Kapitalist toplum, büyük bir kriz, çöküş ve yıkım içinde. Ekonomik kriz, bu toplumun sistemsel krizinden bağımsız değildir. Biz, kapitalizmin bütün dönemlerinin aynı olduğunu söylemiyoruz.
Önceki dönemlerde kapitalizm krizlerini atlatabiliyordu. Ama bu kez, bunu yapacak araçları tüketti. İnsanların bu topluma olan son umudu da bitti. İnsanlar arasında bir çığ gibi büyüyen yeni bir yaşam umududur. Bu uğurda daha büyük kavgalara atılma isteği, eğilimi ve pratik yönelimidir.
Büyük ekonomik ve insani kriz dönemlerinde emekçi kitleler bu duruma ve sisteme daha açıktan tepki verir; sola kayar. Bu, genel bir gözlem ve deneyimdir. Bu böyle ama, toplumsal çelişkilerin ileri derecede keskin olduğu yerlerde, kitleler bir eğilim olarak sola kaymakla kalmaz, doğrudan doğruya köhnemiş toplumsal düzeni yıkmaya yönelir. Burjuvazi, emekçi halk kitlelerini daha önce görülmedik düzeyde, komünistlerin yanına iter. Gerçekten böyle bir durum doğmuştur. Kitleler, yalnızca değişen koşullar gereği devrimci saflara yönelmez, bunu bilinçli olarak da yaparlar. Bu, bugünün dünden bariz farkıdır. Genel olarak sınıf mücadelesi daha ileri bir noktadan devam ediyor.
Doğmuş olan yeni durumdan ne ölçüde yararlanabildiği, kitleleri ne kadar kucaklayabildikleri, komünistlerin devrimci niteliğine ve yeteneklerine bağlıdır. Komünistler yapacakları etkili çalışmalar ve sürdürdükleri devrimci eylemlerle, bu dönemden güçlenerek çıkar. Toplumsal çelişkilerin çok derin olduğu bir yerde, emekçi ve sömürülenlerin, kadınların, ezilen halkların tüm yıkıcı ve devrimci güçleri, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmaya yönelir. İktidar sorunu sınıf kavgasının kilit sorunu haline gelmiştir. Proletaryanın önderliğinde, emekçilerin iktidara gelmesi günün en ivedi, en temel ve en önemli sorunu olmuştur. Bu topraklarda, iktidar sorunu yeni değil, uzun zamandır, devrimci sınıf mücadelesinin gündemindedir. Öne çıkan bir sorun durumundadır. Bugünün dünden önemli farkı, içinde bulunduğumuz yeni koşullar nedeniyle, yıllarca önümüze koyduğumuz temel devrimci hedefleri gerçekleştirmek için yeni olanakların doğmuş olmasıdır.
Bu olanakları ne derece gerçeğe dönüştüreceğiz? İşte bu bizim becerimize, girişkenliğimize, pratik kapasitemize bağlıdır. Güncel devrimci görevleri doğru olarak anlamak için koşulların değiştiğini, yeni koşulların, bize kurulu sosyal düzeni yıkmak için daha önce görülmediği kadar uygun bir durum yarattığını, oluşmuş olan bu durumu devrime çevirmek için dövüşen kitlelerin de büyük bir gelişme gösterdiğini görmemiz gerekiyor. Somut durumu bütünü içinde kavramak, devrimin başarısı için temel önemdedir.
Değişen koşuları, yeni durumu ve yeni olanakları en iyi biçimde değerlendirmenin yolu, ilk fırsatta iktidarı almaktan geçer. Bunun üzerinde ilk defa durmuyoruz. Gezi’den önce de buna dikkat çektik. Devrimin bütün koşulları bir araya gelmişken, ilk genel ayaklanmada, ezilen ve sömürülenler iktidarı ele geçirmelidir. Her şey değişiyor. Değişen şeyin kendisi de değişiyor. İktidarı ele geçirmenin genel koşulları varlığını sürdürmekle birlikte, iktidarı almak için aynı somut durum her an oluşmuyor. Üzerinden belirli bir zaman geçmesi gerekiyor. Bu zaman bazen uzun olabiliyor. Gezi bize bu fırsatı vermiştir. Fakat doğmuş olan uygun durum, değerlendirilemedi.
Bugün, Gezi’den 9 yıl sonra genel ve birleşik bir ayaklanma için, sermaye sınıfını devirmenin tarihsel ve maddi koşulları, her zamankinden daha olgundur. O halde, Gezi’de başarılamayan, bugün başarılabilir. İlk fırsatta iktidarı alabiliriz ve almalıyız.
Yakın tarihte, dünyada birçok merkezde ayaklanma oldu, devrim gerçekleşti. Büyük mücadele boşuna verilmedi. İçinde değerlendireceğimiz engin sonuçlar barındırıyor. Latin Amerika’da, doksanlardan sonra, emekçi halklar, iktidarı başka biçimde, başka yol ve yöntemlerle alma hedefini koydular önlerine. Onlarca yıl süren gerilla savaşları sona ermiştir, fakat bu mücadelenin yarattığı devrimci kitleler, ayaklanmalarla, sokak savaşlarıyla, günlerce ve daha uzun süre şiddetli çarpışmalarla iktidara yürüdü. Tek çarpışmayla, amacına ulaşmadı. Bir dizi ayaklanmadan, bir dizi çarpışmadan geçmek gerekti. Evet, ilk çarpışmada iktidara gelemediler, ama doğmuş olan fırsatı kaçırmadılar. Ayaklanmalar arka arkaya devrime dönüştürüldü. İlk fırsatta iktidara gelmek, Arap halkları tarafından da Tunus, Mısır, Sudan da uygulama alanına sokuldu. Pratikleştirildi. Latin Amerika halklarından şu farkla ki, Amerika kıtasında devrimci kitleler, burjuvazinin kendi içinde iktidarı el değiştirme manevrasını boşa çıkardılar. Halklar iktidarı alana kadar eylemlerine devam ettiler. Arap ülkelerindeyse, başka burjuva güçler, devrimin kazanımlarından kendileri iktidara gelmek için yararlandı. Bu yüzden orada ikinci bir devrim, halk iktidarı alana kadar sonuna kadar gitmek zorundadır.
Gezi’de olduğu gibi, ilk fırsatta, devrimle iktidarı almak yerine, burjuvaziyle sınıf işbirliği politikası izleyip ayaklanmayı yarı yolda bırakanlar, bununla burjuva muhalefete (sadece siyasi iktidara muhalif olan) seçime gidip iktidara gelme fırsatı tanıdılar. Aynı uzlaşmacı siyasetler, yeni bir ayaklanmada, yeni bir fırsatta aynı şeyi yapmak isteyecektir. Bu uzlaşmacı siyaset, izlediği politik çizgiyle, burjuva toplumun temellerinin devam etmesine hizmet ediyor. Devrimci işçiler ve diğer devrimci kitleler, ilk fırsatta, birleşik ve genel bir ayaklanmada, iktidarı almak için savaşıp, ne iktidarın eylemleri bastırmasına fırsat vermeli, ne de başka burjuva güçlerin eylemlerimize dayanarak iktidara gelmesine fırsat verilmeli. İktidar, emekçi halkın eline geçene kadar savaşa devam. Zafere Kadar Devrim!
Siyasi iktidarın eylemlerimizi bastırmasını ve muhalefetin eylemlerimizi kullanarak iktidara gelme amacını boşa çıkarmanın yolu devrimci eylemlerimizi sürekli hale getirmektir. Tek başına bu da yeterli değildir. Devrimci pratiğin devrimci siyasi programı hayata geçirmesi hedeflenmelidir. Halk demokrasisi ve sosyalizm devrim programı, tüm burjuva güçler karşısında bağımsız siyasi bir çizgi izlemenin güvencesidir. Ancak temel devrimci hedefleri gerçekleştirmeyi önüne güncel bir görev olarak koymuşsanız, burjuva güçler karşısında göstermelik olarak bağımsız değil, gerçekten bağımsız devrimci bir politika izlersiniz.
Devrimci bağımsız politik bir çizgi izlemenin başka bir önemi de içinde olduğumuz somut koşullardan ileri geliyor. Olayların gelişimi bizi ilk fırsatta iktidara götürecek özellikte. Bu durumda bağımsız çizgi izlemek, emekçilerin geleceği açısından yaşamsaldır. Sosyal reformist partilerin tümü, bağımsız davranma görünümü ve sosyalist maske altında burjuva muhalefeti iktidara taşımak amacıyla bir blok olarak hareket ediyorlar. Bu, burjuvaziyle sınıf işbirliği blokunun amacını boşa çıkarmak, emeğin iktidarını kurmak için “Hiçbirini İstemiyoruz, İktidar Halka!” sloganını öne çıkarmalıyız. Burada burjuva güçlerin tümünü karşımıza alma ve tekelci sermayenin egemenliğini yıkma hedefi var. Burada başka burjuva güçlerin hükümeti uğruna bir mücadelenin boşa çıkarılması, işçi sınıfı ve emekçi halkların Geçici Devrim Hükümeti uğruna devrimci kavga var. Halk demokrasisi ve sosyalizm programını hayata geçirme var.
Uzlaşmacı siyasetlerin günlük gazetelerinde, partilerinin açıklama ve bildirilerinde, güncel olarak toplumda olan biten hakkında ekonomik ve politik somut durum üzerine çeşitli analizlere rastlıyoruz. Fakat sınıf analizi sonuna kadar götürülmüyor. Devrimci sınıf mücadelesine, temel devrimci hedefler uğruna mücadeleye, devrimci iktidar savaşımına kadar yükseltilmiyor. Burjuvaziyle uzlaşma zeminlerini ortadan kaldırır diye, kendilerinin yasal siyaset yapma politikalarını havaya uçurur diye, analizler en alt düzeyde tutuluyor. Analizin gerçek, tam ve eksiksiz sonuçlarına kadar götürmek onlar için tehlikeli sulara girmek olur. Bu ise, hiç ama hiç istemedikleri bir sonuçtur. Fakat böylece, işçi sınıfının ve emekçi halkın içinde bulunduğu şartlar, durum ve ortam aydınlatılamamış olur. Devrimci kitlelerin nasıl bir taktik izlemesi, nasıl bir mücadele hattı izlemesi gerektiği ortada bırakılmıştır. Sorun yalnızca analiz yapmak değil, bilimsel, doğru ve devrimci sınıf mücadelesi düzeyine yükselen bir analiz yapmaktır. Teorik analizi, proletaryanın tarihsel hareketiyle birleştirmektir.
Somut durumun, kendi somutluğu içinde analizi sınıf mücadelesinin itici güçleri, emekçi kitlelerin değişen durumuna kadar varmıyor. Nasıl ki, gerçek koşullar, tam olarak yansıtılamıyorsa, nasıl ki, devrimci kitlelerin gerçek düzeyine yaklaşılamıyorsa, bu yüzden analizin sonuçları gerçek durumu ve ortamı anlamamızı sağlamıyor. Gerçeğin çok uzağına düşüyor. Emekçi halk kitleleri devrimi başarıya ulaştırabilecek ileri bir düzeyde almalarına karşın, temel devrimci hedefler uğruna mücadeleyi günün sorunu değil de ilerinin sorunu olarak koyabiliyorlar. Bu yüzden, sınırlı bazı ödünler için kitleleri burjuva muhalefetin peşine takabiliyorlar. Bu yüzden, geri analizler yapıyorlar.
Kitlelerdeki büyük değişim görülmelidir. İşçi sınıfının, emekçi halkın bugüne kadar verdiği mücadelesi günlük, somut kazanımlarla ölçüldüğü için, mücadelenin gerçek gelişmesi, nihai kurtuluşa etkisi ortaya konamamıştır. Oysa, emekçilerin mücadelesinde asıl vurgu yapılması gereken, kapitalizme karşı mücadelede kitlelerin kendi aralarında kaynaşması ve ayrı bir güç olarak davranmalarıdır. Uzun süreli mücadele içinde kendi sınıf durumlarının bilincine erdiler, kendi isteklerini açıkça ortaya koydular ve bunun için egemen sınıfa karşı açıktan açığa savaşa tutuştular. Uzun iç savaştan geçen özne, farklı bir özneye dönüştü. Proletaryanın sınıf savaşının elle tutulur ilerlemesinin bir yönü de, sosyalizmin kitlelerle birleşmesi, emekçi kitle içinde sosyalizmle bütünleşmesidir. Burjuvazinin emekçilerin sosyalist hareketle birleşmesini engellemek için yaptığı tüm engellemeler, sonuçta tam anlamıyla çöktü. Bu durumun doğması, kapitalist toplumun bunalımını derinleştiren önemli bir etkendir. Kısacası anlattığımız bu gelişmeler, kitlelerin devrime doğru ilerlediğini ortaya koyuyor.
Uzlaşmacı siyasetler, kendi durumlarına bir geçerlilik kazandırmak için, koşulları olduğundan geri, kitleleri de ılımlı olarak gösterdiler. Oysa ki, kendileri, düzenle uzlaşma zeminlerini korurken, kitleler sayısız devrimci eylemin yanında, Gezi Haziran Halk Ayaklanmasını 6-8 Ekim serhıldanını gerçekleştirdi. Yarın daha ileriye gidecekleri açık. Son birkaç ay içinde, toplumsal patlama biçiminde açığa çıkan eylemler ve kitle gücü, olayların bir devrimi oluşturduğunu bir kez daha gösterdi.
İktidar sorunu, ileriye ertelenemeyecek kadar, kitlelerin gündemine gelmiştir. Halkın ve devrimin önderi olan işçi sınıf, tarihsel devrimci görevini pratikte yerine getirerek, emekçi halk kitleleriyle birlikte, ilk fırsatta iktidarı ele geçirmelidir.
C.Dağlı