Toplumsal çelişkilerin keskin olduğu, uzun zaman içinde büyük bir güç ve öfke birikimi oluştuğu toplumsal koşullarda, ezilen ve sömürülen kitlelerin, kadınların, gençliğin eylemleri toplumsal patlama biçimine bürünür. Boğaziçi'nde başlayan ve tüm toplum yüzeyine yayılan eylemlerde olduğu gibi. Ani ve sık sık görülen patlamalar çağımızın devrimci, sınıf mücadelesinin bir özelliğidir.

Kapitalist toplum, kendi iç çelişkileriyle gelişme gösterdi ve değişime uğradı. Kapitalizmin toplumsal çelişkileri en gelişkin düzeyinde. Uzlaşmaz çelişkiler sadece en olgun derecesinde değil, aynı zamanda en keskin basamakta. Karşıt sınıfların arasındaki yaşam uçurumu en tepe noktaya vardı. Sınıflar arasındaki sosyal yaşam uçurumunun çok büyümesi, sosyal çelişkilerin de en ileri ve en şiddetli biçimde yaşanmasına yol açtı. Bu şu demektir ki, toplumsal gelişme daha ileri ve daha üstün bir toplumun, komünizmin maddi koşullarını kendi yapısında oluşturmuştur. Bu düzeydeki nesnel toplumsal ilişkilerin sınıf mücadelesine yansıması, toplumsal patlama biçimindedir. Toplumun tüm alanı, toplumsal patlama alanıdır. Kapitalist toplumda patlamalar sonsuzdur. Bu toplumsal yapı varlığını sürdürdükçe, daha büyük, daha altüst edici patlamalar kaçınılmazdır. İşçi sınıfının gerçek devrimci partisi kendi yapısını, çalışma tarzını, hareket tarzını güncel olan toplumsal patlamaya göre ayarlamalı; devrimci sınıfa, devrimci eylemlere dayanarak, devrim savaşımını pratiğe geçirmelidir.

Tekelci sermaye, bu sürecin, devrime yükselmesini durdurabilir mi? Kapitalist sistem kriz ve çöküş içindeyken sürecin devrime varmasını engelleyecek araçları nereden bulacak. Eskiden beri, başvurduğu bir araç, devlet müdahalesidir. Devlet müdahalesinin amacı, tekelci kapitalist düzeni kurtarmak olmuştur. Fakat, devlet müdahalesi tersi sonuçlar vermiş yani sistemin çelişkilerini ve bunun zorunlu bir sonucu olarak sınıf savaşını daha da keskinleştirip, şiddetlendirmiştir.

Tekellerin yararına ekonomik ilişkilere, piyasaya müdahale, orta ve alt orta mülk sahiplerini mülksüzleştirip, onları mahvolmaya sürüklerken, sermayenin bir avuç tekelci sermayenin elinde birikmesine ve toplanmasına hız vermektedir. Emekçilerin sınıf savaşı, tarihsel gelişmeyle uygun olarak devrimci ayaklanmalara ve toplumsal devrime varmıştır. Günümüzde tarihsel süreç bu noktaya gelmiş ve buradan devam etmektedir.

Devletin, ekonomik güce hükmedenlerin çıkarına müdahalesi olmadan, emekçi halkların üstünde şiddetli bir politik baskı uygulanmadan, tekeller ekonomik programlarını uygulayamazlar. Dolayısıyla her zaman, tekellerin ekonomik yönelimine burjuva politik baskı, gerici burjuva şiddet eşlik eder. Ekonomik ve politik baskı, emekçi halk kitlelerinin yaşam koşullarını ağırlaştırdığı, kötüleştirdiği, toplumsal sefaleti derinleştirdiği için, oluşan koşullar her an devrimci patlamalara hazır hale gelir.

Kapitalist toplumda emekçiler, üretim araçlarını yani yaşam araçlarını elinde tutan kişilere bağımlıdır. Bu, sermayenin emekçiler üstündeki gerçek boyunduruğudur. Ki, emekçilerin her türlü köleliği bu temelde, kesinlikle bu temelde gelişir. Üretim araçlarının özel mülkiyetinde, üretim koşulları, emekçi sınıfın dışında az sayıdaki sömürücünün tekelindedir ve emekçilere egemendir. Yaşam koşulları, bu koşulları üretenlere hakimdir. Buradan şu net, berrak sonuç çıkar: Emekçiler ancak yaşam koşullarını kendi kolektif denetimine alırlarsa kendilerine yeni bir hayat kurabilirler. Bu ise, köklü bir toplumsal dönüşüm demektir. Kapitalistlerin sınıf egemenliğine yönelen doğrudan eylemlerin geldiği aşama, tam da toplumun devrimci dönüşümüdür. İşçi sınıfının öncülüğünde, emekçi halkın iktidarı alması ve toplumun temelden dönüştürmesi tarihsel bir olaydır. Büyük tarihsel olay, toplumsal patlamalarla gerçekleşir.

Kitle eylemlerinin seyrek ve uzun arayla görüldüğü zamanlarda her yeni eylem, sosyal ve siyasal yaşamın bütün alanlarında büyük bir yankı yapar ve kitlelerde harekete geçme yönünde bir canlanma yaratır. Eylemlerin süreklilik gösterdiği, daha büyük olayların da daha sık görüldüğü yoğun devrimci dönemlerde halk kitleleri her daim canlıdır. Devrimci durumun temel bir göstergesi halk kitlelerinin eylemlerinde olağanüstü artıştır. Dolayısıyla bu şartlarda emekçiler, gençlik, kadınlar, yoksul köylüler ve diğer emekçi köylülük, kısacası ezilenler ve sömürülenler capcanlıdır, enerji doludur, coşkunlukla ileri atılır. Ancak dünyayı değiştirmek isteyen insanlar bu kadar canlı olur. Bu denli canlılık, devrime güçlü bağlarla bağlı olan yığınlarda görülür. Bu durum, devrim mücadelesinin süreklilik kazanmasıdır.

Pandeminin toplum üzerinde yarattığı sosyal ve siyasal sonuçlar, sosyal çatışmayı, toplumsal savaşı, sınıf savaşını şiddetlendirdi ve geniş halk kitlelerini kapitalizme karşı savaşıma yöneltti. Sisteme başkaldıranların sayısında gözle görülür bir artış var. Düne kadar burjuvazinin, emekçilerin en yoksul kesimini sistemde tutma görevini üstlenen işçi aristokrasisi, pandemi, kriz ve çöküşle birlikte, kitlelerin üstündeki etkisin hızla yitirdi. Kapitalistler, işçileri denetleyecek imtiyazın dayanaklarını yitiriyor. İşçiler fabrikalarda, sokakta, engelleri aşarak daha etkin olarak sınıf kavgasına katılıyor. Yalnızca başkaldıran işçilerin sayısında bir artış olmakla kalmıyor, proleter olmayan emekçilerin sayısında da elle tutulur bir artış var. Böylece, bugün ortaya çıkan her toplumsal patlama, toplumun geniş kesimin ya katıldığı ya da desteklediği bir patlama özelliği kazanıyor.

Toplumun tüm alanı, kitlelerin kapitalizme karşı her noktada çatışma alanıdır. Boğaziçi bu çatışma noktalarından, sonsuz patlamalardan biridir. Emekçi halk kitlelerinin kapitalist toplumsal sistemden kaynaklanan her önemli sorunu, sistemle çelişkileri, sistemin kendisiyle bir çatışma noktasıdır. Öğrencilerin yıllarca ifade ettikleri, demokratik özerklik, akademik özgürlük bu sonsuz çatışma noktalarından bir tanesidir. Ki öğrenci gençliğin özgürlük istemi/hedefi, tüm halk kitlelerinin özgürlük eğilimi hedefinde olduğu gibi, burjuva devlet egemenlik sistemiyle, bunun temelindeki toplumsal sistemle çelişki ve çatışma içindedir. Bir kez daha anlaşılmıştır ki, tüm ezilen ve sömürülen halk kitleleri için genelde politik özgürlük kazanılmadan demokratik özerklik ve akademik özgürlük kazanılamaz. En ufağından, en büyüğüne değin sorunların çözümünde toplumsal sistem karşımıza çıkar ve sistem sorunudur. Bu yüzden sorun, bir toplumsal sistemin yerine daha yüksek bir sistemin geçmesi sorunudur. Sorunların çözümü geneldedir ve mücadelenin genelleştirilmesini gerektirmektedir. Boğaziçi başkaldırısı, öğrenci gençliğin ve halk kitlelerinin başkaldırısına dönüştü. Problemin genel çözümü, devrimci çözümü kendi zorunluluğunu herkesin önüne getirmiştir.

Boğaziçi eylemi, hem öğrenci gençlik arasında, hem de halk yığınları arasında yaygınlık gösterdi. Fakat bu, sınırlı bir yaygınlıktır ve sınırlı bir katılımdır. Dönemin gerektirdiği beklenen yaygınlık ve katılım henüz oluşmadı. Bunda pandeminin de etkisi var. Kitlelerin aradığı bu seferki toplumsal bahane genel bir başkaldırıya, genel ayaklanmaya yol açmasa da, daha büyük toplumsal patlamaları ateşleyen daha küçük patlamalar rolünü oynayacaktır. Birleşik ve genel halk ayaklanmasının tüm koşulları oluştu ve bir araya toplandı. Yarın başka bir eylem, başka bir toplumsal bahane buna yol açabilir. Bu durum yalnızca Türkiye ve Kürdistan için değil, tüm emperyalist-kapitalist sistem içindir. Emperyalist-kapitalist sistemin geneli sonsuz çatışma ve sonsuz patlama alanıdır.

Öyle bir tarihsel aşamadayız ki, çok küçük bir olay, eylem anında genel bir eyleme ve küresel bir başkaldırıya dönüşebiliyor. Dünya burjuvazisi bu devrimci gelişme karşısında çaresiz ve eli kolu bağlanmış vaziyette. Bunu önlemek için ne zaman tüm devlet güçlerini sonuna kadar kullansa, başvurduğu şiddet, olayı daha da büyütüyor ve genelleştiriyor. Ya da eylemleri bir noktada bastırmaya kalksa, eylemler hemen başka noktada patlak veriyor. Çünkü çatışma, isyan, başkaldırı sistemin genelindedir. Dünya burjuvazisi ne tek tek ülkelerdeki devrimci gücü yok edebilir, ne de dünyadaki devrimci güçleri ortadan kaldırabilir. Çünkü bu devrimci güç dünya proletaryasıdır. Çünkü bu devrimci güç, kapitalizmin ezdiği insanlığın çoğunluğudur. Toplumsallaşmış insanlıktır. Bu büyük güç, her yerde, sonuna dek tutarlı tek devrimci sınıf olan proletaryanın önderliğinde, kapitalist sistemle çatışma içindedir. Ve zafer onların olacaktır.

Bir eylemin, bir olayın anında, başka merkezlerde yankı bulmasında bugünkü teknik olanakların, iletişim düzeyinin büyük bir yeri var. Teknik olanaklar daha çok kullanılıyor ve daha büyük bir önem kazanıyor. Eylemlerin bu denli hızlı olarak yayılmasında eğitimin, insanlar arasında kurulan sıkı sosyal ilişkilerin, politik bilincin tartışmasız bir yeri var. Fakat daha temel unsurların rolü göz ardı edilmemelidir. Bu unsurlar, emekçilerin içinde bulunduğu toplumsal sefalet, sınıflar arasındaki büyük uçurumun ve maddi koşulların, yeni bir topluma geçilmesine imkan verecek kadar olgunlaşması olarak sıralanabilir. Bunlar, devrimin nesnel toplumsal koşullarıdır. Dahası var. Bu da devrimin öznel koşullarına göre insanlığın gelecek özlemlerine yanıt verecek olan devrim anlayışının kitleler içinde derin kök salmasıdır. Devrim anlayışı, kitlelerin içinde bu denli derine inmese, ilerici, devrimci eylemler bu kadar kısa sürede ülke ve dünya geneline yayılmaz. Devrim, yeni bir gelecek hedefi, güncel bir hedef olarak geniş kitlelerin ortak hedefi haline geldiği içindir ki, kitleler, dünyanın ayrı noktalarında, aynı yöne doğru ilerliyorlar.

Proletaryanın sınıf mücadelesinin geldiği yeri derinlikli, bütünlüklü ve doğru olarak değerlendiremeyenler, bir noktada başlayan bir eylemin, bu denli kısa sürede, bu kadar yaygınlaşması ve küresel bir karakter kazanması karşısında şaşkınlığa düşüyorlar. Onların anlayamadığı, devrimin güncelliğidir. Toplumda devrimci bir çözüm geniş kitleler için anlaşılır bir yöntemdir. Pandeminin yarattığı sonuçlar, bunun yaşamsal bir yöntem olduğunu herkese gösterdi. Devrimin güncelliği olmadan, devrimci durum oluşmadan, Boğaziçi eylemi ve başka bir olay, kısa sürede bu kadar yaygınlık, yankı ve etki yaratamaz.

Boğaziçi örneğinde, eylemin büyümesi, yaygınlaşması ve uzun bir zaman -günlerce- sürmesinde ya da Amerika’da siyahların başlattığı ayaklanmanın aylarca sürmesinde devrimci iradenin, eylemde ısrarın rolünü bir kere daha gördük. Eylemi başlatanlar, eylemi devam ettirmede kesin kararlıysa, bu o an için eylem dışında kalanların üstünde, harekete geçirici bir etki yaratıyor. Bunu biz, yaşanmış birçok olayda gördük. Öncelikle, eylemi başlatanların, ilk yola çıkanların çok kararlı olması ve eylemi sürdüreceğini pratikte ortaya koyması gerekiyor. Tam da bu durumun görülmesiyle birlikte hareket büyük kitleler tarafından sahiplenilir ve desteklenir.

Bu sonuncusu değil, bu topraklarda şimdiye kadar irili ufaklı birçok ayaklanma oldu. Zafere ulaşmak için daha bir dizi ayaklanma gerekir. Bunun yolu, yapılan eylemlerle açılmıştır. Yeni bir dünya kurulana dek bu devrim kasırgası dinmeyecektir. Yeni bir dünya kurulana kadar sonsuz patlamalar, sınırsız isyan, her noktada sonsuz çatışma!

Günümüzün ve geleceğin temel çizgisi budur.

C.DAĞLI