Dünyayı Saran Devrim Dalgası Bizi Birçok Yerde
Ya İktidara Götürecek Ya Da İktidarın Kapısına Bırakacak
Boğaziçi eylemiyle, her noktada çatışmaya yol açan, yeni bir eylemler dizisi, her yerde kendini gösteren, yeni bir devrimci başkaldırı dalgası patlak verdi. Daha bütünlüklü bir anlatımla, yeni bir eylem dalgası var olan, süren eylemlerin üstüne geldi. Toplum baştan başa eylem alanı.
Başarılı bir eylemi sömüren çok olur. Boğaziçi’yle başlayan başkaldırı başarılıdır. Bugünden kazanmıştır. Dahası var; sokaklarda da kazanmıştır. Yeni ve daha büyük ayaklanmaları körükleyici bir rol oynamıştır. Burjuva güçlerden küçük burjuva hareketlere kadar geniş bir çevre Boğaziçi eylemini ve toplumsal patlamayı kendi yönünde kullanmak istedi ve isteyecektir. Oysa olan şey, burjuva düzene ve onun bütün güçlerine karşı yönelmiş bir başkaldırıdır. Bunu göstermek, eylem dalgasını daha ileriye götürmek demektir. Her dönem, her eylem, en ileri değerlendirmesinde kendi asıl anlatımını bulur.
Boğaziçi eylemi ve diğer eylemlerin kendiliğinden eylemler olduğu üzerinde duruluyor. Bu eylem dalgasında ve birçok kitle eyleminde kendiliğinden bir yön var. Kitle eylemlerinin kendiliğinden başlaması, devrimin geniş kitleler tarafından kucaklandığını gösteriyor. Devrim fikri kitleler arasında derin olarak kök salmadan devrim gerçekleşemez. Devrim, radikal yani temelden dönüşüm demektir. Devrimci toplumsal dönüşüm, emekçi kitleler tarafından benimsenirse yapılabilir. Devrimci eylemlere geniş kitlelerin katılması, devrim ve toplumsal dönüşüm fikrinin kitlelerin bilincinde derin bir etki yaptığını ortaya koyuyor. Kitlelerin kendiliğinden eyleminden söz edilince, her şeyden önce, bu gerçeklerin göz önünde tutulması gerekiyor.
Günümüzün kendiliğinden eylemlerinin geçmiş tarihsel dönemin kendiliğinden eylemlerinden farklılığı doğru biçimde kavranmalıdır. Kitlelerin bilincinde temelli bir değişim oluştu. İnsanlar eylemlere yüksek bir bilinçle katılıyor. Kendiliğinden eylemlerin farkındalık düzeyi ileri derecede. Bu eylemlerde çok sayıda örgütlü insan yer alıyor ve destek veriyor. Örgütlü insanların eylem içindeki etkisi çok belirgin. Eylemlere yön vermede, uzun sürmesinde, hedefe ulaşmasında, ısrarlı oluşunda asıl etkin olan devrimci komünistler ve diğer devrimci hareketlerdir. Bu eylemler, tek bir devrimci örgütün ya da ortak platformların tek başına örgütlememesi anlamında kendiliğindendir. Yoksa, başlar başlamaz örgütlü güçlerin etkisi kendini hissettirir.
Devrimci kitle eylemleri uzun bir zamandır, içinde bulunduğumuz dönemin bir özelliği. Bu dönem yapılan ya da kendiliğinden patlak veren eylemler, devrimci durumdan bağımsız olarak değerlendirilemez. Eylemlerin ani ve patlama biçiminde ortaya çıkması devrimci durumunun bir sonucudur. Büyük bir olayın gelişmesini hangi etkenin başlatacağını önceden bilemeyiz. Fakat koşulların buna uygun bir zemin oluşturduğunu hep söyledik ve söylüyoruz. Devrimci durum nesnel bir durumdur. Nesnel olarak, öznel olarak yaratılamayan koşulları oluşturur. Buradan hareketle, mücadeleyi devrime dek götürmek, devrimci özneye düşüyor. Yeni ve daha büyük eylem dalgasını her an kucaklayacak biçimde hazır olmalıyız. Ama hiç kimse, eylem dışında kalarak daha etkin olanlarına hazırlanamaz. Eylemlerde edindiğimiz savaşım yeteneğini, geniş kitlelerle ilişki kurma ve kitle içinde çalışma yeteneğini, büyük eylemlerde, halk ayaklanmalarında pratiğe geçirmede değerlendirmeliyiz.
Öğrenci eylemleri söz konusuysa, kadın öğrenciler, en ön sıralarda yerlerini alırlar. Dünyada on yıllardır görülen tüm öğrenci eylemlerinde görülen bu gerçeklik, Boğaziçi ve bütün öğrenci gençlik eylemlerinde yeniden ve yeniden görülüyor. Kadın öğrencilerin eylemlerde etkin oluşları hemen göze çarpıyor ve dikkat çekiyor. Eylemler bu denli uzun sürüyorsa, yani kesin bir kararlılık gösteriyorsa ve militan bir karaktere bürünüyorsa, bu kadın öğrencilerin eylemlerdeki varlığı nedeniyledir. Kadınlar faşizme ve sermayeye karşı özgürlük mücadelesinin, her alanda verilen bu mücadelenin en etkin güçlerindendir.
Boğaziçi ve diğer noktalarda yapılan eylemler, hiç öğrenci eylemi olarak kalmadı. Daha ilk günlerde, işçilerin, emekçi halkın katıldığı, aydınların yer aldığı bir halk eylemine dönüştü. Ağır sömürü ve baskının olduğu her yerde, bir noktada ve sınırlı istem ve hedefle başlayan bir eylem, ortaya çıkan devrimci ortamın etkisiyle hemen genelleşme eğilimi gösterir. Demek ki, kurulu sisteme karşı gelişen her eylem, içinde genelleşme eğilimi taşıyor ya da şartlar ve durum buna uygun olduğu için her eylem geniş kitlelerin eylemine dönüşüyor. Büyük kitlelerin katılması için, küçük bir eylem, eylemin bir yerde başlaması yetiyor. Toplumda, sosyal sınıflar arasında, toplumsallaşmış insanlıkla, özel mülkiyet arasındaki karşıtlık öylesine keskin ki, ezilen ve sömürülenler, sömürü sistemine karşı, kurulu düzene ve yönetici güçlere karşı gelişen bir olayın, eylemin arkasında anında toplanabiliyor. Eylem, halkların birleşik güçlerinin genel eylemi olarak şekillenebiliyor. Böyle bir durum, tarihte devrim dönemlerinde, büyük tarihsel olay sırasında görülür. O da, sınırlı ve belli kentlerde meydana gelir. Günümüzde, hareketin genelleşmesi buna uygun maddi zeminlerde, her zaman gerçekleşebilir. Sınıfların ulus ve kültürel düzeyde örgütlenmesi ve eyleme geçmesi nesnel bir gerçekliktir. Dahası var. Devrimci durumun oluşumu ve olgunlaşması, buna bağlı olarak devrimin güncelliği, olayların çıktığı yerden ulus ve dünya düzeyinde genelleşmesini getiriyor. Kitleler, aynı anda, birçok merkezden eyleme geçebiliyor. Egemen sınıf ve burjuva devlet, bunu önleyecek durumda değildir. Tam da, kitlelerin sayısız noktada eyleme geçmesi ve sokakta güçlerini birleştirmesi, bizim üstünlüğümüzdür.
Hiç eksik olmayan eylemler, kitlelerde nasıl bir mücadele gücünün var olduğunun kanıtıdır. Mücadelecilik genel bir eğilimdir. Genel eğilim, kendini her olayda ortaya koyar, varlığını hissettirir. Toplumdaki toplumsal çatışmaları iyi gözlemleyen biri, emekçi halk kitlelerindeki mücadele gücünü ve mücadelecilik eğilimini kabul eder. Eylemler ister birey düzeyinde yapılmış olsun, ister gruplar düzeyinde, taşıdığı mücadele eğilimi görmeden geçilemez. Eyleme geçenler, hangi baskı ve engelle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, en ufak bir geri adım atmadan, eyleme devam ediyorlar. Bu, genelde var olan bir durumdur. Gerçi genel eylem, birleşik halk ayaklanması kitlelerin bu mücadele eğiliminden, dahası, pratik yöneliminden doğuyor. Mücadeleci kitlelerin kapitalizmin ezdiği herkese çağrısı şudur: Başeğme, Başkaldır!
Ekonomik ve politik gücü elinde tutanlar, birbirinde ayrı ayrı duran ve çatışan mücadeleci-devrimci kitlelerin, birleşik devrim gücü olarak hareket etmelerinde her zaman kendi egemenliklerinin sonunu görmüştür. Bu büyük korkuyla, kitle hareketi henüz bu düzeye varmadan, bütün gücünü kullanarak işçi sınıfı ve halk hareketini bastırmayı hedeflemiştir. Bütün güçlerini kullandı da. Fakat, durum değişmedi ve değişmez de. Çünkü her şeyden önce, emperyalist kapitalist sistemde maddi durum, bütünsel olarak sosyalizme geçmek için olgundur; öznel olarak da, yeni bir toplum kurmak isteyen ciddi bir güç var. Bu güç işçi sınıfı ve işçi olmayan emekçilerden oluşuyor. Bu güç ki, uzun mücadelelerden geçmiş, devrim eğitimine sahip, bilgili, bilinçli, kendi işlerini kendisi görme yeteneğine sahip, örgütçü bir güçtür. Bu büyük devrimci güce öncülükle yükümlü olan devrimci komünistler, tarihin gelişme yasalarını anlama yeteneği ve buna uygun davranmada büyük bir enerji gösteriyorlar. Bu gücün ayaklanması, birleşik devrimci bir güç olarak hareket etmesi karşısında egemen sınıfın derin bir kaygı duyması temelsiz değildir.
Yerel düzeyde yapılsa da, bu eylemler, toplumsaldır. Evrensel karaktere sahiptir. Bu niteliğiyle kapitalist topluma karşı yönelmiştir. Dünyanın başka köşelerinde yaşayan halkların bilincinde ve eyleminde yankılanır. Eylemlere bütün halkların sahiplenmesi, olayın toplumsal içeriğinin yanında ama bununla bağıntılı olarak proletaryanın tarihsel görevlerinin insanlığın kurtuluşu amacının, bir avuç sömürücü dışında insanlığın büyük çoğunluğunca benimsenmesidir. Proletaryanın tarihsel devrimci görevleri olan kapitalizmi yıkmak ve sınıfsız komünist topluma geçmek, insanlığın eksiksiz kurtuluşunu getirir. Kapitalizmin ezdiği halk kitleleri bu amacın içinde kendi özlemlerini ve düşlerini buluyorlar. Bu büyük amaç, dünyanın her köşesinde halkların içinde derin kök salmıştır. Yüksek bir bilinçle hareket eden kitleler, bu çerçevede yapılan bir eylemi kendi eylemi sayıyor ve eylemin dünyadaki taşıyıcısı, militanı, propagandacısı, ajitatörü görevini gönüllüce üstleniyor.
Dünyayı değiştirme amacı olmayanlar, ya da aynı anlama gelmek üzere, dünyayı değiştirme amacından uzaklaşanların, dünyaya, topluma, düşünceye dair görüşleri kavrayıştan, derinlikten yoksundur.
Proletaryanın devrimci dünya görüşüne dayanarak, dünyayı (toplumu) değiştirme amacıyla davrananlar, kavrayışı derinlikli görüş ortaya koyuyor. İnsanlığa yeni bir perspektif çiziyor, toplumsal gelişme yasalarını açıklıyor ve bundan ötürü, insanın bakış açısında radikal değişikliklere yol açıyor. Bu görüşlerin yüksek bir teorik değeri olduğu gibi, kitleler için eylem yol göstericidir, dünyayı değiştirmenin etkin bir silahıdır.
Toplumsal gelişme yasalarını açıklama yeteneğinde olanlar, ne yöne gideceklerini bilirler. Toplumdaki sorunlar ve uluslararası ilişkiler ne kadar karmaşık olursa olsun, her durumda gidecekleri yolu bilirler. Latin Amerikalıların söylediği şu durumla karşılaşmazlar: “Ormanda kaybolmuşsan, karşına çıkan ilk yol gitmen gereken yoldur.” Devrimci komünistler, diyalektik ve tarihsel materyalizm dünya görüşünün yol göstericiliğinde, her zaman izleyecekleri yolu çok iyi bilirler.
Boğaziçi eylemleri ve diğer okullardaki eylemler, doğal olarak kentlerde oldu. Öğrenci hareketleri kent hareketleridir. Yalnızca öğrenci hareketleri değil tabiî ki, işçi hareketleri, kadın hareketleri, aydın hareketi için de kentler, özellikle büyük kentler birer mücadele merkezidir. Fabrikaların bir kısmı kent dışına taşınsa da, kentler emekçi nüfusun yoğun olduğu merkezlerdir. Kentler, öncesi bir yana ‘90 sonrası Avrupa, Amerika, Latin Amerika, Afrika, Asya ve Avustralya’da ayaklanma merkezleridir. Birçoğunda aynı zamanda devrim merkezleri oldu. Kentlerde, sadece şehir merkezi değil, kentin bütün bölgeleri, bütün noktaları birer çatışma merkezidir. Kentlerin devrimdeki rolü önemi, ağırlık merkezi oluşu, genele etkisi çok açıktır.
Kentlerin nüfusunun büyük çoğunluğu emekçilerden oluşuyor. Zenginlerle, yoksullar arasındaki uçurum çok derindir. Dolayısıyla, emek-sermaye çelişkisi çok keskindir. Bu haliyle, kentler her an patlamaya hazır bir barut fıçısıdır. Böyle bir yerde, küçük bir olay, kenti ve ülkeyi sarsan büyük olaylara yol açan bir kıvılcım rolü oynar.
Pandemi, kriz, çöküş ve emperyalist kapitalist sistemin her noktasında çatışma. Bu çatışmalardan doğan yeni bir devrim dalgası, dünyayı sarıyor. Yükselen devrim dalgası birçok yerde ya bizi iktidara götürecek ya da iktidarın kapısına bırakacaktır.
C.DAĞLI