< Devrimcilik Bir Gerçekliğin Yerine Başka Bir Gerçekliği Koymaktır

İşçi sınıfı, toplumsallaşan insanlık, toplumsal üretici güçler ve üretimin boyutlanan toplumsallaşmasıyla kapitalist üretim biçimi ve onun dar toplumsal yapısı arasındaki çatışma, keskin, sert ve şiddetli boyutlar aldı. Toplumun tüm yüzeyi, çatışma alanıdır. Tüm politik ilişkiler, iki sınıfın, iki dünyanın, iki gücün çatışması tarafından biçimleniyor.

Marx, çatışmanın temellerini açıklamıştır “[sermaye] bir yandan bilimin ve doğanın tüm güçlerini toplumsal bileşimin ve toplumsal ilişkinin tüm güçleri olarak zenginliğin yaratılmasını, onun için harcanan emek zamandan (görece) bağımsızlaştırmak amacıyla hayata geçirmektedir. Diğer yandan sermaye, bu yolla üretilen devasa toplumsal güçler için emek zamanını ölçü aracı olarak kullanmak ve bu güçleri hali hazırda üretilen değeri değer olarak korumak için gerekli olan sınırların içine hapsetmek istemektedir”.

Marx'ın söylediği çok nettir: Sermaye bir taraftan emek zamanını en aza indirmek için baskı yaparken, bir taraftan da onu tek ölçü ve zenginliğin kaynağı olarak kabul eder.

Kapitalist zenginliğin temelinde yatan, başkasının emek zamanına hiçbir karşılık ödemeksizin el konulmasıdır. Ama bu temel, büyük sanayinin gelişmesi ve bilim ve tekniğin üretiminde kullanılmasının bugünkü boyutunda pek acınası görünür yani emek zamanı zenginliğin kaynağı olmaktan çıkmasına rağmen, yine de zenginliğin biricik ölçüsüdür; bu ise üretimin çelişkisidir. Marx'ın belirttiği biçimde söylersek:

“Doğrudan biçimiyle emek, zenginliğin büyük kaynağı olmaktan çıkar çıkmaz, emek zamanı ve böylelikle mübadele değeri de zenginliğin ölçüsü olmaktan çıkar ve çıkmak zorundadır.”

Büyük sanayinin gelişimi, bilimin sonuçlarının üretime uygulanması, tekniğin gelişiminin ileri düzeye varmasıyla emek ve doğa sermaye açısından önemsizleşmiştir.

Kapitalistler, sabit sermaye yatırımlarını arttırmasına rağmen, artı değer sömürüsünü büyük ölçüde sürdürmektedir. Tekelci sermaye birlikleri arasındaki rekabet, ücretli emek kullanımının yoğunlaşmasını getirmektedir.

Roberto Negri'nin belirttiği gibi:

"... Zenginlik, zenginliğin üretiminin bir ölçüsü olarak emek zamanının ortadan kaybolması, sömürünün sonuna ya da yeni kurtuluş biçimlerine yol açmadı. Aksine, yeni yoğunlaştırılmış tahakküm biçimleri, kitleler için sefalet ve kapitalistlerin küçük grupları için zenginlik getirdi.”

Emeğin zenginliğin büyük kaynağı olmaktan çıkması, işçi sınıfının ve insanlığın kurtulmasına yol açmadı. Çünkü eski politik üst yapı, yeni bir üretim tarzına ve yeni bir paylaşım biçimine izin vermez. O halde emekçilerin önündeki acil görev, politik üst yapıyı burjuva devlet aygıtını yıkmak, böylece toplumsal üretici güçlerin hapsedildiği dar toplumsal yapıyı ortadan kaldırmak, insanları sermayeden özgürleştirmektir. Bu, toplumsal devrim sorunudur.

Kapitalist toplumun güncel olarak da gelişme kapasitesine sahip olduğu söylenirken, kapitalist üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin gelişmesinin önünde engel olduğunun üstü örtülüyor. Toplumsal üretici güçler gelişme gösteriyor. Fakat bu gelişmenin temposu, eski üretim ilişkileri tarafından yavaşlatılıyor. Dolayısıyla gelişme, bir bütün olarak olması gereken düzeyde değil. Başka bir anlatımla, insanlık kapitalizm altında büyük bir gelişme gösterdi; fakat kapitalizmin engellerinden kurtulursa, daha ileri bir yerde olacaktır. İnsanlığın daha ileri bir noktada olması, bugün karşı karşıya olduğu birçok sorunun çözülmesi demektir. Şurası çok açıktır: insanlar kapitalizmin zincirlerinden kurtulduklarında, yeni ve insani koşullarda, gelişmenin bütün sonuçlarından dolu dolu yararlanacaklardır.

Kapitalizmin gelişmesinden söz edenler, bu gelişmenin çelişkili bir süreç olduğunu göz ardı ediyorlar. Sermaye büyüdükçe, temelindeki emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisi derinleşiyor ve keskinleşiyor. Öyle ki, çelişkinin çözümü, toplum önündeki en temel, en acil ve en önemli sorun durumunda. Çelişkinin çözümü, yeni bir geleceği başlatmanın temel koşuludur. Çelişkinin çözümü, ilerinin değil, bugünün sorunudur. Sistemin temel çelişkisini çözemediğimiz müddetçe, yeni bir yarının başlatılmasını da, bilinmez zamanlara ertelemiş oluruz. Aynı anlama gelmek üzere, iktidar sorununun, iktidarın devrimle devrimci yoldan ele geçirilmesi, bugünün en önemli görevi olarak görmemek, yeni bir geleceği başlatmayı çok ileriye ertelemektir.

Toplumun devrimci dönüşümü, zorunlu ve olanaklı duruma geldiği halde, devrimci sınıfın devrimi gerçekleştirmek için tam bir kararlılıkla hareket etmemesi durumunda, Rosa Luksemburg'un altını önemle çizdiği “barbarlık” dönemi ya da Marx'ın belirttiği “birlikte çöküş” yaşanır. Aynı şey, Lenin tarafından da en diri güçlerin de çürümesi olarak ifade ediliyor. Bu durum, proletaryanın devrimci sınıf partisi tarafından “ya devrim ya ölüm” kesinliğinde belirtildi. Kısacası, yeni bir geleceği başlatmak için devrim tek çıkıştır.

Son 30 yıldır, dünyanın nüfus yoğunluklu birçok merkezinde milyonların ayaklanması, devrimci çıkışın pratik olarak örgütlenmesidir; başka bir deyişle, devrimin politik pratik olarak hayata geçirilmesi mücadelesidir. Onlarca yıldır süren devrimci başkaldırı, basit bir sokak protestosu, sıradan bir tepki değil, eski tarihsel dönemi sona erdirme ve yeni bir tarihsel dönemi başlatma kavgasıdır. Yani milyonlar, son derece ciddi nedenlerle büyük amaçlarla sokağa çıkıyorlar. Dünyada milyonlarca insanın, bu kadar zaman isyan ve devrimde ısrar etmesi, yeni bir geleceği başlatmada ısrardan başka bir şey değildir. Bu kadar zaman savaş halinde olmak, ezilen ve sömürülenlerin yalnızca kararlılığını ve ısrarını göstermekle kalmayıp, aynı zamanda kitlelerin devrimci gücünü ortaya koyuyor. Ama bu, gücün henüz çok az bir kısmıdır. Gerçek devrimci potansiyel, sanılandan daha büyüktür. Her isyan, her devrimci kitle eylemi, bu gücün bir bölümünü daha harekete geçiriyor.

Türkiye ve Kürdistan'da yarım yüzyıldan fazla zamandır süren sert, yaygın ve yoğun devrimci mücadele, Türkiye ve Kürdistan proletaryasının ve ezilen halkların toplumsal dönüşümden ulusal sorunun kesin çözümünde yani yeni bir gelecekte ne kadar ısrarlı olduğunu açığa serdi. Bu topraklarda mücadele, uzun iç savaş biçimini aldı. Emekçi halklar yeni bir yaşam kurmada büyük bir kararlılık göstermeden ve büyük bir devrimci güç olmadan, uzun iç savaşı bu kadar zaman sürdüremezdi

Burada söylenenler basit bir şekilde değerlendirilemez. Olaylar, süreç bütünlüklü, derin ve kapsamlı olarak ele alınmalıdır. Tarih, olaylar bakımından en zengin döneminden geçiyor. Bu birkaç merkezle, birkaç ülke ile sınırlı değildir. Emperyalist sistemin genelinde görülen bir gelişmedir, tarihin en devrimci döneminde olduğumuzu anlatır. Bütün bu olaylar ve süreç yeni bir geleceğe gebe bir dönemdir. Buna devrimci dönüşümler dönemi, toplumsal kurtuluş çağı, özgürlük çağı diyoruz.

"... Alternatif bir sosyalist toplumun inşasının dinamizmi ve ihtimalleri üzerinde gerçekten kafa yormak için çok ilginç bir an değil mi?” (David Harvey)

Harvey, yakın zamanda yaptığı bu saptamayla yeni bir geleceği başlatmak için koşulların oluştuğunu görüyor görmesine, fakat sosyalist toplumun inşasına geçişte Avrupa'daki birçok sosyalistin dar, sıçramasız “barışçıl geçiş yolu” bakış açısını aşmıyor.

...Görevimiz daha çok sosyalist bir alternatife, barışçıl bir geçiş yolu bulabilmek için yaşadığımız toplumda saklı duran şeyi tespit etmektir. Devrim uzun bir süreçtir; bir olay değil.” (David Harvey)

Devrim, bir olay ve bir hamleden ibaret değildir; bir dizi olay, birçok ayaklanma gerektirir. Fakat devrim, yeni bir topluma geçiş nitelikleri, niceliklerin artmasıyla değil, nitel sıçrama ile gerçekleşir. Geçiş, devrimci yoldan olur.

“Toplumsal sorunlar, sınırları aşar” diyor Victor Hugo. İnsanların karşı karşıya geldiği problem, toplumsal niteliği ile sınırları aştığı için “Bu öykü sizden bahsediyor” diyor Marx. Bu, kapitalist dünyadaki milyonların ortak öyküsüdür. Sorun, çözümünü de kendi içinde taşıyor. Çözüm, son derece olgunlaşmıştır. Çözüm, yeni bir geleceği başlatmak için kitlelerin kolektif devrimci eylemidir. Bu gerçeklik ve bunun ezilenlerin ve sömürülenlerin kafasında yansıması ve düşünce biçimini (toplumsal bilinç) almasıyladır ki, kitleler bütün ülkelerde ayaklanıyor, isyan ve devrim kavgasını büyütüyorlar. Devrimci süreci ayakta tutacak ve küresel iç savaşı sürdürecek bir devrimcilik sergiliyorlar.

İşçi sınıfının sergilediği etkileyici devrimciliğin amacı, üretici sınıfın durmadan ürettiği ortak zenginliğin sermaye tarafından değil, tam da bu üreticiler tarafından sahiplenilmesi, kendine mal etmesidir. Ama yalnızca bundan sonra üretilen zenginliğin değil, geçmişte üretilen ve hiçbir karşılığı ödenmeyen, bir grup kapitalist tarafından el konulan zenginliğin de, emekçi sınıf tarafından el konularak kendine mal edilmesidir. Üreticiler, bu amacı kendi aralarında yeni bir birlik kurarak gerçekleştirirler.

Bu, tam bir toplumsal devrim demektir. İnsanın bugüne kadar gördüğü en büyük toplumsal dönüşümdür. Böylesine büyük bir tarihsel olay, işçi sınıfının ve kendisiyle birlikte davranan emekçi kitlelerin devrimci enerjisinin sonuna kadar harekete geçirilmesini gerektirir. İşçi sınıfının enerjisini düzen içi kısmi istemlerin çözümüne hapsedenler, bu büyük enerjiyi sınırlandıranlar tarihin bu en köklü ve en büyük devrimci dönüşümünü hiçbir zaman gerçekleştiremezler. Devrimcilik eski toplumsal düzende bazı iyileştirmeler, rötuşlar ve benzeri yapmak değil, bir gerçekliğin yerine başka bir gerçekliği koymaktır. Modern üretici güçlerin gelişmesinin önünde pranga olan bu kapitalizmin dar toplumsal yapısının yerine, gelişmenin önünü açan yeni ve daha ileri bir toplumsal yapıyı koymaktır.

Dikkatlerimizi öncelikle sorunun genel düzeyde çözümüne yönelttik. Özel sorunun çözümünü, her zaman genel sorunun çözümüne bağlı olarak ele aldık. Zaman zaman bu yaklaşımımızı küçümseyenler çıktı. Fakat özel sorunun çözümünden ötesini görmeyenler, her zaman gelip gelip genel soruna çarptılar ve özel sorunun çözümünde, günlük politikada yanılgılara düşmekten kurtulamadılar ve ilkesizce oradan oraya sürüklendiler.

Özel sorunun çözümü karşısında kayıtsız kalmadan, daima özel sorunun çözümünü genel sorunun çözümü bakış açısıyla ele aldık Bu bakış açısını 70'lerde ortaya koyduk. Bu bakış açısı o günden bugüne bize hep yol gösterdi. Sorunu ele alışımızda ve çözümümüzde biricik devrimci bakış açısıdır.

C.Dağlı