Emekçi halk kitleleri tam bir ekonomik yıkım yaşıyor. Bu, on yıllarca görülmeyen çok sert bir yıkım, şiddetli bir krizdir. Emekçilerin ekonomik olarak ezilmeleri uçlarda. Yoksulluk ve yoksunluğu, kısacası yaşamı uçurumlarda. Kapitalizmin emekçi insanlığı getirdiği nokta işte burasıdır.

Ezilen ve sömürülenlere yönelik şiddetli saldırıların artması, ağır siyasi baskıların yoğunlaşması, çok kötü olan emekçilerin ekonomik toplumsal yaşamını daha da ağırlaştırıyor. Yaşam koşulları iyice kötüleşti. Durumun değişeceğine dair hiçbir umut yok. Eski toplumda, durumun daha kötü olacağı apaçıktır. Komünist Manifesto’nun belirttiği gibi; “her seferinde bütün burjuva toplumunun varoluşunu daha da korkutucu bir biçimde tehdit eden” şiddetli ve yıkıcı bir krizin orta yerindeyiz. Burjuvazinin elinde, krizi atlatacak araçları da kalmadı. Yaşanan sadece ekonomik kriz değil, sistemin çözülüşüdür; sert ve sıçramalı çöküş.

Emekçi ve sömürülen kitleler ölüm-kalım sınırında. Emekçiler genç yaşta ölüyor. Her gün iş cinayetlerinde çok sayıda işçi, genç işçi, çocuk işçi ölüyor. Kalanlar da sefalet içinde, açlık ve hastalıktan ölüyor. Kapitalizm öldürür; öldürmeye devam ediyor. Kapitalizmin ekonomik koşulları, emekçiler üzerinde sadece yıkıcı ve öldürücü bir etki yaratmıyor, başka etkiler de yaratıyor. Bu etkiler kavranamıyor. Ölüm-kalım çizgisindeki insanlar, gidişatı net görüyor. Olayların gidişinin ayaklanmaya ve devrime doğru olduğunu gayet iyi görüyorlar. Sayısız anti-kapitalist eylemin devrimi oluşturduğunun kesin bilinci içinde. Ölüm-kalım sınırında her şey çok net olarak görülür. Burada oportünistçe, muğlakça düşünülmez. Emekçi kitleler tarafından kullanılan dil devrimcidir. Bu nedenle reformist ve oportünist hareketler, uzlaşmacı siyasetle etkili olamayacaklarının farkındalar. Devrimci anlayış, devrimci üslup, artık sokaktaki insan tarafından ifade ediliyor. Sokaktaki insan başkaldırının diliyle konuşuyor. Halk ılımlı değil. Ilımlı olan reformistlerdir. Bu yüzden sosyal reformist ve oportünist hareketler sokaktaki insan üzerinde etkide bulunmak için, içerik olarak, öz olarak değil, ama biçim olarak devrimci dil kullanıyorlar.

Olayların gidişini son derece keskin ve kesin çizgileriyle gören kitlelerin bu ileri düzeyi, anti-kapitalist yıkıcı ve devrimci gücün itici etkisini artırmıştır. Kapitalizmin ezdiği sınıf ve kitleler, işçi sınıfı, kadınlar emekçi köylülük, devrimci gençlik burjuva egemenliğe karşı yıkıcı bir güçtür. Temel sorun, ezilen ve sömürülenlerin yıkıcı gücünü, burjuva iktidarının devrilmesine yöneltmek, sokakta birleşik, devrimci bir güç olarak harekete geçirmektir. Yalnızca burjuvazinin sınıf egemenliğini devirmeyi temel alan devrimci bir strateji, halkların yıkıcı gücünü sonuna kadar harekete geçirebilir. Türkiye ve Kürdistan proletaryası, yalnızca yıkıcı bir güç değildir; aynı zamanda kurucu bir güçtür. Yeni ve daha üstün bir toplumu kuracak güce sahiptir. Bu gücü mücadele ve örgütlenmeyle elde etmiştir. Devrim, kapitalizmi yıkacak halk demokrasisi ve sosyalizmi gerçekleştirecek hazır güçlere dayanıyor. Tüm bunlar, devrim ve sosyalizm yolunda başlı başına gelişmelerdir.

Düzen yıkıcılığı, devrimci işçi sınıfı hareketinin bilincinin derinliklerine kök salmıştır. İşçi sınıfının anti-kapitalizmi, küçük burjuvaziden farklı olarak, düzen yıkıcılığı ve yerine, daha yüksek bir toplum biçimini koymaktır. Yani köklü devrimci dönüşümü hedefler. Reformist küçük burjuva sosyalizminin “düzen değişikliği” Ecevit’in 74’lerde slogan haline getirdiği, düzen değişikliğinin az solunda. Hepsi bu. Düzen değişimi, düzen yıkıcılığı olmadan, aslında, kapitalizm çerçevesinde nicel değişimden başka bir şey değildir. Düzen yıkıcılığı, devrim sorunudur. Devrimi geleceğin sorunu olarak görmek, sistem içi değişikliğin peşinde koşmaktır. Sosyal reformist ve oportünist hareketlerin politik mücadele anlayışında yaygın olan, iktidarın attığı adımlara göre adım atmaktır. Bu daha en başta inisiyatif üstünlüğünü hükümete bırakmaktır. İnisiyatifi düşmana bırakmak, yenilgiye götürür. Bu, hücumcu, ayaklanmacı bir çizgi değildir. Edilgen kalmaktır. Düzen yıkıcılığı, edilgen bir anlayışla değil, hücumcu, ayaklanmacı, bir anlayışla gerçekleşir. Sorun yalnızca siyasi iktidarı teşhir etmek, her adımını izlemek, ona göre tavır almak olamaz; sorun bir sistem sorundur. Hangi burjuva partisi hükümet olursa olsun, emekçileri bekleyen daha kötü koşullardır. Politik mücadele, burjuva egemenliği ve sistemin kendisi hedeflenerek geliştirilmelidir. İnisiyatif üstünlüğüne sahip olmanın yolu buradan geçer. Önüne iktidarı almayı koyanlar, zorunlu olarak mücadelenin her alanında inisiyatifi ele almalıdır. En etkin siyasi mücadele iktidar mücadelesidir. Yirminci yüzyılın devrimleri, bu bakımdan irdelenmelidir. Biz yukarıdaki sonuçlara, devrim deneyimlerini irdeleyerek ulaştık.

Sosyal reformist hareketler, proletaryanın bağımsız sınıf partisinde yürümedikleri için, kendi bağımsız inisiyatifleri yoktur. Onlar, ancak hükümetin attığı adıma göre adım atıyorlar. Böylece gündemi belirlemeyi iktidara bırakmış oluyorlar. Bir politik faaliyet, bir kampanya için siyasi iktidarın ilk girişimde bulunmasını bekliyorlar. İşçi sınıfı hareketi, düşmanın hareket tarzı karşısında kayıtsız kalmaz. Fakat iktidar yürüyüşünde karşı tarafın güncel politikalarını aşan, temel devrimci hedefi yönünde ısrarlı hareket etmesini sağlayan stratejisi olmalıdır.

Sınıf mücadelesi, sınıflı toplumların itici gücüdür. Sınıf mücadelesi, sosyalizmde başka koşullarda ve yeni biçimlerde devam eder. Yani sınıf mücadelesi sınıflar ve onları yaratan ekonomik koşullar ortadan kalkana kadar, toplumun itici gücüdür. İtici gücünden yoksun kalan toplum, nihai hedefine ulaşamaz; yozlaşır ve dağılır. Bundan dolayı mücadele, işçi sınıfının nihai, kesin zaferine değin sürer. Kapitalizme karşı, emeğin kurtuluşu kavgasında, Marksizm Leninizm’in devrimci görüşleri, proletaryanın devrimci sınıf partisi, sınıf mücadelesinin güncel gereksinimini karşılayan mücadele biçimleri, tarihin itici gücüdür. Devrimci sınıf, devrimci sınıf savaşı, mücadeleye öncülük eden devrimci politik örgüt olmadan; şiddetli sınıf savaşında, sınıflar birbirini tüketirler. O halde tarihe itiş vermek, insanlığın yeni bir temelde yoluna devam etmesi için, yaşamsal sorundur. İtici gücün canlılığını koruması, daha etkin duruma gelmesi her koşulda vazgeçilmez devrimci bir görevdir. Bu çerçevede söyleyelim. Proletaryanın devrimci sınıf savaşını güçlendirmek, yoğunlaştırmak ve yükseltmek temel bir görevimizdir. İktidara bu yolla varırız. Sorun çözücü olan sınıf mücadelesi değil, devrimci sınıf mücadelesidir. Yani sınıf mücadelesi devrimci biçimler alarak, hedefini gerçekleştirir. Günümüzde, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesinden sözetmeyen bir anlayış, gelişmelerin gerisine düşer.

Amacını, politik hedeflerini ortaya koyan programı olan, hedefini nasıl gerçekleştireceğini bilen mücadeleci işçiler, ne söylüyor diye dönüp burjuvazinin açıklamalarına bakmazlar. Kendi hedefleri yönünde ısrarlıca yürürler. Bu, aynı zamanda teoriyi hayata uygulamada inisiyatif göstermeyi gerektirir. Teori, günümüzde çok zenginleşmiştir. Çünkü yirminci yüzyıldan bu yana, toplumsal devrimin engin deneyimlerinin sonuçlarını da yansıtıyor. Teori, bu kadar zengin sosyal pratiği yansıtmazsa eksik, dahası zayıf kalır. Bu topraklarda devrim günün sorunuyken, teori olarak ne biliyorsak pratiğe uygulamalıyız. Sadece teori değil, proletaryanın sınıf mücadelesinin deneyimlerinin canlı sonuçlarını da pratikte değerlendirmemiz gerekiyor. Canlı olarak süren sınıf mücadelesinin yeni çarpışmalarına girerken, teorik ve pratik olarak donanımlı hareket ediyoruz.

Komünistler dünyayı, düşünceyi ve olayları ele alırken, diyalektik yönteme dayanır. Her olayın belirli tarihsel çerçevesi var. Her olay, her toplumsal yapı (biçim) akışkan, hareket halindedir, geçicidir. Her olay, hızla yerini başkasına bırakır. Burada Marksist Leninistlerin yöntemi diyalektiktir. Diyalektik, özünde eleştirici ve devrimcidir.

Bu öz bir kenara bırakılırsa, geriye donuklaşmış Marksizm leninizm kalır. Geçen yüzyılın belli bir bölümünde statükocu sosyalist ve komünist partilerin ağzında donuklaştırıldı. Marx’ın ileri bakışı, eleştirel üslubu yerine donuklaştırılmış anlayış koydu. Bu, aynı zamanda canlı sınıf savaşından kopuştu. Marksist eleştirel ve devrimci yöntemi terk eden partilerin sonu, kaçınılmaz olarak yıkılış olmuştur. Eleştirel bakış, irdelemeci, canlı bakıştır. Olaylar ise eleştirel, canlı bir bakışla doğru olarak kavranır.

Daha az gelişmiş maddi koşullarda, toplumun temelden değişimi daha yavaştır. Bu koşullarda iktidara gelen proletarya tüm kararlılığına; coşku ve enerjisine karşın, şartlar nedeniyle, toplumun değişimini istediği hızla gerçekleştiremez. Büyük tarihsel değişimler yavaştır. Fakat ileri tarihsel aşamada, hem gelişen ekonomik, teknik unsurların durumu, hem de işçi sınıfının ileri düzeyi, niteliği sonucu toplumun kökten dönüşümü gibi büyük bir tarihsel hareket daha hızlı yol alır. Sosyalizmin kuruluşunun daha yüksek aşamasına vardırılması, aynı şekilde daha da kısalır.

Tarihin hızlanmasını yalnızca nesnel gelişmelerle açıklayamayız. Değişimde işçi sınıfının eylem kapasitesi, örgütlenme yeteneği, mücadelede devrimci yöntemleri öne çıkarması etkili olur. İktidarın fethedilmesi, toplumun devrimci dönüşümü, işçi sınıfının ayaklanma yeteneğine, halka ve devrime pratikte önderlik etmesine bağlıdır. İktidarın emekçi halkın eline geçmesi, işçi sınıfının tüm ezilen ve sömürülenleri birleşik ve devrimci bir güç olarak harekete geçirmesine bağlıdır. Parti programı ne kadar ilham verici olursa olsun, işçi sınıfının ayaklanma becerisi olmadan kâğıt üzerinde kalır. İşçi sınıfının başkaldırıyı örgütlemesinde, işçilerin devrimci sınıf partisi etkin, yönlendirici rol oynar.

Emekçi halk kitleleri, kapitalizme karşı seneler boyu aralıksız bir savaş sürdürürken, henüz birleşik bir biçim kazanmasa da, ciddi düzeyde yürüyen savaşı ve yaygın başkaldırıyı, basit protestolara indirgemek ve kitleleri günlük başarılar içinde hapsetmek, emekçilerin mücadelesini geriye düşürmektir. Bu mücadele çizgisi, kapitalizme teslimiyettir. Bu, işçi kitlelerini ve diğer emekçileri iktidar kavgasından uzaklaştırmaktır.

Kadınların, işçilerin, emekçi köylülerin, gençliğin kapitalizmin ezdiği tüm kitlelerin aktif ve militan birleşik mücadelesi sokakta sürüyor. Son olarak Bangladeş’te kitleler sokakta eski iktidarı yıktılar. İngiltere’de anti faşist güçler ırkçı, faşist güçlere karşı sokaklarda meydan okudu. Otuz yıldır dünyanın birçok merkezinde halk sokağa çıktı, çatıştı. Meydanları günlerce ele geçirdi. Bazılarında ayaklanma devrime kadar vardı. Gezi Haziran Halk Ayaklanması, emekçilerin, halkların sokakta birleşik gücünün neler yapabileceğini gösterdi. Türkiye ve Kürdistan sokakları devrim ve özgürlük kavgasının vazgeçilmez alanıdır. İşçi sınıfının fabrika eylemleri, sokak eylemiyle birleşince sonuç getirir. Bu özet, bir şeyi net olarak gösterdi: Sokakta Kazanacağız! Devrimle Kazanacağız!

C.Dağlı