Kapitalist sistemde ve bu topraklarda tarih, bugüne kadarki en yoğun olaylara sahne oluyor. Ancak, aynı dönemde oluşan olaylar arasında nesnel bir bağ, karşılıklı etkileşim var. Yani olaylar birbirinden kopuk değildir.

Olayların sürekli ortaya çıkmasının temelinde içsel bir ilişki var. Bu içsel bağ, verili bir maddi temelden kaynaklanıyor. Bu maddi temel üzerinde yükseliyor sınıf savaşı. Maddi temel, olayların temelindeki içsel bağ, olayları bütünlüklü olarak anlamamızı sağlıyor. O halde içinden geçmekte olduğumuz dönemi doğru olarak anlamak için, olayları tek başına değil, bir bütünlük ve ilişki içinde ele almalıyız. Söyledik, yineliyoruz; OLAYLARI SÜREÇLENDİRMELİYİZ. Olaylar ve dönemi bir süreç olarak, yani bir hareket ve gelişim içinde kavrayabiliriz.

Güncel burjuva toplumdan söz ediyoruz. Türkiye ve Kürdistan’daki olayları kendi hareketi, kendi gelişimi ve değişimi içinde değerlendiriyoruz. Yani diyalektik yöntemi kullanıyoruz. Olayları kendi akışı içinde ele alıyoruz. Bu ele alış bilinçsizce değilse, toplumsal yaşamın, olayların oluşumunun çelişkili ve çatışmalı olduğunu belirtilmesi gerekir. Karşıtların mücadelesi, tarihsel gelişiminin itici gücüdür. Karşıtların, düşman sınıfların mücadelesi, karşılıklı ilişkisi ve karşılıklı etkileşimi içinde değerlendiriyoruz güncel toplumu.

İçinde olduğumuz süreç devrimci bir süreçtir. Uzun bir zamandır, sınıf mücadelesi yoğun-devrimci bir döneme girdi. Devrimci süreç, hem nesnel toplumsal gelişmeleri, hem öznel gelişmeyi kapsıyor. Yani kapsamlı ve derinlikli bir süreç. Olayların bu denli yoğun ve devrimci biçimde gelişmesi ya da olayların bu kadar süreklilik kazanması, bir zorunluluktan, yeni bir topluma geçiş zorunluluğundan ileri geliyor. Güncel burjuva toplumda, toplumsal üretimin toplumsallığının boyutlandıkça boyutlanması, üretimin toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel biçimi arasındaki çatışma, yeni bir topluma geçişi zorunlu hale getirdi. Doğmakta olan -daha doğrusu, doğmuş olan- yeni içerikle eski biçim arasında kaçınılmaz olan tarihsel çatışma, güncel olarak çok şiddetlenmiştir. Yeni içerikli üretimin toplumsallığının ileri düzeye varması ile eski toplumsal biçimin, eski toplumsal yapının toplumsal üretici güçlere dar gelmesi, çağdaş gelişmeyle çatışması yeni, ileri ve daha yüksek bir topluma geçişi bir zorunluluk durumuna getirdi. Geniş kitlelere toplumsal devrimin zorunluluğunu ve kaçınılmazlığını anlatmak gereği bu temelde anlaşılmalı. Olayların bu denli sıklaşması sonucu temeldeki içsel bağ, içsel zorunluluk daha iyi anlaşılır.

Burjuva rekabet, tekel kârı ve genişletilmiş yeniden üretime başvurması sonucu, kendi isteği dışında, toplumsal üretici güçleri geliştirmek zorundadır. Böylece o, kendi isteği dışında gelişmiş koşulları yaratmış ve böylece daha üstün bir toplumun koşullarını oluşturmuştur. Bir şeyin koşulları zorunlu olarak oluşmuşsa, o şeyin kendisinin oluşumu da zorunludur. Bunu toplumsal temele oturtursak, yeni ve daha ileri bir toplumun koşulları zorunlu olarak oluştuğu içindir ki, bu toplumun doğuşu, yani yeni bir topluma geçiş bir zorunluluk olmuştur. Ama sınıf mücadelesi tarihinden ve sosyalizm tarihinden biliyoruz ki koşulları ne denli olgunlaşırsa olgunlaşsın -bugün olduğu gibi- yeni toplumun doğumu için toplumsal devrim gerekiyor. Ve bugün bu devrimin tüm koşulları oluşmuştur.

Gelişmiş maddi koşullar, toplumsal çelişkilerin gelişmesi demektir. Çelişkilerin gelişmesi, olgunlaşması, çelişkilerin sadece teorisyenlerce değil, geniş kitlelerce anlaşılmasını getirmiştir. İnsanlar, çelişkiler hakkında daha net bir fikre sahiptir. Bunda tarihsel gelişmenin, nesnel toplumsal koşulların etkisinin yanı sıra, bireylerin bilincinde köklü bir değişikliğin de etkisi var. Sonuç olarak, geniş halk kitleleri, toplumsal çelişkilerin, bir süreç olarak gerçeğin bilincinde, çelişkilerin çözümü konusunda da açık bir fikre sahip. Bu, çelişkinin pratik çözümü için başlı başına bir ilerlemedir. Devrimci özne, problemin kendisi ve onun çözümü hakkında net fikre sahip olarak eylemleri örgütlüyor, onlara örgütsel bir biçim veriyor.

Marx, “19. yüzyılın devrimi, ise kendi öz nesnesini gerçekleştirmek için kendi ölülerini gömsünler diye, ölüleri bırakmak zorundadır.” diyor. Çünkü bu devrim şiirini geçmişten değil, gelecekten alabilir. 19. yüzyıl devrimi olan Paris Komünü, Marx’ın söylediği gibi şiirini gelecekten alıyordu. O, yeni bir geleceğin şafağıdır. 20. yüzyılın devrimi, gelecekten esinlendi. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi'nin, özü proletarya devrimidir, sosyalisttir. Sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum amacıyla yapılan bir devrimdir. 20. yüzyıl devrimi olarak 1940’lı yılların toplumsal devrimleri şiirini gelecekten alan devrimlerdir. 1864’te kurulan I.Enternasyonal biçim olarak esnek olsa da, 19. yüzyıl devrimine öncülük etmek için kuruldu. Sonra gelen II.Enternasyonal ve III.Enternasyonal doğrudan sosyalist ve komünist olarak kuruldu. Rusya’da Bolşevik Parti ve Komünist Enternasyonali oluşturan komünist partiler, proletaryanın toplumsal devrimini başarıya ulaştırmak, proletaryanın tarihsel devrimci görevlerine önderlik etmek için mücadele etti.

Proletaryanın toplumsal devrimi, geleceğimiz değildir. Bizi sınıfsız bir topluma, komünist topluma götüren devrimlerdir. Bizim sınıfsız toplum geleceğimizde, toplumsal evrim politik bir devrimle sonuçlanacaktır.

İşçi sınıfının ve devrimci sınıfın önderliğinde halkı devrime ve yeni bir toplumun kuruluşuna hazırlamak için, proleter sınıfın devrimci partisine ihtiyaç vardır. İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesi; toplumsal kurtuluşu gerçekleştirecek sınıf savaşı bütünlüklü bir mücadeledir. Teorik, siyasi ve ekonomik biçim, emekçi sınıf, kendiliğinden, bütünsel bir mücadele düzeyine çıkamaz. Bakışı “yerelliği aşamaz”. İşçilerin yerel bakışını aşacak ve onları bütünsel bir mücadeleye çıkaracak olan partidir. İşçi sınıfının tarihsel devrimci görevleri, parti tarafından program olarak ortaya konabilir. Kısacası kapitalizme karşı devrimci mücadele ve toplumun yeniden örgütlenmesi, işçilerin devrimci sınıf partisi tarafından, onun öncülüğünde hayata geçer.

İşçi sınıfının 19. yüzyılın ortalarından, bağımsız bir sınıf olarak tarih sahnesine çıktığı zamandan bu yana sınıf mücadelesi tarihi ve sosyalizmin bir toplumsal sistem olarak tarihi, işçi sınıfı partisinin tarihiyle birlikte ele alınırsa anlaşılır. Komünist parti mücadelesi, sosyalizm uğruna mücadeleden ayrılamaz. Sosyalizm mücadelesinde komünist partinin rolü, etkisi, yönlendiriciliği tartışmasız bir gerçektir.

Proletaryanın gerçek partisinden söz ediyoruz. Önderliğinde, tarihin en büyük devrimi gerçekleşen bir politik araçtan, yüzyıldan fazla bir zaman boyunca, en etkin ve en devindirici bir güç olan politik örgütlenmedir adını ettiğimiz. 20. yüzyılın toplumsal devrimleri devrimci sınıf partisinin önderliğinde zafere ulaştı. Kitlelerin devrimci enerjisini harekete geçirmeden, devrimci kavganın başarıya ulaşmasından konuşamayız. Yine kitleleri eylemden eyleme koşturan devrimci ateşlilik olmadan, verilen mücadele uzun süre ayakta kalmaz. Kitlelerin devrimci enerjisini ve ateşliliğini harekete geçirmede işçilerin devrimci partisinin tartışma götürmez çabası, mücadelesi ve etkisi var.

Uzlaşmacı, burjuva sınıf işbirlikçisi küçük burjuva sosyalizminin partileri, kitlelerin bırakalım enerjisini ve ateşliliğini harekete geçirmeyi, harlamayı, aksine devrim ateşini, Denizlerden bu yana yanan, isyan ateşini söndürmek için hararetli bir çaba içinde oldular. Devrimin güncelliğini kabul etmeyen, onun için yola çıkmayan, devrimi ileriki zamanlara bırakanlardan devrimci ateşlilik beklenmez. Devrim yapmaktan geliyorum diyen yiğit devrimci Deniz Gezmiş yoldaşın ele avuca sığmaz devrimci ateşliliğinin zerresi yok uzlaşmacılarda. Devrimci olmayan, devrimci ateşliliğe dayanmayan işçi sınıfı partisi bir hiçtir. Reformist ve oportünist bir siyasi çizgi izleyenler, mücadeleye yeni atılanların enerjilerini ve heyecanlarını tüketiyorlar.

Verilen mücadeleyi, yalnızca elde edilen somut kazanımlarıyla ölçenler, gerçek anlamda işçi sınıfının kurtuluşu bakış açısından yoksun olanlardır. Devrimci bir bakış açısına sahip olanlar, mücadelenin ilk sonuçları ne olursa olsun yürütülen mücadelenin, bizi kurtuluşa giden yolda bir adım olması açısından bakarlar. Mücadele başka bir sonuç elde etmezse bile, savaşıma katılanların mücadele kapasitelerini güçlendirir. Savaş kapasitesi çok önemlidir. Burjuvaziyle savaşta onları yenilgiye uğratmada temel bir role sahiptir savaş kapasitesi. Devrimci savaş kapasitesi, kitlelerin kendi mücadeleleri içinde gelişir. Emekçi kitlelerin katıldığı ya da doğrudan doğruya kendisinin örgütlediği eylemler yıllardır sürdürülüyor. Kitlelerin kendilerinin yer aldığı eylemleri onyıllarca sürdü. Kitlelerin savaş kapasitesinin hangi düzene vardığını buradan da çıkarabiliriz. Öte yandan yüzlerce eylem, kitlelerin kapasitesini anlamak için sağlam bir ölçü görevi gördü.

Kitlelerin kapasitesinin gelişiminde devrimci pratiğin temel bir önemi var. Devrimci pratik kadar başka hiçbir şey emekçilerin, kadınların gençliğin kapasitesini geliştiremez. Yığınsal eylemlerin, başkaldırının devrimci tarzda yapılması, devrimci pratiğe dayanması, eylemcilerin kapasitesini daha ileri düzeye çıkarır. Devrimci pratik koşulların ve aktörlerin aynı anda değişimini sağlar. İşçilerin ve diğer emekçilerin kapasitesinin gelişmesi salt eylem yeteneğiyle sınırlı değildir. Kapasitenin gelişmesi, ideolojik, politik, eğitim vb daha kapsamlıdır. Bu, dönüştürürken dönüşmektir. Kitleler devrimci kavgada bütünsel dönüşüme uğrar. Uzun yıllar verilen mücadeleden, devrimci pratikten geçen, zengin bir deneyime, gelişkin bir teorik-pratik kapasiteye sahip olan emekçi halk kitleleri, devrimi başaracak bir düzeye ulaşmıştır.

Devrimci kitlelerin kapasitesinin gelişimi yalnızca eylemsel kapasite de değildir. Emekçilerin yöneticilik yeteneğinin gelişimini de içerir ve içermelidir. İşçi sınıfı, halka ve devrime önderlik ederken aynı zamanda, iktidarın ele geçirilmesiyle birlikte yönetim işlerini yürütmeye de hazır olmalıdır. İşçiler, emekçiler grevi örgütlerken, sokak gösterilerine hazırlanırken, sendika, komite / konseyler gibi sınıf örgütlerinde görev üstlenirken, yönetme yeteneğini geliştirmiş olurlar. Sendika ve çeşitli meslek birliklerinin yöneticileri, emekçilerin buralarda sorumluluk almasını, basit olarak, işlerin yürütülmesi olarak görüyorlar. Devrimci bakışa sahip olanlarsa, bunun, çalışanların yarınlara hazırlığı açısından değerlendirirler. İşçi sınıfının kurtuluşu bakış açısında, sorun başka biçimde görülür.

İşçi sınıfı ve emekçiler, siyasi iktidarı; bütünsel ve çok yönlü bir mücadeleyle ele geçirebilir.

C.Dağlı