Tarih Öncesinden İnsan Tarihine
Kapitalist toplum, tarih öncesinin son toplumudur. Tarih öncesi (ilkel komünal toplum hariç), uzlaşmaz sınıf çelişkilerine ve karşıtlığına dayanır. Kapitalist toplum, emek-sermaye birliğine ve mücadelesine dayanır.
Aralarında diyalektik bir ilişki var. Proletarya ile kapitalistlerin çıkarları taban tabana zıttır. Tarih öncesi çelişkilerinden arındırılamaz. Kapitalist toplum çelişkilerinden soyundurulabilir mi? Tarih öncesi kendiliğinden sona ermez. Yapısında taşıdığı toplumsal çelişkilerin gelişmesi ve keskinleşmesi, buna eşlik eden sınıf savaşımıyla, savaşımın en ileri noktaya varmasıyla müzelik olacaktır.
Bir toplumsal kutupta (çalışmayan; zenginlik) servet birikimi, karşıt kutupta (çalışan; yoksulluk) sefalet birikimi tarih öncesinin temel ilkesidir. Bu ilkeye dayanan toplumsal biçim, tarihin itici gücü olan sınıf savaşlarının temelidir. Toplumsal kutupluluk ve sınıf savaşımı tarih öncesinden çıkarılamaz. Tam da kutupluluk yapısı nedeniyle, tarih öncesinin koşulları insanlık dışıdır.
Ekim 1917 ile birlikte, tarih öncesinden, insan tarihine geçiş başlamıştır. Tüm zikzaklara, geriye düşüşlere, sancılara rağmen ve bunlarla birlikte geçiş başlamıştır ve devam ediyor. Geçen yüzyıldan bu yana olan şey, tarih öncesiyle, insan tarihine geçiş arasında büyük, sert ve yoğun çatışmadır. Bu, öylesine kapsamlı bir çatışma ki, toplumun her noktasında sürmektedir. Çatışma insan tarihi, tüm dünyanın tarihi olana dek sürecektir.
Devrim Bir Dünya Gücüdür
Gerçeklik dünyası değişmiştir. Değişimin orta yerinde bulunmalarına, değişimin etkisini günlük ilişkilerde ve güncel sınıf mücadelesinde kuvvetli olarak hissetmelerine rağmen, bunu anlamayanların durumu garip bir durumdur. Bunlar, görüşlerinde gerçekliği ortaya koymaktan çok uzaklar. Gerçekliğin oluşumu ve değişimi evrenseldir. 20.yüzyılın toplumsal devrimleriyle başlayan devrimci değişim, tüm dünyayı etkisi altına aldı.
90’larda, sosyalist sistemin dağılması, değişimin daha alt sosyo-ekonomik yapıdan, daha üst sosyo-ekonomik yapıya doğru, bir momentten başka bir momente doğru ilerlemesini ortadan kaldırmaz. İleriye doğru gidiş geçici gerilemeleri, düşüşleri, zikzakları, iniş çıkışları da kapsar. Dolaysıyla, 90’larda olan geçici durum, devrimi bir güç, bir dünya gücü olmaktan çıkarmadı. Devrim, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle de Paris Komünü’yle birlikte bir Avrupa gücü haline gelmiştir. 1917 Ekim Sosyalist Devrimi ve 1940’lı yılların toplumsal devrimleriyle birlikte, devrim bir dünya gücü olmuştur. Sosyalist sistem bir dünya gücü olan devrimin bir ürünü ve sonucudur. Sosyalist toplum, teorik bir formülasyon olan devrimi hayata geçirdi, onu gerçekleştirdi. Devrim, hiçbir zaman sosyalist sistemle sınırlı olmadı. Devrim, bir dünya devrimi olarak, artık kapitalist dünyanın tümünde etkin bir güçtür. Sosyalist sistem dağıldığında da, devrimler çağı sona ermedi, devrimler ortadan kalkmadı. Ortadan kalkmadığı gibi ‘90 sonrası yeni bir toplumsal devrimler çağı başladı. Çeyrek yüzyıldır, emperyalist-kapitalist sistemi alt üst eden ayaklanmalar, isyanlar, devrimin nasıl bir dünya gücü olduğunu ortaya koyuyor.
Bir süredir, dünyanın, tek kutuplu olması ya da çok kutupluluğu konuşuluyor. Fakat, gerçek kutuplaşmanın proletarya ile kapitalistler arasında olduğu unutuluyor. Daha doğrusu gözardı ediliyor. Burjuvazi görünüşte böyle davranıyor, fakat gerçekteyse, attığı her adımı, aldığı her kararı proletaryanın devrimci hareketinin bir güç olduğu gerçeğini hesaba katarak ve bunun yarattığı tehdit altında atıyor. Dünya devrimi, onların sınıf egemenliğini ve sınıf düzenini ortadan kaldıracak bir toplumsal kutuptur, bir dünya gücüdür.
Tüm bu gerçekler ortadayken, sosyalizmi bir hareket olarak, bir güç olarak zayıf göstermek devrimci bakış açısından yoksun olmak demektir.
Çürüme İçinde Çürümeyle Birlikte
Sosyal reformist hareketler ve yayınları, burjuva toplumun çürümesi hakkında daha sık duruyorlar. Fakat sorun öyle konuyor ki, sanki bu toplumun çürümesi yakın zamanda başlamıştır. Halbuki, bugün olan, kapitalist sınıfın ve siyasi iktidarın varolanı uç noktaya vardırmasıdır. Gerçeği eksiksiz ve tam olarak ifade etmek gerekiyor. Eksiksiz gerçek, ya da gerçeğin özünün en derinlikli anlatımı, kapitalizmin gelişme tarihinin çürüme dışında anlaşılamayacağıdır. Bilimsel sosyalizmin kurucularının görüşlerini iyi bilenler, mesela Marx’ın Kapital’ini derinlikli kavrayanlar, Marx’ın, kapitalizmi çürüme içinde ve çürümeyle birlikte geliştiğini gösterdiğini anlayacaklardır. Lenin, burjuva toplumun çürümesinin geldiği düzeyi ve yol açtığı sonuçları ortaya koyuyor: Toplumun değişmesi bir zorunluluk olduğu halde, devrimci sınıf devrimi gerçekleştirme kararlılığını pratikte gösteremezse, çürüme toplumun en diri güçlerini bile etkisi altına alır.
Bugün söylenmesi gereken tam da budur. İşçi sınıfı, halka ve devrime önderlik etme görevlerini yerine getirmede tam bir kararlılık göstermelidir. Bu görevle bağlantılı biçimde devrimci sınıf partisi, Leninist Parti halk demokrasisi ve sosyalizm devrimci mücadelesinde öncülük görevlerini yerine getirmek için, devrimci kitle mücadelesini güçlendirmeli ve daha ileri götürmelidir. Sürecin devrimle sonuçlanması buna bağlıdır.
Çürüyen yalnızca toplumun sosyal yapısı değildir; politik kurumlar, tüm politik sistem çürümüş ve yozlaşmıştır. Siyasi iktidar kadar, burjuva muhalefet partileri de aynı derecede yozlaşmış ve çürümüştür. Dolayısıyla burjuva muhalefetin basit bir siyasi eklentisi olarak hareket eden, küçük burjuva sosyalist çevreler de bu çürümenin ve yozluğun bir parçası durumuna gelmektedir. Devrimci komünist işçiler, sosyal reformistlerin ve onların oportünist takipçilerinin bu durumunu doğru kavramalıdır.
Teorik yetenek yalnızca bugünkü özel mülkiyet toplumunun ne derece çürümüş olduğunu ortaya koymak ve bu toplumun kendi sınırlarını göstermek değildir. Çünkü kapitalizmin sınırları, tarihsel olarak belirlenmiştir; çürümeyse onun bir özelliğidir. Teoride asıl yetenek, kapitalist toplumun içinde sosyalizmin maddi koşullarının nasıl oluştuğunu ve olgunlaştığını ortaya koymaktır. Asıl mesele oluşmuş koşulları devrimle sonuçlandırmak ve yeni bir toplumun doğuşunu çabuklaştırmak için ideolojik, politik ve pratik-eylemsel olarak sürece yeni bir itiş vermektir.
Küçük Burjuva Sınıfsal Sınırlandırmaların Ötesine Gitmek
İşçi sınıfı, sonuna kadar tutarlı devrimci bir sınıf olarak, toplumu dönüştürecek bir konumdadır. Devrimci sınıf, tarihsel görevlerini yerine getirmek için, hareketi küçük burjuva sınıfsal sınırlandırmalardan kurtarmalıdır. İşçi sınıfının politik mücadelesi devrimci sınıfın, kendi bağımsız devrimci çizgisinde gelişim gösterebilir. Fakat devrimci işçi sınıfı hareketi, ideolojik ve politik olarak küçük burjuvazinin etkisi altında kalmıştır.
Mücadelenin başında, küçük burjuva unsurların yoğun olarak devrimci mücadeleye atılması; aynı süreçte bunu besleyecek şekilde, küçük mülk sahiplerinin, tekelci kapitalizm karşısında yıkıma sürüklenmesi, proleterleşme sürecinin hızlanması, işçi sınıfı saflarının bu yeni gelen unsurlarla dolması, küçük burjuva devrimciliğin uzun süre emekçi sınıfın sıralarında yer almasını getirdi.
Dolayısıyla, küçük burjuvazinin toplumsal doğasında olan ne varsa, işçi sınıfı hareketine taşındı. Küçük burjuva unsurlar da kapitalizmi eleştirirler, ancak bu eleştiri küçük burjuva tarzda yapılıyor. Burjuva kültürüne karşı eleştirel tutumları da aynı tarzda yapılıyor. Bu eleştiri özel mülkiyet sınırlarını aşmaz. Tepkiseldir. Dengesizdir. Bireyseldir. Eleştirdiği toplumsal sistemin yerine daha üstün bir toplumsal sistemi koymayı hedeflemez. Bu demektir ki, kapitalizm karşısında sonuna kadar, içten biri devrimcilik sergilemezler. İstedikleri, düzen içinde daha fazla hareket alanıdır. Bunu, burjuvaziyle sınıf işbirliğine girerek, yasallık çerçevesini aşmayarak, ılımlı bir çizgi izleyerek gerçekleştirmek istiyorlar. Bu nedenle, burjuvaziye karşı bütünlüklü bir mücadeleye girmezler. Bu hareketler, burjuvazinin etkisi altında hareket ederler.
Bunların siyasi yapılarına ve günlük gazetelerine, yayınlarına bakın, orada hem işçi sınıfının çizgisinden izler göreceksiniz, hem burjuvazinin. Aynı zamanda, orada, hem işçi sınıfının, hem de burjuvazinin çizgilerinin, görüşlerinin köreldiğini anlayacaksınız. Günlük sosyal reformist basın ve yayın çeşitli burjuva güçlerin bugün açısından burjuva muhalefet blokunun borazanlığını yapıyor. Burjuvaziyle, burjuva sendika liderleriyle, burjuva partileriyle o kadar iç içe geçmişler ki, kim nerede bitiyor, kim nerede başlıyor, belli değil.
Devrimci işçiler, bugünkü ileri devrimci noktaya, küçük burjuvazinin sınıfsal sınırlandırmalarının, ideolojik ve siyasi çizgilerinin ötesine ve ilerisine geçtikleri için geldiler: Yarın da onları her bakımdan aşarak daha ileriye gidecek ve devrimi zafere taşıyacaklardır.
Tarihsel Aşılma Ve İdeolojik Mücadele
Toplum köklü olarak dönüşüme uğramadan küçük burjuva ideolojik-politik eğilimler, aynı maddi temel üstünde yeniden belirir. Maddi koşulların tamamen aşılması, sosyalizme geçen ülkenin gelişme derecesine ve kapitalizmin dünyadaki durumuna bağlı. Ülke içinde toplum büyük dönüşüm yaşasa da, kapitalizm dünyada varlığını korudukça, küçük burjuvazi ideolojik, siyasal, kültürel vb. olarak bu maddi temelden beslenir. Bu unsurların tüm umutlarının tamamen yıkılması için, komünist dünya devriminin başarıya ulaşması gerekiyor. Bu noktaya varana dek, küçük burjuva anlayış tekrar tekrar karşımıza çıkar. Menşevizm, Ekim 1917’de kesin teşhir olup, ideolojik olarak mahkum edilmesine rağmen, 90’larda, sosyalist sistemin dağılması sonrasında, burjuva ve küçük burjuva çevrelerin yeniden referans noktası oldu. Bu topraklarda; 70’lerin sosyal reformist partileri TKP, TİP ve TSİP, gelişen sınıf mücadelesine ayak uyduramadılar ve sosyalist sistemin dağılmasının da etkisiyle dağıldılar. Fakat 90 sonrasında onların yerine, onların uzlaşmacı, sınıf işbirlikçi eğilimini devam ettiren -farklı ifadelerle de olsa- Sol Parti, EMEP, TKP ve diğerleri aldı.
Devrimci işçi sınıfı ve devrimci sınıf partisi, buradan temel bir sonuç, öğretici bir ders çıkarmalıdır. Yeni toplum tarafından eski toplumun tarihsel olarak eleştirisi, edilgen beklentisine düşülmemeli. İşçiler ve işçi sınıfının devrimci partisi, küçük burjuva anlayışa, eğilime karşı mücadeleyi elden bırakmamalı ve emekçi kitleleri ona karşı ideolojik ve politik olarak eğitmeli ve donatmalıdır.
Burjuvazinin Fikri Yoksullaşması
18. ve 19. yüzyıllarda, düşün, sanat alanında devler çıkaran burjuvazi, artık bunun çok uzağına düşmüştür. O devler ki, düşüncede, burjuva kısırlığa rağmen, kavrayış gücü ve yetenekleriyle, kendi alanlarında büyük yapıtlar verdiler. Bugün bu sınıfta olansa, tam bir fikri çoraklaşma ve yoksullaşmadır. Kapitalizm kriz ve çöküşteyken, bunun üst yapıya yansıması kaçınılmazdır.
Teori, sanat, edebiyatta zengin ve yaratıcı bir üretim yapanlar komünistlerdir. İlerici konumda olanlardır. Yaratıcı bir çalışma içinde olanlar, eski ilişkilere ve eski anlayışlara eleştiri yöneltenlerdir. İnsanlar için yeni bir şey sunanlar, gelecek perspektifi olanlar üretici bir çalışmada bulunurlar. Burjuvazi ise perspektifsizdir. İdeolojik olarak bunalım içindedir.
Burjuvazi, insanların maddi gereksinimini karşılayamadığı gibi, fikir olarak da, insanları tatmin etmiyor. Toplum, her geçen gün, sosyalizm düşüncelerinin etkisine giriyor, ilerici olanı, komünist olanı kucaklıyor.
Komünist fikirler içeriklidir, doğrudur, açıklayıcı ve etkileyicidir. Dolaysıyla sınıflar mücadelesinin bir silahı olan düşünsel mücadelede kesin bir üstünlüğümüz var. Sınıflar mücadelesinin bütün cephelerinde zaferimiz kesindir.
Devrimden Daha Az Bir Şey Değil
Emperyalist-kapitalist sistemi sarsan küresel iç savaş yıllardır varlığını koruyor. Proletarya ve emekçi halk kitleleri her yerde iç savaşı sürdürecek kadar bir güç durumunda, enerjik ve savaş yeteneğine sahiptir. Küresel iç savaş sayısız sokak eylemleri, isyan ve ayaklanma biçiminde sürüyor. Doksan sonrası birçok yerde yapılan ayaklanmalar devrimle sonuçlandı. Diğer yerlerdeyse, burjuvazinin sınıf egemenliğini tehdit edecek düzeye ulaştı. Ayaklananlar, birçok ülkede bir devrim için gereken güç ve araçlarla donanımlı. Küresel başkaldırı, dünyanın birçok merkezinde haftalar, aylar ve yıllar sürdü. Başkaldırı, bazen bir ülkenin tümünü, bir kıtayı ve dünyayı tamamen etkileyecek bir gelişme gösterdi. Türkiye ve Kürdistan’da sınıf mücadelesi, on yıllardır, ya iç savaş biçiminde veya iç savaşa yakın bir çizgide gelişti. Bütün bu gelişmeler henüz bir devrimle sonuçlanmadı, fakat bu durum, burjuva egemenliğini tehdit etmesi bakımından bir devrimden daha az bir şey değildir.
Sahnesi tüm kapitalist sistem olan emek-sermaye eksenli savaş, açıktan açığa yürüyor. Sermaye sınıfı savaşı kazanmak için, arka arkaya yeni baskı yasaları çıkarıyor, devleti her yönde güçlendiriyor, daha saldırgan bir politika izliyor. Tekelci kapitalist sistemde, devlet-tekel bütünleşmesi sağlanmıştır. Devlet, faşizmi uygulayacak bir yapıdadır. Faşizm, aşağıdan yukarıya bir parti eliyle değil, devlet tarafından, yukarıdan aşağıya uygulanacaktır. Tüm politik gücüne karşın, kapitalist sınıf, yönetemez durumdadır. Yeniden yönetir duruma gelmek için, Fransa ve başka yerlerde, askeri faşist darbe yapılması istek ve planı, askerler tarafından (emekli generallerin-amirallerin ağzından) gündeme getiriliyor.
Her yerde, tekelci kapitalist egemenliği tehdit ettiği için, ya da tehdit edecek kadar güçlendiğinden, burjuvazinin “bu, devrimden daha az bir şey değildir” dediği bu devrimci süreci, devrimle sonuçlandırmak görevi, devrimci sınıfın ve emekçi halkın önünde duruyor.
Her Gün Yeniden ve Yeniden Dövüşerek
Devrimin başarıya ulaşmasıyla tanımlanması, işçi sınıfı partisinin tanımlanmasıyla doğrudan doğruya bağıntılıdır. İşçi sınıfının devrimci partisi, her koşulda devrimin çıkarlarını savunur ve devrim için savaşır. Ne var ki, parti her zaman devrimi gerçekleştirecek bir konumda değildir. Partinin devrimi zaferle tanımlayacak duruma gelmesi için devrimci sınıf savaşının çelikleştirici okulundan geçmesi gerekir. Doğru, bilimsel, devrimci bir programa sahip olmak, bir işçi partisini otomatik olarak, devrimin öncüsü durumuna getirmez. Toplumsal devrimlere öncülük eden, devrimin başarısıyla tanımlayan komünist partilerin hepsi, en çetin, en riskli, en şiddetli mücadelelerden geçtiler. Leninist parti, bu günkü ileri komünist devrimci konuma gelmek için elli yılı aşan bir devrimci mücadele sürecinden geçti. Devrime pratikte öncülük etmek için, her gün yeniden ve yeniden dövüşmek gerekiyor.
C.DAĞLI