Bütün devrimci çalışmalarımız içinde örgütlenme çalışması, her zaman önemini ve ağırlığını korumuştur. Bizi sonuca götürecek olan, sadece devrim sürecini değil, sonrasını da belirleyecek olan örgütlenme ve yine örgütlenmedir. Bu nedenle çalışmalarımızda ana halka olma özelliğine sahiptir. Devrime teorik olarak değil de pratik olarak yaklaşan her siyasi yapı, örgütlenme üzerinde önemle durmak zorundadır.
Her konuda olduğu gibi, örgütlenme konusunda da katı, değişmez kurallar, kalıplar yoktur. Nasıl ki yaşamın diyalektiği formülasyonlara sığdırılamazsa, örgütlenmenin diyalektiği de formülasyonlara sığdırılamaz. Her olay ve somut durum, bütün canlılığı ve hareketliliği içinde, somut bir kavrayışla ele alınmak zorundadır. Aksi taktirde bir ya da birkaç yöntemi, ya da "ilke"yi, her durumda tatbik etmeye çalışırız ki, bu da bizi her defasında aynı kısır döngüye düşmekten öteye götüremez. Örgütlenme konusunda hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok, olması da beklenmemelidir.
Burada önemli olan, her zaman kafamızın örgütlenme sorunuyla dolu olmasıdır. Nerede olursak olalım, işimiz-mesleğimiz ne olursa olsun, kişileri, grupları, sınıfı ve kitleleri örgütlemek öncelikli görevimiz olmalıdır. Toplumun çeşitli kesimlerinin kapitalizmle ve/veya siyasi iktidarla olan, olması muhtemel çelişkileri iyi gözlemlemek ve buradan yola çıkarak onları sisteme karşı bir devrim için örgütlemek, her geçen gün daha yaşamsal bir hal almaktadır. Geniş yığınları burjuva ideolojisinin etkilerinden koparabilmek, onları marksist-leninist ideolojiyle donatmak, örgütlenme çalışmasının ağırlık merkezini oluşturmalıdır. Bunun için de dur durak bilmeden ajitasyon ve propaganda çalışması yürütmek gerekiyor.
Ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalışması birbirinden ayrı ele alınamayacak, bütünlüklü yürütülecek çalışmalar olmak zorundadır. Ancak, akıldan hiç çıkarılmaması gereken her üçünün de pratik faaliyetler olduğudur. Üçünde de başarılı olabilmenin ilk koşulu, girişmektir. Bulunduğumuz yerden o anda kalkıp, bilinçlendireceğimiz, yüreklendireceğimiz ve örgütlendireceğimiz insanların yanına gitmektir. Ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalışmasında dikkat etmemiz gereken diğer noktalar, ancak bu ilk adımdan sonra gözönünde bulundurulabilir.
Örgütleme çalışmasında en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, enerjiyi doğru yere ve doğru kişilere vermektir. Devrimin bu kadar pratik bir hal aldığı durumda, zamanın doğru kullanımı şarttır. Üzerinde hareket edeceğimiz zeminin etüdü iyi yapılmalı; gittiğimiz çevrenin, ilgilendiğimiz insanların özellikleri iyi tahlil edilmeli, onlara yabancı olabilecek davranışlardan uzak durulmalıdır. "Onlardan biri gibi davranmak", kaba anlaşılmamalı, işçi sınıfı ve emekçilerin geri olan yanlarıyla uzlaşılmamalıdır. Onlara tepeden bakan davranışlardan uzak durulmalı, bir öğretmen edasıyla yaklaşılmamalı; onlardan da öğrenebileceğimiz/öğrendiğimiz gösterilmelidir. Halk, onların düşüncelerine değer verdiğimizi gördükçe, kendini daha fazla bizden hissedecek, birlikte karar almak ve birlikte iş yapmak için daha fazla istek duyacaktır.
Örgütlenme çalışması sırasında doğru araçlarla iş görmek, insanlara kolektif düşünmeyi ve hareket etmeyi özümsetmek, örgütlenmenin sac ayaklarını oturturken üzerinde önemle durulması gereken bir yöndür. Komiteli çalışmaya insanları alıştırmak, kolektivizmin insanlar arasında hızla gelişmesini sağlamanın ötesinde işbölümü yapabilmeyi ve herkesten yeteneğine göre istemeyi de öğretecektir. İnisiyatifli olmak ve inisiyatif vermek konularında da ilk başlarda herkeste olabilecek çekingenlikler, bu şekilde aşılabilecektir. "Doğru yere doğru insanları yerleştirmek ve denetlemek" diye özetliyor Lenin. İnsanların "kolektifin eli" ni, her yerde ve her şeyde hissetmeleri, onları daha disiplinli ve "sadık kararlılıkla" çalışmaya sevkedecektir. İş, her zaman, onu en iyi yapacak olana verilmeli, ancak insanların da, yapa yapa, pratik olarak gelişecekleri unutulmamalıdır. Bir iş yapılırken mantık, "işi kotarmak" olmamalı, amaca göre etkinlik esas olmalı, komünist amaçlarımız her adımımıza eşlik etmelidir. Örgütleyenlerin de örgütlenmeye ihtiyaç duyacakları, aslında örgütlenme ve örgütleme faaliyetinin bütün yaşam boyu süreceği akıldan çıkarılmamalıdır. Örgütlemenin nasıl yapılacağı teorik olarak anlatılmaktan çok pratik olarak yapılarak gösterilmeli; herkes bu konuda iyi örnekler yaratıp bunu yaygınlaştırmaya çalışmalıdır.
Başarılı bir örgütlenme çalışmasının olmazsa olmazı, ısrarlı olmak, sonuç alana kadar işin peşini bırakmamaktır. Örgütleme çalışmasında süreklilik esastır. Bir defa ilişki kurulan insanlarla eğer o ilişkinin sürekli hale getirilmesi sağlanamazsa orada örgütlemeden bahsedilemez. Bazı insanlar, insanlarla ilişki kurmada çok girişken ve başarılı oldukları halde, bu ilişkiyi geliştirmede ve örgütlülüğe dönüştürmede yetersiz kalabilmektedirler. Öncelikle her bir leninistin, başladığı işi bitirme konusunda bir kararlılığa sahip olması gerekir. Unutulmamalıdır ki, "taşı delen, suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir". İlk adımda istediğini elde edemeyip, yılgınlığa ya da yorgunluğa düşmek, bir küçük burjuva özelliktir ve bizim saflarımıza uzak reformistlere yakın olması temennimizdir!
İnsanları, şikayet odaklı değil, çözüm odaklı yetiştirmemiz gerekiyor. Çünkü sürekli hayıflanma sendromuyla hareket edenler, giderek vazgeçmenin teorisini yapmaya başlamışlar demektir. Lenin, böyleleri için, "yapamıyorum demeyin, yapmıyorum deyin" diyordu. Önemli olan kolektifin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretmektir, herkesin taşın altına elini koymasıdır. Neyin nasıl yapılması gerektiğine dair, herkesin söyleyecek çok sözü olabilir; yaşamı değiştirecek olan sözler değil, ileriye doğru atılacak adımlardır. Bu, devrim dönemlerinde daha çok böyledir. Yarının büyük atılımlarını hazırlayacak olanın bizim bugünkü günlük küçük çabalarımız olduğu unutulmamalıdır.
"Ancak, bu örgütleme çalışmasından-yalnızca bir kaç kelime, birkaç kişisel konuşmaydı hepsi-vazgeçmek olası değildi, çünkü partinin gücü bunda gizliydi ve bu aynı zamanda devrimin de gücü demekti" deniliyor, 1905 Devrim Yılları adlı romanda, "Örgütleme çalışması! İnsandan insana, bir çevreden ötekine, küçük, gözle görünmeyen bir çalışma; her kelimenin bir anlamı var, ama yalnızca küçük sayılarla hesap yapılabilir. Ama her kelime aklı bileyliyorsa, yeni fikirler uyandırıyorsa, öfkeyi ve darbe vurma isteğini alevlendiriyorsa, bir ikinciye, bir üçüncüye aktarılıyor ve böyle böyle daireler genişleyene değin yaygınlaşıyorsa, o zaman bu evlerde yürütülen, görünürde önemsiz çalışma, muazzam bir şeye doğru gelişir, bu şey lokallerde, küçük kahve masalarında tehdit edici bir fısıltı halinde kabarır, coşar, tek gırtlaktan çıkan zorlu bir çığlığa dönüşür".
İşte biz şimdi böyle bir çığlığın kopup gelmekte olduğunu, hissediyor, biliyoruz. Hareket halindeki kitleleri örgütlemek için koşullar, her zamankinden daha uygundur." Her türlü devrimci kargaşalığın arkasında, günü geçmiş kurumların karşılanmasını engelledikleri bir gereksinmenin bulunduğunu şimdi herkes biliyor" diyordu Engels. Zaten bu olmasaydı, tarihte gördüğümüz bütün büyük devrimlerin ilk adımları atılmamış olurdu.
Örgütlenmenin diyalektiğinin yaşam bulduğu toprak tam da böyle "kurumuş bir bozkır" olacaktır; gerisi bizim başarma azmimize ve çabamıza kalacaktır.
Ali Varol Günal