Emek sermaye arasındaki kaçınılmaz çatışma, patlak veren yeni bir eylem dalgasıyla daha ileri bir boyut kazandı. Emekçi halklara karşı ekonomik ve politik baskının bu denli ağır olduğu, sömürülen ve emekçi kitlelerin yaşam koşullarının bu kadar kötüleştiği şartlarda, eylemlerin boyutlanmasına şaşılacak bir yan yoktur. Eylem dalgası, varolan koşullardan doğmuştur.
Eylemlerin yükseliş çizgisi devam ediyor. Eylemler sürerken, her zaman ve her yerde şunu söyledik; daha fazlası önümüzde. Pratikte olan tam da bu. Emekçi kitlelerde biriken, yılların öfkesidir. Emek sermaye çelişkisi ve tüm toplumsal çelişkiler bir noktada birlik oluşturdu ve patlayıcı toplumsal durumu yarattı. Ama hareket bunu yaratmakla kalmadı, bir çok noktada toplumsal patlamalara yol açtı. Çelişkiler patlama biçimini açığa vuruyor Bu gelişmelerle bağı içinde olaylar, basit birer tepki olarak değil, toplumsal patlama biçiminde meydana geliyor.
Motokuryelerin eylemleri düzenli eylemler biçiminde değil, patlama biçiminde yani düzensiz, hücumcu, şaşırtıcı bir tarzda gerçekleşiyor. Toplumda çarpıcı bir etki yarattı. Bu etki tam da eylemlerin patlama biçiminde oluşmasından ileri geliyor. İlk eylemler zincirleme bir etki yarattı, daha başkaları da harekete geçti. Fabrika işçileri zaten kesintisiz bir eylemlilik halinde. Ama hareket genişledi ve işçi sınıfının toplumsal öncülüğü etkisi, sınıfsal ağırlığı belirgin olarak arttı. Eylemler dizisi ayaklanmayı oluşturuyor.
Devrimin nesnel ve öznel koşulları oluşmuştur. Bu koşullarda her eylem devrime dönüşebilir. Bu eylemin, bu olayın küçük olması önemli değil. Önemli olan, bir kıvılcımın yangına dönüşeceği koşulların doğmasıdır. Pandemiyle birlikte sömürü, emekçi halkın yoksunluk ve yoksulluğu derinleşti. Kapitalizmde şu zemin, sınıf savaşımının sürekliliği için her zaman vardır: Sermaye ücretleri sürekli olarak aşağıya çekmeye çalıştıkça işçiler de tersi yönde kuvvet uygularlar. İşçilerin durumu hem ekonomik hem politik ortam nedeniyle iyice kötüleşmiştir. Böylesi patlayıcı bir ortamda, küçük bir olay bile büyük tarihi olaylara dönüşebilir. Kaldı ki, toplumsal ve politik olaylar bakımından çok zenginiz.
Bu süreçte kadınlardan kaynaklanan gelişmelere dikkat çekmek gerekiyor. Kadınlar, erkeklerin ve sistemin kendilerine karşı uyguladığı baskılara ve ağır saldırılara karşı başkaldırı halindeyken, artan hayat pahalılığı, artan zamlar ve artan işsizlikten dolayı da isyan içindeler. Kadınlar tüketimle doğrudan ilişkili oldukları için zamlardan en çok etkilenenlerdir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak kadınlar ayaklanmaya doğru gidişte ve sonrasında çok büyük bir devrimci rol oynar.
Kapitalistler ve onların siyasi iktidarı olayların peşinde sürükleniyor. Olaylarsa artarak ve büyüyerek yeni boyutlar kazanıyor. Yönetici sınıf bu gelişmeler karşısında eli kolu bağlı durumda. Yıkıcı, derin ve sert bir kriz yaşanıyor. Bunun üstesinden gelemeyecek durumda. Aksine aldığı her çözüm önlemi, sorunu biraz daha büyütmekten başka bir şeye yaramıyor. Ekonomik kriz yapısaldır. Kapitalist meta üretiminden kaynaklanıyor. Dolayısıyla hükümetler eliyle kriz ortadan kaldırılamaz, en fazla ötelenir. Çünkü sermayenin hareket şekli krizle sonuçlanır. Yani ertelense de sistemi bekleyen daima daha büyük krizlerdir. Kaldı ki zaten krizler ertelene ertelene o kadar büyük ve yıkıcı hale geldi ki, artık sistem onları erteleyemiyor. Bugün yaşanan yalnızca ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda insani bir krizdir. Daha kapsamlıdır, ekonomik toplumsal (insani) ve politik bir krizdir. Bu şartların olduğu bir yerde sistemin ve krizin ezdiği insanların ayaklanmaları kaçınılmaz olmuştur.
Ekonomik kriz yapısalken, dahası bir sistem krizi durumundayken burjuva muhalefet buna bir çözüm getirebilir mi? Onların hepsi bu sistemden besleniyor. Toplumsal doğaları gereği bu sisteme karşı çıkamazlar. Kapitalist sistem sorunların kaynağıdır. Dolayısıyla kendi yarattığı sorunları çözemez. Çözme yeteneğine sahip değildir. Kapitalizmin varlığını sürdürmede çok becerikli çıktığını söyleyenler, 2008’den bu yana susmuş durumda.
Bu yüzden burjuva muhalefet sokakta etkin olamaz. Gezi Haziran Halk Ayaklanmasında, 1 Mayıslarda, Kasım ayaklanmalarında söz sahibi değildir ve olmaz da. Emekçi kitleler artık dönüp burjuvazinin ve düzen partilerinin ağzına bakmıyor. Kendi yaşamsal sorunlarını kendisi çözmek için eyleme geçiyor. Sokaklarda etkin olan sayıları milyonları bulan sosyalist ya da sosyalizmden etkilenmiş kitlelerdir. Büyük bir devrimci enerjiyle eyleme geçen, kendi eylemine örgütsel biçim veren bilinçli kitlelerdir. Bilincinde köklü değişiklik olan bu insanlardır. Burjuva muhalefet partileri, halk isyanı sırasında kendi tabanı üstündeki denetimini de yitiriyor. Sokakta etkin olan devrimci kitlelerdir.
Burjuva partileri bu düzenin siyasi kurumlarıdır. Düzen ve devlet partileridir. Sıradan bir düzen gücü değil, tekelci sermayenin etkin güçleridir. Kitlelerin sokağa çıkmasına karşı çıkmaları, kontrolü tamamen kaybetme korkusu ve halk kitlelerinin sistemin ötesinde yeni bir dünya kuracak çözüme yönelme korkusundandır. Tüm karşı çıkmalarına rağmen kitleler dalga dalga sokağa çıktı. Zaten hiç ayrılmamışlardı. Bu kez daha büyük güçler halinde savaşıyorlar. Bu durumun sistem için yarattığı büyük tehlikeyi gören burjuva muhalefeti, salt eyleme geçenleri yeniden düzene çekmek, halk ayaklanmasını yatıştırmak ve ileride devrimi çalmak için sokağa çıkmak zorunda kalıyor. Devrimi çalmalarını önlemek için, yakın tarihteki Latin Amerika devrimleri ve ayaklanmaları deneyimi göz önünde tutulmalı.
Latin Amerika ülkelerinde halk ayaklanmasının sonuca gitmekte ısrar etmesi karşısında burjuvazi, kendi egemenliğini kurtarmak adına siyasi temsilcilerini istifaya zorladı. Her seferinde yenileri atandı. Ama tüm bu devrimi boşa çıkarma girişimleri boşa çıkarıldı. Çünkü eylemler durmadı, iktidar halkın eline geçene dek bu böyle devam etti. Devrim derslerini tekrarlıyor, çünkü böyle bir durumda güncel olarak somutta karşı karşıya. Devrim deneyimlerinde gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra onları kendi mücadelemize uygulamalıyız.
Reformist sol hareketlerden oluşan küçük burjuva muhalefet, burjuva muhalefetin uzağında değil, siyasi olarak bir çok konuda yan yana duruyorlar. Emekçi kitlelerin eylemleri patlama biçiminde açığa çıkınca kendileri de olayların peşinde sürüklenerek sokağa çıktılar. Onların bu tavrı eylemci kitlelerin “aşırılıklara” kapılmamasını önlemek, kendi uzlaşmacı çizgilerinde tutmak amaçlıdır. Bu bağlamda sloganları yalnızca “Hükümet istifa”dır. Reformist sol bu sloganla burjuva muhalefetin iktidara gelmesini amaçlıyor. Kendileri uzun zamandır buna çalışıyorlar. Amaçları devrimci kitleleri de buna razı etmek. Daha doğrusu boyun eğdirmek. Oysa halk, iktidarı kendi eline almadıkça kendi lehine hiçbir ciddi değişim olmaz. Bu nedenledir ki, emekçi halk devrimci mücadeleyi sonuna kadar götürdüğünde kurtuluşunun yolunu açabilir.
Küçük burjuva muhalefet, sınıf uzlaşmacı siyasetin sonucu olarak, başarısızlığa sürüklenecektir. Çünkü toplumsal çelişkiler çok keskin. Sınıf savaşı çok şiddetli. Sosyal reformistler ve oportünistler uzlama siyasetiyle sonuç alamazlar. Dahası emekçi kitleler kendi sorunlarını kendileri çözme bilinciyle ve kararlılığında. İşte böylesi devrimci bir ortamda uzlaşmacı siyasetler, uzlaşma politikalarını maniple etmeden savunamazlar. Onlar ortamın etkisiyle devrimci görünme çabasında. Bu şekilde görünerek sokağın gücünü arkalarına almak istiyorlar. Arkalarına alacakları sokağın gücünü burjuva muhalefeti iktidara getirmek için kullanacaklardır. Devrimci işçiler onların bu uzlaşma siyasetini devrim adına teşhir etmelidir. Unutmamak gerekir ki, uzlaşmacı anlayışa karşı mücadele devrime hazırlanmanın devrimi hızlandırmanın ve başarıya ulaştırmanın bir parçasıdır.
Uzlaşmacı küçük burjuva siyasetlerin amacı mevcut siyasi ilişkilerden kurtulmak, kendilerine geniş bir hareket alanı yaratmak. Bu uğurda yani yasal alanlarını genişletme adına burjuva muhalefeti iktidarda görmeye razılar. Bu toplumsal sistemle ödünler uğruna uzlaşmaktır. Bu, insanlığın genel çıkarları adına emekçi ve sömürülenlerin çıkarlarını feda etmektir. Yine bunun anlamı, toplumsal çelişkileri yatıştırmak ve büyük sınıfsal çatışmayı önlemektir. Halbuki, işçi sınıfının çıkarlarıyla sermayenin çıkarları karşıttır, uzlaşmazdır. Bununla uzlaşmaya çalışmak, boş bir çabadır. Siz sınıfların uzlaşması için ne yaparsanız yapın, sınıf savaşı kendi yasalarına göre ilerliyor. Bunlar son derece katı yasalardır. Bu yasalara karşı çıkanlar yine bu yasaların gelişmesi tarafından bir kenara atılacaktır.
Proletaryanın sınıf savaşı yeni bir eylem dalgasıyla ilerliyor. Olan şey, uzun iç savaşın yeni bir boyut kazanmasıdır. Fakat birçok küçük burjuva çevre, yıllarca süren savaş gerçeğini yok sayarak sanki her şey yeni başlıyormuş gibi bir havada görüşlerini sürüyorlar. Sanki bütün eylemler havadan doğdu.
Bugünkü eylemler, yıllarca süren devrimci mücadelenin, uzun iç savaşın etkisini, çizgilerini taşıyor. Eylemler, iç savaşla yeni bir noktaya ulaştı. Uzun süredir devam eden eylemlilik sürecinin temel bir özelliği var: mücadelede devrimci kile eylemlerinin başat hale gelmesidir.
Eylemlerin diğer bir özelliği, Gezi örgütlerinin yeniden ortaya çıkmasıdır. İşçiler, motokuryeler hemen komiteler, konseyler, meclisler biçiminde örgütleniyor. Bu tip örgütlenmeler, doğrudan demokrasi uyguladığı gibi, son derece esnek ve hareketli olan eylemlerin yapısına en uygun olanıdır. Mücadelenin gereksinimlerini karşılayabiliyor ve harekete yeni bir itiş veriyor. Kuşkusuz eylemler örgütlenmenin yeni biçimlerini yaratacaktır. Mesela motokurye eylemleri, eyleme mobilize bir özellik kazandırdı. Eylemlerin mobilize olması sokak savaşlarında ayaklanmacıların lehine bir avantaj yaratıyor. Motokuryelerin eyleme geçmesiyle sınıfı mücadelesi daha geniş bir emekçi temeline oturuyor. Tüm emekçi ve sömürülenlerin yıkıcı ve devrimci gücü, sermaye egemenliğini devirmeye yönelmiştir.
Eylemler dar bir anlayışa değil, bütün derinliği ve kapsamıyla değerlendirilmelidir. Sınıf dayanışması, güçlerin bir araya gelmesi, onu oluşturanların güçlerinin ayrı ayrı duran güçlerini daha üstün, dolayısıyla daha etkin bir güç haline getirir. Bu kolektif yeni bir güçtür. Bu üstün güç kendisini oluşturan güçlerin üzerinde güçlendirici bir etki yaratır. Sınıf dayanışması ve güçlerin bir birlik oluşturması, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarından doğmuştur. Sınıf dayanışması, burjuvaziyle savaşta, emekçilerin bir silahıdır, bir üstünlüğüdür. Düşmanı yenmenin etkin bir aracıdır. Devrimci sınıf düşmanla savaşta kendisini böylesine etkin bir araçtan yoksun bırakmak istemez. Aksine sonuç almaktaki rolünden ötürü buna büyük bir önem verir.
Güçlerin bir araya gelmesi ve kendini oluşturan güçlerden üstün bir güç oluşturması, devrimci amaçtan ayrı olarak ele alınamaz. Ancak devrimci amaç için savaşçı bir güç ve güçlerin dayanışması etkin bir rol oynar.
Gerek son 25-30 yıl içinde dünyayı sarsan halk ayaklanmaları ele alınırken, gerek Gezi sürecinin üzerinde durulurken, gerekse de bu topraklarda yeni eylem dalgası değerlendirilirken şu ifade çok sık kullanılıyor: Eylemlerin bir lideri yok. Ama daha fazlası söylenemiyor. Bunu anlamak için derinlikli bir kavrayışa ihtiyaç var. Birincisi kitlelerin bilincinde köklü bir değişim oluştu. Artık başka bir özne var. İkincisi bilinçli ve deneyimli kitleler, kendi isteklerini ortaya koyuyor, onlar için dövüşüyor ve kendi eylemlerini kendisi örgütlüyor. Üçüncüsü devrim kolektif olarak örgütlenebilir. Devrim kolektif dehadır.
Ne var ki, bu gelişme devrimci komünist partinin önderliğini ortadan kaldırmıyor. Devrimci komünist parti, iktidar kavgasında proletaryanın en etkin silahıdır. Emekçi sınıf, amacını devrimci sınıf partisiyle gerçekleştirir.
C.DAĞLI