sınıf dayanışması, mücadele birliği, politik mücadelede, günlük mücadelede öylesi bir çekiciliğe ve ağırlığa sahip ki, onsuz kitle mücadelesinden söz edilemez bile.
Tarihi devrimci kitleler yapar. Ortak mücadele, tarihi hızlandırıcı bir etkendir. Ortak amaçlar için mücadele, mücadeleyi yürütenler arasında yeni ilişkiler yaratır. Düşman sınıflara karşı verilen mücadele toplumsal kamplaşmayı, derinleştirir. Ortak mücadelenin insanların arasındaki ilişkiyi nasıl değiştirdiğini ve yeni ilişkiler yarattığını Gezi-Haziran Halk ayaklanmasında gördük. Egemen ve ezen sınıflara karşıt kampta yer alanların, ezilen ve sömürülenlerin saflarında oluşan toplumsal kaynaşma, eski toplumsal birliğe (burjuvazi) karşı, doğmakta olan yeni birlik. Daha doğrusu, yeni bir birlik (sosyalist) için yeni yeni bir toplumsal yapı için mücadele aracı görevi gören, mücadele birliği.
Belirtmeye bile gerek yoktur ki, saflaşma ve ortak mücadele emekçi kitlelerin, burjuvazinin etkisinden tamamen çıktığını ve burjuva ideolojisi karşısında korunaklı olduğu anlamına gelmez. Kapitalist toplum, karşıtların birliğine ve mücadelesine dayanır. Bunu, aynı zamanda, sınıfların karşılıklı etkileşimi olarak da anlamak lazım. Emekçiler arasında doğan birlik, yeni ilişki eskinin etkisinde kalsa da, yeni bir yönelimdir, yeni bir durumdur. Ve toplumsal devrimin temel bir koşuludur. Sınıf mücadelesi daha ileri bir noktadan ilerliyor.
Elli yıldır süren uzun iç savaş, toplumsal kutuplaşmanın ne kadar derin ve kararlılık gösterdiğini ortaya koydu. Uzun iç savaş ve devrimci durumun yılları alan varlığı, sınıf savaşına ve dolaysıyla toplumsal sürece büyük bir hız verdi. En çetin koşullara karşın, devrimci hareket gelişmeye devam etti. İç savaş ve devrimci durum dünyada ve bu topraklarda bir olgudur. Mesele bu olguları sıralamak değil, toplumsal devrimin bu olgularda nasıl geliştiğini göstermektir.
Bu olgulardan biri dünya genelinde ortaya çıkmıştır. Amaç, olguları, boncuk taneleri gibi ortaya saçmak değildir. Olgular arasındaki nesnel bağı göstermektir. Özelle genelin ilişkisini anlatmaktır. İki sınıf, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki savaş küresel çapta bir iç savaş biçimini almıştır. Bu, yıllardır sürüyor. Özelde nasıl ki, devrim iç savaşta gelişiyorsa, aynı şey küresel planda da doğrudur. Dünya devrimi küresel iç savaşta gelişiyor ve hızlanıyor. Yalnızca özelden tek tek ülkelerde devrimci hareket bir bütün olarak gelişme göstermiyor. Dünya genelinde de, dünya devrimci sınıf mücadelesi genel olarak gelişme gösteriyor. Her ülkedeki devrimci mücadele, dünya devrimini ileriye götürürken, dünyadaki devrimci mücadeleden ülkelerdeki devrim mücadelesini ileriye taşıyor. Toplumsal devrim bir dünya gücüdür. İnsanlığın geleceğini belirliyor.
Kadınların dünya başkaldırısı tartışmasız bir olgudur. Aynı tarihsel dönemde ortaya çıkan tüm olgular arasında bağlantı ve ilişki var. Kadın hareketi yakın tarihte en çok öne çıkan bir harekettir. Özelde olsun, genelde olsun, kadın hareketinin, belirgin etkisi ve rolü olmadan, toplumsal devrim açıklanamaz. Kadın hareketinin bu denli göze çarpması, dünya devriminin yoğunlaşmasından ve hızlanmasından ayrı düşünülemez. Yeni bir toplumsal devrimler çağı, kadınların dünya çağında ayaklanmasıyla birlikte düşünülmelidir. Yarının bugünden farkı şurada olacaktır ki, kadınların isyan ve ayaklanmaları devrimde ve yeni bir topluma geçişte, daha etkin bir rolü olacaktır. Proletaryanın ve kadınların ve devrimci gençliğin mücadelesi emeğin kurtuluşunu ve özgürlük sorununu çözecek bir gelişme gösteriyor.
Tam da bu süreçte, hareketin devrime dönüşme evresinde, teori-pratik birliği ayrı bir önem kazanır.
Devrimci kitle mücadelesi teori-pratik ve politik mücadelenin birliğine dayanıyor. Devrimci kitle mücadelesinin gücü de buradan ileri geliyor. Teori, sürekli olarak, kitle pratiğiyle -praxisle- mücadelenin gelişen ve değişen koşullarıyla pratikle, mücadeleyle canlı bağ içinde. Proletaryanın devrimci sınıf partisi, Leninist Parti, kitle pratiğiyle her zaman, her durum ve her koşulda canlı bağ içinde oldu. İşçi sınıfı, emekçiler, devrimi teorinin yol göstericiliğinde, ne için savaştığını ve ne yöne gideceğini doğru olarak belirleyebilir. Pratik teorinin gelişiminin kaynağıdır. Canlı mücadeleyle kitle pratiğiyle bağı kopan teori donuklaşır, doğruluğu ve yanlışlığı anlaşılamaz. Çünkü ölçütü pratiktir. Tüm bu açıklamaya yani konuya açıklık kazandırmamıza karşın, şunu belirtmeye bile gerek yoktur ki, teori ufkunu olgularla sınırlamaz.
Teori, kitlelerce kavrandığında maddi bir güç olur. Yıllarca, teori-pratik ve politikanın birliğine dayanan devrimci komünist hareket, etkileyici, sürükleyici ve yönlendirici bir güçtür. Tüm bu anlatılanlar, devrimi başaracak bir gücün, devrimci kitlelerin gelişimini gösteriyor.
Teori-pratik birliği kurulmadan, ne devrimci güçler bugünkü gelişmeyi gösterebilirdi, birçok ülkede ne devrim başarılabilirdi, ne sosyalizm bir toplumsal sistem olarak kurulabilir. Teori ile pratiğin birliği komünist partinin programıdır. Devrimci siyaset, teori ile pratiğin birliğinin kurulmasında temel bir rol oynar. Teori, doğrudan pratiğe uygulanmaz. Teori politika aracılığıyla hayata uygulanır. Bu demektir ki, proleter sınıf, devrimci politik bir çizgi izlemeden sınıf mücadelesini zafere taşıyamaz.
Gerçek olan somuttur. Gerçek olan, somut olan sürekli değişim halindedir. Teori somut koşulları, sınıf mücadelesinin içinde hareket ettiği değişen koşulları kavramalıdır. Ya da başka bir deyişle, teori, değişen koşullara uygulanmalıdır. Somut durumun somut olarak teorik analizi, teorinin değişen yeni koşulları kavranmasını sağlar. Böylece teori ile pratiğin birliği devamlı korunmuş olur.
Gelişen koşullar, değişen durumu teorik olarak kavramayan bir siyasi hareket, sınıf savaşının gelişmesine ayak uyduramaz ve mücadelenin dışına düşer.
Sonuç olarak, teori ile pratiğin birliğini kavrayan bir parti, politik önemini ve etkisini sürdürmüş olur. Sürecin ve yeni bir topluma geçişin önemli bir aktörü olarak konumunu devam ettirir. Bir iktidar mücadelesi olan proletaryanın sınıf mücadelesi devrimci sınıf partisi önderliğinde hedefine doğru kararlıca ilerliyor.
C. Dağlı