Büyük eylemler, isyan ve ayaklanmalar, devrimler bütün toplumsal sınıfların ve grupların olaylar karşısındaki durumunu tüm netliğiyle açığa çıkarır. Politik üst yapının burjuva sınıf karakterini son noktasına kadar gözlerin önüne serer.
Sınıflar arasındaki çatışmalara bir çözüm bulmak ve uzlaştırma biçimindeki aldatıcı görünümü tamamen kaybolur. Burjuva devletin, emekçilere egemen sınıflara boyun eğdirmenin bir aracı olduğu her noktada açığa çıkar. Böylece, bu savaşın; iki sınıf, iki güç, iki dünya arasında bir savaş olduğu sokaktaki biri için bile anlaşılır hale gelir.
Karşıt sınıfların mücadelesinin toplum üstündeki etkisi doğası gereği farklı olur. Ülkelerde burjuva iç savaş, dünya genelindeyse küresel iç savaş, yıllardır sürüyor. Burjuvazi, her yerde, toplumu yönetemiyor, ona karşı (emekçi kitlelere) savaşıyor. Bu savaş topyekün saldırı, emekçilere topyekün başeğdirme biçiminde sürüyor. Bugün bir sonuç çıkarmak gerektiğinde olan şudur:
Kapitalist sınıf, burjuva iç savaşta toplumu çürüttü. Bu savaş uzadıkça, burjuva yozlaşmanın, çürümenin derinleşeceği, eğilimin bu yönde olduğu çok açıktır. Barikatın bu tarafı dağılıyor. Barikatın diğer tarafı, yani emekçilerin devrim cephesi, capcanlı ve gün gün güçleniyor. Bu savaşı, bizim tarafın kazanacağı bugünden nettir.
Devam etmekte olan ayaklanmaların hiç birinde, kitleler erken zafer sarhoşluğuna kapılmadı. Büyük bir ilerleme kaydedildi diye gevşemediler; işin peşini bırakmadılar. Neden böyle davrandılar; çünkü, genel deneyimlerden biliyorlar ki, bu üstünlük ve güçle hedeflerini gerçekleştiremezlerse, başka zaman aynı durumu kolay kolay yakalayamazlar. Karşı taraf, bu sırada etkisizleştirilebilir; kazanımlar güvenceye alınabilir. Dünyada esen devrim kasırgasının da etkisiyle daha ileri gidilebilir.
Daha ileriye gidilebilir, çünkü uzun süreli devrimci eylemlerin sonucu ve tarihsel gelişmeler, emekçilerin lehine objektif bir durum yarattı. Dengeler değişti. Dengelerin lehimize değişmesi, eylemlerle, çatışmalarla, isyan ve ayaklanmalarla oldu. Eylemin gücü dışında dengelerin değişimini beklemek boş bir hayaldir. Etkin eylemlerin, dengeleri nasıl değiştirdiğini, bugünkü ayaklanmalarda görebiliriz.
Eylemler şu nedenle de sonuna kadar gitmelidir: Lübnan ve Irak gibi ayaklanmanın şiddetli geçtiği, iktidardaki güçlerin büyük yara aldığı, fakat henüz yerinde kaldığı ülkelerde, egemen güç, ayakta kalmak için çok daha büyük bir kinle -sınıf kini- ve tüm güçleriyle azgınca saldırıya geçecektir. Düşman sınıfa bu fırsatı vermemek için, karşı taraf kesin yenilene ve emekçiler zafer kazanana kadar devam edilmelidir. Bu durum, yalnızca bugünkü devrimlerde değil, proletaryanın tüm toplumsal devrimlerinde doğrulanmıştır.
Tökezleme, gevşeme olmadan eylemleri sonuç alınana kadar sürdüren sadece devrimci işçi sınıfıdır, devrimci komünist partisidir. Çünkü emekçi sınıf ve onun sınıf bilinçli partisi, ileri devrimci amaçlara ulaşmayı hedefliyor. Bu demektir ki, devrimci sınıf ve öncüsü olayların peşinde sürüklenmeyecektir. Ancak ileri hedefleri olanlar, olayların peşinden gitmez. Aksine, olaylara bir yön verecek, onlara bir biçim verecek kadar bilinçlidir. Olaylara, bilinçli olarak, hedefleri yönünde müdahale eder.
Devrimci sınıf, karşı tarafı yenip politik üstünlüğü, yani iktidarı ele geçirene kadar eylemleri sürdürmelidir. Düşman sınıflar belirleyici bir savaşa tutuşmuşsa, her iki taraf da yenmek isteyecektir. Her iki taraf da o an ortaya çıkan durumun devam etmesini istemez. Dünyadaki ayaklanmalarda böyle bir somut durum ortaya çıktı. Emekçi kitleler, iktidarı aldıkları zaman, kendi lehlerine değişiklikler yapabilirler. Bu nedenle, ayaklanma bu noktaya kadar sürekli olmalıdır.
Devrimci dönemde, eylemlerde, isyan ve ayaklanma sırasında, olaylar çok hızlı gelişir ve birbirini izler. Dönemin bu özelliği kavranmadan, hemen yeni bir karar alınamaz ve yeni bir adım atılamaz. Eylemlerde olayların böylesine çok çabuk ve ani olarak değişmesi karşısında, ani değişimi ilk bakışta anlayan keskin bir zeka, filozofça bir kavrayış gerekiyor. Uzun bir devrimci savaş tecrübesi varsa, ani gelişmeleri hemen anlar ve atılması gereken adımları atarız. Böylesi keskin dönemeçlerin, ani değişikliklerin, olayların sonuçlarının birbirini takip ettiği bir süreçte, militanca ve kahramanca mücadele edenlere ve dahilere daha çok ihtiyaç vardır.
Her ayaklanmada, ayaklanmayı sistemden bazı sınırlı ödünler koparmanın aracı haline getirmek isteyen birtakım insanlar da yer alırlar. Böylelerinin unuttukları bir şey var: Bir hareketin sistem içinde mi kalacağı yoksa, toplumsal sistemin ötesine mi geçeceğini belirleyen, emekçi kitlelerin istemlerinin kapsamı ve niteliğidir. Bu istemler, temel yaşamsal istemlerse, doğası gereği sistemin ötesine geçmeyi, toplumun sosyalist temelde örgütlenmesini gerektirir.
Proletarya, amacını gerçekleştirmek için, diğer emekçilerle, kentin ve kırın yoksul kitleleriyle ittifak kurar. İttifakın kurulması için, öncelikle, ortak politik hedefler olmalıdır. Politik hedef belirlenmelidir ki, proletaryayla birlikte hareket etmek isteyen kitleler, bunda, kendini ifade edebilsinler. Ortak hedef: tekelci sermayenin ekonomik ve politik egemenliğine son verilmesi, iktidarın halkın eline geçmesi, gerçek özgür ve demokratik bir ortamın sağlanması. Netlikle görüldüğü gibi gerçek özgürlük ve demokrasinin gerçekleşmesi bir devrim sorunudur.
Proletarya ve halk kitlelerinin mücadelesi devrimci biçimler almadıkça, burjuvazinin egemenliği güvence altındadır. Onların çıkarlarını tehdit eden bir durum yok demektir. Egemen gücü yenmek için eylemlerin devrimci biçimler alması yeterli değildir; eylemlerin en yüksek biçimlerine, isyan ve ayaklanmaya dönüşmesi gerekiyor. Çünkü burjuvaziye ancak bu noktada dokunulabilir.
Tam da bu nokta iki gücün, kesin zafer için karşı karşıya geldiği bir noktadır. Bu iki güçten biri sosyal yaşamın, sosyal ilişkilerin her noktasında yozlaşmış; kötü tutkuların zirve yaptığı, ömrünü tamamlamış, kaybetmiş, köhnemiş bir güç; diğer tarafta yeni yarınlara yürüyen canlı, yaşam dolu, kazanmak için en büyük özveride bulunan bir güç var. Bu iki gücün arasındaki savaşı ikincisinin kazanacağı açık.
Yeni bir toplumsal devrimler çağının ayaklanmaları ve toplumsal devrimleri, öncekilerin -20. yüzyıldakilerin- üstüne çıkabilir. Bu düşüncemizi temellendirirsek, öncelikle belirtmek gerekir ki, çağımızın devrimleri daha ileri bir tarihsel aşamada gerçekleşiyor. Daha ileri bir tarihsel aşamada gerçekleşen bir devrim, daha gelişmiş maddi temeller üzerinde gerçekleşir. Dolayısıyla daha ileri bir noktada başlangıç yapar. Toplum eğitim, bilgi, örgütlenme, tarihsel tecrübe yönünden yüksek bir düzeydedir. Bir dizi tarihsel gelişme sonucu günümüzün toplumsal devrimleri bir çok yönden öncekilerini aşacaktır. Daha ileri bir noktadan başlamamız tarihsel süreci ivmelendirir ve amacı gerçekleştirmede zaman aralığını kısaltır.
Yeni devrimci dönem, parlak başarılarla açıldı. Latin Amerika halkları perdeyi açtı. Atlantik’in diğer yakasında, kendi sahneledikleri rollerin yazarı, yönetmeni ve aktörü olan insanlar çağa kendi zenginliklerini kattı. Kapitalizmin anavatanında halk kitlelerinin kapitalizme başkaldırmaları ve bunu yıllarca sürdürmeleri, diğer kıtaların üstünde hareketi ileri itici bir etki yarattı. Türkiye, Kürdistan ve Arap halklarının isyancıların korosuna katılması devrimin bir dünya devrimi biçiminde gelişmesini tamamlıyor. Çağ, halkların küresel başkaldırısıyla başladı; daha büyük başkaldırılarsa önümüzde.
Öncekilere göre devrimi daha iyi örgütleyebiliriz. Çünkü, devrimin öznesi ileri bir durumda. Devrimci mücadele, örgütlenme ve bilgi bakımından çok donanımlı. Ne istediğini biliyor. İsteklerini nasıl gerçekleştireceğini de biliyor. Kısacası kendi tarihini kendisi yaparken, yüksek devrimci niteliklere dayanıyor. Çağımızın insanı, öncekilerin üstüne çıkan devrimi ve toplumun yeniden örgütlenmesini ikna edici ve tatmin edici bulur. Devrimci özne ileri hedefleriyle buna cevap verebilir.
Devrimci kitleler toplumsal kurtuluşu gerçekleştirmek için, ne kadar ısrarlı, kararlı ve cesur olduklarını tarihe kaydetmiştir. Lübnan'da, Irak’ta, İran’da, Latin Amerika'da, Avrupa, Kürdistan ve Türkiye'de en şiddetli saldırılara en vahşi katliamlara karşın, isyan etmiş, başkaldırmış, ayaklanmış, hiçbir şekilde başeğmemiştir. Kapitalistler her yerde cesur ve savaşçı halklarla karşı karşıya. Böyle bir durumla karşı karşıya olan sömürücü sınıfın ne sınıf egemenliği, ne sınıf düzeni, ne çıkarları güvence altındadır. İşçi sınıfının, emekçi halkların ölümüne dövüştüğü bir yerde, düşmanı bekleyen yenilgidir, bizi bekleyense zaferdir.
Ayaklanma, mücadele tarihinde ileri bir aşamadır ama ayaklanma, cesurca düşmanın üstünü üstüne gitmiyorsa, iktidarı almak için en riskli eylemleri göze alamıyorsa; bu tarihsel girişim, sonuç getirmez. İleriye devrime kadar gidebilenler, burjuva devlet güçleriyle en cesurca dövüşenlerdir. Savaşın sonucunu cesurca dövüşenler belirler.
Dünya burjuvazisi süreklilik gösteren ayaklanmaları bastırmak, dağıtmak ve ezmek için ordu ve polis gücünü, faşist milis güçlerini sonuna kadar kullandı ve sınırsız vahşetini harekete geçirdi. Gerici burjuva güçleri şimdiye kadar bir sonuç elde edemedi. Sömürücüler ne yaparlarsa yapsınlar, yenilgiden kurtulamazlar.
C.DAĞLI