Toplumda her gün tekrarlanan, olup biten olaylara yüzeysel bakmak yaygındır, neredeyse bir düşünce sistemi özelliği kazanmıştır. Özel mülkiyet ilişkilerine dayalı düşünce biçimi her zaman kendi maddi temelleriyle sınırlı kalmıştır. Her egemen sınıfa göre, kurulu toplumsal düzen, bulunmuş en son toplumsal sistemdir, mükemmel olduğu içinde sonsuzdur. Aynı zamanda kurulu toplumsal düzenler, çok güçlü ordularla korunma altına alınmıştır. Egemen sınıfların görkemli ve göz kamaştırıcı yaşamını görenler, düşünce biçimi görünenden öteye varmayanlar, egemenlerle aynı kanıyı paylaşırlar: Kurulu Düzenin Sonsuz Oluşu.
Ama toplumlar birbirini izledi. Hiçbir toplumsal düzen ve hiçbir devlet düzeni “sonsuz” olamadı. Her kurulan yeni toplum biçimi, eskinin diyalektik yadsınması ve tarihsel eleştirisi anlamına geldi. Bütün bir tarih bilgisine sahip olan insanların bu büyük evrim üzerine net düşünceleri olması gerekir. Ama kapitalist özel mülkiyet ilişkilerini esas alan, ona hizmet eden bir kimsenin “ilerleme ve dönüşümünün” tarihin, evrimin yasası olduğunu kabul etmesi beklenemez. Bizim özel mülkiyetçiye göre tarihin son durağı kapitalizmdir; ona göre tarih burada son bulur(!). Tutuculuk; yani gericilik, burjuvazinin bütün dünya görüşüne egemendir. Bunun için ileriye doğru yapılan her gerçek hareket burjuvazinin gözüne korkunç görünür. Burjuvazi bu noktada şairin dediği gibi: “serpilip gelişen hayata düşman”dır. Burjuva ideolojisinin etkisi altında kalan toplum da olaylara yüzeysel bakar; burjuva toplumun temellerine inen, toplumu havaya uçuracak olan devrimci gelişmeyi çoğu kez anlayamaz.
Düşüncede yüzeysellik sosyalist hareket içinde de yaygındır. Ne var ki, olaylara çok yüzeysel bakan sosyalistler, her nedense diyalektiğe en çok başvuranlardır. Çünkü diyalektik sadece soyut bir yöntem olarak ele alınıyor. Diyalektik hareketin yasalarını ele alan bir bilimsel yöntem değil de sadece bir sözcük olarak ezberleniyor. Hareketin bilimini kendi hareketi içinde ele almak gerekiyor. Olayları ve gelişmeleri kendi somutunda ve hareketin kendisini izleyerek doğru olarak kavrayabiliriz. Olaylara yol açan gelişmeleri iç zincirlerini, iç dinamizmi, dış dinamizmle karşılıklı etkileşimle birlikte bütünlüklü olarak ele alınmalıdır. Bu ifade biçimi de soyut gelebilir. Olaylarla gösterelim. Milyonlarca emekçi yaşamından memnun değil, toplumsal huzursuzluk var, daha da artıyor; çeşitli biçimlerde farklı eylem yollarıyla istemlerini ve özlemlerini dile getiriyor; bu yönde sayısız olay yaşanıyor. Bu gelişmeye yüzeysel bakıldığında, kitlelerin sabun köpüğü gibi sönen her zamanki eylemlerinden birine daha başvurulduğu söylenebilir.
Yapılan bir eylem sabun köpüğü gibi sönse de, bu eylemler sık sık yapılıyorsa, bu olay yıllarca tekrarlanıp duruyorsa, bu demektir ki, tüm bu olaylara yol açan köklü bir neden var. Öyle bir maddi temel var ki, her seferinde üzerinde sayısız olay ve çatışma meydana geliyor. Tüm bu gelişmelere yol açan kapitalist üretim biçimi ve üretim ilişkileridir. Bu demektir ki, mevcut üretim biçimi, gelişmenin önünde engeldir; üretici sınıflar ancak, bu engeli, bu eski toplum biçimini devirirlerse özlemlerini gerçekleştirebilirler. Sayısız olayın ve çatışmanın arkasında yatan gerçek; toplumun gelişiminin önünde engel olan, burjuva kurumlarını aşma eğilimi ve istemi bulunuyor. Hiç kimse kalkıp da, çatışma ve olayların bu noktada kalacağını söyleyemez.
Gelişme devam eder, gelişmenin kaçınılmaz yönü ve sonu korkunç bir hesaplaşma ve büyük bir alt üst oluştur.
Eğer eski toplumun bağrında, onun yerini alacak olan yeni toplumun maddi ön koşulları oluşmuşsa, toplum evriminin politik bir devrimle sonuçlanması kaçınılmazdır. İşte bu çoğu kez yüzeysel olarak ele alınan olaylar ve sayısız çatışmalar, bizi her gün önlenemez biçimde bu noktaya doğru getiriyor.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda, Türkiye ve Kürdistan topraklarında, her gün artık sayamadığımız, sayısız olay oluyor. Toplumsal temeldeki bu sayısız olay, sayısız çatışma demektir. Yalnızca dingin bir yaşamı olanlar, olup biten sayısız olay ve çatışmanın nasıl korkunç bir hesaplaşma ve sonuçla biteceğini anlayamaz. Olup bitenlere yüzeysel ve dingin bir yaşam penceresinden bakanlar, o içinde yaşadıkları dinginliği bozacak, o korkunç fırtınayı göremezler. Emekçi kitleler yıllardır kendiliğinden eylemlere başvuruyorlar; her gün sayısız biçimde böylesine kendiliğinden olaylarla dolup taşıyor. Bugüne kadar olduğu gibi, devrimci durum koşullarında, kendiliğinden olayların sürekli olması durumunda nasıl korkunç bir alt-üste yol açacağını pek çoğumuz anlamış değiliz. Oysa ki, “Kendiliğinden olup bitiyor gibi görünen olaylar sayısız ve korkunç hesaplaşmalarla sonuçlanır.” O korkunç hesaplaşma bizde çoktan başladı. Halen tutucu biçimde bu gerçeğe direnenler var. Kendiliğinden olup biten olayların kendisi, toplumdaki son derece sert ve keskin çelişkilerin ve antagonist güçlerin çatışmasını yansıtıyor.
Bu kadar keskin ve uzlaşmaz (antagonist) çelişkinin ve uzlaşmaz (karşıt) güçlerin korkunç çatışmasının aynı biçimde korkunç bir sonla bitmesinde şaşılacak ne var?
Eski toplumun gerici güçleriyle, doğacak yeni toplumun devrimci güçleri; devrimle, kaşı-devrim her gün sayısız olay ve yollarla karşı karşıya gelir. Her olayı ve her çatışmayı diğer olay ve çatışmalardan bağımsız olarak ele aldık mı, hiç bir sonuca varamayız. Bütün toplumsal ve politik olaylar birbiriyle ilişki ve karşılıklı etkileşim içindedir. Bütün toplumsal çatışmalar, bütün halindeki zincirin iç halkalarıdır; bütün halklar iç içedir.
Ama bize görünüm olarak her olay, diğerlerinden bağımsız gibi görünür. Her toplumsal çatışmanın kendine özgü nedeni varmış gibi görünür. Oysa toplumsal olayların ve çatışmaların kedine “özgü” nedeni yoktur, neden ortaktır. Bu ortak neden, bu ortak maddi temel, sadece kendini sayısız çeşitteki sayısız olayla gösterir. Burada yüzeysel düşünen; yalnızca bu sayısız çeşitteki olayın kendisi ile ve özgül gibi gözüken nedeni ile ilgilenir. Diyalektik materyalist ise, sayısız çeşitteki bu sayısız olayın ana nedeni üzerinde durur, sayısız çeşitteki çatışma ve olayın yönünü ve niteliğini değiştirmek için, tümünü etkileyen ve biçimlendiren ana nedeni, bu ortak maddi temeli değiştirmek için savaşır; bu yüzden devrimcidir. Binlerce ve binlerce olaya, sayısız çeşitte çatışmaya yol açan bu eski toplumsal düzen devrim yoluyla yıkılmadığı sürece, her geçen gün artan biçimlerde olaylar devam eder. Toplumun bir kesimi, toplumun diğer kesimiyle sürekli ve sayısız biçimdeki olaylarla, sayısız çatışmalarla karşı karşıya gelecektir. Bu karşılaşma tarihin en sert ve köklü karşılaşmasıdır. Basitten karmaşığa doğru gelişmeye uygun olarak, her yeni gün, düne göre daha çok karmaşık çok daha sert ve yaygın ve yoğun olaylara sahne olacaktır.