Uzun yıllar devam eden iç savaş, TC devletinin kimyasını bozmuş durumda. Her yanından tel tel dökülen faşist devlet aygıtı ve onun dinci-faşist hükümeti, bugüne kadar hiç görülmemiş bir pespayelik sergiliyor. Aklınıza gelebilecek her konuda gösterdikleri tutum, onların bu yönünü açığa vuruyor.
Hatırlanacaktır 2016 yılında Karaman'da Ensar Vakfı'na bağlı evlerde 45 çocuğa tecavüz edildiği gerçeği ortaya çıkınca, dönemin aileden sorumlu bakanı, suçüstü yakalanmanın paniği ile "bir kereden bir şey olmaz" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı. Ancak, daha sonra ortaya çıkmıştı ki, bu ne Karamanla sınırlıdır, ne de "bir defaya mahsus" birşeydir. Yine Adana'nın Pozantı ilçesi Çocuk Cezaevi'nde tutuklu bulunan Kürt çocuklarına tecavüz edildiği 2012 yılında ortaya çıkmıştı. Daha sonra bu olayın Pozantı Cezaevi ile sınırlı olmadığı Adana Kürkçüler F Tipi'nde de benzer uygulamaların olduğu basına yansımıştı.
Bunlar elbette buzdağının görünen yüzüydü; kimbilir daha nerede nasıl pespayelikler yaşanıyordu ve kamuoyundan gizleniyordu. Anlaşılan o ki, bu siyasi iktidar, Osmanlı dönemindeki cetlerinden, bu tür va'kaları hasır altı etme konusunda epeyce bir feyiz almıştı. En son İstanbul Küçükçekmece'de Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde beş ayda 115 kız çocuğunun, ki bunların arasında 9 yaşında çocuklar da var, hamile olduğunun saptanması ile ortaya çıkan skandal, bir gerçeği herkesin yüzüne bir tokat gibi çarptı: Sistem çürüyor, siyasi iktidar bir katalizör rolü oynuyor ve sistem kendisiyle birlikte insanları da çürütüyordu.
Siyasi iktidar, toplumdan tepki alan olayların üzerini örtebilmek için yasalar çıkarmaya çalıştı; bu kez daha büyük tepkilerle karşılaştı. En son Diyanet İşleri Başkanlığı'na nikah yetkisi vermek suretiyle başka bir pespayeliğe imza attı. Bunun yansımalarının neler olacağını önümüzdeki süreçlerde yaşayarak göreceğiz. Siyasi iktidarın sözcülerinin suratlarına bakmak bile bu pespayelikleri görmek için yeterli.
Pespaye olan sadece siyasi iktidar mı? Elbette hayır! CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun Meclis'in önünde "Geçinemiyorum" diyerek kendini yakan, 5 yıldır işsiz, Sıtkı Aydoğmuş'a "niye kendini Meclis'in önünde yakıyorsun, git Saray'ın önünde yak" diye akıl vermesi bir başka pespayelik örneğidir. İktidar ve "majestelerinin muhalefeti"nin birbirlerini suçlarken kullandıkları dile bakmak bile, pespayeliğin düzeyini görmek için yeterli. Bugün söylediklerini bir sonraki gün yalanlarlarken gösterdikleri basiret, pespayeliğin tavan yaptığına işaret...
Politika, evet burjuva politikası bile, hiçbir dönem bu kadar ayağa düşmemişti. Ancak Çarlık Rusyası'nın Rasputin dönemiyle kıyaslanabilecek olan bu iktidar dönemi, çürümüşlüğün ve yozlaşmanın had safhaya çıktığı bir dönem olmuştur. Bundan sonrasının daha beter olacağına dair emareler ise fazlasıyla belirmiş durumdadır. Dinci-faşistler, uzun süre elde edemedikleri "iktidarın nimetleri"ni bir anda ellerinin içinde bulmanın aceleciliği ile deyim yerindeyse "dibini sıyırmaya" çalışmakta, her yere tam bir gözü dönmüşlükle saldırmakta ve kendi keselerini doldurmaya bakmaktadırlar. Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile bu "Rabbena hep bana" tutumu sürdürülmekte, bir çıkar ve suç örgütü olan siyasi iktidar, devrimin elinden kurtarılmaya çalışılmaktadır.
Hemen yanı başında, İran'da gelişen olayları gören siyasi iktidar, aynı şeylerin kendi başına geleceğini kaygıyla öngörmekte, bunu engelleyebilmek için gerekirse bir dış savaşı da göze alarak saldırganlaşmaktadır. Bugün siyasi iktidar, tıpkı İran'daki gibi ancak baskı ve zor ile ayakta durmaktadır. Yükselttiği korku duvarları yıkıldığı zaman, nasıl bir devrim anaforunun içinde kalacağını en iyi o biliyor. İran için yapılan şu değerlendirmenin Türkiye için de geçerli olduğunu öngörmek zor olmasa gerek: "Korku, ayaklanmayı önleyen bir engel değildir; çünkü halkın ızdıraplarının derinliği ve genişliği çok büyük hale gelmiştir"...
Her geçen gün cari açığın daha da büyüdüğü, enflasyonun çift haneli rakamlara ulaştığı, aynı şekilde işsizliğin günden güne arttığı bir ortamda, "her şeye kadir başkan"ın faizlerin düşürülmesi için Merkez Bankası'na yaptığı çağrılara karşılık, Merkez Bankası'nın sanki bu uyarılara hiç tınmadan faizleri düşürmeden bırakması, sermayesini dışarıya kaçıranlara bir gün önce efelenen "reis"in bir gün sonra bu açıklamalarından dolayı piyasalar tepetaklak olunca söylediklerini yalayıp yutması da göstermektedir ki, işler hiç de dinci-faşizmin istediği gibi gitmemektedir. "Halkın ızdırapları" ise artık katlanılamaz boyutlara ulaşmıştır. Körfez ülkelerinden akan sıcak paranın da kesilmesiyle birlikte dinci-faşizm, bir müddet sonra maaşları ödeyemez duruma düşerse şaşmamak gerekiyor. Bugünlerde yükseltilen "ümmetin birliği" sloganının arkasında yatan gerçeklik budur.
Bir tek görüntü, siyasi iktidarın içinde bulunduğu pespaye durumu göstermeye yetiyor aslında. Lenf kanserine yakalanan Dilek Özçelik adındaki bir genç kadın eski bakanlardan Erdoğan Albayrak'ın korumalarını aşarak bakana ulaşıyor ve ondan ihtiyaç duyduğu ilaçları yurdışından getirtebilmesi için yardım talebinde bulunuyor. Bakan ne yapıyor dersiniz, önce kaçıp uzaklaşmaya çalışıyor, bakıyor kameralar kendisini çekiyor, kadının avucuna bir miktar para sıkıştırarak "cömertliğini" sergiliyor; "düşürme sakın" diyerek nasihatte bulunuyor. Korumalarına dönerek, "dikkat edin düşürmesin" diyerek tembihte bulunuyor ve gidiyor. Kadın ise, parayı götürüp geri veriyor ve "ben dilenci değilim" diyor; "insanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım".... "siz hiç çaresiz kalmamışsınız".. Tabii bakan bunları duymazlıktan geliyor ve uzaklaşıyor... Bu kadın, bu olaydan bir müddet sonra ölüyor ve devlet yetkilileri, gelen eleştiriler karşısında "zaten kansermiş" açıklaması yapıyorlar.
İşte pespayelik budur ve her olayda siyasi iktidarın temsilcilerinin paçasından akmaktadır. Bu aynı zamanda onlar için çöküşün de ne kadar yakında olduğunu gösteriyor. Her olayda kendini ele veren bu pespayeliği, siyasi iktidar ile birlikte tarihin çöplüğüne atmak tüm devrimcilerin ve komünistlerin boynunun borcudur.
Ali Varol Günal