Güncel sınıf mücadelesini anlamak için, çağı anlamak gerekiyor. Toplumsal devrimler çağındayız. Devrimin güncelliğini anlamak için de, devrimci çağı anlamak gerekiyor. Devrimci çağ hakkında fikri olmayan için, emekçi kitlelerin önünü aydınlatmaları beklenemez. Küçük burjuva sosyalist hareketler, kendi uzlaşmacı görüşleri nedeniyle çağın devrimci karakterini açıklayamıyorlar. Proletaryanın devrimci sınıf partisi ise, devrimci çağı doğru olarak tanımladı. İşçi sınıfının önünü açtı.
Zamanımızın devrimci karakteri ve bununla bağıntılı güncel temel devrimci hedefler hakkında bir şey söyleyemeyenler, ne için savaştığını ve ne yöne gideceğini bilemezler. Günümüzü değerlendirecek teori ortaya konamamışsa, devrimci teori yolunu aydınlatmıyorsa, yalnızca pratik seni bir yere götürmez. Çağı aydınlatan teorimizin yol gösterdiği devrimci pratik, işçi sınıfını hedefine ulaştırır.
Toplumsal devrimler çağı, işçi sınıfının devrimci kavgası için uygun koşulların doğması demektir. Devrimci çağ, her ülkedeki isyan ve devrim mücadelesine bir itiş verir. Bu koşullarda, dünya devrimi büyük bir ilerleme gösterir. Çalışanlar sınıfı, dünyada, devrimin objektif şartlarının oluştuğu bilinciyle davranıyor. Yeni durumun getirdiği olanakları devrime çevirmek için mücadeleyi her yerde yükseltiyor. Kafasını günlük mücadele sorunlarından kaldıramayanlar, mücadelenin genel sorunlarına kayıtsız kalırlar. Ekonomizme saplanıp kalanlar, devrimci çağla, günlük siyasi mücadele arasında bir bağ kurmazlar: Oysa ki çağ, mücadelenin gidişi üzerinde kesin etkide bulunur.
Her insan, çağın dolaysız etkisi altındadır. Devrimci bir çağda, devrimlerin patlak verdiği, her şeyin altüst olduğu bir zamanda, bu etki daha yoğun yaşanır. Devrim, sınıf savaşının en yüksek biçimini almasıdır. Her kişi, bir sınıfın üyesidir, dolayısıyla bu savaşta, hiç kimse savaşın dışında kalamaz. Bu topraklardaysa, birçok yazar, sosyal reformist günlük basının ve iletişim araçlarının yorumcuları, devrimci çağın ve yoğun-devrimci dönemin farkında olmadan yazıyor ve yorum yapıyor. Dolaysıyla söylenenlerin ne kadar yavan olduğunu çıkarabilirsiniz.
Bilimsel sosyalizm, devrimi kaçınılmaz ve zorunlu yapan gelişmeyi tanımlar. Devrimci çağ, toplumsal devrim bir olgudur. Her olgu, kendi gelişmesi içinde açıklanmalıdır. Toplumsal devrimi gündeme getiren, karşıtların çatışması ve çelişkisidir. Başka bir anlatımla, üretici güçlerle, üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin patlama noktasına varması ve patlama biçiminde açığa çıkmasıdır. Bu, devrimci çağdır. Toplumsal devrim uğrağındayız. Reformizm ve oportünizm bakış açınızı felç etmemişse, devrimin nesnel ve öznel koşullarının çakıştığını anlarsınız. Ama bunu net biçimde anlamak için devrimci bakış açısına sahip olmak gerekiyor. Devrimci teori-pratik ve bunları birbirine bağlayan bağ olarak devrimci politika, devrimci sınıf partisi önderliğinde, bu uğrakta sonuç alıcıdır. Devrimci görüşlere sahipseniz, canlı yaşamı anlama beceriniz varsa bir devrimin nasıl gelişmekte olduğunu değerlendirebilirsiniz.
Bu toplumun egemen sınıfın tüm baskılarına, şiddetine ve saldırılarına rağmen devrimci işçi sınıfı, emekçi kitleler, kadınlar baş eğmiyor, başkaldırıyor. Ezilen ve sömürülenler her yerde, bir devrimci ve isyancı olarak davranıyor. Devrimci ve isyancı kitlelerin hareketi, devrimde bir araya gelir. Devrimci ve isyancı kitlelere güven duyulmalı. Fidel Castro, hareket halindeki kitlelere büyük güven duyar. Bütün büyük devrimciler, kendi köleliğine isyan eden kitlelere güven duydular. Yirminci yüzyıldan bu yana tarihin en büyük devrimi olan toplumsal devrimi, sosyalist devrimi yapan, başkaldıran ve yeni bir yaşam uğruna savaşan kitlelerdir. Savaşan proletarya her yerde zincirlerini kırıyor. Her yerde harekete geçen, savaşan proleter sınıfı sonuna kadar gidecektir. Devrimci çağ; proletaryanın savaşından ayrı düşünülemez. Devrimci ve isyancı bir avuç öncüden ibaret değildir; binlerdir, yüzbinlerdir, milyonlardır.
Dünyanın birçok merkezinde patlak veren halk ayaklanmaları, hareketin ileri bir aşamasını temsil ediyor. Fakat hareketin varması gereken aşama bununla sınırlı değildir. Hareket daha ileriye gidecektir. Gezi'de ve her sokak eyleminde kitleler bunun bir "başlangıç" olduğunu açıkça düşmanın yüzüne karşı ilan ediyor. Hareket burada durmayacak, kesin sonuç alana kadar, mücadele içinde olacaktır. Mücadele hem örgütlü olarak, hem bireysel olarak sürüyor. Milyonlarca işçi, genç, kadın, köylü, aydın tek başına da olsa eylem yapıyor. Bunlar, bireysel yapılıyor olsa da, toplumsal eylemlerdir. Çünkü, birey, toplumsal bir varlıktır. Birey düzeyinde yapılan eylemler, toplumsal başkaldırının ne denli geniş ve yaygın bir kitle temeline yaslandığını gösteriyor.
Halk kitleleri, bulundukları her yerde, bugünkü özel mülkiyet sistemine meydan okuyor. Meydan okuma yalnızca kelimelerle, sözle yapılmıyor; meydan okuma, eylemle yapılıyor. İsyanla yapılıyor. İşçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri, 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nden buyana gerçekleştirdikleri toplumsal devrimlerle, emperyalist-kapitalist çağa meydan okumakla kalmadı, yeni bir çağı, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağını başlattı. Sosyalist sistem dağılır, birçok ülkede sosyalizmden geriye düşülse de, bu çağ toplumsal devrimlerle sürüyor. İşçi sınıfının kurtuluşuna giden yol, bu köhne düzene, onun kurumlarına, tüm saldırılarına, insanlık dışı koşullarına başkaldırmaktan, meydan okumaktan geçiyor.
Devrimci bir çağda, dünyada devrimin nesnel koşullarının oluştuğu, yeni bir topluma geçiş için maddi koşulların bir bütün olarak olgunlaştığı, kitlelerin eski topluma cesurca başkaldırdığı günümüzde, özellikle de bu topraklarda, ayaklanmayı ve devrimi günün gündemi olarak görmemek, aslında siyasi iktidarı ele geçirmeye karşı çıkmaktır. Bunu söylemeyenler, daha çok erkendir demagojisine başvuruyorlar. Onların bakışıyla hareket edersek, siyasi iktidarı ele geçirmenin zamanı hiç gelmeyecektir. Kapitalizmde gelişmenin çelişmeli olduğu, patlamaları içerdiği gözardı ediliyor. Bu demektir ki, ayaklanmanın ve devrimin tarihi bize bağlı değildir. Devrim, verili koşullarda her an patlak verebilir. Bu durumu, her zaman akılda tutmalıyız. Ve biz, siyasi iktidarı ele geçirmeden önce, birçok kez isyan etmek, ayaklanmak ve devrime girişmek zorunda kalabiliriz. Her devrimci girişim bizi sonuca götürmese de, sonuç tüm bu devrimci atılımların sonunda alınacaktır. Genel ayaklanma "yenilgiyle" de sonuçlansa, yaratacağı devrimci sonuçlar, çok önemlidir. Ezilen ve sömürülenler bu sonuçların oluştuğu ortamda zafere ulaşacaktır.
Halkların dikkatini seçimlere yöneltenler, burjuva muhalefetle işbirliği içinde, sahte umut yaratmak istediler. Ama uzun sürmedi, kapitalist ekonominin işleyişi ve siyasi ortam nedeniyle yalandan beklenti yaratma çabaları sonuçsuz kaldı. Sınıf ayrımının bu denli derin olduğu, sınıf karşıtlığının ve uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bu kadar keskin ve şiddetli olduğu bir yerde, yalandan umutlar çabuk söner. Sermaye sınıfının ve burjuva partilerin kitleleri beklentiye sokma amacına hizmet ettikleri için, tüm reformist sol partiler teşhir oldu. Seçimlere ve muhalefete çok şey yükleyenler, bu şekilde kendilerine yol açamayınca, sokaklara dikkat çektiler. Ama sokaklardaki eylem ve yürüyüşleri devrimci içerikten yoksun. Devrimci hedefler olmadan sokakları bir çıkış aracına dönüştüremezsiniz. Uzlaşmacı siyasetlerin yaptığı şey, kitleleri sokakta ayaklanmaya hazırlamak değil; aksine devrimci bir ayaklanmayı boşa çıkarmaktır, kitleleri ayaklanma ve devrimden uzak tutmaktır. Çabalarınızın sonuca ulaşmayacağı çok kesin. Çünkü ayaklanmayı ve devrimi toplumun önüne getiren nesnel toplumsal koşullardır. Devrimci ve genel ayaklanma, bu koşullara bağlı olarak her zaman önümüze gelecektir. Ve son sözü söyleyecek olan kitleler, devrimciliğini kanıtlamış kitlelerdir.
Siz burjuvaziyle uzlaşma üslubuyla konuşuyorsunuz, devrimci kitleler, devrimci kadınlar, devrimci gençlik, başka bir üslupla, devrimci üslupla konuşuyor. Dolaysıyla kitleler sizin dilinizle konuşmayacak, ama siz kitlelerin devrimci diliyle konuşmalısınız. Siz kitleleri kendi anlayışınızla eğiteceğinizi düşünüyorsunuz. Fakat asıl sizin devrimci kitleler tarafından eğitilmeniz gerekiyor. Sizin emekçi ve sömürülenlere kurtuluş için göstereceğiniz bir mücadele yolu yok; devrime giden mücadele yolu sizin dışınızdadır.
Devrimci kitleler, yıllarca mücadele ettiği halde, uzlaşmacı siyasi hareketleri, gerçek devrimci bir çizgiye getiremedi. Küçük burjuva hareketler, kendi reformist çizgilerini sürdürdü. Bu hareketlerin liderliği açısından da durum değişmedi. Oysa, dünya proleter hareket tarihinde, devrimci proletaryanın düzelttiği, yeniden devrimci komünizm sıralarına kazandığı adı bilinen komünistler var. Bu topraklarda ise yılların reformistleri ve oportünistleri, kendilerini hep emekçi halkların eğitmeni ve önderi olarak gördüler. Kendilerinin devrimci kitleler tarafından değiştirilmeye ihtiyacı olduğu halde, onlar devrimci kitleleri kendi çizgileri yönünde dönüştüreceklerini düşündüler hep. Burjuvaziden kopuşu gerçekleştiremeyenlerin, emekçi kitlelere vereceği bir şey yoktur.
Özgürlük uğruna, özgür bir ortam için (ki özgür bir ortam bir devrim sorunudur) mücadele ederken, en sıradan insanlar, tam da bu süreçte, burjuvaziden kopuşu gerçekleştirirler. Reformist sol partiler, devrimden olabilecek en uzak noktaya kaçtıkları için, kendi konumlanışlarını burjuvaziye göre ayarlıyorlar. Böyle yapa yapa, kendilerini burjuvazinin politik alanına uyarlama ustası oldular. Dolaysıyla muhalefet olmayı kendi hakiki politikaları haline getirdiler. Halbuki, başkaldırı devrimci mücadele temelinde gelişebilir ve devrimci mücadeleyle hedefine ulaşabilir. Devrimci başkaldırının hedefi, iktidarın ele geçirilmesidir.
Yıllardır, reformizm bataklığına batanların içinde bulundukları durum, devrimci kavgaya dayanmayan, devrim siyasetini merkezine almayan, devrim her şeydir demeyen her siyasi hareketin kurtulamadığı bir durumdur. Devrim bir propaganda olarak konuyorsa, bu yaklaşım, devrimi başka zamanların ve sonraki kuşakların sorunu olarak görüyor demektir. Böyle düşünenler, devrim dışında ne kadar zırva varsa, hepsini politikalarının odağına yerleştirenlerdir. Devrim odaklı olmayan hiçbir pratik, devrimci pratik değildir. Devrimi güncel olarak siyasetinin merkezine alan bir siyasetin önündeki ivedi ve önemli görev, devrimi, pratik olarak örgütlemektir.
Küçük burjuva siyasi hareketler, küçük burjuvazinin toplumsal konumunu terk etmedikçe, yeni şeyler söyleyemez, devrimin örgütlenmesini önlerine koyamazlar. Onlar, reformist ve oportünist çizgilerini, ideolojik olarak, politik olarak, kültürel olarak teorik anlayış olarak sürekli YENİDEN ÜRETECEKTİR. Yaygın deyimle, kendini tekrarlamaktır. Ama, bu mekanik bir yaklaşımdır. Doğru deyim, kendini yeniden üretmektir. Onlar kendilerini yani burjuvaziyle uzlaşma çizgisini yeniden üretiyorlar.
Proletaryanın devrimci çizgisi ise, burjuvaziye ait her şeyi acımasızca eleştirir, sınıfların kaldırılması amacına ulaşmak için daima yeni şeyler söyler ve pratik olarak DAHA İLERİYE GİDER: Amaca varmak için, yapılanları yeniden ele alır, hatalarını yetersizliklerini eleştirir, hedefe varmak için önüne yeni görevler koyar. Yeni gelişmeleri karşılayacak bir yetenek gösterir.
C.Dağlı