Eleştirmek Ve Değiştirmek

Bugünkü aile, kadının erkek tarafından köleleştirilmesi dayanıyor. Kadının tüm sınıflı toplumlarda ve bugünkü özel mülkiyet toplumundaki toplumsal konumu, toplumda, kadına biçilen kadınlık rolünün bir parçasıdır. Aile, kadının ezildiği ve acı çektiği yerdir. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, dağılmasına rağmen, henüz yıkılmamıştır. Onu biz yıkacağız.

Bugünkü aile, çeşitli yönleriyle eleştirilmiştir. Bu konuda hayli zengin bir teorik literatür var. Bugünkü aile, tüm teorik eleştirilere ve politik teşhire karşın, bütün bunlardan sonra da varlığını sürdürüyor. Onun bugünkü varlığı, bugünkü özel mülkiyet biçimine bağlıdır. Eleştiri silahı ne kadar kullanılırsa kullanılsın, aile dayandığı maddi temele bağlı olarak varlığını sürdürür. Bugünkü aile, erkek ve kadınların bugünkü ilişkisi ancak PRATİK olarak değiştirilebilir.

Bugünkü aileyi değiştirecek pratik, yalnızca aileyle sınırlı değildir, kapitalizmin ezdiği emekçilerin kurtuluşunu sağlayan pratik olabilir. Tüm ezilenleri özgürleştiren pratik, en yüksek biçimi devrim olan bir pratiktir.

Bugünkü kadın erkek ilişkisinin yerine, cinsiyetlerin yeni bir ilişkisini koyacak olan yeni bir topluma geçiş, eski toplum ve sosyal ilişkilerin TARİHSEL ELEŞTİRİSİ olur.

Kadın ve erkek ilişkisi ya da eski aile tarihseldir. Bu ilişki de, her tarihsel olgu gibi geçicidir, değişir, son değildir. Kadınla erkek ilişkisi, gelecekte yeni bir içerik ve biçim alır.

 

Kadınları Politikadan Uzak Tutmak da Bir Politikadır

Bugünkü aileyi gerçek anlamda eleştirmek ve değiştirmek için yüksek bir politik bilinç gerekiyor.

Politik bilinç, kadınların tüm dikkatlerini kendi üzerine çekerek edinilmez. Çünkü politika, karşıt sınıflar ve gruplar arasındaki ilişkidir ve bu ilişki içinde edinilir. O halde kadınlar, politik bilinci, dikkatlerini toplumun tüm kesimlerine yönelterek edinebilir. Sınıflar arası ilişkilere, toplumsal grupların, bireylerin toplumla ilişkilerine kayıtsız kalan kadınlar, politik bilinçten uzak kalır.

Feministlerin politik bilinç olarak zayıf olmalarının nedeni, tüm dikkatlerini kendileriyle sınırlı tutmalarıdır. Bu, onların en güçlü yönleri değil, en zayıf yönleridir. Çünkü ezilen ve eşitsiz durumda olan kadın cinsini, diğer tüm ezilenlerin sorunlarından ve ortak mücadelesinden uzak tuttukları için sonunda başarısızlığa uğrarlar.

Kadınları politik mücadeleden uzak tutmak da bir politikadır. Bu, kadın hareketini tüm emekçilerden koparma politikasıdır. Bu, kadınları devrimden uzak tutma politikasıdır.

Kadınlar ve diğer tüm ezilenler, politik mücadeleyle özgürleşir. Kadınların politikasının içeriği, devrimciliktir. Çünkü egemen sistemi, erkek egemenliğini devirmeyi hedefliyor. Devrimci politik mücadeleden uzak kalmak, hareketi çürütür.

 

Birleşik ve Daha Üstün Bir Güç

“Marksist Teoride Kadın” yazarı Lise Vogel, feminist hareketin, 60’larda hızlı gelişimini, 70'lerde ise, nasıl gerilediğini ve kadınların bu safları nasıl terk ettiğini gözlemler. Fakat buradan hareketle, çıkarılması gereken asıl sonucu çıkarmaz.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, feminizmin yükselişi dönemseldir. Bu dönemi bir düşüş ve dağılma dönemi takip eder. Sonra, tekrar ortaya çıkar. Bu hareketin tekrar tekrar ortaya çıkmasının önemli nedenleri var. Bu neden, kadınların en isyan ettirici durumlarıdır. Ancak feminizm buna bir çözüm sunamadığı için, varlığını ve etkisini uzun süre koruyamaz.

Kadın hareketi, gösterdiği tüm yükselişe karşın neden birden bire geriler. Çünkü, kadın hareketi ne kadar çaba harcarsa harcasın, bireysel olarak, yani yalnızca kadınlarla eksiksiz ve tam özgürleşmeyi gerçekleştiremez. Aynı şekilde, kadınların benimsemediği ve yer almadığı diğer ezilenlerin mücadelesi de tek başına başarısız kalır. Başarı olanağı, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin güçlerini birleştirmesinden doğar. Bu birleşmede ortaya çıkan güç, onu oluşturan, ayrı ayrı güçlerden daha üstün bir güçtür. İşte, başarıyı sağlayacak olan bu ortak ve üstün güçtür.

Lise Vogel’in söyledikleri; Lenin’in, “kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz” biçimindeki ifadesini kuvvetle doğruluyor.

 

Marksizmin Devrimci Özünü Savunan Kadın Hareketi

Yukarıda belirttiğimiz bakış açısına sahip olmak için, Marksizmin devrimci özüne dayanmak gerekiyor. Feminizm, başarısızlığa uğrayınca, aynı anlayış, “sosyalist feminizm” olarak ortaya çıktı. Olan şey, yeni bir şey değil, eski olanın (feminizmin), yeni argümanlarla devam ettirilmesidir.

Bu topraklarda, kendilerine “sosyalist feminist” diyenler, bu adlandırmayı, esas olarak doksandan itibaren kullanmaya başladı. Ortaya çıkmalarıyla, sosyalist sistemin dağılması çakıştı. Rastlantı değil tabii ki. Bu ortamın etkisiyle, sosyalizmle olan ilişkileri sadece etkilenme düzeyinde olanlar, devrimle olan düşünsel bağlarını koparıp, feminizme sığındılar. En temel konularda Marksizmle bağlarını koparanlar, kadın hareketinde bu devrimci öze neden bağlı kalsınlar ki!

Kesinlikle, savundukları, Marksizmin devrimci özü, yaşayan Marksizm değil, onun biçimsel kavranışıdır. Devrimle tüm bağlarını koparanlar, kadınların özgürleşmesinde, neden gerçek bir devrimci mücadele versinler ki.

Lise Vogel, şöyle demek zorunda kalmıştır: “Sosyalist-feminist teori... süratle sosyalist gelenekteki devrimci Marksist özü terk etmektedir.”

Kadınların kurtuluşu ve sosyalizm uğruna mücadelede, Marksizmin devrimci özüne sonuna kadar bağlı kalanlar ve onu değişen yeni koşullara, somut duruma uygulayanlar, devrimci Marksist kadın hareketidir.

 

Eksiksiz Özgürleşme

Çalışan kadın ve çalışan erkek arasındaki ilişki yeni tür bir ilişkidir. Ücretle çalışan kadın, erkeğe ekonomik olarak bağımlı değildir. Kadınların kendi yaşamlarını kendilerinin kazanması, kadının erkek karşısındaki durumunun değişiminde başlı başına ileri bir gelişmedir. Burada, kadını erkek karşısında ekonomik bakımdan zayıflatan, çalışan kadınların işsiz kalmaları ve eşit işe eşit ücret alamamalarıdır. Bu duruma karşın, yine de belirtmek gerekiyor ki, kadınların ekonomik olarak bağımsız olmaları, erkek karşısında daha serbest hareket etmelerini sağlıyor.

Kadınların lehine olan bütün bu gelişmeler, kadınları ezen bugünkü toplumsal sistem çerçevesinde hareket ettiğimiz gerçeğini bize unutturmasın.

Kadınla erkek arasındaki sosyal ilişkilerin çok yönlülüğü ve bütünlüğü ele alındığında, çalışan kadınlarla çalışan erkekler arasındaki ilişkide, kadının ikinci konumda olduğu biçimde görüldüğü günlük ilişkilerde görebiliriz. Kadının toplumdaki konumu temelden değişmedikçe, tüm iyileştirmelere rağmen, kadının ikinci konumda oluşu devam eder.

Biz, devrimin zaferini tanımlarken, bunun kadınların toplumdaki konumundan köklü bir değişiklik olması, kadınların gerçek, tam ve eksiksiz özgürleşmesine bağlı olarak hareket ediyoruz. Kadının değişen durumu devrimin zaferi için kesin ve temel bir ölçüttür.

 

Bazı Değişiklikler Peşinde Koşmak Değil Toplumun Kendisini Değiştirmek

Reformizm, birçok konuda olduğu gibi, kadınların özgürleşmesinde de, esas hedef olarak, toplumun kendisini değiştirmek yerine, toplumda kısmi değişiklikler yapmanın ötesine gitmez. Kadının toplumdaki konumu, toplumun kendisinden kaynaklandığı gerçeği biliniyorken, onların ufku, buraya kadar varmaz. Ve şu devrimci sonuç; varolan toplumun yerine daha ileri, daha iyi bir toplum konması, onların görüş açılarına girmez. Devrimci bir bakışınız, devrimci bir anlayışınız ve devrimci politik hedefleriniz yoksa, insanları oyalamaktan, enerjilerini boşa harcamaktan başka bir şey yapamazsınız.

Kapitalist toplumun karakterini kavrayamayan birçok sosyalist hareket, toplumun kendisini, onun bütünlüğünü değiştirmek yerine, sınırlı iyileştirmeler, reformlar peşinde koştukları için, düzene teslim oldular, reformist ve oportünist bir çizgiye kaydılar.

 

Her Şeyin Daha İyi Olacağı Yeni Bir Gelecek İçin

Sınıflı toplumların tarihi, kadınların erkekler tarafından boyunduruk altına alınma tarihidir. Bu gerçek nedeniyle, geçmişin ve kapitalizmin bugün kadın için iyi olduğu kesinlikle söylenemez. İnsanlık tarihinin en “iyi” ve parlak dönemleri de buna dahildir. Kadınların eşitlik ve özgürlüğünün gerçekleştiği bir dünya kadınlar için iyi olabilir.

Fakat, tarih, yalnız bununla sınırlı değil. Evet kölelik var, ancak, buna karşı başkaldırı da var. Kadınlar daha iyi bir dünya için önemli olan bir mücadelenin çeşitli biçimlerde sürüp gitmesidir. Daha iyi bir gelecek kadınların mücadelesinin temel hedefidir.

 

En Önde

Fransız Devrimi, ayaklanmanın en önünde, barikatta savaşan kadınla yansıtılıyor o ünlü tabloda. Kadının en önde gösterilmesi doğrudur. Dorothy Thompson’un sözleriyle; “Bu şiddet gösterilerinde kadınların neredeyse, öncü müfreze rolü oynakları en azından 1842’ye dek açıktır.”

Ya sonra ne oldu? Sonrasında kadınlar, ikinci konumda kalmaya devam etti.

Devrim sonrasında, getirilen yasa karşısında eşitlik, gerçek eşitsizliğin sadece üstünü örttü.

“Yasa önünde eşitlik kavramı ekonomik eşitsizliklere uygulanamaz; tersine varlık nedeni onları maskelemektir.” A. Oakley

20.yüzyılın sosyalist devrimlerinde, kadınlar öncü cephede savaşır. Ama bu savaş, burjuva devrimlerinden farklı olarak kadınların özgürleşmesine varır.

 

Eleştiride ve Eylemde Devrimci Tonda Konuşmak

Kadın hareketi ne zaman ki egemen sistemi, erkek egemenliğine karşı sert, eleştirel, devrimci tonda konuşmuş, eylemsel olarak baş kaldırmış, isyan etmiş, o zaman hızlı bir gelişme göstermiştir.

Bu topraklarda sınıf karşıtlığı toplumsal çelişkiler keskin-şiddetli olmuştur. Politik atmosfer son derece keskindir. Kadınların mücadelesi bu atmosferde şekillendi. Yani her zaman sert-şiddetli olmuştur. Bu yüzden kadınlar, eleştiride ve eylemde daima devrimci tonda konuşmuştur.

DÜNYAYA BAŞKALDIRIYORUZ, diyen kadınlar, her zaman ve her yerde DEVRİMCİ TONDA KONUŞUYORLAR!

C.DAĞLI