Dünya emperyalist sisteminin yaşadığı çöküş artık oldukça geniş bir emekçi kitlenin bilincine vardığı bir olgu durumunda. Dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları bu çöküşün tüm yıkıcı etkilerini bizzat kendi yaşamları üzerinde görerek, düzenin tükenmişliği ve bu sistem içinde onlara bir gelecek olmadığı konusunda komünistlerle aynı düşüncede buluşuyorlar.
İki yıldır dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarının üstüne bir karabasan gibi çöken pandemi, emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı çöküşe yeni bir boyut verdi.
Bu süreçte emperyalist ülke merkezlerinde işsizlik oranlarının %30 – 40’lara kadar tırmandığını gördük. Bağımlı kapitalist ülkelerde ise bu oran %60’lara kadar vardı. İç ve dış savaşlar, işsizlik, açlık, değişen iklim koşulları gibi nedenlerle bir günde yüzbinlere varan bir emekçi kitlenin oradan oraya bir pazar malı gibi sürüldüğünü gördük. Çalışan kesimin çalışma koşulları daha da ağırlaştı, sosyal hakları alabildiğine budandı, ücretler açlık seviyelerine kadar düşürüldü, milyarlarca emekçi yarı aç yarı tok bir yaşam cenderesine sıkıştırıldı. İş cinayetleri, kadın cinayetleri, açlık ölümleri, intiharlar tarihte görülmemiş seviyelere ulaştı.
Dünya tekelci sermaye sınıfı, dünya emekçilerini gittikçe daha da kitleselleşen bir biçimde, kelimenin tam anlamıyla kıyımdan geçiriyor. Emperyalist kapitalist dünya, emekçileri kıyımdan geçirirken doğayı da katlediyor, dünyamızı öldürüyor. Yanan ormanların, zehirlenen toprağın ve denizlerin sesinden sağır oluyoruz. Dünya sermayesi insanlığın yalnızca bugününü değil, geleceğini de tehdit ediyor, bu geleceği yok etmek için elinden geleni yapıyor.
Bütün yıkıcı olguların birleşik saldırısını bir arada bulunduran bu koşullar, sınıf savaşının ateşini iç savaşlar biçiminde küresel ölçeğe yaydı, emperyalist ülke merkezlerine kadar taşıdı. ABD’de kısa bir süre önce yaşanan ayaklanma, bunun tipik bir ifadesi oldu. Bugün emperyalist kapitalist dünyanın tamamı baştan sona bir çatışma alanına dönmüş durumda. Her yerde çatışma var.
Ama bugünün tarihini yalnızca yıkım ve ölümle anlatmak, algılamak, çağın en önemli olgusunun üstünden atlamak olur. Leninistlerin 2000 yılı itibariyle ortaya koyduğu Yeni Evre teorisi, çağın en önemli olgusunun altını çiziyor. Bu olgu, komünist bir dünyayı kurabilmek için gereken tüm öncellerin alabildiğine olgunlaşmış olmasıdır. Üretici güçlerin geldiği düzey, üretimin tam toplumsallaşmaya doğru giden seyri, dünya emek ordusunun yüzünü sosyalizme dönmesini sağlıyor. Dünya emek ordusu bilimde, teknikte, üretimde ulaşılan düzeyin, tüm toplum için zengin bir yaşam olanağı sunduğunun farkına varıyor. Bu farkındalık ki, onlara oldukça zengin toplumlarda neden sürekli yoksullaştıklarını sorgulatıyor. Dünya işçi sınıfı ve emekçi halkları, üretimin toplumsal karakterine uygun toplumsal mülkiyeti sağladıkları anda geleceği de kazanacakları, dünya emekçi halklarının olası tek geleceğinin sosyalizm olduğu konusunda her gün daha da berraklaşan bir bilinçle mücadeleye giriyorlar.
Perdesini büyük Ekim Devrimiyle açan 20. yüzyıl iki toplumsal sistemin, sosyalizm ile kapitalizm arasındaki savaşın yüzyılı oldu. Sosyalizm iki emperyalist dünya savaşını bitirerek halklara barışı getiren, insanca yaşam özlemini ete kemiğe büründüren bir sistem olarak 20. yüzyıla damgasını vurdu.
21. yüzyılın devrimleri ise, dünya emekçilerinin yalnızca bugününü değil, geleceğini de yok eden emperyalist kapitalist sistemi yeryüzünden silip atma, geleceği kazanma misyonuna sahip olacaklar. Bu devrimler 21. yüzyılın başlından itibaren, yer yer büyük ayaklanmalara dönüşerek, iki sınıf arasındaki sınıf savaşının güncel, politik olguları olarak çoktan başladı. Dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin önündeki en acil görev, giriştikleri devrimleri zafere taşıyarak sosyalizmi kurmak, sosyalizmin dünya çapındaki zaferini sağlamaktır.
Devrimler kendiliğinden başlayabilir ama kendiliğinden başarıya ulaşamazlar. Bu başarılar ancak devrimci komünist partilerin öncülüğünde güvenceye alınabilir. Devrimci komünist partilerin misyonu, bu büyük kavgaya yetkin bir teorik politik ve pratikle kumanda ederek, proletaryanın iktidarını güvenceye almaktır.
Tarihin bu önemli dönüm noktasında Leninist Parti dünya emek ordusunun önemli bir müfrezesi olan Türkiye ve K.Kürdistan proletaryasının birleşik devriminin başarıya ulaşması için tüm gücünü seferber etmiştir. “Bütün İktidar Emeğin Olacak!” şiarıyla emekçi kitlelerin güçleri ve devrimci enerjilerini sokakta birleştirmeye, devrimin tüm güçlerini devrimin birleşik bir gücü olarak hareket etmeye çağıran Leninistler, öncü misyonunu layıkıyla yerine getirecektir.
Türkiye ve K.Kürdistan proletaryası Leninist Partinin öncülüğünde geleceğini kazanacak, sosyalizmi kuracaktır.
Aybel Gül