15 Temmuz darbe girişiminden sonra, olayları yorumlamada standart bakış açısının dışına çıkmak adına, yine ortalığı komplo teorileri kaplamaya başladı. Olaylara marksist açıdan bakmayanların her defasında düşecekleri çukurun bu olacağından kimse şüphe duymamalı.
Değme Sherlock Holmeslara taş çıkaracak bu teorilerin bini bir para… Darbenin bizzat RTE tarafından, kendi konumunu güçlendirmek için planlandığı ve yapıldığı mı dersiniz, ABD'nin Türkiye'nin Rusya ve Çin eksenine yaklaşmasını engellemek için yaptırdığı mı dersiniz, her şeyin bir "üst akıl" tarafından organize edildiği; ama oyunun bozulduğu mu dersiniz... Türkiye'nin ve tabii AKP'nin de "fabrika ayarlarına" dönmeye başladığı mı dersiniz, aklınıza gelebilecek her ihtimal ciddi ciddi, gerçeklik öyleymiş gibi tartışılıyor. Bu kadar dolaşmış, karmaşıklaşmış düşünce yumaklarının arasından dişe dokunur bir şey bulmak gerçekten güç.
Darbe girişimiyle ilgili olarak, Türkiye ve Kürdistan'ın kendi somutunun özgüllüğü üzerinde duran nerdeyse yok gibi. Devrimin geldiği düzeyin egemenler arasında nasıl bir kargaşalık yarattığını, doruktaki bunalımın nasıl egemenliklerini eski tarzda yürütemeyenleri karşı karşıya getirdiğini ve bunların kendi içinde bir iç savaşa yol açtığını, leninistler dışında kimseden duyamazsınız. Kimi siyasi çevreler, bunun egemenlerin kendi arasındaki çıkar kavgası olduğunu söyleseler bile, kimsenin aklına bunun devrimci durumla olan bağını kurmak gelmiyor. Yine akıllar, "jeopolitik"te, "jeostrateji"de, "global enerji koridoru", "avrasyacılık" vb'de... RTE'nin darbe girişiminden hemen sonra Rusya'yı ziyaret etmesinden ve Rusya'ya "sıcak" mesajlar vermesinden sonra, böyle durumlarda her zaman ilk görünene takılma alışkanlığından kurtulamayanların dillerine pelesenk olmuş "eksen kayması mı?" sorusu yine gündeme gelmeye başladı. Acaba Türkiye, Perinçek'in aklına uyup, yüzünü Avrasyacılığa mı çeviriyordu?! (Size garip gelecek ama Perinçek katıldığı bir tv programında aynıyla bunu iddia etti)… Öyle ya, AB'ye rest çekilmesi, ABD'ye sözümona sert çıkışlar yapılması, Rusya ve İran ile siyasi ve ekonomik ilişkilerin yeniden canlandırılması, Çin ile olan ticaret rezervlerinin daha da artırılması vb vb buna işaret etmiyorsa neye işaret ediyordu? Böylelikle Türkiye, "Büyük Satranç Tahtası" üzerinde rakiplerinin hamlelerini bir bir boşa çıkaracak ve küresel bir güç olacağını tüm dünyaya gösterecekti. Eski ABD Savunma Danışmanı, Zbigniew Brzezinski, "dünyayı yeni yüzyılda sürekli artan kargaşaların beklediğini" söylemiyor muydu? "Avrasya, küresel üstünlük mücadelesinin oynandığı satranç tahtasıdır" demiyor muydu? ABD hegemonyası açısından kilit önemde olduğu söylenen bu bölgede söz sahibi olmak için Türkiye'nin hamle yapmaya ihtiyacı vardı ve işte bu "darbe senaryosu" tam da böyle bir hamle için Türkiye'ye olanak sağlayacaktı!
Akıl oyunlarının ucu bucağı yok! Böyle dönemlerin olmazsa olmazı CIA'nın eski Türkiye direktörü, Graham Fuller'in bizzat darbe girişiminin içinde olduğu iddiaları da ortada dolaşıp duruyor. ABD'nin Türkiye'yi bölmek istediği, dolayısıyla bir Fethullahçı darbeyle sözümona "ulusalcı" AKP hükümetini alaşağı etmeye çalıştığı, yine en çok üzerinde durulan senaryolardan biri... Yani ortada ne sınıf mücadelesi var, ne sınıflar mücadelesinin gelmiş olduğu düzeyin kapitalistler ve emperyalistler ve onların hükümetleri üzerindeki baskısı var. Ne tekelci burjuvazinin ve onun devletlerin aldıkları tüm kararları küresel iç savaşa, 3. Dünya Savaşı'na göre aldıkları var. Ne ortada emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu Yeni Evre gerçeği, ne bunun tek tek ülkeler ve uluslar üzerinde yarattığı etkiler var... Varsa yoksa "Medeniyetler Savaşı", tükenmekte olan enerji kaynaklarını elde etmek için verilen savaşım vb var. Sanki her şeyi bunlar belirliyor ve sanki her şey küresel güçlerin planlarına göre gelişiyor.
Oysa 15 Temmuz darbe girişiminde de olduğu gibi, her şey dünyanın içinde bulunduğu sıçramalı gelişim çizgisine uygun olarak gelişiyor. Bugün darbe karşısında "demokrasi" bayraktarlığına soyunanlar, yarın devrim karşısında Nazi kudurganlığına taş çıkartacaklardır. Bugün Rusya-Çin eksenine yaklaşıyormuş gibi görünenler, yarın ABD önünde salya sümük el pençe divan duracak olanlardır. Bugün "sözkonusu vatansa gerisi teferruattır" diyenler yarın kendi içlerinde yeni kavgalara tutuşacaklardır. Bugün "Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir ki, ilk kalkan darbe yapsın" diyenler, yarın birbirine yeni darbelerini planlayanlar olacaktır.
Kuşkusuz, dünya da ,Türkiye de önemli bir dönemeçten geçiyor. Türkiye önemli bir iç savaş süreci yaşıyor. Yaşanan ekonomik ve siyasi krizin, devrim durumunun seyrinin nasıl olacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Elbette nesnelliği öznel gücümüzle ne kadar etkileyip dönüştüreceğimizi zaman gösterecek. Tarihin devrimci dinamikleri, bütün akıl oyunlarının ötesinde, bütün evdeki hesapları boşa çıkartırcasına ilerlemeye devam ediyor, edecek. Ağustos 2016
Ali Varol Günal