< < Tarihin İtici Gücü

 

Burjuvaziyle uzlaşma zeminlerinde kalmak isteyen, Türkiye ve Kürdistan’ın uzlaşmacı siyasetleri, 50 yıldır o çok iyi bildiğimiz, sınıf uzlaşmacı siyaseti, yerel seçimlerde yeniden öne çıkardılar: Burjuva siyasi iktidarı ya da faşizmi geriletmek. Yeni gibi görünen bu slogan, gerçekteyse yeni değil, eski bir sloganın yeni argümanlarla öne sürülmesinden başka bir şey değildir. Uzlaşma siyasetinin, başka konuda da ileri sürüleceği kesindir.

Uzlaşmacılar, mücadeleci kitleleri uzlaşmaya çekmek için, kendilerince, “inandırıcı” gerekçeler öne sürüyorlar. Onlara inanacak olursak, uzlaşma, demokrasiyi getirmek adına yapılıyor. Bütün özveri, bütün çaba ve kendilerini paralamaları demokrasi içindir, başka şey için değil. Fakat toplumsal ve siyasal durum, sınıf savaşı, bize başka bir şey söylüyor. Sömürülen ve ezilen kitleler için demokrasi, burjuvaziyle uzlaşmayla değil, burjuvaziye karşı ve burjuvazinin sınıf egemenliği yıkılarak gerçekleştirilir. Uzlaşmacıların uzlaştıkları burjuva muhalefet, burjuva egemenliğinin bir parçası, bileşeni ve gücüdür.

Sınıf savaşımının deneyimleri, güncel sınıf mücadelesinde tüm canlılığını koruyor. 70’lerin ünlü uzlaşmacı reformist hareketleri, siyasi yönetimi gerileterek demokrasiyi ve demokrasi güçlerinin birliğini sağlamak ereğiyle burjuva muhalefeti desteklediler. Aralarında resmi bir uzlaşma, bir anlaşma olmasa da, uzlaşmacılar, emekçi kitleleri burjuvazinin peşine takmaktan geri durmadılar. Böylece, emekçi kitlelerin sınıf bilincini bilemek, burjuva sınıfın tüm politik güçlerinin attığı her adımı teşhir etmek, işçi sınıfının bilincini tam olarak aydınlatmak, burjuva egemenliğine karşı gelişen demokrasi ve sosyalizm mücadelesini teşvik etmek ve yüreklendirmek yerine, kitleleri burjuva partilerin basit bir destekçisi durumuna düşürdüler. Ufku burjuva toplumun ötesine geçmeyenler, başarısız olmaya mahkumdur.

Hedeflenen politik özgürlükse, hemen belirtelim ki, tekelci sermayenin egemenliği, politik özgürlükle çelişir; çünkü tekelcilik her planda gericiliktir. Devletin faşist olduğu bir yerde, politik özgürlükten söz edilemez. Politik özgürlük faşist devletin ve onun maddi temeli olan tekelci burjuva egemenliğin yıkılmasıyla elde edilir. Bu durumda yapılan, kitleleri devrimci kavgadan uzaklaştırmak ve çürütmektir. Böylece, halk kitlelerinin devrimci baskısından kurtulan burjuvazi, egemenliğini ve çıkarlarını güvenceye almış olur.

Yeni yarınlardan, devrimden umudunu kesen, sınıf savaşımının tarihin itici gücü olduğunu anlamayan ve bu nedenle yüzünü burjuvaziye çeviren küçük burjuva uzlaşmacıların içine düştükleri duruma bakınca, tarihin itici gücünün sınıf çatışması olduğunu söyleyen Saint Simon ve Fourier gibi kafalar ne kadar da çaplı görünüyorlar. Bizim uzlaşmacılarımızsa yıllardır, pratik olarak süren sınıf çatışmasını önlemek için elinden geleni yapıyorlar. Uzlaşmacılar eğer gelişme anlayışını kavramış olsalardı, sınıf savaşının zorunlu olarak kendi sonucuna, yani sınıfların kaldırılmasına doğru ilerlediğini ve bu gelişmenin önüne geçilemeyeceğini de anlamış olurlardı. Ancak, bunu söyleyebilmek için Marksist tarihsel gelişme anlayışına dayanmak gerekiyor. Ancak o zaman burjuvazinin ardından gitmez, bütün güçleriyle emekçi kitlelerin iktidar savaşına destek verirler.

Tarihin çok hızlı ilerlemesi, ilk sonuçların çok kısa sürede alınması, eski toplumsal sistemin dağılması, yeni olanın bir-çok yerde onun yerini alması, tarihsel gelişme anlayışının daha çok insan tarafından benimsenmesini getiriyor. İnsanlar çevresine, olaylara bu anlayışla bakıyor. Bu anlayışla baktığında, burjuva toplumun kendi özünde olan insanlık dışı niteliğini iyice açığa çıkardığını daha iyi görüyor. Kazandığı yeni anlayış, bu insanları, komünist topluma geçme hedefiyle, kapitalizme karşı savaşan yıkıcı-devrimci güçlerin saflarına götürüyor.

Çağın yıkıcı-devrimci güçleri, proletarya ve diğer kent ve kır yoksulları, burjuva toplumun insanlık dışı niteliği tarafından daha fazla çürütülmeden devrimci bir çıkış gösteriyor. Toplumun temelden dönüşümü uğruna gerçekleştirilen isyan ve ayaklanmalar tüm burjuva sistemde hızla yayılıyor. Türkiye'de, Kürdistan’da ve dünyanın başka yerinde devrim çağrıları yapılıyor, devrim şarkıları söyleniyor, kitleler büyük bir coşkunluk içinde öne atılıyor. Çağımız yeni bir devrimler çağıdır. Burjuva toplum tarihin en büyük devrimine gebe.

Devrim, her bakımdan kaçınılmaz olmuştur. Çünkü toplumun gelişmesi tarafından gelişmenin yasalarınca topluma dayatılmıştır. Toplumun gelişme yasaları, daha ileri ve yüksek bir topluma geçişi ve bunu başaracak toplumsal devrimi kaçınılmaz yapmıştır. Devrim, aynı zamanda zorunludur, çünkü kendisini oluşturan nesnel koşular tarafından gündeme getirilmiştir. Koşullar nasıl zorunlu olarak oluştuysa, devrimin kendisi de zorunludur. Yapılması gereken, emekçi kitlelere devrimin kaçınılmazlığını, zorunluluğunu ve gerekliliğini anlatmak, devrimin aldığı boyutları hakkında kafalarını açmaktır.

Fakat bu görevi ancak gerçek devrimci bir parti, proletaryanın devrimci sınıf partisi yerine getirebilir, uzlaşmacı partiler değil. Çünkü bu partinin programı, marksist-leninist tarihsel gelişme anlayışına dayanılarak yazıldı. Türkiye ve Kürdistan’ın somut durumunun geniş bir çözümlemesi tarihsel gelişme anlayışının yol göstericiliğinde yapıldı. Dolayısıyla işçi sınıfının kurtuluş yolunu kesin, doğru ve sağlam bir biçimde çizmiştir. Salt teorik bir program değil, teorik-pratik bir programdır, bir eylem programıdır.

Proletaryanın önderliğinde, sosyalizme varacak olan Demokratik Halk Devriminin (DHD) gerçekleşmesi, devrimci işçilerin ve devrimci işçilerin partisinin süreci hızlandırıcı mücadelesini, eylemlerini gerektiriyor. Doğru bir teoriyle, devrimci bir programla, politik kararlarla bunun uygulaması arasında bir zaman aralığı vardır. Partinin, devrimci işçilerin, devrimci kitlelerin, tek kelimeyle devrimci öznenin eylemsel müdahalesi zaman aralığını kısaltabilir. Proletaryanın bağımsız sınıf çizgisi temelindeki devrimci öznenin eylemlerini güçlendirelim, hızlandıralım.

Milyonlarca insan kapitalizme karşı mücadeleye atıldı. Her geçen gün yeni yeni büyük insan toplulukları katılıyor bu mücadeleye. Devrim büyük bir kitle gücüyle ilerliyor. Fakat bu, harekete geçmesi gereken kitle gücünün sadece bir kısmıdır. Bu güne kadarki eylem ve ayaklanmalar eyleme geçmesi gereken gücü kendisine çekememiştir. Ancak büyük devrimci hedefler, en geniş emekçi halk kitlelerini harekete geçirebilir. Daha iyi bir ifadeyle, geniş kitleleri harekete geçirecek olan, büyük devrimci hedeflerle yapılan bağımsız devrimci eylemlerdir.