Kapitalist sınıf ve siyasi iktidar her şeyi uç noktaya vardırdı. Yıkım ve çöküş toplumun geldiği yeri anlatıyor. Bununla bağıntılı olarak ve başka gelişmelerin etkisiyle, emekçilerin mücadelesi de uç noktada. Uç nokta, mücadelenin devrime dönüşme noktasıdır. İktidar sorunu, uç noktadaki bir mücadeleyle çözülür. Başka bir anlatımla kitle eylemleri yüksek biçimine vardığında çözüm gelecektir. Eylemlerin yüksek biçimi ayaklanma ve devrimdir.
Sınıflar mücadelesi uç noktaya varmışsa, bu aşamada, emekçilerin gerçek devrimci kavgası ve pratikte uzlaşmaz sınıf tavrı, mücadelenin sonucunu belirler. Bugüne kadar, işler uç noktaya varmasın diye çaba gösteren reformist partiler, bugün uçlarda hareket eden “aşırı” devrimci mücadelenin peşinden sürükleniyorlar. Devrim toprağında, devrimin güncelleştiği koşullarda, devrimci kriz ortamında hele, mücadelenin devrimci biçim ve yöntemlerle sürdürüldüğü bir yerde reformizm etkili olmaz.
İşçi sınıfının ve diğer halk kitlelerinin doksanlardan bu yana olan toplumsal pratiğinin deneyimi, kitlelerin temel sorunlarının çözümünün temel devrimci amaçların gerçekleşmesine bağlı olduğunu ve bununsa, eylemleri uç noktaya üst aşamaya devrimci bir ayaklanmaya kadar götürülmesinden geçtiğinin bilincinde olduklarını gösteriyor. Emekçi halk kitleleri ekonomik yıkımın altında dayanılmaz bir duruma gelmişken, “yeter artık” diyerek isyan ederken, reformist yol, insanların istemlerine, öfke ve isyanlarına cevap verebilir mi?
Doksanlardan bu yana dünyada ortaya çıkan ayaklanan kitlelerin eylemlerinin ortak yönü doğrudan demokrasi, komünal yaşamın örgütlenmesi (kendi işlerini kendilerinin yerine getirmesi), eylemin eğiticiliği, düşünsel dönüşüm, devrimci yaşam tarzı... Kısacası burjuvazisiz yaşamın hayata geçirilmesi. Ayaklanma sürecinde ortaya konan demokrasi örneği burjuva sistemden bin defa daha demokratiktir. Bunlar, burjuva topluma göre daha üstün bir yaşam biçiminin örnekleridir. Ancak, bu örneklerin kapitalizmde uzun süreli yaşama olanakları yok. Bunun için devrimle yeni bir toplumsal sisteme geçiş gerekiyor. Siyasi iktidarın ele geçirilmesi bunun başlangıcıdır.
Yarım yüzyıldan daha fazladır, insanlar ayaklandıkları her yerde yeni bir yaşam tarzı, yeni tip örgütlenmelerin, yeni ve daha üstün bir toplumun bilincinde olduklarını ortaya koydu. Bunlar insanların bilincinde köklü bir değişiklik olduğunun kanıtlarıdır.
1967 sonunda öğrenci işgalleriyle başlayan eylemler, 1969 “sıcak yazında” grev dalgasıyla zirveye vardı. 68 ayaklanması dünyada sarsıcı bir etki yarattı.
Milano’da Pirelli Bicocca’da grevci işçiler birleşik taban komiteleri (işçi komiteleri) kurdular. Torino’da işçi-öğrenci meclisi toplandı.
Onyıllardır insanların devrimci biçimde ayaklandıkları her yerde yeni tip örgütler, yeni bir yaşam biçimini yeniden ve yeniden örgütlüyor. Yeni bir topluma geçme zorunluluğu kendini her yerde dayatıyor. İnsanlar, eski toplumun dar ekonomik ve toplumsal yapısına sığmıyor.
Somut durumu ancak diyalektik bir yaklaşımla aydınlatabiliriz. Kapitalist sistemin kriz, yıkım ve çöküşü, bunun kitlelerde yarattığı derin hoşnutsuzluk, devrimci öfke, iç savaş, devrimci durum, ayaklanma ile birlikte, karşılıklı etkileşim içinde ele alabiliriz. Yeni durum, karşıtların birliği ve mücadelesi diyalektik ilkesine göre değerlendirebiliriz. Bunu söylemek yetmez. Çatışmanın geldiği yeri de anlamalıyız.
Adı üstünde, uç nokta. Kapışma en ileri düzeye varmıştır. Halk kitleleri devrimci eylemi süreklileştirirken, kapitalist sınıf da, sınıf yönetimi, yönetim sanatının vazgeçilmez araçları olan devlet egemenlik sistemini durmadan güçlendiriyor, daha gerici saldırılara, burjuva şiddete daha fazla başvuruyor. Uçta hesaplaşma ölüm-kalım noktasındadır. Burada kazanabiliriz. Yeni bir toplum hedefiyle kazanabiliriz. Halk demokrasisi ve sosyalizm hedefiyle kazanacağız. Temel devrimci hedefi güncel olarak önümüze koymamak “kazanmayı reddetmek”tir.
Proletarya mücadelesinin en ileri düzeye çıkması, tarihsel devrimci rolünü oynayacak, bir noktaya varması demektir. Bu devrimci tarihsel rol toplumun köklü değişime uğraması demektir. Toplumun bu noktaya varması, işçi sınıfının halk eylemine ve devrime öncülük etmesine bağlıdır. Dünyanın birçok merkezinde yapılan eylemlerin, halk ayaklanmalarının bir yerde durması, işçi sınıfının güçlü biçimde, ağırlığını koymamasından ileri geliyor. Bu sonucu Gezi Haziran Halk Ayaklanması sırasında da çıkardık.
Bu süreçte başka bir sonuç daha çıkardık: Kitlelerin ayaklandığı, ayaklanmanın günlerce, aylarca sürdüğü ülkelerde, ayaklanma zafere ulaşamasa bile, burjuvazi artık eskisi gibi yönetemez duruma gelir. Bu şartların varolduğu bir yerde sömürücü sınıf, eski konumunu bir daha sağlayamaz. “Bir daha eskisi gibi olmayacak” biçimiyle sloganlaşan söz, bu duruma, değişen koşullara işaret ediyor. Ezilen ve sömürülenlerin başkaldırısının, her yerde, devrime varmasa da, sistemin bunalımını derinleştirdiği bir gerçektir.
Burjuvazi tüm sistem ölçeğinde, halklarla savaş halinde. Savaş kısmi değil, tüm toplum yüzeyinde, her noktada sürüyor. Bu, sınırlı bir savaş değil, sonunda taraflardan birinin kesin egemenliğiyle noktalanacak bir savaştır. Sorunun bu noktadaki yaşamsal öneminden dolayı, kapitalist sınıf ve onların siyasi iktidarı tüm güçleri kullanıyor. Şiddetini, saldırılarını, zorbalığını durmadan boyutlandırıyor. Bu durum, onların ne kadar güçsüz olduklarını, yönetemediklerini ortaya koyuyor.
Kent ve kır yoksulları, günün sonunu getiremiyor. Açlık ve yoksulluk öylesine derin. Çalışanlar yarın ne olacağını bilmiyor. 2008’de halk, öncesine göre daha yoksullaştı. Pandemiyle birlikte 2008’e göre daha da yoksullaştı. Yarın bugünden yoksul olacak. Zenginlik, yoksulluk kutbu iyice keskinleşti. Emek-sermaye çelişkisi çok şiddetli yaşanıyor. Toplumsal çelişkilerin, şiddetle açığa çıkması anlamına gelen düşman sınıflar arasında bedenin bedenle çarpışmasında şaşılacak bir yön yoktur.
İçinden geçtiğimiz sürecin öne çıkmaya başlayan yeni yönü kendini gösteriyor. Bu yön, yarın genelleşecek ve savaşın gidişini etkileyecektir. O da, içinde bulunduğu şartlara karşı büyük bir öfke duyan ve isyan eden insanların, henüz bu duruma gelemeyen diğer insanların gözünü açması, uyandırması, eleştirmesi, ajite etmesi, onları eyleme çekmek için bilerek bir çaba içinde olmasıdır. Öfke ve isyan içinde olanlar geride kalanlara yönelik etkili bir ajitasyon ve propaganda çalışması yürütüyor. Halkın bunu yapması çok etkili sonuçlar yaratıyor. Bunu, grevci işçilerden çok iyi biliyoruz. Eyleme geçen işçiler, ya da fabrikalar, eyleme geçmeyen fabrikaları harekete geçmesi yönünde onlara baskı yapar. İşçileri eyleme çağırır. Eyleme katılmayanları eleştirir. Bunun anlamı şudur: Halkla burjuvazi arasındaki savaş genişliyor. İşçi sınıfının ve bütün halkın, halkların savaşına dönüşüyor. Mücadelenin bu yönü, yeni özelliği göz önünde tutulmadan, güncel devrimci sınıf kavgası, halkların başkaldırısı tam olarak anlaşılamaz. Kitleler, iletişim araçlarını eylem örgütlemek için etkin olarak kullanıyor. Sürekli bunun yeni örnekleriyle karşılaşıyoruz.
Sınıf savaşının yüzyılı aşan deneyimi ikna edici biçimde göstermiştir ki, burjuvazi bu savaşla siyasi üstünlüğü kaybedince, savaşın kendisini de kaybeder. Emekçi sınıf devrimci biçimde siyasi üstünlüğü yani siyasi iktidarı ele geçirir geçirmez sömürücü sınıfın ekonomik gücünü elinden çekip alır. Sınıf savaşımı, burjuvazinin mülksüzleştirilmesine kadar gider. Sınıf savaşı yoluyla sınıflar ortadan kaldırılır.
Siyasi iktidarın emekçilerin eline geçmesi, tüm bu sürecin başlangıcı olduğu için burjuvazi siyasi üstünlüğünü elde tutmak için tüm gücünü ortaya koyuyor.
Tarihin gidişine, insanlığın geleceğinin belirlenmesinde etkin olan iki dünya, iki sınıf, iki güç arasındaki savaşta emekçiler cephesinde, kısmi sosyalist alternatifler, kısmi çarpışmalar, sınırlı protestolar işe yaramaz. Tarihsel hesaplaşma çökmekte olan eski toplumla devrimci zorun ebeliğinde doğmakta olan yeni toplum arasındadır. İki sınıfın, iki dünyanın kapışmasının dışında ara bir yol, ara bir toplum yoktur. Üçüncü yol yoktur. Emek-sermaye karşıtlığı ve savaşı var. Kuşkusuz bu savaşta, nihai olarak, zaferimiz kesindir. Ama, bu sonucu güvenceye almak için, elimizden geleni yapmalıyız. Dahası, var olan gücümüzü, yeteneğimizi, savaş kapasitemizi aşan bir çaba içinde olmalıyız. Unutmayalım ki, tarih yeni gelişmelerle ilerler. Gelişme daima, bizi, kendi durumumuzu aşmamızı ve daha ileri gitmemizi bize dayatıyor. Kapitalizmin ötesine, ilerisine, sosyalizme. Kısmi alternatif bizi kapitalist toplumda tutar. Emekçilerse, bu tarihi kapışmayı, yeni bir topluma geçmek amacıyla kazanabilir.
“Yeryüzünde” diyor Michael Lebowitz “bir heyula kol geziyor, barbarlık heyulası”. Fakat hemen ardından sosyalist alternatifi gündeme getiriyor. Dünyada bir barbarlık heyulasının kol gezdiğini ileri sürenler, somut durumu tam, eksiksiz ve bütünsel olarak ifade etmekten uzak. Bu anlayışta olanlara bakılırsa, tekelci sermaye, tek başına belirleyici bir güçtür. Hayır, burjuvazi tarihi süreci belirleyen tek güç değildir. Kapitalizmin vahşetinin ve dehşetinin olduğu her yerde, kapitalizme karşı emekçi halkların devrimci başkaldırıları ve devrimci sınıf savaşı sürüyor. Bu, basit bir protesto eylemi değil, kıyasıya bir savaştır. Kapitalist sistem, isyanlarla, ayaklanmalarla çalkalanıyor. Sistemin zincirleri kırılıyor, halklar devrimlerle eski toplumsal düzenin ötesine geçiyor. Emperyalist kapitalist sistem, yeni bir toplumsal devrimler çağıyla kuşatılmıştır. Saldırıya geçenler, bu sistemin ezdiği tüm güçlerdir. Bu, bir olgu. Bu olguyu anlayamayanlar, somut tarihsel süreci, sürecin itici güçlerine, güncel devrimci sınıf savaşı üstüne elle tutulur bir şeyler söyleyemezler.
“Nereye gitmek istediğimizi bilmiyorsak, hiçbir yol bizi oraya götürmeyecektir”, mücadelenin gideceği yön belli değilse mücadele bir yerde durur. Daha iyi dövüşmek ve sonuna kadar kararlılığımızı sürdürmek istiyorsak ne yönde ilerlediğimizi net olarak bilmeliyiz. Bu, başarı için çok büyük bir adımdır. Fakat başarı nicel değişimde değil, toplumun kökten devrimci nitel değişimindedir. Kitle içinde çalışan komünistler kitlelere hangi yönde gideceklerini ve neyi amaçladıklarını açık açık ifade etmelidir. Hangi yönde ilerleyeceğimizi bilmemiz, sınıf kavgasında bizim gücümüzdür. Bilimsel sosyalizme dayanmıyorsak, ne yöne gideceğimizi bilemeyiz.
Ne yöne gideceğimiz, komünistler açısından çok açık: sınıfsız sömürüsüz bir toplum. Burjuva toplum bugünden eski toplum olmuştur. Proletarya ise yeni bir gelecek için mücadele ediyor. Gelecek bizim taraftadır. Onu bugünden gerçekleştirmek için savaşıyoruz. Yeni bir gelecek uğruna dövüşeceğimize onu başka zamana bırakmak, kendimizi, reformlar mücadelesine bağlamaktır. Gelecek için mücadele etmeyi, gelecek kuşaklara bırakmayacağız. Devrimcilik gelecek için bugünden mücadele etmektir. 20. yüzyılın toplumsal devrimleri, ne kadar olanaksız görünse de, devrimi zamana bırakmayan devrimin öncüleri ve devrimci kitleler tarafından, devrimci bir anlayışla hareket edilerek gerçekleştirildi.
Yeni bir gelecek uğruna, bugünden mücadele, onu bu günden gerçekleştirmek, emekçilerin güncel, temel görevidir.
C.DAĞLI