Günümüzde bir çok ülkenin işçileri, devrimci öncü bir rol oynamada, diğer ülkelerin işçilerine göre öne geçebiliyor. Fakat, devrimci eylemlere öncülük eden ülkeler, uzun zaman geçmeden değişebiliyor. Geçen yüzyılda, belirli ülkelerin işçileri dünyada devrimci bir rol oynamada uzun süre sahnede kalabiliyordu. Bugün durum değişmiştir. Günümüzde, devrimci eylemlere öncülük tek bir ülkeyle sınırlı değildir. Bu, maddi koşulların yeni bir topluma geçmek için, emperyalist-kapitalist sistemde bir bütün olarak olgun olmasının yanında, devrimci sınıf savaşının kapitalist dünyada ileri bir noktaya varmasının bir sonucudur.
Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, devrimci eylemlere öncülükte, dünyada ön sıralarda. Fakat, tek değil. Başka bir dizi ülkenin işçi sınıfları aynı konumda. Dünyada devrimci durumun oluştuğunu, her yerde patlayıcı toplumsal durumun olduğunu; durumun pratik olarak, eylem olarak ortaya çıktığını, kendini ifade ettiğini, olayların devrime aktığını biliyoruz. Anlattığımız durumun her ülkede olduğunu anlamayanlar, Tunus, Mısır, Sudan ve Lübnan’da patlak veren ayaklanmaları ve devrimleri doğru olarak değerlendiremediler. Yarın başka ülkelerin işçileri devrimci eylemlere öncülükte dünyada ön sıralara geçebilir. Devrimci bakış, tüm bu sonuçları değişen ve gelişen koşullardan çıkartıyor.
Kapitalist toplumsal biçim, her yerde yeni devrimci içerikle çatışma içinde. Yeni devrimci içerik, yeni bir toplumsal devrimler çağıdır. Günümüzde devrim, tüm ülkelerin emekçi sınıflarının önüne gelmiştir ve genel bir durumdadır. Bu durum emekçilerin devrimci sınıf mücadelesinin gelişiminin hangi noktalara geldiğini gösteriyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişmesiyle bağıntılı olarak farklı ülkelerin işçi sınıflarının mücadelesi farklı noktalarda olur. Bu nesnel durum, devrimci işçi sınıfının, hangi ülkede olursa olsun mücadeleyle öne çıkmasına engel oluşturmaz. Kaldı ki, devrim en gelişmiş ülkelerde değil, çelişkilerin en keskinleştiği, en şiddetli olduğu yerlerde patlak verir. Gelişmenin itici gücü çelişkilerdir. Mesele, her yerde somut durumun somut analizi yöntemiyle, uzlaşmaz toplumsal çelişkinin derecesini saptamakta. Ülkelerin emekçi kitlelerinin hangi pratik görevle karşı karşıya olduklarını anlamada en etkili, doğru, denetlenebilir yöntemi, somut durumun somut analizidir. Marksizmin canlı ruhu ya da yaşayan Marksizmin özü, somut durumun somut analizidir.
Bir çok ülkenin işçi sınıfları, sınıf mücadelesini ayaklanma ve devrim düzeyine çıkardılar. Bu, tartışmasız bir olgu, su götürmez bir gerçek olmasına rağmen, tüm bunlardan sonra bile, sanki bunlar yaşanmamış gibi dünya proletaryasının devrimci gücü azımsanıyor. Onlara bakılırsa, kendileri en ileri noktadalar. Bu durumda olsa olsa, yapılan eylemler, tüm devrimci mücadeleler mahkum edilmesi gereken “aşırılıklardır”. Bu bakış statükocudur, konformisttir. Konformist anlayış işçi sınıfını, özneyi edilgen duruma düşürüyor. Onlara göre, devrimci özne, nesnel toplumsal gelişme karşısında etkinliği olmayan bir gözleyicidir. Bu konformist bir anlayıştır. Halbuki, özne, nesnel toplumsal gelişme karşısında etkin bir güçtür. Statükocu ve konformist anlayışta olanlar, bu topraklardaki halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesi ileri bir noktada, devrim noktasında olmasına karşın, gerçek durumu her zaman geri düzeylerde göstermişlerdir. Oysa, bu topraklarda, işçi sınıfı, devrimci eylemlere yıllardır öncülük ediyor. Bu öyle doğru ki, yıllardır burjuva sınırlar içinde siyaset yapanları bile devrimci laflar etmek zorunda bırakmıştır. Gelişme, çelişkiler ve çatışmalarla ilerliyor.
Yakın dönemde, dünyanın bir çok noktasında birçok ayaklanma gerçekleşti. Ayaklanmalar, emekçi sınıfın, kapitalizmle çok ciddi çarpışmalarıdır; herhangi bir eylemi, büyük çarpışmalardır. Kitleler bu çarpışmaların sonucunda, her yerde iktidara gelmediyse de, günlerce süren sınıf çarpışmaları emekçilere, her zaman kolay kolay elde edemediği mücadele deneyimini ve devrim eğitimini kazandırdı. İnsanlar, yeni çarpışmalara daha deneyimli ve gelişkin savaşçılık yeteneğiyle katılacaklar. Geleceği ele geçirme hedefi olanların bakışında, bu çarpışmalar, yarınları kurmada atılmış büyük adımlar olarak değerlendirilir.
Sınıf kavgasının bir dizi çarpışmasından geçmiş, devrimci savaş kapasitesi olan, mücadelede etkileyici kararlılık sergileyen emekçi kitleleri her yerde kapitalistlerin sınıf egemenliği için en büyük tehdittir. Bu denli bilinçli ve savaşan emekçilerin olduğu bir yerde, her kapitalist siyasi iktidar daha çabuk teşhir olur ve daha kısa sürede yıkılır. Her an harekete geçme, eylemleri en kısa sürede örgütleme yeteneğine sahip olma az bir şey mi! Sınıf mücadelelerinin itici güçleri bu insanlardır, işçi sınıfıdır.
Bu kitleleri, son çeyrek yüzyılda eylem içinde, eylemin en yüksek biçimi olan ayaklanmalar sırasında gördük. Halk kitlelerinin üstünde devrimcileştirici etki yaratan bilinçli ayaklanmalardır, öyle yalnızca toplumsal ve politik koşulların etkisiyle harekete geçilmemiştir. Sözünü ettiğimiz, öyle kendiliğinden bilinç değil, devrimci politik bilinçtir. Eylemlerde, devrimci politik bilinç baskın gelmiştir. Eylemciler, hem kapitalizm hakkında açık bir bilince sahiptir -ki bilinçte köklü bir değişim olmuştur- hem sosyalizm üstüne açık bir bilinç taşıyorlar. Bu somut durum, bu gerçekler bir kez daha gösteriyor ki, devrimci komünizm bir politik hareket olarak ve toplumsal bir sistem olarak çağımızın en etkileyici ve sürükleyici gücüdür.
İşçi sınıfının ve emekçi kitlelerin devrimci gücünden kuşku duyanlar, dolayısıyla proletaryanın devrim programına karşı çıkanlar, tam da bu nedenle, burjuvazinin yanına sürüklenir. Ve bazı burjuva partilerinin basit siyasi eklentisi olurlar. Toplumsal çelişkilerin bu denli şiddetli yaşandığı, sınıf çatışmalarının alabildiğine büyüdüğü, yaygınlık ve yoğunluk kazandığı bir süreçte, gerçek devrimci mücadeleden uzak durmak, kendini burjuva güçlerin yanında bulmaktır. Bu konuda, deneyim neyi gösterdi? Emekçi sınıfın tarihsel devrimci rolüne güven duymayan, küçümsemeyle bakanlar, ücretli emekçilerin kavgasının gelişimi tarafından bir kenara itilir.
Devrim kapitalist sınıf egemenliğine karşı her yerde ciddi bir tehdittir. Tehdit günceldir, pratiktir. Devrim, kapitalist sınıf egemenliği ve kapitalist sınıf düzeni için öylesine ciddi bir tehdittir ki, burjuva muhalefet, siyasi iktidarı, izlediği politikalarla sosyal patlamaları körüklemekle eleştirirken, siyasi iktidar da muhalefeti, sosyal patlama tehdidine dayanmakla eleştiriyor. Küçük burjuva sosyalizmi de, devrimin gelmekte oluşunu, burjuvaziden ödünler koparmak için kullanıyor. Küçük burjuva uzlaşmacı siyasetler ne düşünürlerse düşünsünler, burjuvaziyle sınıf işbirliğinin peşinde ne kadar koşarsa koşsunlar, uzlaşmalar, ödünler, bir zorunluluk olan devrimi yolundan alıkoyamaz.
Kapitalist ülkelerde ekonomik krizi aşan bir durum var; sistem krizi yani ekonomik, toplumsal ve politik bir kriz. Bu temeller üzerinde, pandeminin de tetiklemesiyle, birçok ülkede halk ayaklanmış durumda. Burjuvazi, önceki krizlerin bir devrimle sonuçlanamadığı ülkelerde, krizi, yerini daha büyüğüne ve daha yıkıcısına bırakmak üzere atlatabilmiştir. Günümüzde bu olanaklardan yoksun, çünkü birçok araca daha önce başvurdu ve onları tüketti. Önceki en büyük ekonomik krizlerde bile, insanlarda bunun atlatılacağı, yani bir düzelme olacağı beklentisi vardı. Bugün yok.
Tam da bu süreçte, insanların eski toplumdan umudunu kestiği bu sırada, insanlarda başka bir umut doğuyor. Bu yeni bir gelecek umududur. Çünkü, yaşam bizden yana! Emekçi halk kitleleri, yeni bir geleceğe, yeni bir yaşama güven duydukları için, bunun uğruna ayaklanıyorlar. Eylemin esinlendirici gücü, yeni bir geleceğe dair devrimci içeriktir. Geleceğe duyulan bu güven, bu içeriktir ki, eylemde sokaklar temel alan haline geldi. Eylemler sınıf eksenli, sokak mücadelesi odaklıdır.
Kapitalizm bu büyük eylem dalgasını, küresel ayaklanmayı ortadan kaldıramaz, çünkü bunu yaratan kapitalizmin insanlık dışı koşullarıdır, yabancılaşmadır.
Tam da bu büyük sistemsel krizin yarattığı ortamdan yararlanarak, burjuva egemenliğini devirmek, işte işçi sınıfının güncel devrimci görevidir.
Güncel devrimci görevlerin yerine getirilmesi için kitlelerin devrimci enerjisinin sınırlandırılmadan, sonuna kadar harekete geçirilmesini gerektirir. Uzlaşmacı siyasetlerin, somut durumu nasıl değerlendirdikleri, onların emekçi kitlelerin devrimci eylemlerini sınırlandırma çabaları üzerinde durulmalı.
Gezi Haziran Halk Ayaklanması, bu yönde ele alınabilir. Önce, başkaldıran, ayaklanan kitlelerin Taksim’i ele geçirmelerine karşı çıkanlar, güçleri buna yetmeyince, bu kez de ayaklanmanın tekelci sermayenin egemenliğini devirmeye kadar gitmemesi için yani devrimci hedeflerini sınırlamak, kitleleri birkaç günlük taleple yetinmesi için yönlendirmek istediler. Fakat, bu çabalarında başarısızlığa uğradılar. Kitleler, iktidarı alacak kadar ileri gitmediler, fakat bu yönde büyük bir cesaret gösterdiler, deneyim elde ettiler. Bu da, yeni kapışmalar için çok önemlidir.
Burjuva egemenliğini devirme, toplumu dönüştürme görevi, devrimin politik ordusunu devrimci özneyi, devrimin ana yolunda birleştirmeyi gerektirir. Bu, yalnızca askeri bir deyim değil, aynı zamanda politik bir deyimdir. Devrimin ana yolu, bizi devrime götüren eylem, strateji ve taktikler toplamıdır. Tam da emekçilerin devrimci güçlerini, devrimin ana yolunda toplamak gerektiği bir sırada, uzlaşmacı siyasetler devrimin güçlerini yan yollara, devrimin politik ordusunu kanatlara çekiyorlar. Bu anlayış ve pratik yönelim, savaş kaybettirir. Devrimin ana yolu, devrimin gerçek yoludur. Ki bu yol iktidarın ele geçirilmesine varır. Yan yollara sapmak güç, enerji ve zaman kaybıdır.
Dünyanın her yerinde kitleler ayaklanıp, iktidara yürümeye başlayınca, daha doğrusu yeni bir küresel başkaldırı dalgası, işçi sınıfından, kadınlardan, gençlikten, yoksul köylülerden yükselme gösterince, en uzlaşmacı siyasi hareketler bile devrimci taktiklere, devrimci politikalara vb. başvuruyorlar. Bunlar, şimdi koro halinde, emekçi kitlelere şu çağrıyı yapıyorlar: ön cepheye! Burjuva sınıf işbirlikçileri bu çağrıyı, burjuva muhalefeti iktidara taşımak için yapıyor. Kuşkusuz önerdikleri, pratik savaşçılardan oluşan gerçek bir mücadele alanı değil, burjuvazinin kabul edebildiği sınırlarda hareket etmekten ibarettir. Onların çağrısı, burjuvazinin çıkarları içindir.
Proletaryanın devrimci sınıf partisi işçileri emekçileri, en öne geçmeye çağırıyor. Bu devrimci çağrının amacı, işçi sınıfının kurtuluşudur. Halk demokrasisi ve sosyalizm için, bağımsız sınıf politikası temelinde bir mücadeledir. İşçi sınıfı, ancak bütün burjuva güçlerinden bağımsız ve onlara karşı davranarak kendi kurtuluşunu kazanabilir. Devrimci eylemlere öncülük yalnızca böylesi politika temelinde zafere ulaşır.
C. Dağlı