Arada derede kalarak yol almak mümkün değil. Emperyalist-kapitalist dünyanın efendileri tam biat istiyor. Koşulsuz, tartışmasız, amasız, fakatsız tam bir itaat!
“Kendi adamları”nı bile alaşağı etmekten, ölümle tehdit etmekten, hatta öldürmeye kalkmaktan çekinmiyorlar. Emperyalist tam ilhak sürecine boyun eğmeyenin, bu sürecin gereklerini yerine getirmeyenin vay haline!
Yalnızca sosyalist ülkeler değil, emperyalist tam ilhak sürecine boyun eğmeyen kapitalist ülkeler, yahut halkçı-demokratik yönetimler, emperyalistlerin gazabını üzerlerine çekmekten kurtulamıyor.
Venezuela, seçimler sonrası yine karıştı! Başkan Maduro’nun seçimi kazandığının ilan edilmesinin ardından “muhalefet”, mutat olduğu üzere yine sokaklara aktı. Seçim sonuçlarını tanımama , emperyalistlerin son çeyrek asırda giriştikleri neredeyse tüm “renkli devrimlerin” işaret fişeği, harekete geçme parolasıdır. Venezuela’da da öyle oldu.
ABD ve AB, “şeffaflık” çağrısı yaparken, Latinlerin kukla hükümetleri (Arjantin, Şili, Kosta Rika, Peru, Panama, Dominik Cumhuriyeti ve Uruguay) derhal “Maduro’nun başkanlığını tanımama” kararı aldı. Rusya, Çin, Küba, Honduras ve Bolivya ise Maduro'yu seçim zaferinden ötürü kutladı.
Lafı uzatmanın alemi yok. Bir kez daha emperyalistlerin karşı-devrim girişimi (“renkli devrim”) ile karşı karşıyayız. Yapabilirlerse bu baskıyla seçim sonuçlarının iptalini, hatta “muhalefetin” zaferini ilan ettirmek, yapamazlarsa Maidan tarzı bir darbe tezgahlamak, onu da başaramazlarsa “dış müdahale” için şartlar yaratmak için çabalayacak emperyalistler.
Maduro yönetimi, ekonomi politikaları açısından selefi Chavez’in çok gerisinde. Kaldı ki Chavez’in kendisi de, izlediği politik hatta her ne kadar “21. yüzyılın sosyalizmi” adını verse de, sosyalizme yönelen bir ekonomi politikası izlemekten ziyade, halkçı, antiemperyalist bir çizgiyi takip ediyordu. Oysa tekelci sermayenin tasfiyesini ve üretim araçlarını toplumsal mülkiyetini temel alan bir politik hat kararlı bir şekilde hayata geçirilmeksizin, emperyalist saldırganlıkla baş etmek mümkün değildir. Verili sistem, her gün, her saat, emperyalistlerin ülke içindeki işbirlikçilerini yeniden ve yeniden üretir.
Karşı-devrimin toplumsal temeli, ülkedeki kapitalist sınıfın, kapitalist tekellerin ta kendisidir. Bu sınıfın politik temsilcileri, devletteki, bürokrasideki, basın-yayındaki uzantıları, ülkedeki karşı-devrim için tüm gücüyle çalışıyor. Venezuela’nın “Çavistaları”, bu bataklığı kurutmaksızın güven içinde geleceklerine doğru yol alamazlar.
Ya kararlı bir şekilde sosyalizme yönelecekler, ya da bu “sonsuz darbe girişimleri” karşısında güçlerini heba edecek ve bir gün yenilecekler. Bunun ortası yok.
Ya kararlılıkla sosyalizme, ya da muhtemel bir bozguna... Halkçı yönetimin karşısındaki ikilem budur.