Toplum sürekli değişim içinde. Değişim, günlük sosyal ilişkileri etkilediği halde, değişim ve sonuçları basite alınıyor. Bir konuda somutlarsak; emekle sermaye arasındaki mücadele sonucu kapitalist sınıfla işçi sınıfı arasındaki karşılıklı ilişki değişiyor.

İki sınıf arasındaki ilişkinin değişimiyle, toplumun tüm görünümü değişiyor. Herkes sınıfsal konumuna göre şiddetlenen savaşta yerini belirliyor. Saflaşma gitgide belirginlik kazanıyor.

Toplumsal çatışmalar, toplumsal yaşamdaki değişimlerin pratik ifadesidir. Toplumdaki değişimler, toplumun içinde olan değişim ve toplumun kendisinin değişimi olarak anlaşılmalı. Bu, toplumun nicel değişimiyle nitel değişimi arasındaki ilişki ve farklılıktır. Toplumdaki değişim, burjuva diktatörlük altında emekçilerin güçlü mücadelesiyle sağlanabilir. Fakat, bu yolla toplumun kendisinin devrimci değişimine varılamaz. Sınıf savaşı, en sonunda gelip, genel sorunun yani toplumun kendisinin köklü değişimine dayandı.

Toplumun köklü değişimi zorunluluğundan bahsetmek, sadece sorunun bir yönüne değişmektir. Toplumun değişiminin gerçek güçlerini de belirtmek gerekiyor. Devrimci değişimin gerçek güçleri, işçi sınıfı, ve kapitalizmin ezdiği diğer emekçi halk güçleridir. Toplumun kendisinin değişimini gerçekleştirecek devrimci değişimin gerçek güçlerine dayanmazsa değişim bir istekten, bir ütopyadan öteye gitmez.

Değişimin gerçek yolunu ortaya koymazsak, toplumun radikal değişimini gerçekleştiremeyiz. Toplumu dönüştürmenin gerçek yolu sadece teorik bir sorun değil, devrim tarafından sonuca bağlanmıştır. Toplum, devrimci yoldan dönüşüme uğratılır. Toplumun devrimci tarzda yeniden örgütlenmesi, işçilerin devrimci sınıf partisinin harekete önderlik etmesini gerektirir. Böyle bir parti sadece işçilerin, sendikacıların yer aldığı bir yapı değildir. Devrimci işçilerin partisidir. Sınıf bilinçli bir partidir. Devrimci sınıf partisidir. Teorisi-pratiğiyle, politikasıyla işçi sınıfının sınıf mücadelesine ayak uyduran ve gelişmeleri kucaklayan bir partidir. Her koşul, durum ve ortamda işçi sınıfının bağımsız sınıf politikasını hayata geçirme yeteneğine ve niteliğine sahip olan bir partidir.

Basit bakış, olguların sadece dış yüzeyini görür. Oysa görünüşle öz hiçbir zaman çakışmaz. Olguyu derinden kavramak için, temele kadar inmemiz gerekiyor. Yalnızca yüzeyde olanı değil, derinde olanı, temeldeki gerçekliği kavramalıyız. Temeldeki her değişim, dış, yüzeyde olan olayları etkiler. Tüm yüzeydeki toplumsal kargaşanın, çalkantının, gerilimin ve kaosun altında bir gerçeklik yatıyor. Tüm yüzeyde olan bu olayların temelinde ücretli emek sistemi var. Toplumun bir grup insanın emeğine dayanması var. Yüzeydeki olayların yoğunlaşması, aynı zamanda, temeldeki gerçekliğin, ücretli emek sisteminin değişmesi zorunluluğunu gösteriyor.

Toplumun kendisi değişmedikçe, her gün gözlerimizin önünde meydana gelen olaylar sona ermez. Yönetici sınıf ve onun partileri ne yaparsa yapsın, bunun önüne geçemezler. Olayların yoğunlaşması elbette bir ayaklanmaya varacaktır. Fakat bu, olayların kendiliğinden akışıyla değil, işçi sınıfının ve devrimci partisinin süreci hızlandırmasıyla olacaktır. Güncel burjuva toplumundan ve güncel devrimci sınıf savaşından söz ediyoruz. Devrimci sınıf savaşı güncelken, temel devrimci hedefleri gerçekleştirme görevi gelecek bir zamana bırakılamaz. Devrimci hedeflerin gerçekleştirilmesi, güncel devrimci sınıf savaşının sonucu bu savaşın uç noktaya kadar götürülmesiyle gerçekleştirilir.

İşçi sınıfının sınıf savaşını, güncel devrimci sınıf savaşına dönüştüren savaşımın iktidarı hedeflemesidir. Dolaysıyla iktidar hedefi de, güncel sınıf savaşına bağlı olarak günceldir. Emekçi kitlelerin toplumsal ve siyasi hareketinin, ayaklanmaya dönüşmesi ve iktidarın ayaklanmayla ele geçirilmesi ölçüsünde, devrimcidir. Devrimci iktidarın ele geçirilmesini güncelleştiren güncel sınıf savaşıdır. Dolaysıyla güncel sınıf savaşına ayak uydurmak, devrimin güncelliğini kabul etmekten geçer. Günlük mücadeleye, devrimin güncelliği bakış açısıyla bakmayı gerektirir. Bu bakış açısı proletarya partisinin tüm hareket tarzını yönlendirir.

İktidar sorununu çözecek, çalışan sınıfın sınıf savaşı ne kadar yoğun; sokak eylemlerinin sürekliliği, yıllarca süren iç savaş, sınıf savaşının ne derece yoğun olduğunu ortaya koyuyor. Fakat bu yoğunluktan sınıf savaşı henüz iktidar sorununu çözmeye yetmiyor. Sonuç almak için sınıf savaşını daha da yoğunlaştırmamız gerektiği çok açık. Sermaye sınıfıyla uzlaşma köprülerini atmak istemeyenler, devrimci sınıf savaşını yoğunlaştırma dışında hangi yolla iktidara gelmek istiyorlar. Ama onlar, sınıf savaşı deyince, yalnızca ekonomik mücadeleyi anlıyorlar. Ekonomik mücadeleyi ise, ekonomizm olarak kavrıyorlar. Halbuki işçilerin sınıf mücadelesi bütünlüklüdür. İdeolojik mücadele, politik mücadele ve ekonomik mücadele. İktidar siyasi mücadeleyle ele geçirilir. Onların siyasetinin içeriği devrimci değil, uzlaşmacılılıktır, burjuvaziyle sınıf işbirliğidir. Çok açıktır ki, emekçi sınıf, iktidara devrimci siyasi mücadeleyi yoğunlaştırarak gelebilir.

Ayaklanma, yalnızca, iktidarı ele geçirmenin gerçek yolu değil, yeni bir toplumun da ön gereğidir. Ayaklanma halkların birleşik gücünü temsil eder. Ezilen ve sömürülenler ayaklanma sırasında birleşir ve kaynaşırlar. Birleşme ve kaynaşma bütün devrimlerin koşuludur. Emekçi kitleler, eylem sürecinde eylem içinde kendi aralarında yeni sosyal ilişkiler kurarlar. Bu, yeni insanın bugünden biçimlenişidir. Görevimiz, güncel olarak ayaklanmayı ve devrimi, örgütlemektir. Sosyalizme geçişi gerçekleştirmektir. Bu geçişi gerçekleştirenler, bu amaçla ayaklanmada birleşenlerdir.

Kapitalizmin ezdiği güçlerin, antikapitalist ayaklanma için yeterince nedenleri var. Ayaklanmanın hem ekonomik-toplumsal nedenleri var, hem de politik nedenleri var. Bu baskı ve sömürü toplumunda bugünkü iktidarın hem sömürüyü, hem de siyasi baskıyı uç noktaya çıkarması, ayaklanmayı çok ivedi hale getirdi. Evlerde ve sokakta kol gezen zalim açlık, emeğin sermayeye ekonomik bağımlılığının artması, emeğin ve doğanın kurutulması, insanların ihtiyaçlarının karşılanmaması, ayaklanma ve devrimi bir zorunluluk yaptı. Bu toplum bireysel bencilliğin ve yabancılaşmanın alanı. Bu durum, kitlelerde devrimci öfke patlamalarına yol açıyor. Toplumun tüm yüzeyinin bir eylem alanı durumuna gelmesi, öfke patlamalarının ne kadar derin ve yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Bize düşen eylemleri güçlendirmek ve ayaklanmaya dönüştürmektir.

İliç altın madeninde işçilerin toprak altında kalarak ölmeleri, kapitalist üretimin, kar için üretimin ortadan kaldırılmasının nasıl yaşamsal ve ivedi olduğunu bir kez daha gözlerin önüne serdi. Kar için üretime, her gün fabrikalarda, inşaatlarda, tarımda ve başka işkollarında çok sayıda işçi kurban ediliyor. Birer toplumsal felaket olan deprem ve orman yangınlarında, bulaşıcı hastalıklarda binlerce insan yaşamını yitiriyor. Kar için üretim sistemini yıkmadığımız sürece, daha büyük toplumsal yıkımlarla karşılaşacağız. Soruna bu temelde bakmadıkça, her olayı sistemden kopuk olarak değerlendiririz. Sorun sadece kar için üretimi teşhir etmek değildir. Sorun bu toplumsal sistemi yıkmak, yerine insanca bir sistemi, sosyalizmi koymaktır.

Kapitalizmin ezdiği sınıf ve grupların, faşizme ve kapitalizme karşı her gün sergiledikleri cesurca davranışın yeni bir örneğini görüyoruz. Eylemci işçiler, kadınlar, gençlik, köylüler, aydınlar yaygın cesareti kendi mücadelelerinde somutluyorlar. Emekçiler hakları için, insanca yaşamak için, özgür bir ortam için gerek örgütlü ve kolektif olarak, gerekse bireysel olarak cesurca savaşıyorlar. Şu anlayış, emekçi halk kitlelerinin arasında yerleşmiştir: Baş eğmek yok, başkaldırı var. Bu anlayış ve pratik tavır, sınıf mücadelesinde başlı başına bir gelişmedir. Mücadelenin her alanı düşman sınıfa ve siyasi iktidara karşı, birer cephedir, birer mevzidir. Burada asıl mesele cesurca, istikrarlı ve kararlıca eyleme geçen insanları devrimin gerçek yolu yönünde, iktidarı almak için cesaretlendirmektir. Bunu yapabilmen için sen devrimci konumda olmalısın. İktidarı devrimle ele geçirme, yani siyasi mücadeleyle almak yönünde bir güncel stratejin yoksa başkaldıran insanları bu yönde savaşmasına öncülük edemez, onları cesaretlendiremezsin. Reformist partilerin siyaseti, eylemci kitleleri, sistem içi günlük istemlerle oyalamaktır. Onların siyaseti özsel olarak, uzlaşmacılıktır, sınıf işbirliğidir.

Marksizmin devrimci teorisi nasıl ki, reformistlerin ve oportünistlerin ağzında tüm devrimci içeriğini yitirip, basit ve ılımlı bir teori haline geliyorsa, kitlelerin faşizme ve sermayeye karşı şiddetli tepkisi ve isyanı da aynı uzlaşmacı hareketlerin eylemlerinde tüm keskinliğini, ateşliliğini, devrimciliğini yitiriyor. Reformist partileri sendikalar kitlelerin en şiddetli isyanını, her zaman yaptıkları düzenli, cansız, coşkusuz, içi geçmiş miting ve yürüyüşlerde söndürüyorlar. 6 Şubat depremi sonrası ve 1. yıldönümünde, kitlelerin devrimci öfkesini söndürmeye çalıştılar. Önüne aktüel bir görev olarak, isyan ve devrimi örgütleme, iktidarı devrimci biçimde ele geçirme görevi koymayan her toplumsal ve siyasal hareket, devrimci kitlelerin eylemlerinin sivriliklerini törpüleme rolünü üstlenir. Sermayenin egemenliğine ve siyasi iktidara yönelen kitlelerin her eylemini etkisizleştirmek, uzlaşmacıların siyasal çizgisi haline geldi. Diğer kapitalist ülkelerde de, mücadeleci kitleler bu tür engellerle karşılaşıyorlar. Fakat, daha ileriye gitmelerinin önündeki iç engelleri aşarak, barikatları yıkarak kendi bildikleri gibi davranıyorlar.

Devrimi gerçekleştirmek için yola çıkmayanlar, işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin enerjisini, gücünü, savaş kapasitesini sonuna kadar harekete geçiremezler. Oysa ki, bu olmadan toplumsal öznenin mücadele potansiyeli etkin olarak harekete geçirilmeden kitleler hiçbir yaşamsal sorununu görmezler. Tüm o parlamenter çabalarınız, kürsü gevezelikleriniz, devrimci kitlelerin daha ileriye gitmesini engelleyen ve insanlarda en ufak bir umut yaratmayan o çok düzgün miting ve yürüyüşlerinizle Gezi Haziran Halk Ayaklanmasının yarattığı devrimci etkiyi, devrimci ajitasyonu yaratabilir misiniz?! Kitlelerin her önemli eylemi, isyan ve ayaklanması, kendi varlığı ve istemleriyle, kendi propagandasını kendisi yapar. Gezi halkların birikmiş gücünü açığa çıkardı. Sizin yüzlerce miting ve yürüyüşünüz, Gezi’nin, 6-8 Ekim’in açığa çıkardığı gücü açığa çıkarabilir mi? Siz, siyasi iktidarın önünü kesmek için yaptığınız günlük etkisiz heyecansız eylemlerinizle bu yönde bir mesafe almadınız. Fakat Gezi ve 6-8 Ekim, iktidarın önünü kesmede, o güne kadarki en etkili sonucu aldı. Kaldı ki, gerçekleşen bu ayaklanmalar, siyasi iktidarın önünü kesmekten daha fazlasıdır, daha derin ve kapsamlıdır. Yarın kesin sonucu ancak, birleşik ve genel devrimci halk ayaklanmalarıyla alacağız.

Toplumun kendisini değiştirmek için birikmiş büyük bir güç var. Gezi, 6-8 Ekim ve sayısız eylem bunu ortaya çıkardı. Eylemler ve ayaklanmalar, halkların gerçek gücünü açığa çıkarmakla kalmadı, halkların siyasi olgunluğunu da gösterdi. Emekçi halklar, kendi isteklerini açık olarak, ilan etmekle kalmıyor, bu yönde bağımsız devrimci bir politik mücadele de yürütüyor. Bağımsız politik mücadele işçi sınıfının halkların siyasi olgunluğunun derecesini de gösteriyor. Halk kitlelerinin siyasi olgunluğu toplumun dönüşümü için büyük bir ilerlemedir. Kısacası, devrimin bütün koşulları bir araya gelmiştir.

C.Dağlı