Yeni Bir Gelecek Bize Uzak Değildir

İnsanların düşüncelerinde ve bilinçlerinde büyük ve radikal bir değişim oluştu. İnsanlar artık çevrelerine, olaylara, yaşama ve tarihe başka bir açıdan bakıyorlar. Bu, sıradan bir bakış değil, kavrayışlı, derinlikli ve kapsamlı bir bakıştır.

Gitgide karmaşıklaşan toplumsal durum, sınıfların karşılıklı ilişkisi ve uluslararası ilişkiler basit bir bakışla anlaşılamaz ve açıklanamaz. Bütün bu karmaşık ilişkiler hakkında fikir sahibi olmak ve önümüzü aydınlatmak için, güçlü bir düşünsel potansiyel, ama her şeyden önce, devrimci bir bakış açısı gerekiyor. Devrimci işçi sınıfı hareketi, bu açıdan ileri bir düzeydedir.

Değişim yalnızca düşüncede ve bilinçte mi? Gerçeklikteki değişim yani nesnel toplumsal koşullarda değişim, proletaryanın tarihsel görevlerini, toplumsal devrimi gereksizleştirecek kadar köklü değildir. Böyle bir değişim, bu toplumsal sistemlerde olmaz; bunun için yeni ve üstün bir toplumsal sistemin eskinin yerini almasıyla gerçekleşir. Değişim, proletaryanın mücadele ettiği koşulda ve devrimci sınıfın mücadelesindedir. Devrimci kitlelerin değişimi, mücadele içinde, mücadele sayesinde ve mücadeleyle birlikte olan bir değişimdir. Değişim, yıllarca verilen mücadelenin sonucudur. İnsanların ve koşulların birlikte, aynı anda değişimi, toplumsal devrimi gerektirir. Mücadelenin geldiği aşama tam da burasıdır. Devrim, önlenemez bir güçle, buraya doğru ilerliyor.

Devrimci politik bilinçli insanların etkinliği amaçlı bir etkinliktir. Devrimci amacı olan kitleler, etkinlikte bulunurken, diğerlerinden farklı olarak, attıkları adımlarla yetinmez, hedefine varmak için, mücadeleyi sürekli hale getirirler. Devrimci siyasi örgütlenmeyle, toplumsal kurtuluş hedefleriyle, çağımızın en etkileyici ve sürükleyici hareketidir.

Kitlelerin düşüncesinde ve bilincinde köklü bir değişim olması uzun mücadelelerin ve birçok etkenin sonucudur. Bu topraklarda sınıf mücadelesi, onyıllardır sürüyor. Bunun yarım yüzyılı yoğun, devrimci mücadeleyle geçti. İşçilerin sınıf mücadelesi, devrimci sınıf mücadelesi biçimine büründü. Uzun, sancılı, şiddetli sınıf mücadelesi sonucu emekçiler, başka zaman edinemeyecekleri devrim eğitiminden geçtiler. Bu dönem boyunca, işçi sınıfı bağımsız bir güç olarak tarih sahnesine çıktı. Kendi devrimci sınıf partisinde örgütlendi. Tüm bu süreç, işçi sınıfının kendi kurtuluşu için, antikapitalist mücadelenin, devrimin ÖZNESİ haline geldiği bir süreç olmuştur. Demek ki, sınıf savaşından geçerek, gerek emekçilerin içinde bulunarak, gerekse devrimci eğitimle dünya halklarının kurtuluşunun öznesi haline gelir. Proletarya devrimin öznesidir, öncü gücüdür; halkın ve devrimin önderidir.

Edilgen bir özneden söz etmiyoruz. Sosyal sınıflar mücadelesinde etkili rol oynayanlar onlardır. Bu yaygın ve büyük gücün gerçek durumu ve mücadele kapasitesi bütün yönleriyle kavranamadığı için, devrim olduğundan zayıf gösteriliyor. Oysa devrimci sosyalist proletarya, uzun zamanın bir gerçeğidir. Proletaryanın en ileri, en tutarlı ve en mücadeleci kesiminin mücadele tarihini açıklar. Devrimci sosyalist işçiler sayısız fabrikada, işletmede, sosyalizmin bir bürosu gibi hareket ediyorlar. Devrimci ve bilimsel sosyalizmi en sıradan işçi ve emekçilere taşıyorlar. Mücadeleleri ve propagandayla geniş bir emekçi kesimini sosyalizme kazandılar ve kazanıyorlar. Kitleleri, sokağa çeken, eylemleri örgütleyen bu öncü işçilerdir. Proleter ve bilimsel sosyalizmi benimseyen ve savunan işçiler her yerde ve büyük bir kitle oluşturuyor. Kentlerde, semtlerde, köylerde, her yerleşim merkezinde kitleleri devrim ve sosyalizme kazandıran ve bu çabasında ısrarlı olan bu insanlara rastlayabilirsiniz. Bütün mesele, bu büyük gücün proletaryanın devrimci sınıf partisi önderliğinde, devrim programı ve devrimci strateji temelinde yönlendirilmesidir. İşçi sınıfı, emekçi halk kitlelerinin ve devrimin önderliğini bu yolla yerine getirebilir.

Yaşamının en iyi yıllarını, bir çoğu içinse tüm yaşamını, insanın insan üstündeki her çeşit baskı biçimini yok etmek ve her bireyin çok yönlü, özgür, tam gelişmesi için ortaya koyan, bu uğurda hiçbir özveriden kaçınmayan, mücadelede bilinçli, gönüllü, disiplinli davranan insanlara söylenmesi gereken şudur; bütün koşular devrim için hiç bu kadar olgunlaşmamıştı. Sermaye ve siyasi iktidar yaptıklarıyla, devrimin kaçınılmazlığını ve zorunluluğunu en sıradan insana bile kabul ettirdiler; tüm kapitalist sistemde devrim günceldir. Bu durum, kesinlikle lehimize bir gelişmedir; tüm bu olgular hepimizin, sosyalizm adına ne biliyorsak, tüm bilgimizi, politik yeteneğimizi, güç ve enerjimizi devrimin kesin olarak başarıya ulaşması için kullanmamızı gerektiriyor. Reformist yolda daha fazla oyalanmak, tüm bu koşulların boş yere geriye gitmesini seyretmek olur. Bu, mücadelenin tüm canlı güçlerini çürütmek demektir. Hiçbir gerçek devrimci kendini bu durumda görmek istemez.

Büyük bir devrimci güçüz. Gücümüzle, sürece müdahale edebiliriz ve etmeliyiz. Ancak, gücümüzü yalnızca sürece müdahale etmek ve bir itiş vermek için kullanmakla kendimizi sınırlayamayız. Bize düşen, varolan gerçekliği değiştirmektir. Verili toplumsal koşulları kökten değiştirmektir. Devrimci olan budur. Uzlaşmacı siyasetler, büyük gücümüzü, salt tek tek kapitalistler ya da siyasi iktidar üstünde bir baskı aracı olarak kullanmaktan yana. Oysa, devrimci kitle gücü, yalnızca, egemenden bazı tavizler koparmak için değil, esas olarak sermayenin ekonomik ve politik gücünü ortadan kaldırmak için kullanılmalıdır. İşçi sınıfının ve emekçilerin gücü bir tepki gücü durumuna gelmiştir. Bu güç, dünyayı değiştirme gücüdür. Eski dünyanın yerine yeni, ileri ve daha iyi bir dünyayı koyma gücüdür. Buna girişen hareket bir tepki hareketi değil, tarihin en büyük ve en köklü devrimci dönüşüm hareketidir.

Burjuvaziyle işbirliği içinde hareket eden siyasi hareketler, sınırlı günlük istemlerle, kolay kolay oluşamayacak olan gücünüzü en etkisiz noktaya düşürme politikası izliyorlar. Yayınlarında her gün günlük başarıları övdüklerini görüyorsunuz. Onlar küçük küçük adımlar için kendilerini överken, tarih ve sınıf mücadelesinin gelişimi önümüze tarihin en büyük devrimini ve tarihin en büyük görevini yerine getirmemizi koydu. Bu koşullarda temel devrimci hedefler, diğer gereksinimlerin önünde tutulmalıdır. Buna karşın, reformist hareketler, yıllardır izledikleri politikanın ilerisine varmadılar. Politikaları, devrimci kitleleri küçük amaçlarla oyalamaktır.

Halkı sahte umutlar yaratarak oyalama, burjuvazinin sınıf egemenliğine dahildir. Burjuva muhalefetin görevi yıpranan ve zayıflayan burjuva egemenliği onarmak ve yeniden güçlendirmektir. Onlar bunu, bugünkü siyasi iktidarın yaptığı gibi değil de, kendi yöntemleriyle, “güçlendirilmiş parlamenter sistem” dedikleri bir yolla yapmak istediler. Temelde ve sınıfsal olarak farklı olmayan egemenlik yöntemlerinde, değişmeyen şey, tekelci sermayenin egemenliğidir. Emperyalizme bağımlılıktır. İşçi sınıfına ve emekçi halklara karşı en ağır baskı koşullarının sürdürülmesidir. Bu toplum sömürü ve baskı toplumudur. Bütün sermaye partilerinin, tüm düzen güçlerinin ödevi, beslendikleri bu toplumu ayakta tutmaktır. Bunun bir gereği olarak kitleleri sürekli oyalayacak sloganlar ortaya sürüyorlar. Küçük burjuva sol muhalefet de, soyunduğu sistem tamirciliğiyle, onların çabalarına destek oluyor.

Burjuva güçlerin, iktidarı, muhalefet ve tüm düzen güçleriyle tüm çabası, tüm politikası ayaklanma ve devrimi önlemektir. Yıllarca bu amaçla, bu topraklarda dünyanın en ağır baskılarına, yasaklara, katliamlara başvurmaktan çekinmediler. Halklara baskı uygulamak sistematik ve süreklidir. Fakat, yapılanlar sonuç vermedi. Bütün burjuva teröre rağmen, işler yolunda gitmiyor. Bu durum karşısında başka bir politika daha devreye sokulmuştur: Politik çevirme. Ancak bu politika da emekçi halkları devrim yolundan çeviremedi. Sömürücü sınıf, kendi yıkılışını oturup beklemez. En kritik anda, emekçi kitlelerin zaferini gasbetmek ya da diğer deyişle devrimi çalmak ister. Burjuvazi bunun Küba Devriminde denemek istedi, ama başaramadı. Fidel Castro anlatıyor:

“Devrimin kusursuz zaferini engellemeye çalışan birçok unsur var. Halkın ve İsyan Ordusu’nun zaferini çalmak istiyorlar.” (İktidara Adım Adım s.279)

Küba Devrimi engellenemedi ve zafere ulaştı. Latin Amerika ülkelerindeki devrimci güçler sağlam bakışları, politik uyanıklığı ve devrimi sonuna kadar götürme kararlılığıyla, devrimlerini çaldırmadılar. Orada yapılamayanlar Tunus, Mısır ve Sudan devrimlerinde yapıldı. Birtakım burjuva güçler ve kurumlar devrimi çaldı. Halkın zaferini gasp etti. Orada halk kendi kesin zaferi için ayaklanmak ve devrimi yeniden gerçekleştirmek zorunda. Orada ikinci bir devrim ilkinin yeni bir baskısı olmayacak, halkın iktidarıyla sonuçlanacak.

Türkiye ve Kürdistan’da birçok unsur, devrimin ilerlemesini durdurmak, düzen içi istemler alanına çekerek saptırmak ve etkisizleştirmek için her zaman çaba göstermiştir. Bu genel çabaların, devrim ve zafer yolunda ilerlediğinde yoğunlaşacağı kesindir. Bu tip unsurlar, küçük burjuva sosyalist hareketlerle iç içe. Küçük burjuva sosyalizmi burjuva muhalefeti hükümet yapmak için büyük çaba içinde. Devrimci mücadelenin uzun ve çetin süreçlerden geçerek elde ettiği devrimci sonuçları, bu amaçla kullandılar. Belli burjuva çevreler, devrimin bugünden ortaya çıkan sonuçlarını gasbetmek istiyor. İşçi sınıfı ve emekçi halkların devrimci değerleri ve devrimi çaldırmaması, devrimi sonuna kadar götürmesine ve halk iktidarını kurmasına bağlı. Yeni bir ayaklanma sırasında, bu durumla karşılaşabiliriz. Bu deneyim, işçi sınıfının sürekli devrimci uyanıklık göstermesini gerektiriyor. Devrimlerin deneyimleri, daima göz önünde tutulmalıdır.

Çünkü bugünkü durum her an değişebilir. Devrimci durumun olduğu koşullarda olaylardaki artık olağanüstüdür. Bu dönemler, başka dönemlerle karıştırılmamalıdır. Çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde olaylar, kendiliğinden ve aniden patlak verir. Bu, kitlelerin duygularının aniden patlamasını da kapsar. Sermayenin bütün baskısı toplumun kadınlar üzerindeki baskısının artması, erkek katliamlarının tırmanması, çevre, iklim krizini tetikleyecek adımların atılması ve daha sayısız olgu öfke patlamasına yol açabilir ve açıyor da. Anlattığımız durum, sıradan bir durum değil, olağanüstü bir durumdur. Bütün kapitalist sistemde, onun bütün ülkelerinde, en uzak köşesinde bile görülen istisnai değil, genel bir durumdur. Güncel burjuva topluma, kavrayışlı ve derinlikli bakmayanlar bu durumun her yerde olabileceğini elbette göremezler.

İşte İsrail. Bir sene önce, birçok kimse, İsrail’de bir halk ayaklanmasının aylarca süreceğini düşünemezdi. Ayaklanmada, Filistin halkı lehine sloganlar atıldı, pankartlar açıldı. İsrail’in gerici burjuva iktidarı hiç bu kadar endişelenmemiştir. Çünkü hem Filistin halkı lehine sloganlar atılıyor, hem içeride, hükümete karşı, onun baskılarını hedefleyen pankartlar taşınıyor. İsrail’deki ayaklanmanın ilk somut sonuçları ne olursa olsun, enternasyonal karakteri, etkileyici kararlılığı, yarına olan devrimci etkisi, dünyadaki devrimci mücadelede olumlu bir rol oynaması, yeni bir itiş vermesi açısından yol açtığı sonuçlar tarihseldir. Dün Amerika, Avrupa, Türkiye ve Kürdistan, Arap ülkeleri ayaklanırken, İsrail buna uzak değildi. Bugün, hiçbir ülke İsrail’den uzak değildir. Özetle, hiçbir ülke, ayaklanma ve devrime uzak değildir.

Bu topraklarda, halklar, onyıllarca hep savaştı. Devrimci savaş, kitlelerin arasında yerleşti. Savaşçılık bir alışkanlık haline geldi. Çünkü bu insanlar yaşamını en ağır baskı koşullarında sürdürdü. Yaşamı bu koşullar belirledi. Hiçbir şey ama hiçbir şey insanlarımızı devrim yolundan alıkoyamadı. Onun için yeni bir gelecek bize uzak değildir.

C.Dağlı