Dünyayı değiştirme, proletaryanın devrimci tarihsel görevidir. Bu görev ya da devrimci pratik ikili ama bütünlüklü bir görevdir; bugünkü kapitalist toplumu yıkmak ve yerine daha yüksek bir toplumu örgütlemek.
Kitlelerde daha net bir bilinç oluşturmak için, sorun şu şekilde konmalıdır: Yeni, daha ileri, daha üstün bir topluma geçmek hedefiyle, bugünkü özel mülkiyet toplumunu ortadan kaldırmak. Bu, bütün zamanların en ileri gidebilen en büyük devrimidir.
İçeriği, amacı devrimci teori tarafından belirlenen devrimci pratik iki yönlü sonuç elde eder: Koşulları ve kendini dönüştürmek. Bu dönüşüm devrimde aynı anda olur. Yani başka bir anlatımla, emekçi sınıf, devrimle burjuvaziyi devirirken, aynı zamanda geçmişten radikal bir kopuş yapar. Geçmişten köklü bir kopuş devrimle olur. Emekçiler, kapitalist toplumun ötesine geçme ve yeni bir toplum örgütleme uğruna verilen mücadelede geçmişle kopuş gerçekleştirirler. Yani kendilerini dönüştürürler. Proletarya bu mücadelede, halkın ve devrimin önderi haline gelir.
Dünyayı değiştirme amacından uzaklaşan bir hareket, komünist parti, zorunlu olarak, düzen sınırlarını aşmayan istemler için mücadele eder. Temel devrimci hedeflerden uzaklaşanlar, bunu açık olarak ortaya koymazlar. Öyle olsaydı, bir kişiyi bile yanlarında bulamazlardı. Onlar, yeni bir toplum kurma görevini, ileriye erteleyerek, gelecek kuşaklara bırakmış olurlar. Yeni bir topluma geçiş, temel belgelerinde var, fakat kendilerinin doğrudan, doğruya mücadele ettikleri bir görev olarak değil. Dolayısıyla pratikte yapılan, kendilerini sınırlı taleplerle bağlamaktır.
Emekçilerin koşullarını iyileştirme, bu durumda olan siyasi hareketlerin ve bu anlayışın olduğu sendikaların temel hedefi durumuna gelir. Emekçi kitlelerin ekonomik ve politik koşullarını iyileştirme adına yani belli ödünler koparmak uğruna, burjuva güçlerle işbirliği izlemek, bir çizgi haline gelir. Bu durumda olan bir hareket, ne kapitalizm karşısında eleştirilerini sonuna kadar götürebilir ne mücadelesini. Bu sistemle uzlaşma zeminlerini korumayı politik bir çizgi durumuna getiren, dolayısıyla, birlikte hareket ettiği burjuva partileri teşhir etmeyen, eleştirilerini sınırlayan bir siyasi hareket, işçi sınıfı hareketi, burjuvazinin kullandığı bir yapı durumuna gelir. Burjuvazi karşısında izledikleri uzlaşmacı, işbirlikçi politika; buna girişen her hareketi yıpratır. Ve kendilerine karşı bütün hareketleri de güvensizliğe yol açar.
Proletaryanın sınıf mücadelesinin 20. yüzyıl tarihi, temel devrimci görevleri bir kenara iten ya da aynı anlama gelmek üzere temel devrimci görevleri, günlük görevlerin arkasına iten işçi partilerinin, siyaset sahnesinde silinmelerine tanık oldu. Bu partiler birçok yerde, burjuva partilerin, destekçisi basit birer siyasi eklentisi durumuna geldiler. Avrupa’da, Latin Amerika’da, Asya’da bunun birçok örneğini gördük. Bu ülkelerde devrimci mücadele ve devrim, burjuvaziyle işbirliği içinde olan partilerin dışında gelişti. Son otuz yılda dünyanın birçok kapitalist merkezinde günlerce süren ayaklanmalar, bu partilerin kayda değer bir desteği olmadan yapıldı. Sınıf mücadelesinin deneyimlerinden ders çıkaran, teorik sonuçlara ulaşanlar proletaryanın devrimci sınıf partisidir.
Buraya kadar söylediklerimizi, farklı zamanlarda, ele aldığımız konuyla bağıntılı olarak ortaya koyduk. Tekrar değinmemizin nedeni, güncel siyasi durumdur. Deneyimlerden öğrenmişsek, aynı hatalara düşmekten kaçınabiliriz. Proletaryanın sınıf mücadelesinin deneyimlerine rağmen, birçok siyasi hareket burjuva partilerinin destekçisi olmaktan vazgeçmiyor. Burjuva partilerini ya da burjuva iktidarları destekleyen küçük burjuva sosyalizmi, kendine göre gerekçeler getirmiştir. Getirilen gerekçeler ne olursa olsun, deneyim göstermiştir ki, bu ilişkide okka altına giden işçi sınıfı olmuştur her zaman.
Proletaryanın sınıf mücadelesi deneyimi bir şey daha göstermiştir: Her zaman proletaryanın bağımsız devrimci sınıf politikasına dayanan, her koşulda devrim için savaşan, devrimci hedeflerine ulaşmada ısrar eden işçi sınıfı partileri, harekete de öncülük ederek, onu başarıya ulaştırmışlardır. Geçen yüzyılın toplumsal devrimleri bu partilerin önderliğinde gerçekleşti. Bilimsel sosyalizmin kurucuları, Marx ve Engels’in amacı her daim şu olmuştur: Her zaman ve her yerde, işçi sınıfının kurtuluşu. Bizler verdiğimiz mücadeleye bu bakış açısıyla bakarız. Bunda içtenlikli, yani tutarlı davranmak gerekiyor. Burjuvaziyle sınıf işbirliği yapanlarsa lafta işçi sınıfının kurtuluşunu savunurken, pratikteyse burjuva partilerinin destekçisi olmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Burjuva partilerine verilen destek seçimlerle sınırlı değil. Fakat bu dönemde gözle görülür bir yoğunlaşma yaşanıyor. Yıllardır her seçimde burjuva muhalefetinin destelemenin bir gerekçesi yaratıldı. Bu dönemde, proletaryanın bağımsız politikasından söz etmeleri, tamamen göstermeliktir. Gerçekte olan şey, emekçi kitleleri ve burjuva partiler karşısında bağımsız bir tavır almaya yöneltmek değil, onları burjuva muhalefetin etkisine sokmaktır. Dolayısıyla yapılan, kitleleri temel devrimci hedefler uğruna mücadeleden uzaklaştırmaktır.
Devrim, Türkiye ve Kürdistan halkları arasında derin kök saldı. Milyonların kendisi devrimcileşti. Yıllardır, faşizme ve sermayeye karşı savaşanlar bu insanlardır. Düşen her devrimcinin yerini hemen alan yine bu insanlardır. Devrim çok büyük bir kitle gücüne sahiptir. Güçlü bir devrimci potansiyel oluştuysa, devrim uğruna verilen mücadelenin sonucudur. Doğrudan doğruya temel devrimci hedeflerin değil de, muhalefetin anlayışıyla hareket edilseydi, bugünkü güce kesinlikle ulaşamazdık. Devrimci kitle mücadelesinin odağında, iktidar hedefi var. Yeni bir toplum, yeni bir gelecek, yeni bir yaşam hedefi ve hedefe devrimle ulaşmadan başka hiçbir şey, kitlelerin on yıllardır, eylemden eyleme koşmasını sağlayamazdı. Bu öylesine doğru ki, en uzlaşmacı, en reformist hareketler bile, kendilerini devrimle bağlantı içinde açıklayabiliyor. Hatta onlara bakılacak olursa, hakiki devrimciler kendileridir. Bu, sosyalizmin devrimin, devrimci mücadelesinin ne denli etkileyici bir güç olduğunun kanıtıdır.
Kitleler devrimci, onlarla ilişki içinde olan siyasi hareketlerin büyük çoğunluğu uzlaşmacı ve muhalefet çizgisini aşmıyor. Böylece devrimci kitleler, bu hareketlere karşı büyük bir güvensizlik içine girdi. Doğan güvensizlik kolay kolay giderilemez düzeyde. Sosyal reformistlerin kendilerini devrimci yığınlara kabul ettirme çabaları sonuç vermiyor. Bu siyasi hareketlerin önüne koyduğu hedefler bazı sendikalardan ileri değil. Sendikalar, siyasi parti düzeyine çıkmadı, ama uzlaşmacı siyasi hareketler, sendikalizm-ekonomizm düzeyinde oldukları için, sendikaların taleplerini aşan bir hedef önlerine koyamıyorlar. Daha doğrusu, sendikaları aşan talepleri bilinmez bir geleceğe erteledikleri için, günlük çalışmalarında, sendikaların taleplerini tekrarlıyorlar. Siyasi hareketlerin sendikalarla birlikte öne çıkardıkları, kamuculuğu ele alalım. Kamucu siyaset iki farklı sınıfsal duruma bağlı olarak değerlendirilebilir. Burjuvazinin iktidarda olduğu devlet kapitalizmi ve işçi sınıfının iktidarda olduğu devlet kapitalizmi. Kamuculuk dedikleri, devlet kapitalizmidir. Burjuvazinin iktidarda olduğu şartlarda, devlet kapitalizmi burjuvaziye hizmet eder, emekçi halka değil. İşçi sınıfının iktidarda olduğu şartlarda, devlet kapitalizmi emekçi kitlelere hizmet eder. Böyle bir devlet kapitalizmi, Sovyetler Birliğinde 1917 Ekim sonrası dönemde, sosyalizme geçiş sürecinde uygulanmıştır. Reformist siyasetlerin savundukları kamucu politika, burjuvazinin sınıf egemenliğinde ve kapitalist sınıf düzeninde, egemen olana hizmet eder zaten. Sizin ayrıca savunmanıza bile gerek yoktur. Burjuva sınıf, çıkarı gerektirdiğinde, devlet kapitalizmine yani kamucu yöntemlere başvuruyor. Pandemi, bu tartışmaları bir kez daha gündeme getirdi.
Devrimci işçiler ve diğer devrimci emekçiler size neden güvensin. Siz, emekçileri iktidara taşımayı değil, burjuva muhalefeti iktidar yapmak için kendinizi paralıyorsunuz. Emekçi sınıf size neden güvensin, 1 Mayıs gibi proleter günde yani proletaryanın yeni bir dünya için kapitalizme karşı savaş gününde, günü sınıfsal özüne uygun örgütleyeceğinize, bunun karşıtı bir anlayışla burjuva partilerle işbirliğinin somutlandığı bir güne dönüştürmek istiyorsunuz. Oysa işçi sınıfı burjuvazinin bütününe karşı savaşarak kurtulabilir. İstanbul’da 1 Mayıs Alanı Taksim olduğu halde emekçileri Taksim’den uzak tutmak için devlet ve düzen (tekelci sermayenin) partisi olan burjuva gerici CHP ile tam bir işbirliği içinde 1 Mayısı devletin gösterdiği yerde örgütlüyorsunuz. Ya da başka kentlerde 1 Mayıs kürsüsüne burjuva partilerini çıkarıyorsunuz. Siz, burjuva güçlerin, CHP’nin basit bir siyasi eklentisiyken, çalışanlar size niye güvensin.
Siyasi iktidar ne yönetebiliyor, ne de toplumun üzerinde siyasi egemenlik kurabiliyor. Bu, iki temel nedenle böyle. Birincisi, emekçi kitlelerin sürekli eylemde olduğu ve sık sık ayaklandığı bir yerde burjuvazi gerçek anlamda egemen değildir; ikincisi, kapitalist ekonominin işleyişi burjuvazinin siyasi egemenliğine karşı işliyor. Peki, bugünkü siyasi iktidarın yerine, muhalefet iktidar olunca, bu tablo değişir mi? Kesinlikle değişmez. Yani devam eder. Hatta daha da şiddetlenerek. Siyasi iktidarın ve muhalefetin toplumsal ve ideolojik özü aynıdır. Onların siyasi biçimlerini belirleyen bu aynı burjuva özdür, burjuva içeriktir. Dolaysıyla, bu güçlerden birine karşı, diğerleriyle işbirliği yapmakla yalnızca ve yalnızca emekçileri aldatmış olursunuz.
Genel koşullar, Gezi’yi yaratan koşullardan daha olgun. Bu durumda kapitalistlerin sınıf egemenliğini devirecek, toplumu altüst edecek stratejik bir anlayışla hareket edilmelidir. Oysa, yapılan yerleşmiş bir muhalefet anlayışıdır. Eylemler de bu çerçevede yapılıyor. Reformist siyasi hareketlerin ve sendikaların yaptığı bu türden miting vb. eylemler için yapılsa da olur, yapılmasa da olur tanımını yaptık. Yapılan şey, görüntüyü kurtarmaktır. Emekçilerin iktidarını amaçlamadığından, kitlelerde ne bir heyecan, ne bir coşkunluk yaratıyor. Aksine bu türden reformist gösteriler, emekçi yığınların devrimci heyecanını, devrimci ateşini söndürmeye yöneliktir. Bunun için çok uğraştılar fakat hiçbir sonuç alamadılar. Uzlaşmacı çizgi, zorunlu olarak sonuçsuz kalır.
Devrimin koşulları zorunlu ve kaçınılmaz olarak oluştu. Bu koşullarda devrimin kendisi de zorunlu ve kaçınılmazdır. Yoğunlaşan devrimci kavga süreci sonucuna götürecektir.
C.Dağlı