Akbelen, antikapitalist kitle mücadelesinin yeni bir ağırlık merkezi, yeni bir isyan merkezi oldu. Çatışma aynı anda, birçok yerde vardı. Yeni çatışma merkezleri, yeni ayaklanma alanları olacağı çok kesin. Kitleler, arkasında toplanacağı sosyal bir olay arıyor. Her olay, kitlelerin faşizme ve sermayeye karşı ayaklanmak, savaşmak için bir sosyal bahanedir. Bu topraklarda, ayaklanma için aranan sosyal bahane sürekli çıkıyor. Her olay, her eylem bir kıvılcımdır. Küçük bir kıvılcım büyük bir yangın çıkarır.

Sosyal ve siyasal olaylar ne anlıktır, ne de birbirinden kopuktur. Bütün olaylara ve bunlara yenilerinin eklenmesine devrim boyutundan bakmayanlar, gerçekliği tam anlamda ifade edemezler. Onlarca yıl boyunca sayısız eylem biçimi, irili ufaklı sayısız ayaklanma biçimi patlak verdi. Her eylem, her isyan biçimi, yalnızca kendi özgülünde ele alınır ve özel olanla genel olanın bağı kurulamazsa, süreç aydınlığa kavuşmuş olmaz. Yüzeysel bir bakışla, ilk bakışta olayların arasında bir ilişki yokmuş gibi görünür. Oysa aynı tarihsel dönemde meydana gelen olayların arasında nesnel bir ilişki olduğu kavranmalı.

Toplumda köklü toplumsal dönüşüm bilincinden ve amacından başka hiçbir şey, mesela düzen için iyileştirmeler, halk kitlelerinin yıllarca ama yıllarca dünyanın en şiddetli mücadelelerinden birini sürdürmesini sağlayamazdı. Toplumsal devrimden başka hiçbir şey, kitleleri uzun iç savaş gücü haline getiremez. Yıllarca süren sınıf savaşı, ezilen ve sömürülenlerin bu toplumdan umudu kestiğini ve yeni bir gelecek, yeni bir yaşam biçimine umut beslediğini göstermiştir. Sözün özü, bu kavga derinlikli ve kapsamlı bir kavgadır. Emekçi halk iktidarı olmadan, hiç ama hiç bir şekilde durulmayacaktır.

Devrim ve toplumun temelden dönüşümü boyutunda her eylem, son nokta değil, yeni bir kalkış noktası, yeni bir başlangıçtır. Dolaysıyla devrimci işçiler, belirli istemlerle kendini sınırlamaz, günlük mücadelenin sonuçlarına saplanıp kalmaz. Hedefe varmak amacıyla, yeni ve daha etkin eylemlerle devam eder, kesin sonuç alana kadar hiçbir zafer onun başını döndüremez. Devrimci bakış açısı yoksa, demokratik talepler arasında sıkışır kalırsın. Dolaysıyla kurulu düzenin sınırları dışına hiçbir zaman çıkamazsın.

Günümüzde yani kapitalizmin sistem krizi ve çöküşü koşullarında hiçbir ciddi eylemin etkisi sınırlı kalmaz, başka eylemlerin ateşleyicisi olduğu gibi, sonrasını da etkiler. Burjuvazi şiddete ne kadar başvurursa başvursun, devrimci kitle eylemlerinin etkisini ve yarattığı sonuçları ortadan kaldıramaz. Devrim genelde gündeme gelmiştir. Dolaysıyla, şu ya da bu olayı bastırarak devrim toplumun gündeminden çıkarılamaz. Devrim, gün gün daha çok insanı etkileyerek büyümeye devam ediyor.

Gezi'de, Kazdağları’nda ve Akbelen'de ağacın korunmasıyla sınırlı değildir verilen bu mücadele. Olan şey, kapitalizmle savaş halidir. Kapitalizmle savaş süreklidir. Savaş her yerde, antikapitalist, antiemperyalist ve antifaşist mücadele bütünlüğünü içeriyor. Savaş halindeki kitleler, her adımda tekelci kapitalist düzenle ve siyasi iktidarla, devlet güçleriyle kapışıyor. Demek ki, bu çatışma görünenden daha kapsamlıdır. Bu bir devrim savaşıdır. Devrim tüm bu eylemlerde, isyan ve ayaklanmalarda gelişiyor. O halde mücadelenin ilerlemesi, devrimin büyümesidir. Görevimiz tam da devrimi büyütmektir.

İnsanlar birçok kentten mücadele merkezlerine aktı ve çatıştı. Dayanışma çok büyük. Birçok alan eylem merkezine dönüştü. Devrim ateşi birçok merkezde görülüyor. Bu tablo, birçok eylemde yaşanıyor. Doğanın korunması, her yerde eyleme geçmek ve düzen güçleriyle çatışmak için ciddi bir nedendir. Ama bununla sınırlı değildir. Kapitalizm, doğayla karşıtlık içinde olan bir sistemdir. dolaysıyla asıl sorun, kapitalizmi yıkmaktır. İnsanlarda, ‘asıl sorun sistemi değiştirmektir’ bilinci yerleşmiştir. Bilinç ve eylem, bazılarının sandığından daha derindir.

Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve diğer emekçiler en yoğun biçimde yarım yüzyıldan fazladır isyan ve devrim mücadelesi yürütüyorlar. Bu, devrim ve özgürlük mücadelesidir. Halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesidir. Bu, büyük amaçları olan mücadeleyi, sıradan iyileştirmelere yönelik bir mücadele olarak gösteremezsiniz. Bu büyük mücadelede devrimci işçiler idam edildi. Ağır baskı gördüler. Sürgün edildiler, saldırıların her çeşidini yaşadılar. Ama hiçbir saldırı, ama bunların hiçbir onları işçi sınıfının nihai kurtuluş kavgasından alıkoyamadı. Bu işçi ve emekçiler, büyük amaçlar için yola çıktı ve bu uğurda dövüştü ve dövüşüyor, yarın da dövüşecek. Bu insanlar, geleceği ele geçirmek için savaşa atılıyorlar. Taşıdıkları uzlaşmacı reformist anlayış gereği kendilerini sistem içi mücadeleye hapsedenler, kesinlikle ama kesinlikle gerçek devrim savaşçılarının, bu öncü işçi ve emekçilerin gerisinde. Sadece gerisinde değil, farklı yerde duruyorlar.

Kadınların isyanı, devrim ve özgürlük hedeflidir. Bütün ezilenlerle birlikte, insani bir toplum amaçlıdır. Devrimci gençlik bu büyük amacın etkin bir gücüdür. Güç, enerji ve düşünsel olarak, kısacası devrimci kitlelerin yeni bir toplum kurma mücadelesini, sıradan reformlar mücadelesine indirgemek, kitlelerin toplumsal pratiğini asıl hedefinden uzaklaştırmak demektir. Ama siz, mücadelenin kapsamını ve derinliğini ne kadar daraltıp sınırlasanız da, mücadele devrim boyutunda gelişiyor. Devrim boyutu, kendini herkese yeniden yeniden kabul ettiriyor.

Bütünsel devrimci hedefiniz, bunu ortaya koyan işçi sınıfının kurtuluş programınız yani devrim programınız yoksa, her gün yanı başınızda meydana gelen, belki de içinde olduğunuz olayların gerçek anlamını veremezsiniz. Leninist Parti, hangi olayı ele alırsa alsın, hangi konuda görüş açıklarsa açıklasın, hepsini devrimci hedefin bütünselliği bakış açısına dayanır. Temel devrimci hedeften yoksunsanız, olayların arkasından sürüklenmekten kurtulamazsınız. Bütünlüklü devrimci hedefiniz varsa, sadece olayların arasında bir bağ kurmakla kalmaz, her olayla devrim arasında ilişkiyi de gösterirsiniz. Ancak bu yolla, olaylar size müdahale edeceğine, siz olaylara müdahale edersiniz. Olaylara müdahale etmeniz için ileri hedeflere sahip olmanız gerekiyor.

Hedefi ne kadar net koysanız da, onu hayata geçirecek olan devrimci kitlelerdir. O halde, kitlelerin durumunu ve değişimi doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Emekçi kitlelerde, kadınlarda ve gençlikteki değişim, onlarca yıl süren toplumsal pratikten yoğun devrimci mücadeleden ayrı göremeyiz. Mücadeleyle geçen yıllar içinde kitlelerde çok belirgin bir değişim oldu. Değişim, pratik devrimci mücadelenin bir sonucu olduğu gibi, bu değişim işçi sınıfının devrimci dünya görüşünün sosyalizmin eğiticiliğinin de bir sonucudur. Böylece her eylem sürecinde kitlelerin sadece savaş kapasitesi güçlenmekle kalmıyor, düşünsel kapasitesi de gelişiyor. Her gelişmeyle birlikte kitlelerde yeni güçler ve yeni tutkular açığa çıkıyor.

Her eylemde önemli bir potansiyel güç açığa çıkıyor. Fakat, yeni bir gelecek başlatma yönünde hareket eden kitlelerin, gerçek mücadele potansiyeli görülemiyor. Bu konuda dar yaklaşım, yalnız bizde değil, uluslararası işçi hareketinde görülen bir durumdur. Proletaryanın sınıf mücadelesi tarihini incelediğimizde, bu durumla her yerde karşılaşıyoruz. Teoriyle içli dışlı olanlar ve siyasal mücadelede deneyimli olanlar da dahil, gerçek güç birikimini tam anlamıyla önceden görememişlerdir. Dolaysıyla, yeni bir geleceği başlatmak için zorunlu olan toplumsal devrim için ciddi ve zamanında hazırlanmanın önüne geçilmiştir. Halbuki, büyük bir eylemde açığa vuran potansiyel, önceden oluşmuştur. Ancak teorik ve siyasal analizler derinlikli olmadığı için, büyük bir mücadele potansiyelinin yanında olunmasına karşın, bunun farkına varılmamıştır. Gerçek gücün farkında olanlar, durumu abartmış olmuyorlar. Gerçi, bu denli potansiyelin olmadığı, potansiyelin oluşumunun çok zayıf olduğu zaman, gücü olduğundan büyük göstermek biçiminde abartmak, mücadelenin yenilgisine yol açabilir. Ama kitlelerin büyük bir mücadele potansiyeline sahip olduğu koşullarda, gerçek gücün görülememesi, hatta küçümsenmesi, gerçek bir zaferi kaçırmamıza yol açabilir. Bu, dün de görülüyordu, günümüzde de görülebiliyor. Gerçeklik, her eylemde kendi varlığını gözümüze sokuyor.

Gerek nesnel toplumsal koşulların gelişimi, gerekse uzun süren sınıf mücadelesinden geçerek oluşan devrimci potansiyelin neden görülemediğine ilişkin şu noktaları belirtebiliriz: Kapitalizmin iç çelişkilerinin -emek-sermaye eksenli- derinliğinin ve gelişkinliğinin tam anlamıyla kavranamaması. Her şeyin karşıtına gebe olması; doğmakta olan toplumun ön koşullarının eski toplumda oluşması ve yeterince olgunlaşması. Dolaysıyla tarihin en devrimci döneminde olmamız. Tarihin hızla ilerlemesi; tarihin kısa tarih olması; her şeyin daha kısa zamanda ortaya çıkması. Bu toplumun emekçilerde yeni bir gelecek özlemi yaratması; insanların özlemlerini ve istemlerini açıkça ortaya koyması (programıyla, sloganlarla) ve bu uğurda zengin sayılacak yollarla ve yöntemlerle mücadele etmesi. Halk kitlelerinin kendiliğinden eylemlerinin derinliğinin görülememesi. Kadınların, emekçilerin, gençliğin eylemlerinin tarihi sürecin ilerlemesine itiş vermesi; proletaryanın ve emekçi kitlelerin tarihin itici gücü olması ve bu yolda, pratikte büyük mesafe alması. Kitlelerin görüşlerinde köklü bir değişim olması; dolayısıyla çevresine ve dünyaya bakışta yeni bir farkındalık oluşması; insanların ne için ve nasıl mücadele edileceğinin bilincinde olması... Artık dönüşmüş, değişime uğramış, ne yöne gideceğini bilen teorik-pratik donanımlı yeni bir özneden söz ediyoruz. Yeni bir tarihsel evredeyiz. Yeni bir toplumsal devrimler çağına girdik. Emekçi halk kitlelerinin ortak amacı için, ortak düşmana karşı mücadelede birleşmesi ve kendi aralarında kaynaşması, uzun süreli sınıf mücadelesinin sosyalizmin bir toplumsal sistem olmasının, dünya genelinde, halk kitlelerinin etkilemede yarattığı sonuçlar. Daha birçok olgu sıralanabilir. Çeşitli biçimde, sürekli hareket halinde olan kitlelerin yeni bir gelecek başlatacaklarına güvenin. Düşman sınıfla savaşın ilk sonuçları ne olursa olsun, son noktayı biz koyacağız.

Temel devrimci hedefe, siyasal yolla varacağız. Siyasetin etkin yönünü sonuna kadar kullanmalıyız. Bunu belirtirken, siyasi mücadeleyi ya da etkin siyaseti karikatürize edenler çıktı. Sosyal reformistler, bunu ifade edişimizi devrimci içeriğinden kopararak, bundan sonra "etkin siyaset" izleyeceğini ilan etti. Bu söyleyen reformist uzlaşmacı partinin durumunu göz önünde tutunca karşımıza tam bir komedi çıkıyor. Siyasetin etkin yönü ya da etkin siyaset, ancak devrimci siyaset olabilir. Devrimin güncelliğine dayanan, kitlelerin devrimci pratiğine dayanan ve iktidarı devrimle ele geçirme hedefine bağlanan siyaset, etkin siyaset olabilir. Kitleleri isyan ve devrime hazırlayan, bununla sıkı sıkıya bağlantılı olarak devrimci komünist partiyle bağı olan; hedefe varmak için devrimci yol ve yöntemleri temel alan bir siyaset, gerçekten etkin olur.

Sistemin çelişkilerini, krizini ve sosyal yıkımını sermayenin ve siyasi iktidarın felaketine çevirmek için, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin devrimci çabalarına ve mücadelesine öncülük etmeliyiz.

C.Dağlı