Yeni bir baskı ve saldırı dalgası, toplumun tüm yüzeyini kapladı. Ama her saldırı dalgası, sonuçsuz kalıyor. Hiçbir girişimde sonuç alamaması, burjuva toplumun krizini büyütüyor.
Sömürücü sınıf, istediği sonucu alamasa da, baskı ve saldırılardan vazgeçmez. Vazgeçmediği şeye, son günlerde daha yoğun olarak başvurmaya başladı. Türkiye ve Kürdistan'dan söz ettiğimiz çok açık. Dünyanın kaç köşesinde emekçi kitleler, bu kadar şiddetli bir saldırı altında.
Fakat bu, yeni bir durum değil, yeni olan saldırıların uç noktaya götürülmesidir. Sınıflar mücadelesi de kendi en ileri noktasında, en uç noktada, aşırı uçta. Sermayenin, siyasi iktidarın, devletin baskısı ve saldırısı on yıllardır var ve bu gün daha büyük bir güç ve şiddete başvuruluyor. Birçok insan, sığ düşünen, olayları basitleştirenler, sürecin yalnızca bu yanına bakıyor. Oysa ki on yıllardır hiç kesintiye uğramadan süren devrimci bir mücadele var. Sürecin asıl olarak bu yönüne bakılmalı. Gelişen devrimci kitle hareketine bakılmalı. Çünkü, yarını kuracak olan her koşul, durum ve ortamda savaşan devrimci güçler olacaktır.
Gerçek devrimci güçler, öncüyle sınırlı olmayan ve geniş halk kitlelerini kapsıyor. Devrimci güç, büyük insanlıktır. İnsanlığın geldiği nokta şudur: Dün kabul edilen şeylere bugün tahammül edilmiyor. Hemen eyleme geçiliyor, ayaklanmaya başvuruluyor. Bu demektir ki, insanların düşüncesi büyük bir değişim geçirdi. Düşüncede köklü bir değişim var. değişen insanlar, eski yapıya, işleyişine ve sonuçlarına katlanmazlar ve katlanmıyorlar. Maddi koşullar yeni bir toplum için bu denli olgunlaşmış iken, daha iyi bir toplumu mücadelemizle kurmak mümkün olmuşken, insanlar eski dar toplumsal ilişkilere daha fazla tahammül göstermezler.
İşçi sınıfının ve emekçi halklarının savaşan güçlerinin ortak amaçları var: Dünyayı devrimci tarzda, pratik yolla değiştirmek. Devrim en büyük pratiktir. İnsanlar kendi amaçları uğruna savaşırken, sermaye sınıfının, köhnemiş düzenin köhnemiş güçlerinin söylediklerine aldırış etmiyorlar. Amacı gerçekleştirmek için her yerde ayaklanıyorlar. Bu, küresel bir başkaldırıdır. İsyancı güçlerin dönüp burjuvazinin ve onların partilerinin ne dediğine bakmaksızın, kendi amacını hayata geçirmek için savaşması, burjuva toplumun krizini derinleştiriyor. İnsanlar her yerde, boyutları ve etkisi değişse de, ayaklanıyor; bu şekilde süreci hızlandırıyor. Ezilen ve sömürülenler tarihsel inisiyatifi hiçbir şekilde elden bırakmayacak ve tarihsel atak üzerine atak yapacaktır ve yapıyor da. Savunmacı bir anlayışla değil, hücumcu bir anlayışla hareket ediyor. Stratejik hedefi; siyasi iktidarı ele geçirmek için her alanda inisiyatif üstünlüğünü koruyor.
Temel devrimci hedeflere, bugünkü mücadeleden daha etkili bir mücadeleyle varılır. Emekçiler, reformlar mücadelesiyle, bugünkünden farklı bir mücadele yürütemezler. Ancak, devrimci stratejik hedefler mücadelesi, kitleleri etkili olarak harekete geçirir. Devrimci enerjisini ve dinamiğini sonuna kadar açığa çıkarır. Stratejik bir mücadele olan iktidar mücadelesi doğası gereği etkili mücadele olmak zorundadır. Sınıflar mücadelesinin bu denli şiddetlenmesi, çatışmaların iktidar odaklı olmasından ileri geliyor. Devrimci isyanlar, birleşik ve genel devrimci halk ayaklanmaları iktidar sorununu çözmede etkili mücadeleler olacaktır.
Devrim mücadelesi uzun zamandır sürüyor. Büyük mücadeleye rağmen, sonuç alamadık. Sonuç için daha alınacak bir mesafe var. Devrim henüz gerçekleşmedi fakat, devrimi başaracak kadar donanımlı hale geldik. Devrimi zafere ulaştıracak ve yeni bir toplumu kuracak denli donanımlıyız. Çünkü, uzun süreli mücadele sürecinde mücadelenin birçok biçimine başvuracak bir yetkinlik kazandık. Elde ettiğimiz birikim ve tecrübelere dayanarak sınıf savaşının karşımıza çıkaracağı yeni mücadele biçimlerini karşılayacak bir kapasite gösterebiliriz. Bir toplumsal sistem olarak sosyalizmin yüzyıllık pratiğinin bilgisine sahibiz. Yani yeni bir geleceğe şekil verecek bir kapasiteye ve çok yönlü donanıma sahibiz. Bugünü yarına dönüştürmede kapasitesini güçlendirenler yalnızca devrimci komünist öncü değildir. Onyıllarca süren mücadele içinde, milyonlarca halktan insan yetişti. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesi emekçi halklar için tam bir okul rolü oynadı. İşçilerin ve halkların dönüşümü yarım yüzyıllık toplumsal pratik içinde gerçekleşti. Devrim; halk demokrasisi ve sosyalizmi gerçekleştirmek için donanımlı olan halk kitlelerinin kendi eseri olacak.
Halk demokrasisi ve sosyalizme devrimci sınıf mücadelesiyle, siyasi yolla, devrimci siyasi pratikle varılacağını, sosyalizmin, sınıf mücadelesi tarihinin zengin tecrübelerine dayanarak belirttik. Sınıf savaşının katı gerçekleri yürürlükte. İşçi sınıfını, burjuva toplumda iyileştirmeler, düzenlemeler vb. küçük burjuva hayalciliği konusunda sürekli uyardık. Emeğin devrimci iktidarını kurmayı bugünün bir görevi olarak görmeyenler, küçük burjuva hayalciliğini yayarlar. Küçük burjuva hayalciliği, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkmaya yönelen emekçi kitlelerin gerçek devrimci hareketini engellemeye yönelik bir rol oynar. Küçük burjuva hayalciliği sadece Türkiye ve Kürdistan proletaryasının karşısına çıkan bir sorun değil. Aynı sorun uluslararası proleter hareketin karşısına da çıkıyor.
“İnanılmaz boyuttaki ekonomik eşitsizliğin ve doğayla uyumsuz ilişkinin getirdiği yabancılaşmanın bütün bunların sermayenin aşırılıklarına karşı yükselen bir halk hareketi dalgasıyla ortadan kaldırıldığını düşünün. Bunlar gerçekleştiği taktirde sosyal adaletsizliklerin, çatışmaların çok azaldığı politik yozlaşma ve baskının büyük ölçüde gerilediği daha insanca bir dünyada yaşayacağız.” (D. Harvey)
Halk hareketinin yükselen dalgalarının önüne, sermayenin aşırılıklarını törpüleme görevi koyarsan, sermayeye karşı mücadelede bir arpa boyu yol gidememiş olursun. Çünkü, sermayenin kendisi varlığını sürdürdüğü müddetçe, aynı durumla daima karşılaşırsın. Nedenleri ortadan kaldıracağına, sonuçları ortadan kaldırmış olursun. Aynı sonuçlarsa aynı temel üzerinden yeniden ve yeniden ortaya çıkar. Ekonomik eşitsizlikler ve doğayla uyumsuz ilişki sermaye üretiminin koşuludur. Sermaye üretiminin koşulu, onun sonucu haline gelir. Dolaysıyla buradan bir yere varamayız. İnsanca bir dünyada yaşamak istediğimiz doğrudur ve böyle bir dünyada yaşayacağımız da kesindir. Ama bu sermaye dünyası değil, her şeyin sermaye biçimi aldığı tarihin gerilerde kaldığı, özgür insanlar dünyası olacaktır.
Şimdiye kadar Avrupa ve Amerika’da belli bir yaygınlığı olan düşünceye göre, sermaye öylesine büyük bir güçtür ki, iflas etmez, ortadan kaldırılamaz. O halde yapmamız gereken, sermayenin aşırılıklarını sınırlamak ve böylece doğan ortam, daha az eşitsiz, daha az insanlık dışı olacak ve doğayla farklı bir ilişki kuracağız; daha insanca bir dünyada yaşayacağız. Daha insanca dedikleri , sermayenin aşırılıklarına kıyasla! Bu anlayış, emekçi halkın gücünü sorgulamayı getirir zorunlu olarak. Halk hareketinin yükselen dalgası sonuna kadar götürüldüğü taktirde, sermayenin aşırılıklarıyla uğraşmamış ama sermaye düzeninin kendisini ortadan kaldırmış oluruz. Bütün mesele, halk hareketinin yükselen dalgalarını yarı-yolda bırakmadan, insanca bir dünyayı kuracak noktaya kadar götürmektir.
Burjuvazi ise sonuna kadar direniyor. Kimse ondan egemenlikten kendi isteğiyle vazgeçmesini beklemiyor. Burjuvazi, eski sosyo-ekonomik yapıda ne kadar dirense de ve toplumun liderliğini ne kadar sürdürme azmi gösterse de teşhir olmuş bir sınıftır. Toplumdaki tüm sosyal kötülüklerden sorumludur. Kapitalizmin sosyal kötülükleri tüm bireylerin yaşamını kuşatmıştır. Yalan, demogoji, gerçeklerin üstünü örtme, gerçekleri çarpıtma, burjuvazinin bir gerçeğidir. G.W. Bush, ABD ordusunun tarihin en adaletli gücü olduğunu söylemiştir. Ondan önceki ve sonraki ABD başkanlarının da aynı şeyi düşündüğünden şüphe yoktur. Emperyalistler aynı şeyi NATO için de söyleyebilirler. Burjuvazinin gerçekleri çarpıtmak ve bildiğimiz yalanları söylemek için çok zorlandığı söylenemez. Burjuva adaleti böyle sağlanıyor. Ücretli emek düzeni burjuva adaletin nasıl işlediğini açıklıyor.
Kapitalist sistemin sıçramalı çöküşüyle, burjuvazi başkaldıran, ayaklanan güçlere karşı daha saldırgan bir politika izlemeye başladı. Saldırgan bir politika izleyen yalnızca siyasi iktidar değildir; burjuva muhalefet, medya, aynı saldırgan politikaya uygun bir çalışma içinde. Türkiye ve Kürdistan’daki mücadelenin yakın tarihi, iktidarın tüm devlet güçleri, tüm düzen güçleri ve iktidar medyasıyla halklara karşı nasıl bir saldırganlık içinde olduğunu tüm yönleriyle ortaya koyuyor. Tekelci sermaye, siyasi iktidar ve devletin daha saldırgan bir politika izlemesi, kazanacakları anlamına gelmez. Devrimci kitleler, güçler dengesinin burjuvazinin lehine değişmesine izin vermezler.
Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki güncel sınıf savaşı iki sınıf arasındaki tarihsel olarak kaçınılmaz çatışmadır. Bir çok yerde, kaçınılmaz çatışma, kaçınılmaz devrime dönüştü. 1917 Ekim Sosyalist Devrimiyle birlikte toplumsal devrimler çağı başladı ve devam ediyor. Devrim Avrupa ve Amerika’da gerçekleşmedi. Diğer nedenler bir yana, bu devletlerde devrimi yapacak proletaryanın bir bölümü burjuvalaştı. Devrim dalgası 20. yüzyılla birlikte önce Doğuya kaydı, sonra diğer kıtalara. Bugün toplumsal devrim bütün emperyalist-kapitalist dünyada güncel. Kapitalist sınıfın, başkaldıran devrimci güçlere karşı yeni bir saldırı dalgası başlatması, devrimi hızlandırmaktan başka bir sonuca yol açmaz. Bu topraklarda sömürü, baskı ve saldırıların uç noktaya götürülmesi nasıl bir diğer bir uç noktada Gezi’yi, 6-8 Ekim’i ve sayısız isyan ve ayaklanma biçimini yarattıysa, iktidarın, tekelci sermayenin yeni bir saldırısının da, yeni ayaklanmalarla cevaplanacağı kesindir.
Kaçınılmaz çatışmada, kaçınılmaz devrimde, insanlar eski olandan köklü bir kopuş gerçekleştiriyor. Toplumsal devrim, bizi bütün çağların kirinden kurtarıyor. Burjuva egemenliğe karşı devrimci mücadeleyle başlayan bu süreç, siyasi iktidarın alınmasıyla devam eder. Bütün bu çatışmalı süreçle insani potansiyel etkin olarak tam kapasiteyle harekete geçirilir. Tüm bu süreç boyunca insani bir toplumun temel taşları döşenir. Toplum köklü olarak dönüştürülür. İnsani toplum bu yeni temellerde biçimlenir.
Devrimin zafere ulaşmadığı durumda bile, hümanist bir gelecek için, insanlarda kolektif bir düşünce ve bilinç oluştu. Kapitalist dünyaya başkaldırı çok yönlü ve küresel bir başkaldırıdır. Bu, kapitalist toplumun insanlık dışı koşullarına karşı insani olanın başkaldırısıdır. Doğanın ve insan doğasının yabancılaşmaya başkaldırısıdır. Bugüne kadar büyük düşünürlerin, büyük sanatçıların ve bütün büyük devrimcilerin ulaşılması gereken bir amaç olarak önüne koyduğu insanca olan ne varsa, onun başkaldırısıdır. Devrimci bir sınıf olan proletarya, bu büyük amacı gerçekleştirecek sonuna dek tutarlı tek devrimci güçtür. Proletaryanın hümanizmi, devrimci hümanizmdir. İnsani bir toplumun, devrimci pratikle kurulacağının bilinciyle hareket eder daima.
Bu topraklarda devrimci mücadele ağır baskı ve şiddetli saldırılar altında yürütüldü. Büyük devrimci amaç her koşulda savunuldu ve korundu. Bütün mücadele boyunca bırakılmayan bir şey de, devrimci hümanizmdir. Sınıf savaşının katı yasalarına uygun davranılırken bile, devrimci hümanizm korundu. Siyasi iktidar baskının şiddetini hangi düzeye çıkarırsa çıkarsın ezilen ve sömürülenlerin kolektif devrimci mücadelesi zafere ulaşacaktır. Yarattığımız devrimci değerlerle kazanacağız.
C.Dağlı