Tarih sahnesini terketmek üzere olan kapitalizmin kalıntıları arasında camdan bir kalp gibi parıldayan bir şey gelecek kuşaklara miras kalacaktır. Bu, şüphesiz, yoldaşlık ilişkileridir.
Rusçası tovariş, İspanyolcası companero/ companera, Portekizcesi camarada, İngilizcesi comrade, Kürtçesi reheval olan yoldaş kelimesi, yol arkadaşlığından çok daha öte anlamlar taşır. Yoldaş, aynı saflarda, aynı ideoloji, aynı politika için dövüşen insanlar için kullanılan bir unvandır; sadece boş gecelerini, hazım zamanlarını değil/ boylu boyunca ömrünü devrime vermiş olan insanların taşıyabileceği bir unvandır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, öyle aşırı bir şekilde idealize edilip, ulaşılması neredeyse imkansız hale getirilen bir unvan da değildir. Yaşamın içinden çıkan, içinde yaşamın bütün çelişkilerini barındıran, süreçlerle birlikte düşünülmesi gereken, sınamalarla güçlenen, fırtınalardan geçen, insana has bir unvandır.
Yoldaşlık, yoldaşlar arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir kavramdır. Her bir yoldaşın ayrı ayrı özelliklerinden soyutlanmış olarak var olan kolektif bir tanımlamadır. Kimi zaman dostluk ilişkisiyle karıştırılan bir kavramdır; çünkü yoldaşlıkta da Nazım'ın dediği gibi "aynı ekmek, aynı hürriyet aynı hasret için" ölünebilir. Bu zaman zaman bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir; şöyle sorulduğu çok olmuştur: Dostluk mu önemli yoldaşlık mı?
Halbuki, iki kavram birbirinin aynı olmamakla birlikte birbirinden kopuk, hele hele hiçbir şekilde birbirinin karşısında olmayan kavramlardır. Dahası dost yoldaş olmayı başarabilmek yoldaş kavramını gerçek anlamına kavuşturacaktır; çünkü yoldaşlık ideolojik, politik, örgütsel birlik yanında duygudaşlıktır da aynı zamanda. Bununla neyi kastettiğimizi anlamak isteyenler, Mahir'le Ulaş'ın mahkeme salonundaki o kucaklaşmasına baksınlar; "bir gülüşün ateşiyle", "ölümün karşısında" "sigarasını yakmayı bilen" Denizlere baksınlar; biri diğerlerini idam mangası karşısında yalnız bırakamadığı için eylemi birlikte üstlenen Seyitlere baksınlar... Yoldaşlık, yeri geldiğinde aynı giyotinin altına kafayı birlikte koymak, yoldaşının üzerine gelen kurşuna göğsünü siper etmektir. Yoldaşlık, yoldaşının üzüncüne ve sevincine ortak olmaktır; onunla birlikte gülmek, onunla birlikte ağlamaktır; "biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini/ biliriz öylesine yaşamasını ölmesini" diyebilmektir. Yoldaşlık, kendin için istediğini yoldaşın için de istemek, kendin için istemediğini onun için de istememektir. Ama hepsinden önemlisi yoldaşlık, aynı amaç için yaşamak, aynı amaç için mücadele etmek, aynı amaç için özveriyle çalışmaktır. Hayatı ve devrimi birlikte örgütlemektir. Yoldaşlık, kan ve ter içinde yapıyı yükseltmektir; hem de yapı yerinin bayram yeri olmadığını, toz toprak, çamur kar olduğunu bilerek; hem de dostların her zaman vefalı olmayabileceğini, senin de zaman zaman tökezleyebileceğini, ayağının burkulabileceğini, ellerinin kanayabileceğini bilerek... Velhasıl yoldaşlık zor zanaattir. Yine de yapıcılar gibi türkü söylemeyi başarmak gerekir çoğu zaman; yüreği bayram yeri gibi cıvıl cıvıl tutmak gerekir.
Yoldaşlık asla sadece iş/görev odaklı bir şey olmamalıdır; memur zihniyetiyle yoldaşlık ilişkisini sürdürmek isteyenler, er ya da geç bir yerde su koyverirler. Bizler dünyanın en uzak yerinde olan, bizimle aynı hasret için dövüşen milyonlarca insanı yoldaşımız sayarız; adlarını hiç bilmediğimiz milyonlarca yoldaşımızın dünyanın her yerinde motifleri farklı olsa da aynı halıyı dokuduklarını biliriz. Bir gün tesadüfen yolumuz bir yerde kesişecek olsa, sanki birbirimizi yıllarca tanıyormuş gibi kucaklaşır, birbirimizin gözlerinin içine aynı sevecenlikle bakarız. Aynı dünya görüşünü paylaşan, aynı barikatlarda savaşan insanlar kısa süre içinde yoldaşlaşırlar. Enternasyonal tugaylarda birlikte çarpışan savaşçılar, hep bir ağızdan gülmesini bildikleri gibi, hep birlikte yaşamasını ve ölmesini de bilirler. Yıllar sonra bir araya geldiklerinde sanki hiç ayrılmamışlar, aradan hiç zaman geçmemiş gibi aynı heyecan, aynı yürekle sarılırlar birbirlerine; dünyanın bütün dillerinde "yoldaş" derler...
Yoldaşlık, birlikte emek vermek, birlikte üretmek, birlikte paylaşmak; Şeyh Bedrettin'in dediği gibi "yarin yanağından gayrı/ her şeyde hep beraber" diyebilmektir. "Ben" değil, "biz" olabilmektir. Kolektif olarak düşünebilmek, kolektif olarak davranabilmek, kolektif olarak alınan kararları kolektif olarak hayata geçirebilmektir. Kolektivizmden yoksun olan insanların yoldaşlaşmaları mümkün değildir. Kendi dünyasında yaşayan, kendi egolarını tatmin etmekten başka bir şey düşünmeyen, bireyciliği kutsayan insanların yoldaşlık bağıyla bağlanmaları eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bunun yanı sıra, yoldaşların her zaman her konuda aynı düşünmeleri, her şeyi aynı şekilde yapmaları gerekmez. Burada bahsi geçen robotlar değil insanlardır. Her insanın özgün yanları vardır. Kolektivizm de zaten özgünlüklerin ortaklaşması, kaynaşmasıdır. Ellerimizin kendi öz biçimini, öz hünerini kaybetmeden birleşmesidir. Hepimizin bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamasıdır. Bu anlamıyla, yoldaşlık asla mekanik bir ilişki değildir; asla mekanik bir toplama işlemi değildir. Yoldaşlık benimsenmiş, özümsenmiş bir ilişkidir. Yoldaşlık, yoğrula yoğrula bir hamur kıvamına gelmektir; insanların arasına kapitalizmin ördüğü duvarların yıkılması, yabancılaşmanın kolektif anlayışla kırılmasıdır. Bu anlamıyla "yeni insan" olma yolunda adım atmış olan insanların sakınımlarının gereksizleştiği, herkesin birbirine içtenlikli, olanca açıklığı, samimiyeti ve dürüstlüğüyle yaklaştığı bir ilişki biçimidir. Karşılıklı güvenin esas olduğu; ama kolektif işleyiş kurallarının asla ihlâl edilmediği bir birlikteliktir. İnsanların yapılması gereken işler konusunda hemfikir oldukları, bu işleri yapmak için kendi aralarında işbölümüne gittikleri, herkesin üzerine aldığı işi büyük bir özveriyle ve gönüllü olarak yaptığı kolektif bir bütünün parçası olmaktır yoldaşlık. Yapılamayan işler konusunda gerekçeler üretmeyen, kendi eksikliği ya da hatasını açıkça kabul etmekten korkmayan, yeri geldiğinde kendisini de eleştirebilen insanların arasında anlam kazanan bir ilişkidir.
Yoldaşlık, disiplin ve özdisiplinle gerçek anlamına kavuşur. Kolektif bir disiplinin parçası olunmadan, insanlar kendilerini her zaman her an disipline etmeden yoldaşlık ilişkisini kalıcı hale getirmek mümkün olmaz. Herkes kendi işini en iyi şekilde yaparsa, üzerine yeni işler alma konusunda gönüllü olursa yoldaşlık ilişkileri gelişir. Kolektif işler konusunda ileri atılan insanlar gerçek anlamda yoldaş olmanın bilincine varmış olan insanlardır. Ortadaki taşın altına elini koyup kaldırılması için kolektif davranış geliştiren insanlar yoldaş olabilirler ancak; kendi yüreğinin kabuğunda yaşayan, her ağzını açtığında kendinden bahseden insanlar gerçek anlamda yoldaşlığa uzaktırlar.
Yoldaşlık karşılıklı saygı ve sevgi temelinde her geçen gün geliştirilebilecek, büyütülebilecek bir ilişkidir. Onun gelişiminin sınırları, aklımızın ve yüreğimizin gelişebileceği sınırlar kadardır. Yoldaşlık, hiçbir zaman tekdüze, pürüzsüz bir ilişki olmamıştır, olmayacaktır da. Her şeyde olduğu gibi yoldaşlık ilişkilerinde de iniş ve çıkışlar, kırılganlıklar, yetersizlikler olmuştur ve olacaktır. Önemli olan bizi BİZ yapan o amansız sevdadan/kavgadan vazgeçmemek; insanların daha güzel, daha özgür bir dünyada yaşaması için verdiğimiz mücadeleyi kararlılıkla sürdürmektir. Bütün dünyanın insanlarının bir gün yoldaşlaşacağı hayalini canlı tutmayı başarmaktır.
Ali Varol Günal