Yakın zamanda, birçok kapitalist ülkede faşist, ırkçı partilerin hükümete gelmesi ya da güçlenmesi karşısında küçük burjuva siyasi çevreler koro halinde: “Eyvah mahvolduk!” diyerek panik ve endişe dolu bir atmosfer yarattılar.

Bu tavırları ilk değil. Faşist ve dinci gericiliğin güçlenmesi karşısında aynı havayı sürekli yaratıyorlar. Ama onların dünde ve bugünde görmedikleri, faşizmi, dinci gericiliği ve bunun sınıf temelini ortadan kaldıracak devrimci hareketin, emekçi kitlelerin sosyal ve politik hareketinin yükselişidir. Öncesi bir yana bu, son otuz yılın gerçek öyküsüdür.

Sınıflar savaşının Almanya’daki güncel görünümüne bakın. Orada faşistler ne zaman sokağa çıksa, kendilerinden daha güçlü olan anti-faşist güçleri karşılarında buluyorlar. En son, faşist partinin Alman kapitalistleriyle gizli toplantı yapması ve yeni siyasi hamleleri karşısında yüzbinlerce anti-faşist halk güçleri birçok kentte sokağa çıktı. Orada ve birçok yerde, dünya genelinde anti-kapitalist ve anti-faşist sosyal ve politik hareketlerin yükselişi gözardı ediliyor. Halbuki, Almanya’da ve diğer ülkelerde bu denli kalabalık ve bilinçli kitlelerin varlığı ve aslında çok daha büyük potansiyelinin varlığı insanlığın geleceği açısından çok önemlidir. Bütün mesele, bu gücün cesaretlendirilmesidir. Bütün mesele, bu gücün cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi, desteklenip güçlendirilmesidir. Bütün mesele büyük devrimci halk güçlerinin temel devrimci hedefler doğrultusunda daha etkin duruma getirilmesidir.

Son otuz yılda, birçok kapitalist merkezde milyonların sokağa çıkması, sistemin iç çelişkilerinin ve çatışmalarının ne denli şiddetlendiğini gösteriyor. Çelişkilerin varlığı ve şiddetlenmesi, çatışmaların büyümesi, umudun ve geleceğin güvencesidir. Sosyalist ülkelerde, kapitalizm yanlılarının iktidara geldiği; burjuvazinin her yerde, işçi sınıfına emekçi halklara, topyekün saldırıya geçtiği doksanlarda, dünya işçi hareketini ve gerçek devrimci güçleri yenemeyen burjuvazi, bugün bunu hiç yapamaz. İşçi sınıfının ve emekçi halkların on yıllardır süren kesintisiz devrimci mücadelesi, sosyal ve siyasi hareketlerin yükselişi bunun en net kanıtıdır.

12 Eylül’de, askeri faşist diktatörlüğün saldırıları altında mücadelesini ve örgütlü yapısını koruyan ve sürdüren devrimci, komünist güçler, kırk yıldan fazladır en ağır baskı koşullarında mücadele yeteneği kazandılar. Burjuvazi ve siyasi iktidar bugün de ne yaparsa yapsın, devrimci güçler devrimci savaşı sürdürecek. Kitlelerin sosyal ve politik hareketi varlığını gösterecek ve yükselmeye devam edecektir. Devrimin, milyonlarca insanın ortak iradesi ve ortak hareketine dönüştüğü bir yerde, sömürücü sınıf ne yaparsa yapsın devrimin ilerlemesini durduramaz.

Devrimin başarıya ulaşması küçük burjuva hayalciliğinin aşılmasıyla bağlantılıdır. Şimdiye kadar sadece Avrupa’da değil, bağımlı kapitalist ülkelerde de, işçi hareketlerinde küçük burjuva hayalciliği, hareketin devrim doğrultusunda ilerlemesinin önünde bir engel oluşturdu. Birçok yerde, devrim mücadelesi, bu engel aşılarak, ona rağmen gelişme gösterdi. Birçok yerde devrim zafere ulaştı. Devrimci kavganın geleceği için, devrimci hedeflerin çok açık, net ve kesinlikli olarak ortaya konması gerekiyor.

“Kapitalizm hiçbir zaman kendi üzerine çökmeyecek. İteklenmesi gerekecek. Sermaye birikimi asla durmayacak. Durdurulması gerekecek. Sermaye sınıfı asla iktidardan kendi rızasıyla vazgeçmeyecek. İktidardan mahrum bırakılması gerekecek.” (David Harvey)

Kapitalist sistem, kendi iç çelişkileri ne kadar gelişkin olursa olsun; çelişkiler kendi akışı içinde bu sistemi, kendiliğinden ortadan kaldırmayacak. Kapitalizmin çöküşünün, bu sürecin, kitlelerin devrimci eylemleriyle hızlandırılması ve sonuna kadar götürülmesi gerekecek. İteklenmesi, devrimci eylemlerin yaratacağı sonuçlara göre zayıf kalır. Proleter hareketin görevi, sermaye birikimini durdurmak değil, sermayenin kendisini yok etmektir. Durdurmak hayalciliktir, onunla uzlaşma zeminlerini terk etmemektir. Oysa sermaye büyüdükçe, emek-sermaye çelişkisi de olgunlaşır ve keskinleşir. Bu gelişme, sınıf çatışmasını şiddetlendirir. Devrimci işçi hareketinin görevi, çatışmayı büyütmek ve iktidarın ele geçirilmesine kadar götürmektir. Sermaye sınıfı, iktidarını hiçbir yerde kendi rızasıyla terk etmemiştir. Mesele onları iktidardan mahrum bırakmak değil, sermayenin sınıf iktidarını yıkmaktır. İşçi sınıfı iktidarı ele geçirdiği zaman ve devrimci önlemlere başvurduğunda, sermaye sınıfı, kendi iktidarını yeniden kuracak koşullardan ve olanaklardan yoksun kalır. Ancak iktidara gelen devrimci sınıfın uyanıklığı ve devrimci önlemleri asla elden bırakmamalıdır. Mücadele, burjuvazinin sınıf egemenliğinin ekonomik temeli ortadan kaldırılana kadar devam etmelidir. Sermaye sınıfı yalnızca bu koşulların yaratılmasıyla, iktidara gelmekten mahrum bırakılır.

D.Harvey devam ediyor:

“Bunların gerçekleştirilmesi için güçlü bir politik hareket ve böyle bir görevi üstlenmek için çok sayıda inanmış bireyin gerekli olacağı aşikardır. Böyle bir hareket, kolektif politik öznelliği kendine çeken kapsamlı ve inandırıcı bir seçenek vizyonu olmaksızın işlev göremez.” (On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu)

Kapitalizm çerçevesinde, küçük amaçları hayata geçirmek için değil ama, kapitalizmin ötesine ve ilerisine sosyalizme geçmek için bilinçli insanlardan oluşan güçlü ve etkili örgütlü yapıya ihtiyaç vardır. Devrimci politik bir hareket olmadan, devrimin kilit sorunu olan iktidar sorunu çözülemez. Dolaysıyla kapitalizmin ötesine ve ilerisine geçilemez. Böyle bir hareket, Avrupa’da uzun süre oluşmadı ancak Türkiye, Kürdistan ve Latin Amerika’da yıllar önce oluştu. Devrim mücadelesi bu günler tarafından çok ileriye götürüldü. Böyle bir devrimci hareket, temel devrimci hedefler olmadan, devrimci vizyonu olmadan etkin bir hareket olamaz. Fakat, Harvey’in üstünü atladığı şey, sadece devrimci hedefleri ilan etmekle kalınamayacağıdır. Sorun, devrimin güncelliğini görmektir. Bu kavranmadığı sürece, politik hareketler, reformlarla uğraşacaktır. Birincil gündemleri hep bu olacaktır.

Reformist ve oportünist hareketler binlerce insanın desteğini aldı. Bir güç oldu. İnsanların tüm fedakarca çalışmasına ve mücadele etmesine karşılık bu siyasetler, devrimci olmadıkları, devrimin güncelliğini kabul etmedikleri için, büyük bir enerjiyi günlük talepler uğruna mücadelede pasifize ettiler. Mesele, yalnızca bir güç olmak değil, devrimi güçlendiren ve başarıya götüren bir güç olmaktır. Böylesi bir güç var, gerçekten var. Bu güç, uzlaşmacı siyasetlerin dışında vardır. Sürekli mücadele içinde defalarca ayaklandı. Yeniden ve yeniden ayaklanacak kapasiteye sahiptir. Harekete itiş veren ve sürükleyen bir ağırlığa sahiptir. Öyle ki, devrimci bir ayaklanma gerçekleştirdiğinde, uzlaşmacı siyasetlerin etkisindeki kitleleri de etkisine alıyor.

İnsanca bir dünyada yaşamak isteyen halk, her yerde ve sıkça ayaklanınca, kapitalist sınıf, daha sert ve şiddetli saldırılara geçti, baskı önlemlerini arttırdı.

“Oligarşik kapitalist sınıf ayrıcalığı ve gücü neredeyse her alanda dünyayı benzer bir yöne doğru sürüklüyor... Sürekli yoğunlaştırılan izleme faaliyeti polis ve militarize şiddetle desteklenen politik iktidar, feda edilebilir ya da kullanıma hazır yedekler gözüyle baktığı geniş kitlelerin esenliğine saldırmak için kullanıyor.” (A.g.e)

Yönetici sınıfın “yoğunlaştırılan izleme faaliyeti, polis ve militarize şiddet”i halk kitlelerinin kadınların ve gençliğin, köylülerin-çiftçilerin ayaklanmasını önleyemiyor. Fransa’da ve Avrupa’da çiftçi ayaklanmaları kapitalist devletlerin saldırılarına, baskılarına aldırış etmeden günlerce bu eski kıtayı sarstı. İşçi sınıfının anti-faşist halkın ve çiftçilerin ayaklanmaları aynı nesnel temelde bir araya geliyor: Sermayenin sınıf düzenine karşı mücadele. Türkiye ve Kürdistan’da, tekelci sermaye, siyasi iktidar ve devlet saldırılarını her alanda artırdı da ne oldu. Her yerde emekçi halkların eyleme geçmesini durdurabildi mi? Durduramadı ve durduramaz. İktidarın baskının şiddetini artırması ezilen ve sömürülenlerin yaşam koşullarını daha da ağırlaştırmaktan başka bir sonuca yol açmaz. Bu da, halk kitlelerinin, iktidara ve bu düzene olan öfkesini biraz daha büyütüyor.

“Dünyanın her yanında şiddetli ve tahmin edilemeyen dönemsel patlamalar. İşte böyle politik bir ortamda gerçekleşiyor. (Yalnızca 2013’te Türkiye ve Mısır’da, Brezilya ve İsveç’te geniş bir coğrafyada bunlar yaklaşmakta olan depremin öncü sarsıntıları.” (A.g.e)

Harvey bunları 2015’te söyledi. Daha sonra 2019’da kapitalist dünyanın birçok merkezinde ayaklanmalar gerçekleşti. Şimdiye kadar olanlar, daha büyük ve daha yıkıcı devrimci patlamaların habercileridir. Daha büyük çatışmalar, daha büyük halk ayaklanmaları, kaçınılmaz. Çünkü, sermaye birikiminin çelişkili gelişmesi tarafından hazırlandı. Biz, birçok teorisyenden ve politik hareketten çok önce, doksanlı yılların başlarında, kapitalizmi alt üst edecek olan küresel çapta, büyük bir devrimci dalganın yükselmekte olduğunu söyledik. Üstelik, bu devrimci dalganın geçici olmadığını, sürekli olacağını belirttik. Toplumsal ayaklanmaların ve toplumsal devrimlerin, emperyalist ülkeleri de etkisi altına alacağını çeşitli defalar ortaya koyduk. Dünya devrimi önlenemez bir güçle ilerliyor.

“Hatırlayamadığımız kadar eski zamanlardan beri -diyor David Harvey- kendilerine bırakılandan daha iyi bir dünyayı bireysel ya da ortaklaşa kuracaklarına inanmış insanlar varolagelmiştir. Bunların epeyce büyük kesimi böyle bir dünyayı kurarken kendilerini de farklı ve belki daha iyi insanlar olarak yeniden inşa edeceklerine inanmışlardı.”

Ezilenler, çok eskiden beri, daha iyi ve insani bir dünyanın özlemini derinden duyumsadılar. Ve bunun için tarih boyunca mücadeleye atıldılar. Fakat böyle bir dünya sosyalist devrimlere kadar gerçekleşmedi. Çünkü bunun maddi koşulları oluşmadı. Nesnel koşulları oluşmadığı için daha iyi bir dünya bir özlem olarak tarihin ilerideki çağlarına kaldı. Kapitalizmin gelişmesi ve toplumda egemen olmasıyla birlikte, işte ancak bundan sonradır ki, büyük insanlığın özlemini çektiği yeni ve insani bir dünyayı inşa etmek olanaklı hale geldi. Artık insani bir geleceği ütopya yoluyla, ortaya koymaya gerek yoktu. İşçi sınıfı toplumsal devrim yoluyla böyle bir toplumu pratik ve ekonomik olarak inşa edebilir.

İnsanlar daha iyi ve insani bir dünyayı inşa ederken aynı zamanda kendilerini de farklı bir insan olarak inşa ederler. Dünyayı değiştirme eyleminde bulunanların kendilerini de farklı bir insan olarak inşa etmeleri bu günden kapitalizme karşı mücadeleyle başlayan bir süreçtir.

Dünyayı değiştirirken kendilerini de farklı ve yeni bir insana dönüştürecek olan sosyal ve politik hareketler dünyada yükselişte. Önemli olan budur.

C.Dağlı